İber yarımadasının tarihi içinde çok önemli bir konumda bulunan Barcelona, İspanya'nın daha çok genç olan demokrasi geçmişi içinde de kilit bir yere sahip.
Avrupalı turistlerin yazın yürünemez hale getirdiği Barcelona sokaklarını yerel halkın festivaller ya da futbol takımının zaferleri dışında düzenlenen eylemler kapsamında çok sık işgal ettiğini görmeniz mümkün.
Özellikle 2008 küresel finansal krizin ardından uzunca bir süre boyunca düzenlenen kemer sıkma politikaları karşıtı gösteriler ile işgal hareketleri, Barcelona'nın kent hafızasında geniş bir yer tutuyor.
Son zamanlarda kent sokaklarında turizm karşıtı sol hareketlerin yeşermesi de en çok konuşulan konulardandı.
Bu günlerde ise Pazar günü Katalonya'nın bağımsızlığı ile ilgili olarak düzenlenmesi planlanan referandum kapsamında duvarlara asılan posterleri, sırtlarında Katalan bayrakları asılı gençlerin taşıdığı pankartları, metroda yolculuk edenlerin referandum ile ilgili dağıtılan siyasi bildirileri okuduğunu görebilirsiniz.
Şehrin her yanında siyasetin tartışıldığı, ailelerin çocuklarıyla referandumun düzenlenmesi için eylemlere katıldığı, aktivistlerin sokakta broşür dağıttığı, akşamları balkonlardan tencere tavaların çalındığı hareketli bir dönemden geçiyor Barcelona.
İspanya hükümetinin referandumu engellemek için uyguladığı baskı, referandum talebinin 'bir demokrasi şenliği' olarak sokaklara yansımasındaki en büyük etken.
Eylemlere katılan çoğu Katalan, artık bu meselenin Katalonya'nın bağımsız olup olmamasından ziyade, Madrid'in uyguladığı baskı yüzünden oy verme haklarının ellerinden alınmasına karşı çıktıkları 'bir demokrasi talebine' dönüştüğünü söylüyor.
Lise ve üniversite öğrencilerinin bir araya geldiği şehrin 'Üniversite Meydanı'nda (Plaça de la Universitat) konuştuğum gençler de en çok bunu dile getiriyor.
Sırtında Katalan bayrağıyla meydanda oturan gençlerden biri, "Sokaklara oy verme hakkımızın elimizden alınmasını protesto etmek için çıktık. Geleceğimize karar verme hakkımız olmalı" diyerek protestolara katılma sebebini açıklıyor:
"Bunun bağımsızlığa 'evet' ya da 'hayır' demekle ilgisi yok. Oy verme hakkımızın tanınmasıyla ilgisi var."
Eylemlerle ilgili dile getirilen endişelerden biri bağımsızlıktan yana olmayan Katalanların sesinin sokaklara yansımadığına yönelik.
Gençler ise buna katılmıyor. Referandumda 'hayır' demek isteyen Katalanların da eylemlere katıldığını vurguluyorlar. Yine de Madrid'in uyguladığı baskının Katalonya'nın demokratik bir ülke olarak İspanya'dan ayrılması gerektiği yönünde bir işaret olduğunu vurguluyorlar.
'İspanya'nın kalanının da söz hakkı var'
Ancak herkes aynı görüşte değil.
Katalonya'nın İspanya'nın bir parçası olarak kalması gerektiğine inanan Societat Civil Catalana isimli organizasyonun başkanı Mariano Gomà Otero ise bağımsızlığa karşı çıkan Katalanların sesinin duyulmadığı görüşünde.
Katalanların çoğunun İspanya'da kalmak istediğini söyleyen Otero, Pazar günü yapılması planlanan referandumun yasal olmadığını, bu yüzden İspanya'nın her türlü müdahale hakkının olduğunu dile getiriyor.
Otero, Katalonya'nın bağımsızlığının Avrupa Birliği başta olmak üzere bütün uluslararası kurumlardan çıkması anlamına geleceğini, bunun Katalonya'yı 'yalnız bir uydu ülke' haline çevireceğini söylüyor.
Referandumun meşruluğu hakkında da soru işaretleri olduğunu vurgulayan Otero, İspanya'nın geri kalanının da Katalonya'nın bağımsızlığı üzerinde söz söyleme hakkı olması gerektiğini ifade ediyor.
Otero'ya göre bu krizin çözülmesi için önce şimdiki Katalan hükümeti istifa etmeli, ardından Madrid ve Barcelona masaya oturmalı:
"Katalonya'da yeniden seçimler olmalı. Bağımsızlık yanlısı olmayacağına inandığım yeni Katalan hükümeti ve İspanya hükümeti, Katalonya'da nelerin eksik olduğunu konuşmalı."
Akademisyen, yazar ve filozof Jule Goikoetxea ise bu görüşe tamamen karşı.
