Demirtaş, HDP’li bir hükümet seçeneğiyle ülkenin yüz yıllık sorunlarının çözüm yoluna gireceğini ve bu nedenle ‘devlet aklı’nın HDP’li hükümet seçeneğini tartışması gerektiğini söylüyor.
23 Şubat’ta büyük kongresini toplayacak HDP’nin yeni dönemde nasıl bir politik hat izlemesi gerektiği konusunda çeşitli tartışmalar yapılıyor. Gerek Kürt ulusal hareketinin ana omurgasını oluşturması ve gerekse partide çeşitli sol-sosyalist parti ve grupların yer alması, HDP ile ilgili tartışmaların iki noktaya odaklanmasını sağlıyor: Birincisi Kürt sorununun çözümü bakımından nasıl bir politika izlenecek? Ve ikincisi, ilkiyle iç içe geçmiş olarak demokrasi mücadelesi bakımından ittifak politikası hangi eksene oturtulacak?
Sadece HDP için değil, ülkedeki demokrasi mücadelesi bakımından sembol isimlerden biri olan ve 2016’dan beri içeride rehin tutulan Selahattin Demirtaş, 15 Şubat’ta Artı-Gerçek’ten Derya Okatan’a verdiği röportajında yaklaşan HDP kongresi üzerinden ülkedeki siyasi durum ve yeni dönemde izlenmesi gereken politika konusunda çeşitli değerlendirmelerde bulunuyor. Demirtaş’ın değerlendirmeleri HDP’nin iç tartışmalardan çok ülke siyasetinin nasıl dizayn edilmesi gerektiği konusuna odaklandığı için, yaptığı önerilerin Kürt sorununun çözümü ve demokrasi mücadelesi bakımından ne gibi sonuçlara yol açabileceğini tartışmak, bu tartışmanın tarafı/muhatabı olan bütün kesimler için önem kazanıyor.
Yürütülen tartışmalar bağlamında Demirtaş’ın görüş ve önerilerini iki başlık altında özetlemek mümkün.
Birinci olarak, yeni dönemde siyasetin nasıl dizayn edilmesi gerektiği konusundaki görüşlerini şöyle açıklıyor:
“AKP’nin uzun yıllar süren iktidarında, ondan önceki iktidarların tahribatlarının üzerine yenileri eklendi. Mevcut durum o kadar ağır, o kadar vahim ki bu enkazın altından hiçbir parti tek başına kalkamaz. Ancak asgari demokratik ilkelerde birleşebilen siyasi hareketler birlikte davranırlarsa mevcut tıkanıklık, kriz ve yıkım aşılabilir. Yeni bir anayasa çerçevesinde, tüm özgürlüklerin ve demokratik toplum-devlet yapılanmasının öngörüldüğü asgari bir program etrafında bir araya gelebilen tüm siyasi yapılarla demokrasi ittifakı, seçim sonrasında ise demokrasi koalisyonu kurulabilir.”
Bu demokrasi ittifakında yer alabilecek siyasi yapıları ise; “Atatürkçüler, muhafazakârlar, Kürtler, Aleviler, solcular, liberaller” biçiminde sıralıyor.
İkincisi, bu siyasi dizayn kendi çözüm önerisini de beraberinde getiriyor:“Eğer bu süreçte HDP de koalisyon hükümetinde yer alırsa yüz yıllık sorunların tümü Türkiye’nin birliği içerisinde çözüm yoluna girer… O nedenle HDP de devlet aklı da diğer siyasi partiler de HDP’li hükümet seçeneğinin muazzam yararlarını açık açık tartışmalıdır.”
Birincisinden başlayalım.
Ülkedeki son iki seçim, 24 Haziran 2018 genel ve 31 Mart 2019 yerel seçimleri iki burjuva blok arasındaki çekişmenin; tek adam iktidarı etrafındaki ‘cumhur ittifakı’ ve CHP ile İP’in omurgasını oluşturduğu ‘millet ittifakı’nın merkezinde yer aldığı seçimler oldular. Bu dönemde HDP’nin de içinde yer aldığı emek ve demokrasi güçleri, Demirtaş’ın deyimiyle ülkeyi adeta enkaza çeviren ve burjuvazinin en gerici ve saldırgan kesimlerinin ittifakı olarak şekillenen ‘tek adam iktidarı’nı geriletmeye yönelik taktik tutum izlediler. Bu taktik tutumu en iyi açıklayan açıklamalardan birini de“Gerekirse bağrınıza taş basın, ama mutlaka sandığa gidip ‘Faşizme hayır’ anlamına gelecek oyunuzu kullanın. Seçim sonuçları, demokrasi ve barışın gelişmesine fırsat sunabilir” diyen Demirtaş yapmıştı.
