Mehmet Konuk: Kuzey’deki PDK’nin(TKDP), Kurucularından Sayın Derwêşê Sado İle Yollarımız Nerelerde Çakıştı? (11)

17.03.2025, Pts - 10:12

Mehmet Konuk: Kuzey’deki PDK’nin(TKDP), Kurucularından Sayın Derwêşê Sado İle Yollarımız Nerelerde Çakıştı? (11)
Haberi Paylaş

On birinci bölüm

Sami Abdurrahman 1979 yılının sonbaharında Doğu Kürdistan’da yapılması planlanan PDKI’nın 9.kongresine odaklanıp, Barzanileri partiden tasfiye etmeyi hızla sürdürürken, hesaba katmadığı bir şey vardı.

TKDP’nin kurucularından ve 1973-75 arası dönemde Parti’nin genel sekreterliğini yapan Derwêş’ê Sado Kuzey’de ki durumu ve Sami Abdurrahman’ın parti içindeki sinsi planlarını içeren bir raporu Kamışlo’da ikamet eden Mele Mustafayê Hilêlîyê ye bir mektup la göndererek, ABD de bulunan Mesud Barzani ye iletilmesini istedi. Sayın Derwêş’ê Sado gönderdiği mektupta Remezanê Haşım ve oğlunun bir suikastla öldürülmesini, Dr. Sirac Bilgine yönelik yapılan silahlı saldırı ile ağır yaralandığını ve esas hedeflerinin Barzaniler olduğunu ,eğer yapılması planlanan kongreye gelip katılmamanız halinde, Sami Abdurrahman ve ekibi tarafından Barzanilerin bu kongrede partiden tasfiye edileceklerini bildirdi.

Derwêş’ê Sado’nun bu tarihi mektubunu alan Sayın Mesud Barzani ABD den dönüş hazırlığını yaparak, kongreye dahil oldu. İnisiyatifi ele geçirerek Sami Abdurrahman ve ekibini partiden tasfiye etti. Sami Abdurrahman bu müdahaleden sonra Kürdistan Halk partisi adıyla yeni bir parti kurarak, siyasal yaşamını uzun yıllar Kürdistan Halk partisi adlı Parti’nin liderliğini yaparak sürdürdükten sonra 1993 te yapılan kongre öncesinde Kürdistan Halk partisini feshederek, aradan 14 yıl geçtikten sonra yeniden PDKI’nın saflarında yerini aldı.

Derwêş’ê Sado 1971 de Said Elçi cinayetinin ortaya çıkarılmasında,1975 te ABD ve bölge devletlerinin komplosu sonrası büyük sıkıntıya düşen Barzanilere en zor koşullarda ulaşarak, her türlü destek ve fedakarlığa hazır olduğunu bildirmiş. Geçici komitenin hazırlık sürecinde partisi ve arkadaşları ile birlikte hiç bir fedakarlıktan kaçınmamış, şimdi de en kritik dönemde ABD de bulunan Mesud Barzani ye mektup göndererek Sami Abdurrahman’ın yapmak istediği komplo ve entrikaların önünün kesilmesinde büyük bir görevi yerine getiriyordu. Derwêşê Sado bu kritik dönemde yaptığı girişimle Barzanilerin büyük bir kaosun, hatta uzun süre devam edebilecek iç çatışmaların içine sürüklenmelerini derin öngörüsü ile önleyebilmişti.

Sami Abdurrahman’ın desteğinde ki KUK örgütü TKDP’nin içinde olabildiği kadar tahribat yaparak büyük bir bölünmeye yol açmıştı.1975 te ki ikinci kongrede parti sekreterliğine seçilen Av. M. Ali Dinler söz konusu grubun TKDP isminden feragat ederek KUK ismi ile yola çıkmaları sonucu Av. M. Ali Dinler de, TKDP ismi ile Parti’nin varlığını sürdürme kararı alarak Parti’nin faaliyetlerini sürdürmeye başlıyordu.

