Afganistan’daki gelişmelerde Taliban ile diyalogu en çok arzu edenlerin başında Türkiye Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan geliyor.
ABD Başkanı Joe Biden’ın Amerikan askerlerinin çekilme takvimini 11 Eylül’den 30 Ağustos’a aldıklarını ilan etmesinden sonra ilerleyişini hızlandıran Taliban, ABD ve NATO’nun çekilmesi tamamlanamadan Kabil’e girip yönetime el koyunca tüm planlar değişti, her şey alt üst oldu.
ABD ve NATO çekildikten sonra Afganistan’da kalma ve Kabil havaalanını koruyup yönetme arzusunu Biden ile paylaşıp para pazarlığına girişen Erdoğan, Türk askerini Kabil görevi için davet eden Eşref Gani ülkeyi terk edip kaçınca Taliban ile anlaşma ve yeni pozisyonlar arıyor.
Taliban yöneticileriyle Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda görüşebileceğini dile getiren Erdoğan, Kabil’in düşmesi ve Taliban’ın yönetime gelmesi üzerine, ‘Yönetimde kim olursa olsun Afganistan’ın yanında yer almak hem ahde vefanın hem de kardeşliğimizin gereğidir’ açıklamasını yaptı.
Son olarak ‘Türk askerinin Afganistan’da kalmaya devam etmesinin Taliban yönetiminin uluslararası alanda elini güçlendireceğini, işlerini kolaylaştıracağını’ söyleyerek Taliban’a mavi boncuk dağıtan ve TSK’nın Kabil görevine onay vermesini umduğunu ifade eden Erdoğan’ın Taliban’dan beklediği yanıt henüz gelmiş değil.
Muhalefet ise Erdoğan’ın Taliban’ı şirin göstermeye ve meşrulaştırmaya çalıştığını, siyasal İslamcı ideolojik dayanışmayla, kendisine böyle bir misyon biçtiğini öne sürüyor.
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, iktidarın ‘Taliban değişti’ diyerek herkesi buna inandırıp, Taliban’ı tanımaya hazırlandığını, bunun Afgan halkına, kadınlarına ve çocuklarına yönelik zulmü görmezden gelmek ve ‘ikiyüzlülük’ olduğunu dile getirerek, “İktidarın bu yaklaşımı, Mehmetçiği Afganistan’da tutarak, Taliban’ı uluslararası alanda meşrulaştırmak istediğini yansıtıyor. Kanımca ABD ve NATO, Taliban’ı meşrulaştırma ve kontrol etme görevini Erdoğan’a vermiş” dedi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Taliban’ı tanıma konusunda uluslararası toplumla birlikte hareket edileceğini söylediğini hatırlatan Toprak; “Cumhurbaşkanı ise tam aksine ‘Gerekirse Taliban'ın kuracağı hükümetle görüşüp, ortak gündemlerimizi konuşacağız’ diyerek peşinen Taliban’ı tanıyacağını ilan ediyor. Afganistan’da kesinlikle demokrasi olmayacağını, kadınların ve kız çocuklarının durumlarının şeriata göre belirleneceğini ilan eden Taliban ile Türkiye’nin hangi ortak gündemi olabilir?” tepkisini gösterdi.
Ancak Erdoğan’ın Türk askerinin Kabil’de kalması için davet beklemesinin ardında yatan asıl neden, Gani yönetimiyle varılan mutabakat ve NATO misyonu çerçevesinde Afganistan’a asker gönderilmesini içeren tezkerenin, Taliban’ın yönetime gelmesiyle hukuken geçersiz hale gelmesi. NATO, Afganistan misyonunu 1 Eylül’de sonlandıracağını çok önceden ilan etti.
Dolayısıyla iktidarın Afganistan’da asker bulundurabilmek için meclisten yeni bir tezkere çıkartması gerekiyor. Bunun için de Taliban yönetimiyle anlaşması ve kurulacak Taliban hükümetinin resmi olarak Türk askerini davet etmesi, meclisin de yeniden önüne gelecek “Afganistan’a asker gönderme” tezkeresini oylayıp kabul etmesi anayasa gereği.
Türk askerinin Kabil’den çekilmesini isteyen muhalefetin yanı sıra, kamuoyunda oluşan ve giderek yükselen Taliban tepkileri karşısında iktidar, yeni bir Afganistan tezkeresini meclise getirmenin kendisini hırpalayacağını hesaplıyor.
Bunun yerine, Gani’nin geçersiz hale gelen davetini, Taliban’ın kabul edip sürdürmesini sağlayarak, içerideki tartışmalar fazla alevlenmeden, meclis devreye girmeden Kabil’deki askerleri orada tutmayı hedefliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Kabil havaalanının yönetilmesi, işletilmesi, teknik işlerin yürütülmesi vb. konularında katkı sağlayabileceğini, Türk askerinin oradaki varlığının Taliban’ın elini güçlendirip, işlerini kolaylaştıracağını dile getirerek, Taliban’ı ikna etmeye çalışıyor.
