Ürdün’de 3 ABD askerinin yaşamını yitirdiği İHA saldırısından sonra Ortadoğu’da gerginlik yine tırmandı. ABD’deki şahinler, Tahran’ın vurulmasını isterken diğerleri daha sınırlı bir yaklaşım öneriyor. ABD nasıl yanıt verebilir? Olası yanıtlar hangi sonuçlara yol açabilir?
28 Ocak’ta Ürdün’deki ABD üslerine İHA saldırısı düzenlendi, 3 ABD askeri öldü, 30’dan fazlası yaralandı. ABD Başkanı Joe Biden saldırıdan Suriye ve Irak’taki “İran destekli radikal militan grupları” sorumlu tuttu. İran ise saldırıyla “hiçbir bağlantısı ve ilgisi olmadığını” belirterek bölgedeki “direniş gruplarının” ABD güçlerine saldırma kararlarını kendi başlarına aldıklarını ifade etti. Şimdi ABD’nin bu saldırıya ne yanıt vereceği bekleniyor. Foreign Policy‘de Pentagon ve ulusal güvenlik muhabiri Jack Detsch olasılıkları değerlendirdi.
Yazıdan öne çıkan bölümler şöyle:
“28 Ocak’ta saldırıdan birkaç saat sonra, tanıdık şahinler korosu bir kez daha Biden yönetimine İran’ı bombalama çağrısı yapmaya başladı.
İlk olarak Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, “İran’ı hemen vurun” diye tweet attı. “Onlara sert vurun.” diye de ekledi.
Graham’ın Senato’daki mevkidaşı John Cornyn daha da sert çıktı. Eski adıyla Twitter olan X’e, “Tahran’ı hedef alın” diye yazdı.
Senatör Tom Cotton ise İran’ı doğrudan vurmaktan daha azının “Joe Biden’ın başkomutan olmaya layık olmayan bir korkak olduğunu teyit edeceğini” öne sürdü.
ABD’nin Ortadoğu’daki güçlerine 165. saldırı
Biden yönetimi haftalardır Irak ve Suriye’deki İran destekli militanların saldırılarını durdurmak için sınırlı bir yaklaşım kullanmaya çalışıyor ve Gazze Şeridi’nin ötesine geçerek Güney Lübnan, Yemen, Irak ve Suriye’yi de içine alan Orta Doğu’daki çatışmanın tam teşekküllü bir bölgesel savaşa dönüşmesini engellemeye çalışıyor. Bir ABD yetkilisine göre Ekim ayından bu yana bu ülkelerdeki ABD askerlerini 165 kez hedef aldılar. Biden yönetimi bunlara Irak ve Suriye’de İran’ın vekillerine yönelik sekiz hava saldırısı ve Yemen’de İran destekli Husi isyancı grubuna yönelik benzer sayıda saldırıyla karşılık verdi.
Son dört yılda bölgede ABD askerlerine yönelik en ölümcül saldırının ardından Washington’da büyük bir baskı altında kalan Biden, Irak ve Suriye’deki İran destekli milis üslerine sınırlı saldırılar düzenlemek ve Yemen’deki Husi füzelerini rampalarından vurmak şeklindeki statükonun artık yeterli olmayacak gibi görünüyor.
Biden Ürdün’deki saldırıdan sonra Güney Carolina’da düzenlenen bir etkinlikte, “Dün gece Ortadoğu’da zor bir gün geçirdik. Üslerimizden birine yapılan bir saldırıda üç cesur ruhumuzu kaybettik. Buna karşılık vereceğiz” dedi.
Peki, ama Biden bunu nasıl yapabilir? ABD Savunma Bakanlığı, Biden’ın değerlendirmesi için askeri planlar hazırlarken, Foreign Policy bir dizi eski yetkili ve uzmanla Biden’ın seçeneklerinin neler olduğunu konuştu. Üç potansiyel yol belirlediler: İran’ın içine saldırmak, bölgedeki İran hedeflerini vurmak ya da diplomasiyi sürdürmek.
1. Seçenek: Doğrudan İran Topraklarında Saldırı
Ürdün’ün hem Irak hem de Suriye sınırına yakın bir noktada bulunan ve İŞID’e karşı mücadelenin koordine edilmesine yardımcı olan ABD’nin çöl lojistik merkezi Tower 22’ye düzenlenen insansız hava aracı saldırısının ardından Biden’ı eleştirenler ortak bir noktada buluştu: Biden yönetimi, Orta Doğu’daki askeri gerilimin tırmanmaması için İran’ın vekillerine yönelik saldırıları sınırlı tutarak aslında İran’ın gerilimi daha da tırmandırmasına zemin hazırladı.