Ancak Demirtaş’ın son açıklamaları tek adam iktidarını geriletmeye yönelik bu taktik tutumun ötesinde, Kürt halk ve ülkedeki emek-demokrasi güçlerine diğer burjuva seçenekle “demokratik ittifak” ve devamında “demokratik koalisyon” önermektedir. Oysa burjuva bloklar arasındaki çelişki-çatışmadan demokrasi mücadelesinin büyütülmesi için yararlanmak ile bu mücadeleyi en geri olana karşı şekillenmiş olsa da bir nevi eskiye dönüşü (parlamenter sistemi) savunan diğer burjuva seçeneğe yedeklemek ayrı şeylerdir. Demirtaş, sol güçleri birleşerek bu ittifakta ağırlık oluşturmaya çağırmış olsa da sonuç değişmiyor. Çünkü bu öneri kaçınılmaz bir şekilde yeni burjuva seçeneği, en geniş halk kesimleri için bir ‘umut’ haline getiriyor.
Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer önemli nokta da bu siyasi dizayn tartışmalarının bölgede(Ortadoğu) ve ülkede emperyalistler ve işbirlikçi burjuva güçler arasındaki paylaşım ve egemenlik mücadelelerinden bağımsız yapılmadığı/yapılamayacağıdır.Bu nedenle yeni burjuva seçeneğin, bugün Erdoğan-tek adam iktidarından rahatsız olan ve bölge stratejilerinin başarısı için Türkiye’de kendi işbirlikçilerinin iktidar olmasını isteyen batılı emperyalistler tarafından desteklendiği göz ardı edilmemelidir.
Görüldüğü gibi tartışma dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyor: Devrimci-demokratik halk güçlerinin stratejisi, emperyalistler ve işbirlikçi burjuva güçler arasındaki çelişki-çatışmanın bir tarafında yer almaya mı, yoksa bu çelişkiden halk güçlerinin çıkarına yararlanmaya mı dayalı olmalıdır? Demirtaş, “orta vadeli bir strateji” olarak muhalefetteki burjuva güçlerle “demokratik ittifak” ve devamında “demokratik koalisyon” öneriyor. Bu strateji niyetten bağımsız olarak bölgede ve ülkede emperyalistler ve işbirlikçi burjuva gericilikler karşısında halkların devrimci-demokratik seçeneğinin oluşturulması yerine-ki, bu strateji Kürt ulusal hareketi tarafından da ‘üçüncü çizgi’ olarak tanımlanmıştı- demokrasi mücadelesi adına bir burjuva blokla birlikte yol almayı öneriyor.
İkinci olarak Demirtaş, HDP’li bir hükümet seçeneğiyle ülkenin yüz yıllık sorunlarının çözüm yoluna gireceğini ve bu nedenle ‘devlet aklı’nın HDP’li hükümet seçeneğini tartışması gerektiğini söylüyor.
Öncelikle elbette yeni bir burjuva hükümet seçeneğiyle Kürt sorununun çözümü mümkündür. Ancak bunun için HDP’nin hükümet ortağı olmasına da gerek yoktur. Sorun, Kürt ulusal hareketinin temsilcileri ile yeni burjuva hükümet arasında müzakere edilerek de çözülebilir. Ancak içinde HDP de yer alsa bir burjuva hükümet, iddia edilenin aksine başta emekçilerin insanca çalışma ve yaşam koşullarına kavuşması olmak üzere ülkedeki birçok sorunun halk güçlerinin çıkarları temelinde çözümünü gerçekleştirmez/gerçekleştiremez. Tıpkı HDP gibi ‘radikal demokrasi’yi savunan Yunanistan’daki SYRIZA’nın burjuva programları uygulamanın ötesine geçemediği için sadece iktidarı değil, halk içindeki itibarını da kaybetmesi bu politikanın yakın zamanda ortaya çıkmış bir sonucu olarak duruyor.
Öte yandan herhangi bir burjuva blok ya da partinin HDP’yi meşru bir muhatap olarak görmesi ve bu temelde ilişki geliştirmesinde de herhalde karşı çıkılacak bir yan yoktur. Aksine bu burjuva demokrasisinin de en asgari koşullarından biridir. Ancak ‘devlet aklı’ndan söz ederken, bu aklın burjuva sınıfın çıkarlarını/egemenliğini korumak üzerine kurulu olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle ‘devlet aklı’na HDP’li bir hükümet seçeneğini tartışmasını önermek, eğer burjuvazinin kendi sınıf çıkarlarından vazgeçeceği gibi gerçekleşmesi imkânsız bir beklenti taşımıyorsa, aslında HDP’ye oy veren; Kürt halkı başta olmak üzere demokrasi, barış ve insanca yaşam için mücadele eden milyonların da bu akla yedeklendiği/yedekleneceği bir seçenekten söz etmek anlamına geliyor. Oysa Kürt halkı ve ülkedeki emek ve demokrasi güçleri, ‘devlet aklı’na yedeklendiğinde değil, bu akla karşı mücadele ettikleri oranda halkın çıkar ve beklentilerine uygun bir devrimci-demokratik seçenek haline gelebilirler.
Sonuç olarak, siyaset yeniden dizayn edilirken Kürt halkı ve ülkedeki emek-demokrasi güçlerinin ihtiyacı yeni bir ‘devlet aklı’ değil; burjuva güçler arasındaki mücadeleden de yararlanarak bu burjuva bloklar karşısında halk güçlerinin devrimci-demokratik seçeneğini oluşturmaktır.