Ancak süreci çıkmaza sürükleyen konulardan birisi de Türk askeri Kabil’de kalmaya devam ederse lojistik ve finansal desteğin nasıl sağlanacağı.
ABD ile yapılan görüşmelerde Türkiye’ye 130 milyon dolarlık bir parasal katkı sağlanması, lojistik ve istihbarat desteği verilmesi için pazarlık yürütülüyordu. Şimdi yaşanan gelişmelerle bu müzakere süreci boşlukta kaldı. ABD ve NATO artık Afganistan’da yok.
Türkiye ağır bir ekonomik kriz altındayken, Merkez Bankası kâğıt üzerinde kalem oyunlarıyla döviz rezervlerini yükseltmeye, dış borçları düşürmeye çalışırken, Kabil’de kalacak askerler için yüz milyonlarca dolar nereden bulunacak?
Çökmüş bir ekonomi devralan Taliban’ın bunun için Türkiye’ye ödeme yapması söz konusu olmayacağına göre, iktidar Somali’ye yaptığı gibi Taliban’a milyonlarca dolarlık hibe mi verecek? Kaldı ki orman yangınları ve sel felaketleri sonrası destek sağlamak yerine, Somali’ye 30 milyon dolar hibe verilmesine muhalefet partileri ve felaketzedeler çok sert tepki gösterdi.
Daha önce Afganistan’dan gelen göç dalgasına karşı önlem çağrısı yapan muhalefet partilerine tepki gösteren Erdoğan, bugüne kadar mülteci sorununun finansal boyutunu çok iyi yönettiklerini öne sürerek, Türkiye’nin daha fazla mülteci kabul edebileceğini söylemişti.
MetroPoll Araştırma’nın 21 Ağustos’ta ankette katılımcılara, “AKP hükümeti Afgan sığınmacılara sınır kapılarını açar ise bu sizin AKP’ye bakışınızı nasıl etkiler?” sorusu soruldu. Seçmenin yüzde 54’ü, AKP’ye bakışının olumsuz etkileneceğini belirtirken, bu oran AKP tabanında yüzde 39, MHP tabanında ise yüzde 38 olarak çıktı.
Sorunun giderek daha ileri boyutlara varacağı, toplumsal ve siyasal tepkilerin artacağı, iktidara desteğin daha da gerileyeceği ortaya çıkınca, son günlerde Türkiye’nin yeni bir Afgan mülteci dalgasını kabul edemeyeceğini, altından kalkamayacağını dile getirmeye başlayan Erdoğan, Almanya Başbakanı Merkel, Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Rusya Devlet Başkanı Putin ile art arda görüşmeler gerçekleştirdi.
Bir yandan dışarıda Taliban ile yakınlaşma ve meşrulaştırma çabası yürüten Cumhurbaşkanı, içeride yükselen tepkiler karşısında ise AB’den, Almanya’dan, Rusya ve İran’dan iş birliği ve destek arayışlarına yönelmeye mecbur kaldı.
Bu arada, Afganistan’daki sıcak gelişmelerle eş zamanlı olarak Kabil’in düşmesinin ertesinde Ankara’ya gerçekleşen bir ziyaret anlamlı ve dikkat çekici. Uzun süredir ilişkilerin gergin ve buzdolabında tutulduğu Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnun Bin Zayed Al Nahyan’ı ağırlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, BAE ile ekonomik ilişkilerin öncelikli olduğu bir görüşme gerçekleştirdi.
Görüşme sonrası yakında BAE’den çok ciddi yatırımların ve yatırım sermayesinin geleceğini açıklayan Erdoğan, Türkiye’deki bazı önemli projelerle de BAE’nin ilgilendiğini söyledi. 15 Temmuz 2016’daki darbe teşebbüsü ardından BAE’yi darbeye destek vermek ve finanse etmekle itham eden Erdoğan iktidarıyla BAE yönetimi arasındaki ilişkiler, uzun süredir gergin ve en alt düzeyde idi.
2013’ten bu yana kopuk olan Mısır ile ilişkileri normalleştirme adımlarından sonra, benzer girişimin BAE ile gerçekleştirilmesi, özellikle BAE’den sermaye ve yatırım beklentisinin vurgulanması, Erdoğan’ın ekonomik sıkışıklıktan ötürü bazı adımları atmaya mecbur kaldığını, BAE fonlarından dış kaynak girişi ümit ettiğini gösteriyor.
Önümüzdeki günlerde BAE Merkez Bankası ile Türkiye Merkez Bankası’nın ciddi tutarlı bir swap anlaşması imzalaması sürpriz sayılmamalı.
Aynı zamanda Suudi Arabistan’la birlikte Taliban’ın yakın destekçileri arasında yer alan BAE’den Ankara’ya gerçekleşen bu üst düzey ziyaret, bugüne kadar Libya’da, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Sudan’da karşı cephelerde yer alan Türkiye ile BAE’nin, Afganistan ve Taliban konusunda aynı safta yer alma yaklaşımının ve yakınlaşma niyetinin de işareti.