İsveç-Norveç Seyahati

Kürdlere ilham verecek, yol gösterecek olan esas konu Müslüman Bengal halkının Müslüman Pakistan devletinden haklarını, özgürlüklerini nasıl aldığıdır. Bu konuya kısaca değinmekte yarar vardır.

03.06.2025, Sal - 20:10 [ Güncellenme: 05.06.2025, Per - 14:19 ]

İsveç-Norveç Seyahati
Haberi Paylaş

Rociwan Yeşil’in daveti üzerine, İsmail Beşikci Vakfı olarak İsveç’e, Stockholm’e bir seyahat gerçekleştirdik. İBV Başkanı İbrahim Gürbüz, Stockholm’e ziyaret konusunu konuşurken Norveç’e, Stavanger’e seyahatin de iyi olacağı konuşuldu. Bu nedenle, Amed Nudem’le ilişki kuruldu. Stockholm’den sonra, Stavanger’e gitme kararı da alındı. 2013 yılında Stavanger’i ziyaret etmiştik.

23 Mayıs 2025 günü, İBV Başkanı İbrahim Gürbüz, Mütevelli Heyeti Üyesi Celal Temel’e birlikte, İsveç’e Stockholm’e uçtuk. Stockholm Havaalanı’nda bizi Rociwan Yeşil karşıladı. Rociwan, rahmetli dostumuz Mahmud Yeşil’in oğlu, Necip’in küçük kardeşi oluyor.

Stockholm Havaalanı, şehirden kırk km. kadar uzakta. Yol ormanlar arasından geçerek şehre doğru uzanıyor. Yolun bir tarafında devamlı sulak bir alan vardı. Bunun göl mü, nehir mi olduğunu çoğu zaman ayırd edemedim.

Rociwan’ın eşi Hülya bizleri çok sıcak karşıladı. Akşam, evde büyük bir kalabalık vardı. Bizi ziyaret edenler arasında Necip’in eniştesi Mümtaz Nimet Aydın ve kızkardeşi Leyla ve çocukları da vardı.

25 Mayıs günü, Konfederasyona Ravenda Kurdistanî’de, (Kürdistan Kültür ve Doğa Derneği) ve Kürdistan Barış Derneği’nde, “Konferansa Stockholmê ya Weqfa İsmail Besikci” konferans dizisi gerçekleşti. Önce Celal Temel konuştu. Konu 1916 Kürd Tehciri idi. İkinci olarak İbrahim Gürbüz, Çağımızın Sokrates’i İsmail Beşikci kitabı üzerine konuştu. Ben de 1920’lerden günümüze Kürdler/Kürdistan konulu bir konuşma yaptım. Celal Temel’in konuşmasında moderatör Murad Ciwan’dı. İbrahim Gürbüz’ün konuşmasında moderatör M. Ali Kut’tu. Benim konuşmamda moderatör Salim Çelikel’di. Sorularla, cevaplarla, dört saati aşkın canlı bir toplantı oldu. Bu toplantıyı Rohat Alakom da izledi.

Konuşmalardan önce, Konfederasyona Revenda Kurdistanî, Kurdistanî Diaspora Confederation, temsilcisi sahneye çıkarak, bize, üzerinde İsmail Beşikci’nin resminin bulunduğu bir plaket verdi.

Stockholm’de, rahmetli Veysi Zeydanlıoğlu’nu (1937-2024) da ziyaret ettik. Bizi mezarlığa Baran Zeydanlıoğlu götürdü. Mezarlık çok büyük. 1960’ların sonlarında, Tatvan’a gittiğimde, Hüseyin Musa Sağnıç abi (1926-2003), Veysi Zeydanlıoğlu için “Tatvan’ın en militanıdır” demişti. Veysi Zeaydanlıoğlu o zaman Hukuk Fakültesi’de öğrenciydi.

26 Mayıs’ta, Kürdistan Hükümeti’nin İsveç Temsilcisi Shorsh Kadir Rahem’i ziyaret ettik. Ortadoğu, Kürdistan sorunları üzerine sohbet ettik. O da bize bir plaket verdi.

