İktidar için Oğlunu Asanların Darbesi ve Kürtler

Burada asıl konu ve önem arz eden durum, Türkiye’de ortaya çıkan bu tablo karşısında Kürt siyaseti yalpaladı ve tarafgirlik üzerinden bir yaklaşımın içine girdi. Her zaman ki hastalığından kurtulamadığı bir kez daha gün yüzüne çıktı.

Şoreş Serbest

26.07.2016, Sal | 11:16

İktidar için Oğlunu Asanların Darbesi ve Kürtler
Makaleyi Paylaş

Türklerde meşhurdur, iktidar için en yakınını öldürmek ve bu normal karşılanır. Türk siyasal tarihi, aile içi cinayetleri, devletin bekası için yapıldığı tespiti üzerinden bir övünç kaynağı olarak sunar. Bugünün Türk toplumuna baktığınız da, en üsteki liderden, sıradan vatandaşa kadar herkes tek ağızdan devletin bekasının ne kadar önemli olduğunu ve devlet bekası için yapılacak her şeyin meşru olduğunu dile getirir.

Haliyle Türkiye’de darbelerin olması ve bu darbelerde insanların katledilmesi normal ve devletin bekası için meşru bir durumdur. Türk devleti içinde en son yaşanan iktidar savaşında da iki taraf bir birine girdi ve birçok insan öldürdü.

Bu darbeyi diğerlerinden ayıran konu ise iki tarafın muğlaklığı ve geçişkenliği oldu. Ortada ismi geçen iki taraf olsa da, birbirinden ayırmamız imkânsız gibi, bunun nedeni de iki tarafın daha önce ortak olması ve iktidarı birlikte kendi isteklerine göre dizayn etmesinden kaynaklanıyor. İktidar paylaşımında, özellikle liderlik konusunda çatışma çıkınca taraflar birbirine girdi.

Bu noktaya kadar her şey normal, çünkü Türk tarihinde buna benzer onlarca çatışma var.

Bu darbenin asıl enteresan yanı, sessiz ve adı hiç geçmeyen asıl aktör olan 3. kesim yani Devlet bürokrasisinin ve ordunun tek sahibi kemalistler, tabi ki AKP iktidara gelip ipleri Fethullah Gülen Cemaati ile birlikte ele almaya başlayana kadar.

Darbe girişiminde adı hiç geçmeyen Kemalist bürokrasi ve derinlerin, bu konuda sesiz kalması ve susması da bize açık bir şekilde gösteriyor ki bu yaşananlar onların kontrolünde ve onların çıkarınadır. Türk Gazetecisi ve MİT ile ilişkileri ile bilinen Emre Uslu, Erdoğan ile Derin Kemalistlerin önceden anlaştığını ve Fethullahçı kesimi destekler gibi yapıp darbeye teşvik ettiğini belirtiyor. Bu gayet mantıklı, çünkü Kemalistlerin, Cemaatin ordu içinde darbe yapacak kadar kadrolaşmasına göz yumacağına inanmak saflık olur.

Zaten Erdoğan’ın darbe girişimini eniştemden öğrendim demesi, Generallerin Düğünde olması, her şeyin planlı olduğunun delili olarak gün yüzüne çıkıyor.

Bilindiği gibi dün demokrasi cephesi diye sunulan ve CHP’nin isminin de yer yer geçtiği bu cephe dağıldı ve Türkler ulusal mutabakatlarına uygun bir şekilde hem sokakta hem de asla gitmeyiz dedikleri Sarayda bir araya geldiler.

Burada asıl konu ve önem arz eden durum, Türkiye’de ortaya çıkan bu tablo karşısında Kürt siyaseti yalpaladı ve tarafgirlik üzerinden bir yaklaşımın içine girdi. Her zaman ki hastalığından kurtulamadığı bir kez daha gün yüzüne çıktı.

