Bağdat- Ankara hattında ilişkileri düzeltme çabalarının sürdüğü bir sırada Türkiye’nin Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ile bir dizi enerji anlaşması imzaladığı haberleri ortamı yine gerdi. Nouri El Maliki hükümetinin bu haberlerden pek memnun kalmadığı anlaşılıyor.
Kuzey Irak petrollerinden merkezî hükümetin payına düşecek gelirin Bağdat’a transfer edilmek üzere Türkiye’de bir bankaya yatırılması gibi formüllerin de Irak yönetimini tatmin etmediği görülüyor.
Maliki hükümeti, Türkiye ile KBY arasındaki anlaşmaların Irak’ın egemenliğini ihlal ederek ülkenin bütünlüğünü bozduğunu savunuyor. Tarihin garip bir cilvesi olarak, Türkiye’nin bir aralar bağımsız Kürdistan’ı kurmaya çalışmasından endişelendiği ABD de bu konuda Bağdat’ı destekliyor.
Ankara ve Erbil ise attıkları adımların Irak anayasasına uygun olduğunu söylüyorlar. Ankara- Erbil- Bağdat hattında yeni bir anlayışı gelişmedikçe bu açmaz süreceğe benziyor. Ancak, Kürt yönetimiyle varılan analaşmalar ve Diyarbakır’daki son Erdoğan- Barzani buluşmasının da gösterdiği gibi, Ankara ile Erbil, ilişkilerini her şeye rağmen geliştirmeye kararlı görünüyorlar.
Dışişleri yetkilileri bu ilişkiler konusunda Bağdat’ın da ikna edilmeye çalışılacağını söylüyorlar. Maliki’nin yakında Ankara’ya yapacağı ziyareti gerçekleşirse tabii ve Başbakan Erdoğan’ın Bağdat’a yapacağı iade ziyareti sırasında buna ağırlık verileceği belirtiliyor.
Bu arada Bağdat’ın ikna edilebileceğine de inanılıyor. Bu inancın temelindeyse Irak’ta artan mezhepsel şiddete ve bundan kaynaklanan istikrarsızlık yatıyor. Bu durum nedeniyle Bağdat’ın aslında zayıf konumda olduğu belirtiliyor.
Buna dayanılarak da Maliki’ye Ankara- Erbil- Bağdat hattındaki işbirliğinin Irak’ın bölünmesine değil istikrarına katkıda bulunacağı anlatılmaya çalışılacak. Bağdat gerçekten ikna olur mu, belli değil tabii. Sonuçta burası evdeki hiçbir hesabın çarşıya uymadığı Ortadoğu.
Türkiye’nin KBY ile gelişen ilişkileri aynı zamanda Ankara’nın, ABD işgalinden sonra ortaya çıkan Irak gerçeğine göre hareket ettiğini gösteriyor. Türkiye’nin desteği olsa da, olmasa da Kuzey Irak ister “özerk,” ister “bağımsız” diye tanımlansın farklı bir statüye sahip artık.
Türkiye’nin bu statüdeki sınırdaş bir bölgenin hem enerji, hem Kürt sorunu, hem de sınır güvenliği açısından sağladığı avantajları, sırf tarihten gelen vehimlerle, gözardı etmesi ise gerçekçi olmazdı.
Özetle Erdoğan hükümeti, kendisini Ortadoğu’da yalnızlaştıran hatalarına rağmen KBY ile ilişkilerini “reel politika”nın gereklerine göre geliştiriyor. Çoğu kişiyi memnun etmese de uluslararası ilişkiler açısından tek geçer akçe hâlâ ulusal çıkara hizmet eden “reel politikadır”.
Irak’ın toprak ve siyasi bütünlüğü elbette ki Türkiye açısından da önemli ama bu konuda bir tehlike varsa suçlu olan Ankara değil, ülkenin gerçeklerine göre hareket etmeyen Maliki hükümetidir.
Washington’un da kabul ettiği gibi Şii ağırlıklı Irak hükümeti azınlık Sünnilere karşı ayrımcı değil birleştirici politikalar uygulasaydı, ayrıca Şiilerden sonra ülkenin ikinci en büyük kesimini teşkil eden Kürtlerle ilişkilerini bu demografik gerçeğe göre geliştirseydi, Irak’ın durumu bugün çok daha iyi olabilirdi.
Arapların kendi sorunlarını çözememelerinin bedelini Türkiye ödememeli. Erdoğan hükümeti de mezhepsel saplantılardan kurtulup, KBY ile ilişkilerinde olduğu gibi, Ortadoğu genelinde de mevcut gerçeklere göre davranmalı. Sonuçta ne Mısır’ı, ne de Suriye’yi kurtaracak olan Türkiye’dir. Bunun artık anlaşılmış olması gerekir.
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.