T24\'teki köşesinde Kuzey Kürdistan\'daki son gelişmeleri değerlendiren Hasan Cemal, \"Kürtlerin kalben ve aklen kopuşunu tankla, topla, tüfekle durduramazsınız.\" tespitinde bulunuyor. \"‘Savaşmak değil, kan ve gözyaşı değil. İhanet çığlıklarıyla da bu kopuş durmaz.\" ifadelerini kullanan ünlü gazeteci, yazısında aklın yolunun masaya dönmek olduğunu vurguladı.
Gazeteci yazar Hasan Cemal bugünkü yazısında, \"Belki daha hâlâ farkında değilsiniz. Kürtler kopuyor! Kalben de öyle, aklen de öyle.\" ifadelerini kullandı. Cemal, \"Oturup konuşmak! Aklın yolu budur. Savaşmak değil, kan ve gözyaşı değil. Masaya dönmektir aklın yolu...\" diyerek diyalog çağrısında bulundu.
İşte Hasan Cemal\'in yazısı:
Belki daha hâlâ farkında değilsiniz. Kürtler kopuyor! Kalben de öyle, aklen de öyle. Yaşadıkları acılar yüzünden kopuyorlar, Türk devletinden, Türkiye’den uzaklaşıyor Kürtler... Sevgili Tahir Elçi’nin cenaze törenini Diyarbakır’da izledikten sonraki yazıma şu satırlarla başlamıştım:
En sonda söylenecek olanı en başta söylemek istiyorum. Farkında bile değilsiniz. Bu topraklara yaşattığınız acılarla bu memleketi her geçen gün bölüyorsunuz. Evet, farkında bile değilsiniz. Üstelik yıllardan beri değilsiniz. ‘Bölücü terör’le mücadele derken, öylesine düşman cepheler yaratıyorsunuz ki, düşmanlığı öylesine derinleştiriyorsunuz ki, asıl bölücülüğü siz yapmış oluyorsunuz.
Bugün de acılar gitgide derinleşiyor. Kan ve gözyaşı durmuyor. 89 günlük Miray bebekle dedesinin hayata nasıl veda ettiklerini biliyor musunuz? Celal Başlangıç Diyarbakır’dan yazıyordu.
En acı haberlerden biri de Cizre\'den geliyor. Keskin nişancılar üç aylık Miray bebeği vurmuşlar evinde. Polise haber verip ellerindeki beyaz bayrakla hastaneye götürülürken, bu kez 80 yaşındaki dedesi Ramazan İnce\'yi öldürüyor keskin nişancılar. Miray bebek Cizre\'de ilan edilen ilk sokağa çıkma yasağında doğmuş. Bugün de süren beşinci sokağa çıkma yasağının 12. gününde öldürülüyor.
\"Yazın bir kenara: Kürtlerin kalben ve aklen kopuşunu tankla, topla, tüfekle durduramazsınız. Bugüne kadar durduramadınız. ‘Bölücülük’ten hapishaneleri doldurmak da işe yaramaz. İhanet çığlıklarıyla da bu kopuş durmaz. HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırsanız da... 1994’te Orhan Doğan’a, DEP milletvekillerine yaptığınız gibi, bu kez HDP’li milletvekilerini Meclis kapısından doğruca hapse yollasanız da... Selahattin Demirtaş’ı ‘vatana ihanet’ten içeri atsanız da... HDP’yi kapatsanız da... Değişen bir şey olmaz. Kürtlerin kopuşu böyle durmaz! Bütün bu acılar yaşandı. Kürtlere karşı Cumhuriyet’in kuruluşundan beri elde hep sopa vardı. Kürt kimliği hep inkâr edildi. Eşit vatandaşlığı hep yok sayıldı. Bugünlere böyle geldik. Ama değişen bir şey olmadı. Kürtler ve hak talepleri yine gündemde, üstelik her geçen yıl güçlenerek... Ama ne yazık ki Türkiye’yi bugün de Kürt sorunu yok diyen bir kafa, Saray’daki Sultan yönetiyor. Barış çığlıklarına kulak tıkayarak yönetiyor. Ve bu Saray kafası, Türk devletinin o hiç değişmeyen despot kafası, Kürtlerin Türkiye’den kopuşunu derinleştiriyor, hızlandırıyor. Realite bu. Yeni bir vatandaşlık tanımı diyorlar. Hayır diyorsun. Ana dilde eğitim diyorlar. Hayır diyorsun. Güçlü yerel yönetim diyorlar. Hayır diyorsun. Eşit vatandaşlık diyorlar. Hayır diyorsun.
Oturup konuşmak! Aklın yolu budur. Savaşmak değil, kan ve gözyaşı değil. Masaya dönmektir aklın yolu... Acılar yetti artık
İspanya’daki kadar kendi kendimi yöneteyim diyorlar. Zinhar diyorsun. Federasyon diyorlar. Sopa gösteriyorsun. Gel oturup konuşalım diyorlar. Oturup konuşmuyorsun. Muhatap almıyorsun. Tam tersine tankla, topla, hapisle, zulümle ezmeye, sindirmeye çalışıyorsun. Ama olmuyor. Başaramıyorsun devlet olarak. Tersine, gitgide kopuyorlar senden... Kürtler ahmak değil! Neyin ne olduğunun, nereye gittiğinin çok iyi farkındalar. Yılların ötesinden acılarla hemhâl olarak bugünlere geldikleri için de, bu toprakların en politize, siyasal bilinci en ileri halkıdır Kürtler... Ne sanıyorsunuz? Burunlarının dibindeki Irak Kürtleri ne yapıyorlar, görmüyorlar mı? Irak Kürdistanı’nın nasıl devletleştiğinin farkında değiller mi? Sınırın bir adım ötesinde Kürtlerin kendi devletleriyle birlikte okulları, üniversiteleri olduğunu bilmiyorlar mı? Kendi çocuklarını yıllardır Dohuk’taki, Erbil’deki, Süleymaniye’deki okullara, üniversitelere gönderen onlar değil mi? Irak Kürdistan Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin son zamanlarda yine bağımsızlık şarkıları söylediğini duymuyorlar mı? Suriye Kürdistanı’nda, yani Rojava’daki özerk kanton yönetimlerini izlemiyorlar mı? Kürtler, daha geçen hafta Yunanistan parlamentosunda da devlet olarak tanınan Filistinlilerin devlet kurma hakkı var da, bizim neden yokmuş diye kendi kendilerine sormuyorlar mı sanıyorsunuz? Kürtler hiç ahmak değil. Türkiye Kürtleri bütün bunları biliyor ve izliyor. Hem de yıllardan beri... Selahattin Demirtaş geçen cumartesi günü Diyarbakır’da, ‘Kürdistan gerçeği’nden söz ederken, Kürtler için ileriye dönük olarak bağımsız devlet, federal devlet, kanton ve özerklik seçeneklerini de gündeme getirdi. Pazar günü de, Kürt siyasal hareketinin parlamentosu sayılan Demokratik Toplum Kongresi’nin olağanüstü kongresi sonrasında Başkan Hatip Dicle, ‘demokratik özerklik’ talebini açıkladı. Yerel demokrasi ve farklılıkların özgürlükleri tanınmadan demokrasinin gerçekleşmeyeceğini söyledi. Ve bir çağrı yaptı Ankara’ya: “Gelin bunları konuşalım, bunun için diyalog ve müzakere kanalları açalım.” Oturup konuşmak! Aklın yolu budur. Savaşmak değil, kan ve gözyaşı değil. Masaya dönmektir aklın yolu... Acılar yetti artık.\"