ABD’li bazı eski askeri yetkililer ise Tahran’a bu işten vazgeçmesi mesajını vermenin tek yolunun İran topraklarında kapsamlı saldırılar düzenlemek olduğu konusunda ısrar ediyor.
Daha önce Basra Körfezi’ndeki ABD Beşinci Filosu’na komuta etmiş olan emekli Oramiral John Miller, “Öyle bir noktaya gelmemize izin verdik ki, artık bu faaliyeti bastırmak için İran’a doğrudan saldırmak gerekiyor” dedi ve şöyle devam etti: “İran, her zamanki gibi kırmızı çizgiye geldiklerini hissedene kadar zorlayacak, zorlayacak ve zorlayacak. Bunu bizzat kendileri yapıyorlar. Vekilleri aracılığıyla da yapıyorlar. Kırmızı çizgiyi geçtiler. Bunun hesabını vermeleri gerekiyor.”
Miller, ABD’nin İran topraklarına saldırılara öncülük ederek Devrim Muhafızları’nın ekonomik çıkarlarını ve yurtdışına silah sevk etme kabiliyetini azaltması gerektiği görüşünde. Miller ayrıca ABD’nin İran’ın petrol ihraç etme kabiliyetini daha da zayıflatacak yaptırımlar uygulaması gerektiğini savundu.
Miller, “Buna sadece kısasa kısas yanıt-vermek yetmez. Bu onları caydırmıyor, özellikle de biz onların vekilleriyle uğraşırken. Çünkü İranlılar son vekile kadar savaşmaya istekliler” dedi.
2. Seçenek: İran’ın varlıklarına saldırı
ABD’nin caydırıcılığını yeniden tesis etmesi için İran’ı vurması gerektiğine herkes inanmıyor. Trump yönetimi sırasında Dışişleri Bakanlığı’nda terörle mücadele koordinatörü olarak görev yapan Nathan Sales, ABD’nin geçmişte İran’ın bölgedeki yüksek değerli varlıklarını vurduğunu ve böylece İran’a provokasyonlarına son vermesi mesajını ilettiğini hatırlatıyor.
Sales, Reagan yönetiminin Nisan 1988’de güdümlü bir füze fırkateyninin günler önce Tahran’ın döşediği bir mayına çarpmasının ardından Basra Körfezi’ndeki İran gemilerini vurduğu Praying Mantis Operasyonu’na işaret etti.
Daha yakın bir tarihte, Ocak 2020’de ise ABD insansız hava aracının Bağdat Havaalanı’nda İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Halk Seferberlik Güçleri Komutanı Ebu Mehdi el-Mühendis’i öldürmesinin, İran’ın Irak ve Suriye’deki ABD birliklerine karşı yürüttüğü kısasa kısas kampanyasından büyük ölçüde geri adım atması için yeterli olmuştu.
Sales, “1980’lerde Reagan İran Donanmasını batırdıktan sonra İran’dan bir süre haber alamadık,” dedi. “2020’de Süleymani ve Mühendis’i vurduk ve İran’ın yanıtı Irak ve Suriye’deki askerlerimize birkaç balistik füze saldırısı yapmak oldu. Sonra ortalık sessizleşmişti.”
3. Seçenek: Yeniden Diplomatik Girişim
Biden yönetimi görev süresine, dönemin Başkanı Donald Trump’ın 2018’de anlaşmadan çıkmasının ardından ABD’nin İran nükleer anlaşmasına katılımını yeniden canlandırmak için kararlı bir diplomatik çabayla başladı. Bu görüşmeler tıkandığında bile, Hamas’ın geçtiğimiz Ekim ayında İsrail topraklarına saldırmasına kadar, ABD yönetimi İsrail ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkileri normalleştirmeye yönelik diplomatik çabaların Ortadoğu’yu hiç olmadığı kadar barış ve refah dolu bir döneme sokacağına inanıyordu. Çin, Mart 2023’te Suudi Arabistan ve İran arasında bir yakınlaşmaya aracılık ettiğinde, bazı Biden yönetimi yetkilileri, devam eden ABD-Çin rekabetine rağmen, bunu bölgesel gerilimin azalmasına yol açabilecek olumlu bir adım olarak görerek memnuniyetle karşıladı.