26 Mayıs günü öğleden sonra, Rociwan Yeşil ve heyetimiz Salem Cizîrî ile bir görüşme gerçekleştirdik. Program dahilinde, İsveç Parlamentosu milletvekili ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Organizasyonu (OSSE) Komisyonu Üyesi Sayın Kadir Kasırga ile önceden hazırlanan bu programı değerli arkdaşımız Salem Cizîrî, Kadir Kasırga ile hazırlamıştı. Heyetimiz Kürd milletvekili sayın Kasırga ile Kürdistan meselesine ilişkin yaklaşık bir saat düren kapsamlı ve verimli bir görüşme yaptı. Görüşme esnasında sayın Kasırga, Avrupa Parlamentosu’nda yer aldığı komisyonlardaki faaliyetlerinin ve özellikle Kürd halkının haklarının savunulmasına yönelik yürüttüğü çalışmaları ayrıntılı bir şekilde aktarmıştır. Bu buluşma Kürd sorununun tarihsel, siyasal ve güncel boyutlarının ele alındığı derinlikli bir ortamda geçti.

Kürd milletvekili Kadir Kasırga bizi İsveç Parlamentosu’nda da gezdirdi. Parlamentonun fiziki yapısı hakkında da bilgi verdi.

***

Stockholm’de bir akşam da Cemil Gündoğan’ın evindeydik. Cemil Gündoğan ve Meral Gündoğan’la günün, Kürdistan’ın aktüel olayları üzerinde konuştuk.

***

27 Mayıs günü, Stockholm’den Norveç’e, Oslo’ya uçtuk. Bizi Stockholm Havaalanı’na Mümtaz Nimet Aydın getirdi. Bilet alma işlemleriyle yakından ilgilendi.

Oslo Havaalanı’nda bizi, Amed Nudem, Pale Nujen ve çocuklar Kürd bayraklarıyla karşıladılar. Oslo Havaalanı Oslo şehrinin kırk km kadar uzağında yer alıyor. Yolun her iki tarafında da ormanlar, devasa ormanlar var. Ormanlar yolla birlikte uzayıp gidiyor. Doğa çok canlı. Yolun bir kesiminde bir geyiğin yolun bir tarafında karşı tarafına geçtiğini de gördük.

Fexriye Hanım, bizi çok sıcak karşıladı. 2013’te de bu evde kalmıştık. Evde küçük değişiklikler de olmuş. Akşam ev çok kalabalık oldu. Sohbet uzun süre devam etti.

Bir akşam, Salih Kara’nın evine gittik. Ev çok büyük. İki katlı. Bu ev, başka bir yerde yapılmış ve dört vinçle taşınarak buraya kondurulmuş. Salih Kara, Rojda Kara, Şemdinli/Hakkari Kürdlerinden oluyor.

Salih Kara, 2013 Stavenger gezisinde, dağlık alanlardan geçerek bizi, Bergen’e götürmüştü.

Stocholm’de olduğu gibi Stavanger’de de bir konferans gerçekleşti ‘Konferansa Stavangerê ya Weqfa İsmail Besikci’ Bu sefer her üç konferansın moderatörü de Amed Nudem oldu. Konferans 29 Mayıs 2025’te gerçekleşti.

30 Mayıs’ta, Amed Nudem ve Salih’ birlikte Şoreş’in yazlığına gittik. Şoreş’in yazlığı Korshaun (Lygdal) Norveç’in en güney kesimlerinde yer alıyor. Salih eşi Rojda ile yolda karşılaşacağımızı söyledi. Byrkjedal’da alış-veriş dükkanında mola verdik. İbrahim Gürbüz ve Celal Temel birer kürk aldılar. Geyik kürkü. Aslında geyik postu demek daha doğru. İbrahim, 2013’te de bu dükkandan bir geyik postu almıştı.

Bergland’da Kaniwar Khalil ve Azad Khalil’le karşılaştık. Rojda da bu arkadaşlarla birlikteydi. Azad Khalil, Norveç’in güneyinden kuzeyine kadar yürüyüş yapıyor. Demokrasi ve Barış Yürüyüşü. Kaniwar Khalil ve Azad Khalil, Rojava’dan iki kardeştir.

Azad Khalil, Bygland’da geceyi geçirdiği evi de bize gösterdi. Burası 1650 yılında yapılmış, şimdi müze olarak kullanılan bir mekan. Ev, arkeolojik ürünlerle dolu. İskandinav halklarının, İsveç, Norveç, Danimarka, İzlanda, Faroe Adaları halklarının Vikingler’in torunları olduğu biliniyor. Faroe Adaları’nın Danimarka Krallığının özerk bir parçası olduğu da biliniyor.