1979 yılı Kürdistan’ın kuzeyi bir taraftan PKK, diğer taraftan da KUK örgütü nün şiddete dayalı eylemleri ile günbegün yeni kaoslara doğru sürükleniyordu. PKK Batman’da Siverek’te ki komplonun bir benzerini sergileyerek bölgede Milli damarları ile bilinen(Said Ramanlı 1960’lı yıllarda Batman belediye başkanı iken, Said Elçi’yi Batman’a davet ederek, bir hafta çok iyi düzeyde onu karşılayarak misafir etmiştir. Raman aşiretinin lideri Said Ramanlı ve oğlu Mustafa Ramanlı başta olmak üzere, aşiretin bazı mensupları 12 Mart 1971 de yapılan askeri darbenin ardından göz altına alınarak, Diyarbakır sıkıyönetim mahkemesinde yargılanarak cezaevine atılmışlardır.)Raman aşireti ne karşı büyük bir çatışmanın fitilini ateşliyordu. PKK açısından insan kaybının hiç önemi yoktu, hem Siverek’te , hem de Batman’da aşiretlere yönelik sürdürdükleri saldırılarda çok büyük kayıplar vermelerine rağmen, bu kayıpları hiç umursamıyorlardı. Çünkü her halükarda kendilerini kazançlı görüyorlardı. PKK ortaya çıktığı günden beri ahlaksızca bir mantıkla konuya yaklaşıyordu. Onların bu kirli mantıklarına göre, ne kadar kayıp verseler, o kadar kazançlı çıkıyorlardı. Onlara göre çatışmalarda öldürülen militanlarının aileleri ve yakınları onlara taraftar olup daha fazla destek sahibi oluyorlardı.

PKK ve KUK arasındaki rekabet Kürdistan’ın bir çok bölgesine hızla yayılıyordu. Mardin bölgesinde Türk ailesi ile Necimoğulları ailesi arasında uzun yıllardan beri sürüp gelen rekabete müdahil olup, PKK’liler Türk ailesinden yana, KUK örgütü ise Necimoğulları ailesi tarafında yer alıyorlardı. İki örgüt arasındaki rekabet ve silahlı çatışmalar gün geçtikçe kangrenleşerek, içinden çıkılmaz bir hale dönüşüyordu. PKK’nin pervasızca hemen hemen tüm Kürd örgütleri başta olmak üzere, bazı belli başlı aşiretlere yönelik yaptıkları saldırılar, adeta etki tepki meselesi gibi kuzeyli üç Kürd örgütü tarafından UDG ismiyle bir güç birliği ortaya çıkmasına neden oluyordu.

UDG’nin bir kanadı Riya Azadi (PSK) diğer bir kanadı Pêşeng (DDKD) vurucu kanadı ise KUK örgütü idi. Ulusal Demokratik Güçbirliği arasındaki anlaşmaya göre, Pêşeng ve Riya Azadi lojistik destek sağlayacak, KUK örgütü ise vurucu güç birliği görevini yerine getirecekti. Bunlar arasındaki çatışmalar Halk üzerinde öyle olumsuz bir etki bırakıyordu ki, o dönemde aklı selim insanlar, kendi aralarında şöyle bir sözü dile getiriyorlardı:” Daha ortada, elle tutulur bir şey yok iken, bunların birbirleriyle acımasız bir şekilde çatışmaları, yarın Kürdler statü sahibi olunca kim bilir birbirlerine ne yapacaklardır, diye sitemde bulunuyorlardı.”

Bir taraftan Türkiye metropollerinde Türk sol örgütleri ile, ülkücüler arasındaki çatışmaların derin boyutlara varması, diğer taraftan da Kürdistan’daki Kürd örgütleri arasındaki çatışmalar, aslında bir merkez tarafından hazırlanan yeni bir askeri darbenin ayak seslerinin de ipuçlarını veriyordu.

1979 yılının Nisan ayının son günlerinde Kurtalan çimento fabrikası inşaatında çalışan işçileri Sendika üyesi yapma çalışmamızdan dolayı Kayserili ve Türk ırkçısı olan şantiye şefinin bizi ihbar etmesi sonucu şafakla birlikte, beni ve diğer iki arkadaşımızı evlerimize yapılan Şafak operasyonuyla gözaltına alırken, etrafımda yaklaşık 50 civarı polis, jandarma ve emniyet bekçisini görürken elimde olmadan, sağım da ve solumda yürüyen polislere hayrola bu gece darbe mi oldu? Sözüme karşılık, polisin cevabı:” Ne darbesi bunu da nereden çıkardın diye şaşkınlıkla bana cevap verince, ne bileyim ben, bir anda bu kadar polis, jandarma ve bekçiyi kapımın önünde görünce aklıma askeri darbe olmuştur, hissini uyandırdı diye cevap vermiştim.”