Şimdi ise bazı uzmanlar Tahran’a karşı ABD askeri misillemesi çağrılarının Biden yönetiminin İsrail-Hamas çatışmasını sona erdirmek ve İran ile gerilimi azaltmak için diplomatik bir çözüm bulma çabalarını raydan çıkarma riski taşıdığına inanıyor. Ayrıca Biden yönetimini askeri misillemeden kaçınmayı ve pazarlık masasına doğru bir adım atmaya çağırıyorlar.
Washington’daki bir düşünce kuruluşu olan Uluslararası Politika Merkezi’nin başkan yardımcısı ve Senatör Bernie Sanders’ın eski dış politika danışmanı Matt Duss, “Nihayetinde, İran’ın da bir parçası olduğu bir tür geçici çözüme ulaşmanız gerekiyor” dedi ancak, “Bunun basit olduğunu ileri sürmeyeceğim.” diye ekledi.
Duss, yeni bir İran anlaşması için pazarlık masasına dönmenin yanı sıra, ABD’nin İsrail-Filistin çatışmasını sona erdirmek için meşru bir iki devletli çözüm için baskı yapmaya devam etmesi ve Gazze Şeridi’nde 25 binden fazla Filistinlinin ölümüne neden olan kanlı savaşı karşısında İsrail’e yapılan ABD askeri yardımına koşullar koyması gerektiğini söyledi.
Duss, “Bu, Biden’ın insan hakları, demokrasi, hesap verebilir hükümet ve uluslararası insancıl hukuk konusunda tutarlı bir yaklaşımın arkasında durmaya başlaması için bir fırsattır” diye ekledi.
Biden yönetimi neye karar verecek?
Biden yönetiminin fazla aşırıya kaçma ya da fazla yetersiz kalma riski var mı? Doğru olan nedir?
Foreign Policy’nin konuştuğu hiç kimse Biden yönetiminin Tahran’a yönelik büyük çaplı bir saldırı ya da Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney’i devre dışı bırakacak bir şey düşündüğünü tahmin etmiyor. Ancak burada Tahran için de tehlikeler var. Dışişleri Bakanlığı’nın eski terörle mücadele şefi Sales, İran’ın her ne pahasına olursa olsun ABD ile açık bir savaştan kaçınmaya çalıştığını söylüyor: “ABD ile açık bir çatışmaya girerlerse bunun rejim için varoluşsal bir tehlike olduğunu biliyorlar.”
Bazıları çok büyük adımlar atmanın yani İran’ın içine saldırmanın ABD’yi Tahran’la sıcak bir savaşa sokabileceğinden endişe ediyor. Duss, “Dürüst olalım, Washington’da 20 yıldır İran’la savaş çıkmasını isteyen insanlar var” dedi.
Diğerleri ise eylemsizliğin bedelinin daha da büyük olduğunda diretiyor. ABD’nin eski Beşinci Filo komutanı Miller, İran topraklarını vurmadan, ABD’nin İran vekillerinin Kızıldeniz’deki uluslararası deniz taşımacılığını ve Babülmendep Boğazı ve Hürmüz Boğazı gibi birçok Batılı şirketi Afrika Boynuzu çevresindeki yaklaşık 6 bin 500 kilometrelik dolambaçlı yolu kullanmaya zorlayan kilit noktalarını hedef aldığını görmeye devam edeceğini söyledi. Ayrıca ABD askerleri üzerindeki baskıyı da sürdüreceklerini sözlerine ekledi.
Miller, “Hiçbir şey yapmazsak bunun etkileri ne olur? Bunların ne olduğunu şimdiden öğreniyoruz.” dedi.
Bazıları İran’ın ABD’nin kendi topraklarına saldırmadan caydırılabileceğini düşünse de, ABD’nin karşılık vermesinin acizlik olarak görülme riski hala yüksek. Sales karanlık bir öngörüde de bulundu: “Bu Tahran’a Amerikalılara saldırmaya devam etmesi için açık bir davettir. Dolayısıyla Dover Hava Kuvvetleri Üssü’ne daha fazla bayraklı tabutun geldiğini göreceğiz.” (Çeviri)