Akşam’a doğru, Şoreş’in yazlığı Korshaun’a vardık. Bizi yazlıkta, Şoreş ve Pale Nujen karşıladı. Ev çok büyük. Bahçede kiraz, elma gibi meyve ağaçları da var. Yedi, kişi burada 2-3 gün hoş vakitler geçirdik. Evden dolambaçlı yollardan inerek 40-50 metre aşağıdaki Atlas Okyanusu kıyılarına kadar vardık.

1 Haziran’da Amed Nudem bizi Oslo Havaalanı’na kadar getirdi. Burada Amed Nudem ayrıldı. Stavenger’e kadar sekiz saat yol gidecek. Oslo Havaalanı’nda bilet işlemlerimizi Rodi arkadaşla birlikte yaptık.

 ***

On günlük seyahat çok hızlı geçti. Rociwan’in evinde, pencereden dışarıya baktığımda görkemli bir ağaç görmüştüm. Bu ağaç, Baxça/Silvan’daki görkemli ağacı hatırlatmıştı. Baxça’daki ağaçta binlerce kuş cik cik yapıyor. Cıvıldaşıyordu. Stockholm’deki ağaç üzerinde ise birkaç martı uçuşuyordu. Hülya-Rociwan’ın evine, hep başka mekanları ziyaret ettiğimiz için bir daha gidemedik. Bu duygularımı, düşüncelerimi Rociwan’a duyuramadım.

Not: Gezilerle ilgili olarak vakıf arkadaşlarıma, özellikle İBV Başkanı İbrahim Gürbüz’e eleştiri yapılmış. “İbrahim Gürbüz 86 yaşındaki İsmail Beşikci’yi neden dolaştırıyor. Adama yazık….” Bu gezilere ben isteğimle katılıyorum. Arkadaşlar da beni kırmayarak gezilere katılıyorlar. Sonuçta, hem Vakfımız için hem de hepimiz için faydalı, yararlı geziler oluyor.

Bazı çevreler zaman zaman "İsmail Beşikci iyi çevresi kötü ve İsmail Beşikci yanlış yönlendiriliyor" deyip akıllarınca bizi küçük düşürmeye ve söylediklerimizi itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.

Burada cevap olarak dostum Xalid Sadinî'nin bir sözünü söylemek yeterlidir sanırım: "Köpeklerin uluması bulutları etkilemez."

Kürdler ve Milliyetçilik

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, uluslararası ilişkileri daha işler, daha ahenkli hale getirebilmek için Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i akvam) kuruldu. Milletler Cemiyeti döneminde uluslararası toplum Kürdlere çok büyük, çok ağır haksızlık yaptı. Dönemim emperyal güçleri, Büyük Britanya ve Fransa ve Ortadoğu’nun iki güçlü devleti Osmanlı/Türkiye Cumhuriyeti İran Şahlığı’nın işbirliği ve güçbirliğiyle Kürdler, Kürdistan, bölündü, parçalandı, paylaşıldı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeni yeni devletler kurulurken, Kürdlerin, Kürdistan’ın başına böyle lanetli bir çorap geçirildi. Anti-Kürd bu süreç, ulusların kendi geleceklerini tayin ilkesinin yaşandığı bir dönemde gerçekleşti. Bu dönemde, Sovyetler Birliği’nde, Lenin, Stalin Trochky, Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkan Wilson bu ilkeyi çok yoğun bir şekilde savunuyorlardı. Uluslararası ilişkilerde belirleyici olan bu ilkenin, Güney Asya’da, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da yaşama geçmesi için çok yoğun bir gayret içindeydiler.

Böyle bir dönemde Kürdlere, Kürdistan’a karşı gerçekleştirilen bu operasyon Kürdler üzerinde, bir insanın iskeletinin parçalanması, beyninin dumura uğraması gibi bir sonuç yarattı.