Gerçekten herkesin kafası bölgedeki gelişmelerden allak bullak olmuştu. Umutsuzluk, çaresizlik ve bir çıkış yolunun bulunamaması herkesi yoruyor ve karamsarlığa sürüklüyordu. PKK ile KUK arasındaki çatışmalar da 230 militanın öldürülmesinden söz ediliyordu. Çok trajedik olaylar yaşanıyordu, Kürd gençleri arasında ki acımasız çatışmalarda

Bu süreçte beni en çok etkileyen dramatik bir olayı irdeleme den geçemeyeceğim. Musa Durak ile aynı kurumda çalışıyorduk, ilk başlarda iç Anadolu Bölgesinde çalışırken,1978 den itibaren Diyarbakır bölgesinde çalışmaya başladı. PKK’nin cesur ve kararlı bir militanı  duruşuna sahipti. PKK ile KUK arasındaki acımasız çatışmalarda Musa Durak, Diyarbakır da ki ulu cami mevkiinde KUK’çuların, silahlı saldırısı sonucu genç yaşta hayatını kaybetti. Musa Durak’ın ağabeyi Mele Hefit Durak, Mehdî Zana’nın belediye başkanı olduğu dönemde sebze meyve halinin müdürlüğünü yapıyordu.

Mele Hafit, Musa Durak’ın aksine KUK örgütü nün taraftarı idi. İddiaya göre, ulu cami civarında bulunan ve Mele Hafit’inde ortaklarından biri olduğu otelden çıkan KUK’çu militanlar tarafından Musa Durak öldürülmüştü. Bundan hareketle Apo’cular Musa Durak’ın ağabeyi Mele Hefit’i Musa Durak’ın öldürülmesinden sorumlu tutarak onu öldürme kararı almışlardı. O günlerde kendi kendime hep şu soruyu soruyordum. Peki Musa ile Mele Hafit’i doğuran anneye kimse soruyor muydu? Bir oğluna karşılık, diğer oğlunun canını alacağız diye! Gerçekten çok saçma ve trajedik bir olaydı. Kardeşin biri rakip örgüt tarafından öldürülüyor. Diğer örgütte öldürülen militanlarının intikamını diğer örgütün yandaşı olan Mele Hefit’ten alma kararını alıyordu. Mele Hafit kendisi ile ilgili PKK tarafından ölüm kararının alındığını haber aldıktan sonra, Diyarbakır’ı terk ederek Baykan’daki köyünde yaşamını geçirmek zorunda kalıyordu.

Birbirleriyle amansız bir şekilde çatışan Kürd gençleri, sanki ülkeleri işgal güçleri tarafından parçalanıp esaret altına alınan bir milletin çocukları değil de, biri İsrail diğeri de Hamas örgütünün mensubu idiler.

Dengê KAWA örgütü Ferid Uzun’un cinayetinden sonra ciddi bir kriz le yüz yüze gelmiş. Örgütün Ferid Uzun dan sonra ki en birikimli önderlerinden biri olan kişinin bir operasyonla tutuklanarak cezaevine atılması sonucu örgütte ki kriz daha da ciddi bir hale gelmişti. Yanlış hatırlamıyorsam 1980 yılının Ağustos ayında örgütün belli başlı kadroları bir araya gelerek, Kürdistan’ın içinde bulunduğu derin krizin detaylı bir analizini yaparak bölgedeki gelişmelerin önünü almanın onların gücünü aştığını samimi bir şekilde deklare ederek, örgütsel yapılarını dondurduklarını karar altına aldılar.

Remezanê Haşım’ in suikastından sonra yüz yüze tartıştığım KUK hareketinin önemli kadrolarından biri olan kişi de , bölgedeki gelişmelerin iyice çıkmaza girmesinden sonra Avrupa’ya iltica etmek zorunda kalmıştı. Onun la aramızda geçen Remezanê Haşım cinayeti ile ilgili tartışma sırasında Derwêş’ê Sado ve Şerafettin Elçi ile ilgili sözlerini asla kek Derwêş’ê Sado ile paylaşmamıştım. Söz konusu kişi Avrupa’ya geçtikten sonra ,bir gün kek Derwêş’ê Sado bir kaç arkadaş ile oturduğumuz çayhaneye gelerek yanımızda oturdu. Hal hatır sorduktan sonra adı geçen kişinin ismini zikrederek, benimle ilgili ileri geri çok şey konuşmuş olmasına rağmen, bu gün ailesini burada bırakarak Avrupa’ya gitmek zorunda olduğundan dolayı, ailesinin durumu beni çok düşündürüyor ve acaba ne yapılabilinir diye düşünüyorum.

