İran'da Cumhurbaşkanı olan ve Hamaney'den sonraki ülkenin potansiyel dini lideri olarak görülen İbrahim Reisi, şimdilerde mahkemelerin onlarca ölüm cezası vermesiyle sonuçlanan yerel ve uluslararası sorunlara karşı tavizsiz bir şekilde başkanlık ediyor.
16 Eylül'de 22 yaşındaki Doğu Kürdistanlı kadın Jina Emini'nin "ahlak polisi"nin gözaltısında ölümü üzerine patlak veren protestolarla ilgili suçlamalardan hüküm giyen dört kişi asılarak idam edildi.
İran medyası, cumartesi günü eski Savunma Bakanı Yardımcısı Ali Rıza Ekberi'nin "casusluk" yaptığı gerekçesiyle idam edildiğini duyurdu.
Euronews'in yer verdiği haberde, İdamlar Avrupa ve ABD tarafından kınansa da Reisi, yetkili mercilerce şiddete karıştığına inanılan kişilerin "kimlik tespiti, yargılanması ve cezalandırılmasının" devam edeceğini belirtiyor.
"Korku cumhuriyeti yaratmayı amaçlıyor"
Uluslararası Kriz Grubu İran Direktörü Ali Vaez, "İdamlar, halkın protesto etmeye, bazı yetkililerin de taraf değiştirmeye cesaret edemediği bir korku cumhuriyeti yaratmayı amaçlıyor." diyor.
İngiltere Dışişleri Bakanı Cleverly, İngiliz vatandaşlığına geçen Ekberi'nin yurt dışında yaşadığını ancak kurulan "tuzakla" İran'a geri çekildiğini ardından da tutuklandığını dile getirdi.
Hak savunucularına göre Reisi, 500'den fazla protestocunun hayatını kaybettiği eylemlerde, tıpkı 1988'de siyasi mahkumların tasfiyesi sürecindeki rolü gibi yine sert bir baskı dönemini yönetiyor.
Keza Irak'la sekiz yıl boyunca devam eden savaşı sona erdiren 1988 "temmuz ateşkesi"ni takip eden birkaç hafta içinde İranlı yetkililer, hapislerdeki binlerce muhalif ve İslam Cumhuriyeti karşıtı kişilere yönelik gizlice toplu infazlar gerçekleştirmişti.
Uluslararası Af Örgütü tarafından hazırlanan bir rapora göre, İran genelinde dini yargıçlar, savcılar ve istihbarat yetkililerinden oluşan "ölüm komiteleri" tarafından kurulan 'engizisyonlar', binlerce tutuklunun kaderini sadece birkaç dakika süren 'keyfi yargılamalar' neticesinde belirledi.
Ülke genelinde öldürülen insan sayısı net olarak teyit edilmemiş olsa da Af Örgütü, bu rakamın en az beş bin kişi olduğunun öngörüldüğünü kaydediyor.
Af Örgütü'ne göre, o dönemde Tahran Başsavcı Yardımcısı olan Reisi, Tahran'ın "ölüm komitesinin" üyesiydi.
"Reisi, infazları denetliyor"
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), geçen yıl yayınladığı bir raporda, bir mahkumun Reisi'yi Tahran dışındaki bir cezaevinde gördüğünü ve Reisi'nin sürecin "doğru şekilde" yürütülmesini sağlamak için infaz alanına bizzat gittiğini söylediğini aktardı.
Reisi, 2021 yılında kendisine cinayetlere karıştığı iddiaları sorusuna "Eğer bir yargıç, bir savcı halkın güvenliğini savunmuşsa, övülmelidir... Bulunduğum her pozisyonda insan haklarını savunmuş olmaktan gurur duyuyorum." sözleriyle cevap vermişti.
İranlı yetkililer idamları kabul etmekle birlikte rakamları düşük göstermeye çalıştı. Şubat 1989'da Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani "Binden az kişinin idam edildiğini" söylemişti.
Devlet medyasında yer alan bir habere göre, 2016 yılında yine Tahran "ölüm komitesi"nde görevli bir başka üye, "Allah'ın emrini yerine getirdiğimiz için gurur duyuyoruz." demişti. Şahıs, idamların "Allah'ın emrini yerine getirmek olduğunu" iddia etmişti.
ABD'nin Chattanooga kenti merkezli Tennessee Üniversitesi'nden Said Golgar, "Reisi gaddarlığı, (rejime) sadakati ve vicdansızlığı gibi birkaç nedenden ötürü cumhurbaşkanlığına getirildi. Bu özellikleri 1988'de göstermişti."