İran bir dönüm noktasında: İstihbarat ihlalleri, iç paranoya rejimi sarsıyor

Bu ağır gerçeklikle karşı karşıya kalan mollaların rejimi, en tanıdık silahına sarıldı: İdamlar ve baskı

07.07.2025, Pts - 10:08

İran bir dönüm noktasında: İstihbarat ihlalleri, iç paranoya rejimi sarsıyor
Haberi Paylaş

Silahlarla değil, daha çok istihbarat araçlarıyla savaşların yapıldığı, bilgi ve teknolojinin kurallarıyla yönetilen bir çağda, İran rejimi İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana yaşamadığı türden eşi benzeri görülmemiş ve aşılması zor bir krizle karşı karşıya.

Son dönemde, İsrail ile mücadelede yaşanan küçük ama utandırıcı askeri yenilgi sadece kısa süreli askeri saldırılar nedeniyle acı verici değildi; çok daha kötü olan sonuçları oldu. Bu olaylar İran’ı askeri, istihbarat ve toplumsal olarak ifşa etti, rejimi kökünden sarsan derin bir istihbarat açığını gözler önüne serdi. Artık iktidar koridorlarındaki her yetkili, çevresindekilere şüphe ve güvensizlikle bakıyor.

Yıllarca İran rejimi, sınırları içinde kendini dokunulmaz zannetmiş, güvenlik mekanizmasının sırlarını düşman gözlerinden koruyabileceğine inanmıştı. Ancak son olaylar, karanlık bir komediyi andıran gerçeği ortaya koydu. İsrail’in istihbarat ağları ani bir gelişme değil, 1979 İran Devrimi’nden beri süren uzun vadeli yatırımların ürünüdür.

Kırk yılı aşkın sürede, İsrail’in istihbarat servisi Mossad sabırla ve ustalıkla İran’ın zayıf noktalarını, toplumsal dokusundaki her çatlağı kullanarak bugün ulaştığı nüfuz ve sızma seviyesine ulaştı.

Dikkat çekici olan, bu sızmanın sadece toplumun alt kademelerinde ya da unutulmuş bölgelerde kalmayıp İran’ın askeri ve güvenlik kurumlarının tam kalbine kadar ulaşmış olmasıdır.

Devrim Muhafızları İstihbarat Başkanı ve iki generalin tam zamanında İsrail saldırılarıyla öldürülmesi, en hassas istihbaratın bile ele geçirildiğini ortaya koyuyor. İsrail’in yapay zeka destekli, ileri teknoloji uçaklarının hedeflerine nokta atışı yapabilmesi, içeriden ciddi bir iş birliği düzeyine işaret ediyor.

İlave olarak, raporlar İsrail istihbaratının son saldırılardan önce İran topraklarına silah ve ekipman kaçırdığını, bu silahların daha sonra İran savunmasına içeriden saldırılarda kullanıldığını gösteriyor. Bu, geleneksel istihbarat operasyonlarının ötesinde, casusluk, askeri eylem ve psikolojik savaşı harmanlayan hibrit savaşın bir örneğidir.

Bu sarsıcı gerçekle yüzleşen mollalar rejimi, en tanıdık silahına, yani idamlara ve baskıya yöneldi. Sadece 2025 yılında İran makamları İsrail için casuslukla suçlanan dört kişiyi idam etti ve “Siyonist düşman”la bağlantılı olduğu iddia edilen 700 kişiye yönelik geniş çaplı bir operasyonla yüzlercesini tutukladı. Bu rakamlar şok edici görünse de, rejimin içinde bulunduğu paniğin ve her köşede bir tehlike olduğu hissinin yansımasıdır.

Ancak mesele sadece sayılarla sınırlı değil. Casuslukla suçlananların toplumsal yapısı İran rejiminin trajedisinin başka bir boyutunu ortaya koyuyor. Birçoğu etnik azınlıklardan, özellikle sınır bölgelerinde yaşayan Kürtler ve Azerbaycanlılar. Bu durum, İsrail’in bu bölgelerdeki derin sosyal ve ekonomik gerilimleri, azınlıkların fırsatlardan mahrum bırakılıp dışlanmasını istismar ettiğini gösteriyor.

