Konuşmayı yaptığı dönemde 400’den fazla parti binası ve Genel Merkezin kendisine 'Türk milliyetçisi' diyen kesimlerce yakılıp yıkıldığını belirten Demirtaş, "Hatta partimizle ilgili olmadığı halde, yalnızca Kürt olduğu için bir çok insanın evi, iş yeri, mevsimlik işçilerin çalıştıkları ve kaldıkları yerler ateşe verildi. O yüzden konuşma metninden görüleceği üzere, Kürt adına ne varsa, Kürt’e benzeyen ne varsa saldırarak etnik çatışma çıkarmayı amaçladıklarını ifade ettim" dedi.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın HDP'yi hedef gösteren açıklamalarının savcılık tarafından tespit edilmesini istediğini belirten Demirtaş, "Benim eleştirdiğim, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın HDP’yi hedef gösteren konuşmalarıdır. Konuşmalarımın tamamı incelendiğinde, tümüyle ifade ve fikir özgürlüğü kapsamında olduğu zerre kadar şüphe götürmez, tümüyle barış çağrısı içerdiği çok net anlaşılmaktadır. 'Çözüm süreci bitmiştir, bundan sonra çözüm yoktur' diyen siyasetçilerin tespit edilmesini talep ediyorum. Bunlar tespit edilmelidir ki, çözüm sürecinin bitmesine ve şiddet ortamının oluşmasına neden olan siyasetçiler belirlenebilsin" dedi.
O dönemde bazı basın yayın organlarının, PKK’nin yaptığı bazı saldırılardan doğrudan kendisini sorumlu tuttuğunu da ifadesinde belirten Demirtaş, "Ben PKK’nin ne yöneticisi, ne üyesi, ne sözcüsü, ne de sempatizanıyım. Ben HDP Eş Genel Başkanıyım, bütün şiddet ve savaş araçlarını eleştiriyorum ve politikalarına karşı çıkıyorum" dedi. Bir siyasi parti olarak hükümetin karar ve eylemlerini eleştirmek ve denetlemekle yükümlü olduklarını belirten HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ifadesinde şöyle dedi:
"Cumhurbaşkanı, kendisini aktif bir siyasetçi olarak görmektedir. Cumhurbaşkanı sıfatıyla 7 Haziran seçimleri öncesi 37 ilde seçim mitingi yapmıştır. Mitinglerde seçmenleri oy vermeleri gereken partiye yönlendirmiş ve AKP’yi işaret etmiştir. Bu tarz siyaset yapan bir şahsiyetin eleştiriyi göze alması gerekir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi siyaset üstü kalamamıştır. Bir siyasi partinin genel başkanı gibi hareket etmiştir. Biz de bunun üzerine kendisini muhatap kabul ederek, Cumhurbaşkanı’ndan ziyade siyasi parti genel başkanı gibi eleştirilerimizi sunduk. Kendisi benim hakkımda hakaret içerici bir çok beyanda bulunmuştur. Buna rağmen biz sarf edilen sözleri siyasi atmosferin gerekliliği olarak kabul ettik. Zaten bana yönelik sarf edilen sözlerden dolayı suç duyurusunda bulunmuş olsam bile, yasal mevzuat gereği Cumhurbaşkanları vatana ihanet dışında herhangi bir suçtan yargılanmamaktadır. Dolayısıyla kendisinin bulunduğu konum ile bizim bulunduğumuz konum arasında hukuki koruma yönünden çok büyük farklılıklar vardır. Dolayısıyla eleştirilerimizin bu çerçevede değerlendirilmesini talep ediyoruz. Soruşturmalar politik siyasi kimliğim nedeniyle açılmıştır. Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı’na yönelik ‘hırsız’ ve benzeri sözler sarf ettiği sadece 2015 yılında 15 ayrı konuşma mevcuttur ve bu konuşmalarla ilgili fezleke düzenlenmemiştir. Hukuk bu ülkede bana ayrı, Devlet Bahçeli’ye ayrı işlemektedir. Şu anda ifademi size yaklaşık bin 700 kilometreden, yüksek güvenlikli cezaevinden veriyorum. Bu, yargının herkes için eşit olmadığının göstergesidir" dedi. İfade vermeden önce avukatları ile savunmaya ilişkin bir görüşme yaptığını kaydeden Demirtaş, "Avukatlarım soruşturmayla ilgili bana bilgi verdi. Ama bu görüşme savcılığın talebi ve Sulh Ceza Hakimliği kararıyla kayıt altına alındı. Ayrıca görevli huzurunda gerçekleşti. Oysa ki, hakimliğin kararı bu dosyayı kapsamamaktadır. Benim hakkımda 100’e yakın bu tarz soruşturma vardır. Avukatlarım ile yaptığım görüşmeler hakimlik kararıyla dinlenmektedir. Oysa karar sadece bir dosyaya ilişkindir, bu da adil yargılanma ilkesine net olarak aykırıdır"diye konuştu.