Gazze'deki ateşkes ve Trump'ın dönüşü bölgesel dengeleri nasıl etkileyecek? Yeni Trump döneminde Abraham Anlaşmaları'nın devamı mümkün mü?
İngiltere merkezli basın kuruluşu The New Arab'da Trump'ın yeni döneminde, ilk döneminde olduğu gibi Arap ülkeleri ve İsrail arasında normalleşme adımları hedefinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Trump'ın ikinci döneminin başlamasıyla birlikte, Gazze'de kısa süre önce hayata geçirilen ateşkesin İsrail ile Suudi Arabistan arasında bir normalleşme anlaşması açısından kullanılabileceği belirtilen analizde, bölgede İran ile ilgili dengelerin de sürecin geleceğini belirleyeceği tespitinde bulunuldu.
The New Arab'da yayınlanan analiz şöyle:
ABD Başkanı Donald Trump'ın ikinci döneminin başlamasıyla birlikte, Gazze'de kısa süre önce hayata geçirilen ateşkesin İsrail ile Suudi Arabistan arasında bir normalleşme anlaşmasının önünü açıp açmayacağı merak edilmeye başlandı.
ABD'nin yeni ulusal güvenlik danışmanı Mike Waltz;
“Abraham Anlaşmalarının bir sonraki aşaması için büyük umutlar taşıyoruz ve İsrail-Suudi normalleşmesi Trump yönetimi için büyük bir öncelik”
açıklamasının ardından Tel Aviv ve Riyad arasında diplomatik bir anlaşmanın “bölgeyi değiştirecek muazzam bir tarihi anlaşma” olabileceği yorumları gelmeye başladı.
İlk Trump yönetiminin başlıca dış politika miraslarından biri, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas gibi dört Arap devleti ile İsrail arasında normalleşme anlaşmaları imzalanmasıydı.
Trump sonrası Joe Biden, Suudi Arabistan'ı Abraham Anlaşmalarına dahil etmeye çalışsa da Riyad böylesine riskli bir hamleyi asla kabul etmedi.
Bununla birlikte, İsrail'in Gazze'ye karşı 15 ay süren savaşı sırasında Suudi Arabistan, İsrail'le normalleşmeye dair tekliflere tamamen kapılarını kapattı.
Peki yeni Trump dönemi ile birlikte normalleşme mümkün mü?
Öncelikle, Gazze'deki ateşkes henüz çatışmaların durmasına yol açmayı garanti etmekten uzak.
Bunun gerçek bir ateşkesten ziyade bir rehine takası anlaşmasına dönüşebileceği yönündeki endişeler devam ediyor ve bu yüksek oranda haklı.
Ateşkes anlaşmasında pek çok boşluk var ve Trump yönetiminin Gazze'ye yönelik olası düşmanlıkların yeniden başlaması durumunda İsrail'i herhangi bir sonuçla karşı karşıya bırakıp bırakmayacağı bilinmeyen bir faktör olarak durmaya devam ediyor.
İsrail'in Gazze'deki askeri saldırıları yeniden başlarsa, Suudi Arabistan'ın Tel Aviv ile diplomatik ilişkileri normalleştirmeyi kabul etmesi daha da imkansız hale gelecektir.
Ancak bu anlaşma gerçekleşse bile Gazze'de son 15 ayda yaşanan ölüm ve yıkımın etkisi bir anda ortadan kalkmayacağından Suudi Arabistan'ın normalleşme yolunda Trump'ın istediği gibi hızlı ilerlemesini hayal etmek de zor.
Observer Research Foundation kıdemli araştırmacılarından Dr. Aziz Alghashian day aptığı değerlendirmede benzer bir yaklaşım sergileyerek;
“Bence çok fazla insan, ateşkes olduğu için olası bir İsrail-Suudi normalleşmesinin olabileceğini düşünüyor. Ancak bu tamamen yanlış.”
değerlendirmesinde bulundu.
Suudi kamuoyu
Dünyadaki tüm liderler gibi Arap ülkelerinin liderleri de önemli dış politika kararları alırken iç siyaseti ve kendi vatandaşlarının tutumlarını göz ardı edemezler. Bu nokta özellikle de Veliaht Prens Selman'ın İsrail'i normalleştirme hesapları düşünüldüğünde önem kazanıyor.
Suudi Arabistan'ın mevcut koşullar altında Abraham Anlaşması'na girmesi halinde ülke içerisindeki huzursuzluk çıkması neredeyse kesin.
Nitekim İsrail yanlısı bir düşünce kuruluşu olan Washington Institute for Near East Policy tarafından yayınlanan bir anket verilerine göre, İsrail'in normalleşmesine yönelik Suudi kamuoyunun görüşleri net.
Bu anket, Suudilerin yüzde 96'sının Gazze'ye yönelik saldırıya karşılık olarak tüm Arap devletlerinin İsrail ile ilişkilerini kesmesi gerektiğine inandığını ortaya koydu.
Filistin Devleti
Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşmenin ancak 1949-67 sınırları temelinde bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulmasından sonra gerçekleşebileceği yönündeki resmi tutumunu uzun süredir korumaktadır.
Dönemin Suudi Veliaht Prensi Abdullah bin Abdülaziz el-Suud'un 2002 yılında Beyrut'ta düzenlenen Arap Birliği zirvesinde bu hedef için Arap Barış Girişimi'ni önermesi hala hafızalarda yerini koruyor.
Her ne kadar Suudi Arabistan yönetimi ateşkesin başarılı bir şekilde uygulanmasını ve çatışmalara uzun bir ara verilmesini memnuniyetle karşılayacak olsa da, bu gelişme tek başına Filistin-İsrail çatışmasının temel nedenlerine, özellikle de sert ve yasadışı işgale ve Filistinlilerin en temel haklarının sürekli ihlal edilmesine çözüm getirmeyecektir.
İsraillilerin çoğu bir Filistin devletinin kurulmasına karşı. Ancak ABD, İsrail'e bir Filistin devleti konusundaki tutumunu değiştirmesi için baskı yapabilir.
Ancak Trump'ın ilk döneminde sık sık yaptığı şey, nispeten yapay anlaşmalar yapmak ve bunları daha önceki hiçbir ABD yönetiminin başaramadığı bir tür “barış” getiren büyük diplomatik başarılar olarak satmaktı.
Bölgesel dinamikler
Suudi Arabistan geçmişte İsrail ile diplomatik ilişkilerini hiçbir zaman normalleştirmemiş olsa da, stratejik açıdan bakıldığında, Riyad'ın çok daha ciddi bir İran tehdidi algıladığı önceki yıllarda bunu yapmak için tartışmasız daha büyük bir gerekçe vardı.
Bugün, İran ve Tahran liderliğindeki 'Direniş Ekseni'nin 2024'te küçük düşürücü gerilemeler yaşaması ışığında, Suudi politika yapıcılar İran'ın ve bölgesel müttefik ve ortaklarının Suudi Arabistan ulusal güvenliğine daha az tehdit oluşturduğunu düşünüyor.