Bugün dünyada 212 devlet vardır. Bu devletlerden 193’ü Birleşmiş Milletler üyesidir. Bu devlerden en az kırkının nüfusu bir milyonun altındadır. Basra Kürdfezi’nde Kuweyt, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Kızıldeniz’in girişinde, Afrika yakasında Cibuti nüfusu bir milyonu altında olan devletlerdir. Avrupa Konseyi’nde, Avrupa Birliği’nde Lüksembug, Kıbrıs, Malta gibi devletler nüfusları bir milyonun altında olan devletlerdir. Avrupa Konseyi’nde Estonya, Letonya, Litvanya, Slovenya, Slovakya, Lihheştayn, gibi devlerin nüfüsları da böyledir. Büyük Okyanus’ta, Avustralya ile Yeni Zelanda arasında nüfusları binlerle ifade edilen devletler bile vardır. Vanuatu, Samoa, Kiribati, Tonga, Palau bu tür devletlerdir. 193 üyeli Birleşmiş Milletler’de, Nauru, Tavulu, Palau nüfusları 9 bin, 10 bin civarında olan devletlelerdir.

Bütün bunlara rağmen en az 60 milyon nüfusuyla Kürdlerin bir devlete sahip olmaması, uluslararası toplumun Kürdlere karşı adaletsiz, haksız davrandığının açık bir göstergesidir.

Milletler Cemiyeti, uluslararası ilişkileri düzenlemede, daha ahenkli bir hale getirmede yeterli olmadı. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine engel olamadı. İkinci Dünya Savaşı, Birinci Dünya Savaşı’na göre çok daha çatışmalı, kanlı bir savaş oldu. Ama dönemin ileri gelen devlet adamaları, uluslararası ilişkileri düzenleyecek yeni bir örgüte ihtiyaç duyulduğunu bu dönemde de ısrarla vurguladılar. ‘Millet Cemiyeti’ni zaaflarında arındırarak yeni bir örgütlenme yaratalım’ diyorlardı. 1945’de Birleşmiş Milletler böyle doğdu.

Birleşmiş Milletler döneminde dünyanın her tarafında pek çok değişiklik oldu. Örneğin Afrika’da sömürgeler bağımsızlıklarına kavuştu. Ama Kürdistan’da hiçbir şey değişmedi. Kürdlerin Kürdistan’ın bölünmüş, parçalanmış yapısı aynen korundu. Ortadoğu’nun ortasında, Kürdlerin, Kürdistan’ın yapısı aynen sürüp geldi.

Bu ilişkiler çerçevesinde milliyetçilik önemli bir kavramdır. Milliyetçiliğin ‘öteki’nin varlığını küçümseme, aşağılama gibi bir anlamı da vardır. Ama, biz bu yazıda, milliyetçiliğin kendi dilini, soyunu yüceltme gibi bir anlamını değerlendirmeye çalışıyoruz.

Kürdler Neden Milliyetçi Olmalıdır?

Baskı altındaki bir Müslüman halk, Müslüman devleti’nden ulusal haklarını nasıl alır?

Senin ülken elinden alınmış. Bütün demokratik hakların gespedilmiş. Dilin yasaklanmış. Bir Kürdün bu haklarını tekrar kazanması için demokratik bir mücadele yürütmesi gerekir. Bunun yolu da milliyetçi olmaktan geçer. Kürdleri baskı altında tutan devletlerin hepsinin de İslam Devleti olduğu bilinen bir gerçekliktir.

1970’lerde, dil-kültür konuları gündeme geldiği zaman, ‘ben komünistim, ben enternasyonalistim, dil önemli değildir, bu tür konuları gündeme getirenler ilkel milliyetçilerdir.’ diyen Kürdler vardı. Özellikle üniversitelerde eğitim gören Kürdlerin önemli bir kısmı böyle laflar dile getiriyordu. Bu Kürdlerin o zamanlar, kendi özlerine ne kadar yabancılaştığının önemli bir göstergesidir. Bu Kürdler, dil-kültür konuları gündeme geldiğinde, ‘Kürdçe konuşalım, Kürdçe yazmaya çalışalım, Kürdçe yazılmış yazıları, kitapları okumaya gayret edelim’… diyen Kürdlere karşı böyle söylüyorlardı. ‘Kürdçe önemli değildir, dil önemli değildir’ diyen tutumun irdelemek önemlidir. Dikkat edelim, bu lafları yapan Kürd Türkçe konuşuyor. Kürdçe konuşanları veya Kürdçe konuşalım, Kürdçe yazmaya çalışalım, Kürdçe okumaya gayret edelim, Kürdçe’yi baskı altında olmaktan kutaralım …’ diyenleri ilkel milliyetçi olmakla kınamaktadır. Kürdler, Kürdçe üzerinde o zamanlar, Türk solunun etkisi daha çoktu, daha ağırdı. Kürd değerlerine karşı devletin değerleri daha ön planda tutuluyordu.