Burada dış tehditten daha büyük bir tehlike var: Kendi halkının büyük kesimlerinin güvenini yitiren bir teokratik rejim, içeriden çökme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Etnik azınlıklar başkalarının elinde birer araç haline geldiğinde sorun sadece istihbarat ihlalleriyle sınırlı kalmaz; ulusun sosyal bütünlüğünün temelini sarsar.

Bugün İran rejimi sonsuz bir şüphe ve paranoya sarmalında sıkışmış durumda. Her devlet çalışanı şüpheli, her asker potansiyel hain, her sıradan vatandaş olası bir “düşman muhbiri” olarak görülüyor. Bu psikolojik çürüme ortamı, rejimin karar alma yetisini felç ediyor, hayati kurumların işleyişini engelliyor.

Belki de en kritik nokta, bu istihbarat ihlalinin bölgenin tarihindeki son derece hassas bir dönemde yaşanmasıdır. Gerilimler artıyor, siyasi denklem daha karmaşık hale geliyor. İran rejimi, nükleer programını pazarlık kozu olarak kullanmayı umarken, ABD’nin nükleer tesislerini yerle bir etmesiyle eli boş kaldı.

Bu bağlamda, idam ve tutuklama dalgası, sızıntıları kapatmak ve düşmanla iş birliği düşünenlere gözdağı vermek için umutsuz bir girişim olarak görünüyor. Ancak tarih bize şiddetin sistemik krizlere çözüm olmadığını gösteriyor. Yalnızca baskı ve terörle yönetmeye çalışan bir rejim kendi mezarını kazıyor.

Bugün İran’da olanlar, yakın geçmişte totaliter diktatörlüklerin çöküşünü hatırlatıyor. Son genellikle içeriden başlar. Rejim halkının güvenini kaybettiğinde ve güvenlik aygıtı dış düşmanlarla değil, kendi vatandaşlarıyla mücadeleyle meşgul olduğunda, çatlaklar ortaya çıkar ve çoğu zaman tam çöküşe yol açar.

İran rejimi düşüyor, bir dönüm noktasında

Şimdi acil soru şu: Mollalar rejimi, iç güvenliği çökerken ulusal güvenliğini nasıl koruyacak? İç hayaletlerle savaşırken, bazıları kendi hayalinin ürünü olabilecek iç düşmanlarla nasıl yüzleşecek?

İran rejimi bir dönüm noktasında. Ya iç politikalarını gözden geçirip halkıyla güveni yeniden inşa edecek — ki mevcut önceliklerine bakılırsa bu pek olası görünmüyor — ya da baskı ve iç terör yolunda ilerleyerek çöküşünü hızlandıracak. Tarih, yanlış yolu seçen rejimlere karşı affetmez, ne kadar güçlü görünürse görünsün.

Bu fırtına içinde İran rejiminin geleceği yoğun bir sisle örtülü. İsrail’in İran semalarında dans eden, topraklarını sarsan yıkıcı ve gösterişli saldırıları İran savunmasının ve askeri kapasitenin kırılganlığını ortaya koydu, rejimin boş kabadayılığını söktü attı. Daha da önemlisi dünyaya İran rejiminin iddia ettiği korkunç canavar olmadığını gösterdi. Takipçilerine göre belki bir aslan gibiydi, ama İsrail’le karşılaşmalarında zayıflıkları ve zaafları ortaya çıktı.

Böylece rejim daha önce hiç karşılaşmadığı bir krizle yüzleşiyor. Sadece yetenekli bir dış düşmanla değil, aynı zamanda onu kanser gibi yiyip bitiren iç bir şüphe çürümesiyle mücadele ediyor.

Bilgi ve istihbaratın hüküm sürdüğü bir dünyada, bu rejim yakında baskı ve terörün geleneksel silahlarının hayatta kalması için artık yeterli olmadığını anlayabilir.

 

*Salem Alketbı-BAE siyaset analisti ve eski Federal Ulusal Konsey adayı-The Jerusalem Post

 

Bu haber toplam: 841 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:12:21:23
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x