Bu darbe bize bir şeyi net gösterdi, Kürtlerin kendilerine ait ve ulusal zeminli yaklaşımlarının olmadığı gerçeği. Bu gerçeği daha öncede biliyorduk ama bu darbe girişimi ile ortaya çıkan tarafgirlik, belki bunu görmeyen veya görmek istemeyen kesimlerinde bunu net görmesine veya itiraf etmesine olanak sağlayacaktır.

HUDA-PAR Türk bayrakları ile sokaklara fırladı ve sonra bizzat bu partinin yöneticisi “sadece Türklere teşekkür edildi” diyerek sitem etti ve daha sonra onlara yakın okul ve STK’ların kapatılması ile yüzleşmek zorunda kaldılar. Umarım bundan ders çıkarmışlardır.

HDP’nin öncülük ettiği demokrasi cephesi bileşenleri, HDP Eşbakanı Figen Yüksek dağın gurubu ESP dışında Taksimde ölürüm Türkiyem şarkısı ile ulusal mutabakata katıldı.

Peki kendini Türkiye partisi olarak konumlayan ve bu minvalde siyaset geliştiren HDP neden saraya çağrılmadı ve milli mutabakatın dışına itildi. Bunun tek sebebi var. HDP Türkiye partisi olsa da tabanı Türkiye Milli mutabakatı içinde yer alamayacak bir noktada olan Kürtlerden müteşekkil. Haliyle HDP’nin saraya çağrılmamasının nedeni siyaseti ve liderlerinin yaklaşımı değil. Tek nedeni tabanının Kürt olmasıdır. Yine umarım ki HDP bundan ders çıkarır ve dışlanan tabanın, dışlanma nedeni ve tabanın duruşu ve talepleri konusunda yeniden kendini tanımlar.

Güney’de neler oldu bir de ona bakalım

Güney Kürdistan da o gece, Süleymaniye’de birileri çok heyecanlıydı. Ve hatta havaya ateş ederek Erdoğan’ın devrilmesini kutladılar.

Bu sevincin nedeni elbette ki Kürtlerin Kuzey Kürdistan’da bir imkân elde etme ihtimali değildi. Bu sevincin tek nedeni AKP giderse KDP’de gidecek gibi bir hayale kapılmalarıydı. Sosyal media üzerinden PKK, Goran ve YNK tüm güçleri ile KDP’ye karşı bir propaganda savaşı başlattılar. Darbenin akamete uğratıldığı ortaya çıkınca da bu propaganda boşa gitti.

Şu gerçeği belirtmekte fayda var. KDP hiçbir devlete sırtını dayamadan ilan edilen bir Kürt partisidir. Ve yıllardır doğrusu ve yanlışı ile Kürt özgürlük mücadelesinin güçlü bir aktörü olarak, özgürlük mücadelesi yürütmektedir. KDP ile AKP arasında ki ilişki eleştirile bilir bu gayet normaldir ve Kürtlerin en doğal hakkıdır.

Burada asıl kaygı verici olan gerçek şu ki Kürtler birbirlerinin varlığını işgalci olan diğer bir devlete dayandırıyorlar. Ve şunu görmek gerekiyor; bir işgalci devlete karşıtlığın nedeni de Kürdistan’da işgalci olması değil. Rakip olarak gördüğü diğer Kürt partisi ile ilişkilerinin olması ve devletin yıkılmasını istemiyor; yönetimin değişmesini istiyor. Bunun asıl nedeni, rakibi yok olmasa da zayıflayacağı düşüncesidir. Ve asıl acı olanda budur.

Türkiye’de ortaya çıkan bu darbe girişimi bir kez daha ulusal bir siyasete sahip olmadığımız gerçeğini tokat gibi yüzümüze çarptı. Umut ediyorum halkımız artık bu gerçeği bağlı olduğu siyasi partiye dayatır ve onların bu gerçeği saklamaktan vazgeçirir. Çünkü ben siyasilerin bu gerçeği görmezden gelmeye devam edeceğinden eminim. Bu nedenle tüm yük halkımızın omuzlarında.

26.07.2016 - Erbil

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
9475 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:23:38:48
x