Bu o zamanlar, Kürdlerin ez önemli bir kısmının milliyetçi olmaktan, kendi olmaktan ne kadar uzak durduğunu anlatmaktadır.

Bu, ‘senin rengin kara, sen beyazların içine karışma, senin yerleşim alanların, okulların, hastanelerin, otellerin vs. ayrı olsun’ ırkçılığından çok daha ağır bir ırkçılıktır. ‘Senin rengin kara …’ ırkçılığı 1994’ten yani Nelson Mandela’dan önce Güney Afrika’da uygulanan bir ırkçılıktı. ABD’de, özellikle Alabama, Kansas, Teksas gibi Güney eyaletlerinde de böyle bir ırkçılık vardı.

Nelson Mandela’dan (1918-2013) sonra, Güney Afrika’da ırkçı yönetimin izleri silinmeye başlandı. Barack Obama’nın 2008’de ABD’de Başkan seçilmesiyle, ABD’de de ırkçı tutumların izleri silinmeye gayret edildi. Ama Kürdler üzerinde, gayrı resmi bir şekilde, müşterek yönetim oluşturan Ortadoğu devletleri kendilerini güçlü hissettikleri zaman, Kürdlerin üzerine çullanmayı ihmal etmiyorlar.

Her türlü milliyetçiliğe karşıyız' sözü, resmi görüşü savunan bir anlayışın sözüdür.

Temeldeki sorunu Kürd milliyetçiliğinin gerekliliğini gizleme amaçlıdır.

Bu görüş karşısında Kürd milliyetçiliği elbette savunulmalıdır. Kürdler için en devrimci tutum, bilinçli olarak sürdürülen asimilasyon politikalarına karşı, Kürdçe konuşmak, Kürdçe’yi savunmak, Kürd dili ile yaşamaktır. Çocukları Kürd dili ille yetiştirmek vazgeçilmez bir ama olmalıdır. Bugün çocukları iki dili, hatta üç dilli yetiştirmek mümkündür.

 ***

Ortadoğu'yu demokratikleştirmek, dünyaya örnek olmak ham hayaldir.

Ama gaspedilen değerleri yeniden kazanma daha somut, gerçekleştirilebilir bir süreçtir. Kürdlerin hakları ve özgürlükleri için mücadele etmek yerine, sömürgecisini demokratikleştirmeye çalışmak ham hayalden ibarettir. Baskı, şiddet, yasaklar, Kürdleri el altında tutabilmek içindir.

Türkiye'yi demokratikleştirmek için silahlı mücadeleye gerek yoktur.

 ***

Bugün Kürdler, Kürdçe’ye karşı daha sıcaktır. Dil olmadan ulusal kurtuluş mücadelesi yapmanın anlamsız olduğunu yakından kavramışlardır. Özellikle çocuklara Kürdçe eğitim vermenin gereği günden güne daha çok hissedilmektedir. Bugün, çocukları iki dilli, hatta üç dilli yetiştirmenin programı yapılmaktadır.

Bugün Kürdler, Türk, Arap, Fars komşuları arasında nasıl olumsuz konumda olduklarının bilincine daha yoğun bir şekilde ulaşmak durumundadırlar. Bu da Kürd milliyetçiliğine sarılmak, Kürd milliyetçiliğine daha çok sahip çıkmak anlamına gelmektedir.

 ***

Arap, Fars, Türk milliyetçiliği saldırgandır, işgalcidir, asimilasyoncudur. Hatta bu kesimlerde milliyetçilikten çok ırkçılıktan söz ermek gerekir. Kürd milliyetçiliğinin ise, kimseye saldırmak, kimsenin topraklarını işgal etmek, kimseyi asimile etmek gibi bir amacı yoktur. Kürd milliyetçiliği, baskı altındaki, zulum altındaki dilini baskıdan kurtarmak, Kürd dilini, Kürd kültürünü özgürce yaşamak gibi bir içeriğe sahiptir. Bu amaca ulaşmak için gayret edilmektedir. Bu da evrensel bir tutumdur. Baskıya, zulme, yoketmelere karşı mücadele etmek, her zaman evrensel bir tutumdur.