'Ulusların kendi kaderini tayin hakkı' olduğu için İspanya'nın geri kalanının Katalonya'nın geleceği hakkında söz sahibi olmadığını söyleyen Goikoetxea'ya göre artık Madrid ve Barcelona arasında müzakere edecek bir şey kalmadı:
"Bu saatten sonra Katalanlar da Almanya, Fransa ya da Finlandiya gibi bir devlet olarak kendi kendilerini yönetmek istedikleri için İspanya'nın Katalanlara bir şeyler vermesiyle bu krizi çözmenin bir yolu kalmadı.
"Katalanların tekrar tekrar talep ettiği gibi müzakere edecek tek bir şey var: Referandumun nasıl düzenleneceği (artık çok geç) ya da ayrılığın (borçlar vs. açısından) nasıl olacağı.
"Katalanlar tarafında masaya konacak başka bir şey yok, İspanyolların tarafında da referandumu yasaklamak dışında Katalanlara vaat edebilecekleri bir şey yok."
Goikoetxea'ya Katalanların bağımsızlık talebinde bu kadar ısrarcı olmasının milliyetçiliğin yükselişe geçtiği anlamına gelip gelmediğini soruyorum.
Goikoetxea ise milliyetçiliğin tek başına 'iyi ya da kötü' olarak tanımlanamayacağına vurgu yaparak demokratik bir milliyetçilik kapsamında 'bir milletin demokratik bir devlet kurmayı' talep edebileceğini aktarıyor.
Madrid'in referandumun önüne geçmek için uygulamaya koyduğu engellerin sokaktaki tansiyonu yükseltmesi, uluslararası basının ve yabancı siyasetçilerin de şehre akın etmesine yol açmış.
Çekim yaptığım sırada referandum için Barcelona'ya gelen bir Alman siyasetçi ile karşılaşıyorum.
Almanya'da Sosyal Demokratlar'dan milletvekili olan Bernhard Felix von Grünberg, Madrid ve Barcelona'nın yıllardır birbiriyle konuşmamasının bir sorun olduğunu vurguluyor.
Grünberg'e göre Avrupa Birliği bu diyaloğun kurulması için aracı olmalı.
Yıllardır Barcelona'da yaşayan aktivist ve yazılımcı Baybars Külebi ise son yıllarda Katalonya'da yükselen solcu hareketlere dikkati çekiyor:
"Katalonya'daki sağ hareket ve sağ siyasi partiler bütün bu bağımsızlık talebinin dile getirildiği süreçte git gide geriledi. Katalonya'nın yasal statüsü ne olursa olsun, reel politika açısından İspanya'dan çok daha sol bir siyaset izleyeceği kesin gözüküyor."
Bağımsızlık karşıtı Katalanların da çok sayıda olması sebebiyle İspanya ile müzakere kapılarının aslında halen açık olduğunu belirten Külebi'ye göre bunun için önce İspanya'nın tansiyonu düşürmesi gerekiyor.
İspanya'nın bölgeye gemilerle en az 6 bin polis göndermesi, 10 milyon oy pusulasına el koyması, Katalan bağımsızlığı ile ilgili yayın yapan internet sitelerini yasaklaması, merkezi hükümetin en çok tepki çeken adımları olmuştu.
Referandumun düzenlenmesinden yana olan Katalanlar ise yazıcılardan çıkardıkları oy pusulalarını sokakta vatandaşlara dağıtıyor.
Bu oy pusulalarında şu soru yer alıyor: "Katalonya'nın cumhuriyet temelinde bağımsız bir devlet olmasını istiyor musunuz?"
Pazar günü polisin oy kullanılmasını engellemek için okullara baskın yapmasının önüne geçmek isteyen aileler ise şimdiden okulları işgal etmeye başladı bile.
Referandumun hayata geçirilmesi için aktif olarak mücadele eden 'Cumhuriyet için Üniversiteler' birliğinin sözcüsü Marta Rosique'e Pazar günü baskının şiddetlenmesi takdirinde ne yapacaklarını soruyorum.
Rosique, "Barışçıl, medeni ve demokratik bir şekilde yanıt vereceğiz. Yapmak istediğimiz tek şey oyları alıp kutulara atmak ve geleceğimize karar vermek" yanıtını veriyor.
Peki Madrid ile masaya oturup müzakere edilecek olsa Katalonya'nın hangi taleplerde bulunması gerekirdi?
Rosique, 'bağımsızlık' diyor:
"Bu süreçte İspanyolların nasıl kamu binalarına girdiğini, nasıl referandum için çalışan insanları gözaltına aldıklarını gördük. Kendine demokrasi diyen ama demokratik olmayan bir devlette yaşayamayız.
"Bu saatten sonra artık herhangi bir anayasal değişiklik istemiyoruz. Bize tek çarenin bağımsızlık olduğunu gösterdiler."