Şam’ın İran'dan uzaklaşma stratejisi Arap ülkeleriyle ilişkilerine fayda sağlıyor
“Savaşın kazananı olmaz” sözü çoğu zaman doğru çıksa da bazı aktörler felakete yol açan durumları kendi lehlerine çevirmeyi başarabiliyorlar. Gazze'deki çatışmanın tetiklediği bölgesel gerilimi ustalıkla yöneterek kendisine siyasi kazanımlar sağlayan Suriye hükümeti için de bunu söyleyebiliriz. Suriye, İsrail'e karşı ‘Direniş Ekseni’nin’ askeri eylemlerine katılmaktan kaçınarak Arap ülkeleriyle olan bölgesel diplomatik ilişkilerini güçlendirdi.
Bu değişim sadece Şam'ın bu ülkelerin gerilimi azaltma yönündeki tutumlarına katılmasından değil, aynı zamanda İran'dan farklı bir yol izlemesinden de kaynaklanıyor. Benzer şekilde rejim, Hizbullah'ın üst düzey askeri komutanı Fuad Şükür'ün öldürülmesinin ardından İsrail ile Hizbullah arasında yükselen tansiyonu, uluslararası konumunu güçlendirmek için kullanıyor. Lübnan'ı boşaltmaya hazırlanan yabancı diplomatik misyonlarla bağlarını güçlendirmek için kapsamlı bir çatışmanın patlak vermesi olasılığına dair artan korkuları istismar ediyor.
Uzaklaşma stratejisi
Şam uzun zamandır kendisini Direniş Ekseni'nin başlıca sac ayağı olarak görse de İsrail'in geçtiğimiz ekim ayından bu yana bölgedeki Direniş Ekseni gruplarını hedef alan saldırılarında dramatik bir artış olduğunda ve hatta İsrail’in Suriye'yi söz konusu gruplara karşı vekaleten bir savaş alanı olarak kullandığında bile bu grupların askeri eylemlerine aktif olarak katılmaktan kaçındı.
Esad’ın bu yaklaşımı, Direniş Ekseni'nin ‘hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ ilkesiyle yönetilen ve aynı çatı altındaki grupların bekası bir tehditle karşı karşıya kaldıklarında birbirlerini desteklemek için seferber oldukları ‘meydanların birliği’ stratejisine ters düşüyor.
Esad’ın rejimine karşı halk ayaklanması sırasında Direniş Ekseni'ndeki müttefiklerinden sonuna kadar faydalanması, Lübnan, Irak ve İran'dan birçok önemli aktörün rejiminin düşmemesi için onun yanında savaşması, sonra da onlar kendisini desteklerken onları desteklemeyi reddetmesi, buradaki ironiyi daha da ilginç hale getiriyor. Roller tersine döndüğünde ise Esad sadece Hamas'a yönelik saldırılar karşısındaki tutumunda değil, Hizbullah’ın ve İran'ın doğrudan saldırılara maruz kaldığı saldırılarda da ilgisiz kalmaya devam etti.
Bir taşla iki kuş
Esad’ın müdahaleci olmayan tutumuna katkıda bulunan birtakım faktörler söz konusu. Suriye, rejimin askeri kapasitesini büyük ölçüde zayıflatan ve on yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaş nedeniyle hala parçalanmış durumda. Ülke ekonomisi harap halde ve gerilimin daha fazla tırmanmasının maliyetini karşılamaya hazır değil. Esad, herhangi bir askeri müdahalenin feci sonuçları olacağını açıkça belirtmiş olan İsrail'in olası bir misillemede bulunmasından endişeli. Esad’ın rejim karşıtı ayaklanmaları desteklemesi nedeniyle Hamas'a karşı duyduğu hoşnutsuzluk da Hamas’ı savunmadaki isteksizliğinin faktörlerinden biri.
Siyasi açıdan Esad rejimi, Arap ülkeleriyle gelişen ilişkilerini güçlendirmek için bu uzaklaşma stratejisinden faydalanıyor. Arap ülkeleri, Gazze’deki savaşın başlamasından bu yana olası bölgesel bir çatışmanın patlak vermesini önlemek için tansiyonu düşürme yaklaşımını benimsedi. Arap devletleri, uzun zamandır Suriye’yi İran’ın nüfuz alanından uzaklaştırmaya çalışırken Şam, dış politikasının Tahran’ınkinden ziyade onlarınkine daha yakın olmasına gayret etti. Bu genel tutumların farkında olan rejim, her ne kadar hayatta kalma güdüsüyle hareket etse de Arap ülkelerinin tutumuyla uyumlu olarak kendi uzaklaşma stratejisini formüle etti.
Suriye Devlet Başkanı Esad, bu çabasının, İsrail’in Hamas’ı yok etmesini engellemeyi amaçlayan İran’ın misilleme stratejisinden uzaklaşmak gibi ek bir öneme sahip olduğunu belirtmek gerekir. Rejimin ölçülü yaklaşımının faydaları sadece Arap Birliği (AL) üyeliğine dönmesinin ardından Arap ülkeleriyle artan diplomatik etkileşimlerinde görülmüyor, aynı zamanda bu yılın başlarından beri Şam'da artan Arap diplomatik varlığından da anlaşılıyor.
