Osmanlının yıkılıp, imparatorluk toprakları üzerinde onlarca ulus devlet ve dönemin iki emperyal devletinin yönetim ve denetiminde kurulan bir o kadar da manda devletler kurulmuştu. Bu yıkım ve yeniden inşada, imparatorluğun merkezi coğrafyasında bu geçiş trajik ve kanlı olmuştu. Bu toprakların otokton halklarından Ermeniler ve Pontus Rumları soykırım, tehcir ve mübadele ile silinmiş, Kürtler ise tekçi ve inkarcı Kemalist rejimin dönemin iki emperyal devleti İngiliz ve Fransızlara verdikleri taahhütte Lozan antlaşması ile Kürtlerin ülkesi dört parçaya bölünerek ulusal varlıkları yok sayılıp tümden inkâr edilmişti. Bu süreçte (1914-1923) Kürtler ulusal bilinçten yoksun, İslam’ın birer tebaası olarak yaşam sürdürüyorlardı. Dönemin Kürt aydınları, bu ağır ve yok edici gelişmeler nedeniyle bir araya gelerek Azadi cemiyetini kurmuşlardı. Lozan'da kabul edilen anlaşmanın Kürtlerin kölelik ve esaretini beraberinde getireceğini toplumlarına anlatmaya çalıştılarsa da, o dönem ümmetçi bir bakışa sahip Kürt çoğunluğunu seküler Kürt aydınları etrafında birleştirmeye yetmemişti.
Azadi örgütünün lideri Osmanlı ordusunda Miralay (Albay) rütbesiyle görev yapan Cibranlı Halid Bey idi. Diğer aydınlar Osmanlı mebusu Yusuf Ziya Bey, Mela Abdurrahman, Teğmen Ali, Rıza Bey, Faik Bey, Şeyh Eyyüb ve Diyarbakırlı doktor Fuad önde gelen kişilerdi. Lozan’da Türk delegasyonun önüne konulan ve dayatan İngiltere ve Fransa tarafında sınırları çizilmiş, yeni devletin İslam dini bayraktarlığından (Hilafet) vazgeçmelerini, devletin şeklinin cumhuriyet olmasını ve laikliğin devletin anayasasına konulmasın kırmızı çizgi olarak ortaya koymuşlardı. İngiliz ve Fransızlar da kurulacak devletin Türk etnik temeli üzerinde kurulmasına ses çıkartmamışlardı. Oysa bu topraklarda yaşayan insanlar çok etnisiteli, çok kültürlü ve çok inançlı bir yapıdaydı. Bu süreçte yapılan nüfus sayımında kendisini biyolojik veya kültürel olarak Türk kabul edenler nüfusun %35'ini teşkil ediyordu. 1921 tarihli Adem-İ merkezi bir yapı olan anayasa, bir meclis darbesiyle kaldırılarak, tekçi ve inkarcı 1924 anayasasını devreye sokmuşlardı. Kürtler bu tekçiliğe karşı çıkmış, Kürt aydınları toplumu harekete geçiren kişilerin saygınlığı olan din alimlerinin etkisiyle bir araya gelebileceğini dönemin şartlarına uygun davranmışlardı. Bu birliği Şeyh Said'in şahsında gerçekleşebileceği yönünde karar kılındı. Kürtlerin bu tekçi ve inkârcı yapılanmaya yaptıkları itiraz karşılık bulamayınca, Azadi örgütü bir ayaklanma ile ulusal özgürlüklerine kavuşmaları kararına varıldı.
"Şeyh Said isyanı" olarak bilinen bu başkaldırının siyasi sözcülüğünü Azadi örgütü yürütüyordu. Seküler Kürt aydınları Şeyh Said'e; "Efendim Kemalist rejim, bir yandan Rus Bolşevikleri ile irtibata geçerek onlardan türlü yardım alırken, diğer yandan İngiliz ve Fransızlarla da gizli görüşmeler yürütüyorlar. Bu ayaklanmada dış destek ve silah yardımı olmadan başarmak çok zor" dediklerinde Şeyh Said; "Bunu yapamayız. Türklerde Müslüman, yarın öbür gün İngiliz ve Fransızlar bu topraklardan gidecekler. Türklerle birbirimizin yüzüne nasıl bakarız?" demişti. Türk resmi yalanları ile zehirlenmiş, Türk toplum kesimi ile bir kısım Türk solcuları Kürtlerin bu ulusal özgürlük mücadelesine ahlak ve vicdandan yoksun bir şekilde hiç utanmadan "Emperyalistlerin işbirlikçisi (İngiliz ve Fransızlar) yaftası yapıştırmalarına devam ediyorlar. Bir şaşkın ve aymaz Kürtlerde bu kemalist yalanlara inanmaları çok acı bir durumdur. Kimlerin emperyalizmin işbirlikçileri, ileri karakolu ve jandarmalıklarını yaptıkları, yüz yıllık bu devletin pratiği bunu kanıtlamıştır. Oysa Kurulan devletin sınırlarını, nasıl bir devlet kurulacağı konusunu Lozan'da Türk ekibinin önüne bu emperyalistler koyarak "Sınırlarınız bu, size söylediğimiz şartlar bu" diyerek kabul etmelerini, aksi takdirde Sevri yürürlüğe koyacaklarını acaba kaç kişi biliyor. Dış güçlerle hiç bir siyasi bağlantısı olmayan Kürt başkaldırı hareketi başarısız olup yenilince, harekete siyasi önderlik eden ve yukarıda adlarını saydığım Kürt aydınları Miralay Halid Bey ile birlikte idam edildiler.
Yüz yıl sonra vardığımız nokta, Kürtleri hep kandırmak için ısrarlı bir şekilde dayatılan dinsel hurafelerden kendisini kurtarmaya başladığını, ulusal birlik yönünde bütün olumsuz şartlara rağmen önemli çabaların olduğunu, özgür Irak Kürdistan'dan sonra, Rojava’da da ete ve kemiğe büründüğünü sevinçle izliyoruz. Darısı Diğer parçaların başına. Bu vesile ile özgürlük kahramanları Cibranlı Halid Bey ve arkadaşlarını saygıyla yad ediyorum.