Bengal-Pakistan İlişkisi

Çözüm söz konusu olduğu zaman, Kürdler daha çok, Bask, İra gibi sorunların nasıl çözümlendiği arayışına girmektedirler. Örneğin,

Barış ve Demokrasi Partisi, İspanya-Bask ilişkisini, İngiltere-IRA ilişkisini incelemek için, Güney Afrika’daki çözümü, gelişmeleri kavramak için önemli çaba harcıyordu. BDP’den sonra kurulan Halkların Demokrasi Partisi de aynı tutumu sürdürmektedir. Bu tür incelemeleri yapmak da önemli olabilir ama incelenmesi gereken, Kürdlere ilham verecek, yol gösterecek olan esas konu Müslüman Bengal halkının Müslüman Pakistan devletinden haklarını, özgürlüklerini nasıl aldığıdır. Bu konuya kısaca değinmekte yarar vardır.

İngiltere, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, sömürgesi Hindistan’dan çekileceğini, Hindistan’a bağımsızlık vereceğini açıkladı. Müslüman önderler, örneğin, Muhammed Ali Cinnah (1876-1948), Muhammed İkbal (1877-1938) bu süreçte, Hindlilerle birlikte yaşamak istemediklerini, ayrı bir devlet istediklerini vurguladılar. “Bizim dilimiz ayrıdır, kültürümüz ayrıdır. Biz Hindlilerle birlikte yaşamak istemiyoruz, ayrı bir devlet istiyoruz” sözü, Müslüman önderlerin sözleriydi. Hindistan Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin liderleri, Mohandas Gandhi (1869-1948), Cavahirlal Nehru (1889-1964) bu öneriyi olumlu karşıladılar. 17 Ağustos 1947 de, aynı gün, aynı saatte iki devlet birlikte doğdu. Hindistan, Pakistan Mohaandas Gandi 1948’de bir suikastle öldürüldü. Bu suikasti gerçekleştiren bir Hindli militandı. Gandi’yi Müslüman Devleti’ne evet dediği için öldürüldü.

O zamanlar Pakistan iki parçalı olarak kuruldu. Batı Pakistan, ( bugünkü Pakistan), Doğu Pakistan (Doğu Bengal, bugünkü Bengladaş) Bengal de iki paçaydı. Hindu Bengallerin yaşadığı Batı Bengal, Müslüman Bengallerin yaşadığı Doğu Bengal.

Bugün, Hindu Bengallerin yaşadığı Batı Bengal, Hindistan’ın bir eyaletidir. Yüz milyona yakın nüfusu vardır. Başkenti Kalküta Resmi dili Bengalce. Bugün, Bengladeş Halk Cumhuriyeti olarak bilinen Doğu Bengal’de 165 milyon, Pakistan’da 175 milyon insan yaşamaktadır. Doğu Bengal, Ganj Nehri’nin Hind Okyanusu’na döküldüğü alandır.

1940’ların sonlarında yani Pakistan’ın bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktığı dönemlerde, Batı Pakistan ve Doğu Pakistan arasında 2300 km. mesafe vardı. Aradaki topraklar Hindistan topraklarıydı.

Pakistan kurulduğu günlerde itibaren, Bengaller, Doğu Bengal’in özerkliğini, Bengal dilinin resmi dil olmasını istediler. “Bengal Dil Hareketi” isimli bir kurum oluşturuldu. Bengal aydınlarının, Bengal halkının taleplerine Pakistan’lı yöneticiler, her zaman, “biz kardeşiz, talepleriniz İslam kardeşliğine aykırıdır. Ümmet kardeşliğine aykırıdır. Bu taleplerinizden vazgeçin” şeklinde cevap veriyorlardı. Pakistan aydınları da Pakistan devleti gibi düşünüyor, Bengal aydınlarını, Bengal halkının taleplerine olumsuz yaklaşıyorlardı. Pakistan tarafının bu açıklamalarına, Bengal halkı, Bengal aydınları, “biz kardeş değiliz” diye cevap veriyorlardı. ‘Biz kardeş değiliz, Siz bizim düşmanımızsınız, çünkü ülkemiz işgal ettiniz, Bengal dilimizi yasakladınız, Urdu dilini egemen kıldınız. Bizi asimile etmeye çalışıyorsunuz. Biz dünyanın başka yörelerindeki halklara, İslam Halklara ‘kardeş” diyebiliriz, ama size demiyoruz.

1950’lerde, 1960’larda, Malik Gulam Muhammed (1895-1956), Seyid İskender Mirza (1899-1969), Muhammed Eyüp Han (1907-1974), Muhammed Yahya Han (1917-1980) dönemleri böyle tartışmalara, tutuklamalarla geçti.