Kek Derwêş’ê Sado bu duygularını dile getirirken, ben kendimle hesaplaşıyordum ve onunla ilgili sözleri kendisi ile paylaşmadığımdan emindim. Demek ki Derwêş le ilgili o sözleri sadece benim yanımda değil, bir çok yerde dile getirmişlerdi ki, onun kulağına kadar gitmişti.

O gün kek Derwêş’ê Sado ile söz konusu kişinin duruşları arasında bir mukayese yaptım. Biri diğerini CIA ajanı diye niteleyerek öldürülmesi gerektiğini iddia ediyor .Bu iddianın sahibi olan kişi sol -Sosyalist eğilimli diğer bir deyimle ilerici, çağdaş ve modern. Diğeri ise, aşiretçi, gerici, ilkel milliyetçi ve ABD işbirlikçisi. Çağdaş ve ilerici olan, diğerinin öldürülmesi gerektiğini söylüyor. Diğeri de söz konusu kişinin, kendisi ile ilgili tutumunu bilmesine rağmen, onun ve ailesinin düştüğü zor durumda onların haline üzülüyor ve elden gelirse yardımcı olmaya çalışıyor.

1970 ile 1980 arasındaki realitenin analizini yaparken, amacım kimseyi rencide etmek değildir. Sadece o acılı ve büyük dramlarla geçen o günlerin objektif ve gerçekçi bir analizini yapmaktır amacım. Söz konusu kişinin ismini bilerek vermedim, bu çelişkiler ve saplantılar bir veya birkaç kişi ile sınırlı değildir. Bana göre 1960’lı yılların ortalarından itibaren Devletin derin aklının kirli ve örtülü bir projesiydi. Temel amaç Kürd milliyetçiliği ve Kürdistan mefkuresini gözden düşürerek, sol-sosyalist bir perspektifi Kürd gençlerinin zihnine zerk etmekti ve bunda da büyük bir başarı elde ettiler. Bahse konu olan kişinin kendi anlatımına göre, Avrupa’ya geçtikten sonra ilk işi gidip SSCB’yi görmek olmuştur. SSCB ye yaptığı seyahatten sonra kendi deyimiyle gördüğü manzara karşısında şaşkınlık geçirmiş ve lânet getirerek, bu muydu ömrümüzü ölüm pahasına harcadığımız sistem diyerek, bundan itibaren kendisinde büyük bir U dönüşü başlamış ve Kürd Ulusal mücadelesine kendisini odaklamıştır. Sayın Derwêş’ê Sado ile Avrupa ya geçtikten sonra diyaloğa girerek sürekli dayanışma içinde olmuşlardır. Aynı şekilde Avrupa dönüşünden sonra benimde onunla iyi ve samimi bir diyaloğum vardır.

Bu iki duruş arasında o dönemde derin bir mukayese yaptım. Ben kendimde sol yelpazede bir genç olmama rağmen, amasız, fakatsız ilkel milliyetçi, aşiretçi ,gerici Derwêş’ê Sado’nun yanında yerimi aldım. O günden itibaren sayın Derwêş’é Sado’yu daha iyi anlamaya başladım ve 1971 den beri Sol -Sosyalist perspektife sahip Kürd örgütlerinin Derwêş’é Sado’ ya karşı neden tutum aldıklarını daha iyi analiz etmeye başladım.

Kürdistan mefkuresini üst akıl olarak benimseyen Derwêş’ê Sado’yu kapsayıcı, hataları affedici ve yapıcı olarak değerlendirdim. Sol-Sosyalist perspektife sahip olan tarafı ise öteleyici ve bozguncu olarak değerlendirmeye başladım. Bu durum kek Derwêş’ê Sado ile yollarımızın kesiştiği üçüncü etkendi ve o tarihten itibaren, kek Derwêş’ê Sado’ yu daha iyi anlamaya başladım ve onunla ilişkilerimiz daha iyi bir seviyeye ulaştı.

 

Bu haber toplam: 1287 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:18:49:18
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x