Suriye rejiminin uluslararası konumunun güçlendirilmesi
Gazze’deki savaş nasıl Suriye rejimine Arap ülkeleriyle ilişkilerinde fayda sağladıysa, İsrail ile Lübnan'daki Hizbullah Hareketi arasında artan geniş çaplı savaş korkusu da rejime uluslararası ilişkilerini güçlendirme fırsatı sunuyor. İsrail ve Hizbullah arasında 8 Ekim'den bu yana devam eden karşılıklı saldırılar neredeyse günlük bir olay haline gelse de topyekûn savaş riski son günlerde ayyuka çıktı. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye'nin Tahran'da öldürülmesinin ardından İsrail'in Lübnan'ın güneyinde Hizbullah'ın üst düzey askeri komutanı Fuad Şükür'e suikast düzenlemesiyle gerilim tırmandı. İran ve Hizbullah'ın güçlü bir misillemede bulunacağı beklentisi ve İsrail'in misilleme niyeti, durumun hızla kontrolden çıkabileceği korkusunu körükledi.
Bu durumun bir sonucu olarak, olası tahliyeleri koordine etmek amacıyla uluslararası misyonlar ile Suriye’nin Beyrut Büyükelçiliği arasındaki temaslar yoğunlaştı. Uzun bir sessizlik döneminin ardından başlayan temasları, sadece bazı Latin Amerika ülkeleri gibi geleneksel olarak dost ülkelerin Lübnan'daki büyükelçilikleri değil, aynı zamanda Norveç, İsviçre ve İtalya gibi Batı ülkelerinin büyükelçilikleriyle yapılan görüşmeler de yoğunlaştırdı. Lübnan'daki Birleşmiş Milletler (BM) misyonlarının da benzer adımlar attığı ve savaş durumunda olası tahliyeler için planlama yaptıkları bildirildi. Kaynaklar, Suriye Beyrut Büyükelçiliği’nin de Şam'dan gelen talimat üzerine iş birliği yapmaya hazır olduğunu ifade etti. Ancak bu gelişmeleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmadaki hesaplılığı ve becerisiyle tanınan Esad’ın karşılığında ne talep ettiği henüz netlik kazanmış değil.
Kazan-kazan durumu
Suriye, devam eden çatışmalar ve rejim güçlerinin kontrolünde olan bölgelerdeki kırılgan güvenlik durumu nedeniyle, ihtiyaç duyulduğunda insanların tahliyesi için genellikle uygun bir yer olarak görülmüyor. Fakat İsrail ve Hizbullah arasında topyekûn bir savaş çıkması durumunda, özellikle de Lübnan içinde hava ve deniz ulaşımına olan yüksek talep nedeniyle tahliyelerin hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekiyorsa, Suriye Lübnan üzerinden olası bir kaçış rotası haline gelebilir. İsrail'in Beyrut Uluslararası Havaalanı’nı ya da deniz limanlarını hedef alması halinde Şam, yedek bir seçenek olabilir. Bu senaryo, özellikle de 2006 yılında İsrail-Hizbullah savaşı sırasında havaalanının bir ay boyunca kapalı kalması nedeniyle göz ardı edilmemeli. Zira bu şartlar altında Şam Uluslararası Havaalanı ya da Amman Uluslararası Havaalanı aracılığıyla Suriye üzerinden tahliyeler bir zorunluluk haline gelecektir.
Böyle bir durumda, tahliyeler gerçekleşse de gerçekleşmese de Suriye rejiminin bundan fayda sağlayacağının anlaşılması önemli. Rejim iş birliği yapmayı kabul ettiğinde, geçmişte kendisine haksızlık etmiş olanlar da dahil olmak üzere başkalarına yardım etme konusunda ahlaki üstünlüğe sahip olduğu iddiasında bulunabilir. Ayrıyeten söz konusu iş birliği, daha önce büyükelçiliğiyle temasa geçmek için hiçbir nedeni olmayan misyonlarla temaslarını otomatik olarak artıracaktır. Bazı diplomatik misyonların da Suriye içinde düzenlemeler yapması gerekebilir. Bu da Şam'a daha fazla ziyarette bulunulmasına yol açabilir.
Bunun da ötesinde Şam’ın olası tahliyelerden faydalanarak bahsi geçen diplomatik misyonlara Suriye'deki faaliyetlerini yeniden başlatmaları ya da bu tür hazırlıkların lojistik gereklilikleri olduğu bahanesiyle faaliyetlerini genişletmeleri için baskı yapmasından korkuluyor. Lübnan'daki mevcut gerginlik barışçıl bir şekilde sona erse bile, birçok misyonun gelecekte benzer senaryoların ortaya çıkması ihtimaline karşı Şam ile iletişim kanallarını açık tutmayı tercih edeceğine şüphe yok.
Suriye rejiminin Gazze’deki savaştan elde ettiği kazanımlar ve bunun geniş kapsamlı etkileri göz ardı edilmemeli. Şam’ın bölgesel ve uluslararası konumunu güçlendirmesi ona bazı siyasi avantajlar sağlayabilir, ancak bu kazanımlar Esad’ın bugün karşı karşıya olduğu ve rejiminin uzun vadede hayatta kalmasını tehdit eden ekonomik zorlukları hafifletmez. Dahası, Esad’ın manevralarının olası yansımalarını yakından takip edilmesi büyük önem taşıyor, zira özellikle tansiyonun yükselmeye devam etmesi halinde Esad’ın tüm taraflara oynamayı sürdürmesi pek olası görünmüyor.
Haid Haid-Al Majalla