1971 yılının başlarında, Doğu Pakistan’da (Doğu Bengal) seçimler yapıldı. Şeyh Muciburrahman (1920-1975) liderliğindeki Müslüman Avami Birlik Partisi milletvekilliklerinin büyük bir kısmını kazandı. Ama Cumhurbaşkanı Yahya Han meclisin toplanmasına izin vermedi. Bunun üzerin Doğu Pakistan’da Bengal halkı silahlı direnişe başladı. 1971 yılı yaz aylarında çok yoğun bir savaş yaşandı. Pakistan devlet terörünü tırmandırdı. Bir çırpıda, yüzbinlerce Doğu Bengalli Batı Bengal’e mülteci olarak sığınmaya başladı. Bu, Hindistan’ı çok rahatsız eden bir durum yarattı. Sonuçta Hindistan ordusu Doğu Bengal’e girdi. Pakistan ordusunu etkisiz bıraktı. 1971 yılı sonlarında Doğu Bengal bağımsızlığını ilan etti. Bengladeş böyle kuruldu. 1971 yılı yaz aylarında gerçekleşen savaşta, yüzbinlerce kayıptan söz edilir. O zaman Hindistan başbakanı İndira Gandhi’ydi (1917-1984).

1972 yılı başlarında, Sovyetler Birliği, ABD, Avrupa devletleri Bengladeş’i tanıdı. Bunun üzerine Hindistan ordusu Bengladeş’ten çekildi. Bengladeş’i en son tanıyan Pakistan oldu. 1975’te toplanana İslam Konferansı sırasında bu tanıma gerçekleşti. Pakistan’dan sonra Türkiye de tanıdı. 1971 deki Ulusal Kurtuluş Mücadelesi sürecinde, Türkiye Bengalli savaşçıları eşkiyalık yapmakla suçluyordu.

İslam kardeşliği, ümmet kardeşliği sloganı Kürdleri çok kandırıyor. Kürdistan’ın güneyindeki Kürd önderler, Halepçe gibi bir soykırımdan sonra, Enfal’den bile sonra Kürd-Arap kardeşliğinden söz ediyorlardı. İslam kardeşliği sloganını terk edip eşitlik istemek çok daha doğrudur. Kardeşlik belirsiz bir slogandır, muğlak bir slogandır. Büyük kardeş küçük kardeşe her zaman, ‘sen küçüksün ağabeyini dinle’der. Eşitlik anlayışı ise daha belirgindir. ‘Sende hangi kurumlar varsa ben de onları istiyorum’ daha açık bir söylemdir.

1996-1997 yıllarında, Türkiye’de, Kürdistan’da gerilla mücadelesi yükseldiği zaman, Türk aydınlarının bir kısmı “her dile bir devlet gerekmez” demeye başladılar. “Dünyada 4000 (dört bin) civarında dil vardır. Her dile bir devlet mi olacak?” diyorlardı. Bunu derken, o dili konuşanları nüfuslarına hiç değinmiyorlardı. Örneğin, Sibirya’da, Ekvator bölgelerinde, 100-200 kişinin konuştuğu dillerle Milyonlarca insanı konuştuğu Kürdçe’yle aynı kefeye koyuyorlardı. “Her dile bir devlet olmaz” anlayışı 1950’lerde, Pakistan’da da söylenmiş. Halbuki o zamanlar Bengal Dili, dünyada, Çince, Hindçe, İngilizce ve İspanyolca’dan sonra en çok konuşulan beşinci dil oluyor. Bugün de öyledir. Bengalce, Bengladeş’ten ve Batı Bengal’den başka, Myanmar’da, Nepal ve Butan’da, Hindistan’ın Assam, Tripor, Bengalor gibi eyaletlerinde de konuşuluyor.

İslam kardeşliği sloganı Kürdleri çok kandırıyor. Müslüman Bengal halkının bu slogana neden kanmadığı, Kürdlerin neden kandığı incelenmeye değer bir konudur. Kürd Seyyah İbrahim Sediyani’nin, Sediyani Seyahatnamesi önemli bir kaynaktır. İbrahim Sediyani, Bengladeş’i, “Bir Yanım Su, Bir Yanım Ateş, Aç Bana Kucağını Bengladeş” dizisinde dile getirmektedir. 

Bu haber toplam: 7909 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:26:50
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x