Beşikci: Barış, önce Kürdler arasında gerçekleştirilmeli

Deng Dergisi, Yazarımız Sayın İsmail Beşikci ile Türkiye’nin Suriye Kürt Bölgesi’ne dönük politikalarını, Irkçı Suriye yönetimlerinin Batı Kürdistan’da oluşturduğu Arap Kemer’lerinin yol açtığı sorunları ve burada Kürtler arasında olması gereken ilişkileri konuştu. Deng Dergisi adına Genel Yayın Yönetmeni Bayram Bozyel’in sorularını ve Sayın Beşikci’nin yanıtlarını..

26.09.2015, Cts - 09:45

Beşikci: Barış, önce Kürdler arasında gerçekleştirilmeli
Haberi Paylaş

Deng Dergisi adına Genel Yayın Yönetmeni Bayram Bozyel, nerinaazad.com yazarı Sayın İsmail Beşikci ile Türkiye’nin Suriye Kürt Bölgesi’ne dönük politikalarını, Irkçı Suriye yönetimlerinin Batı Kürdistan’da oluşturduğu Arap Kemer’lerinin yol açtığı sorunları ve burada Kürtler arasında olması gereken ilişkileri konuştu.

Sayın Beşikci, bu günlerde Türkiye’de Suriye’ye bir müdahale yönünde bir tartışma ve hareketlilik söz konusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Suriye’de bir Kürt devletine her ne pahasına olursa olsun izin vermeyiz’ türünden beyanlarda bulunuyor. Nedir Türkiye’nin bu Kürt korkusu ve düşmanlığı? Türkiye, Suriye’deki Kürtlerin özgürlük çabalarından neden bu kadar korkuyor?

Bu, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürdlerin/Kürdistan’ın bölünmesiyle, parçalanmasıyla, paylaşılmasıyla yakından ilgili bir durumdur. Dönemin iki emperyal gücü Büyük Britanya’nın ve Fransa’nın, Yakındoğu’nun, Ortadoğu’nun iki köklü devleti Osmanlı İmparatorluğu’nun ve İran İmparatorluğu’nun bu süreçteki rolü belirgindir. Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olarak Türkiye Cumhuriyeti, İran İmparatorluğu’nun devamı olarak yeni İran Şahlığı süreci aynen devam ettirmişlerdir. Büyük Britanya’dan sonra Irak, Fransa’dan sonra da Suriye, Türkiye ve İran da süreci aynen sürdürmüşlerdir. Bu, Büyük Britanya’nın ve Fransa’nın, ABD’nin, ve hatta Sovyetler Birliği’nin de yardımıyla, Kürdleri asimile etmenin, Kürd, Kürdistan adını yeryüzünden silmenin, yok etmenin bir hareketidir.

Bu çerçevede, Kürdlerin, Yakındoğu’nun ve Ortadoğu’nun herhangi bir alanında elde ettikleri kazanımlar Türk devletini rahatsız eder. 1990’ların sonlarını, 2000’lerin başlarını düşünelim. Türkiye, o zaman Güney Kürdistan için de böyle düşünüyordu. Kanımca yakın bir zamanda, Kürdistana Rojava’yı da tanımak durumunda kalacak.

Türkiye’nin Suriye’ye bir müdahale girişiminde bulunmasına ihtimal veriyor musunuz? Şayet gerçekleşirse böyle bir müdahalenin hem Türkiye hem de diğer aktörler bakımından ne tür sonuçları olur?

Bu müdahalenin gerçekleşeceği kanısında değilim. Askeri hareketlilik, söylem, Kürdlere gözdağı verme olarak anlaşılabilir. Müdahale olursa, İŞİD geri çekilebilir. Ama Rusya Federasyonu’nun, İran’ın, Suriye rejim güçlerinin Kürd gerillaların tepkisi gündeme geleceği açıktır. Kanımca Türkiye bunun farkındadır.

Geçmişte ırkçı Suriye Arap rejiminin Suriye Kürt bölgesinin bütünlüğünü parçalamak amacıyla Cizre ile Kobanê ve Kobanê ile Afrin bölgeleri arasında Arap kemerleri oluşturduğu biliniyor. Gelinen aşamada bu durum Suriye’de Kürt coğrafyasının birleştirilmesi, başka bir ifade ile Batı Kürdistan’ın coğrafi bütünlüğü önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Sorum şu, Kürt güçleri Arapların yerleştirildiği söz konusu yerlere karşı nasıl bir siyaset izlemeli, rejimin Kürdistan’a yerleştirdiği Araplara karşı nasıl bir tutum içinde olmalı? Kürt coğrafyasının birleştirilmesi için nasıl bir yol izlenmeli?

Türkiye’nin bu konudaki söylemi şudur: Bölgenin nüfus yapısının değiştirilmesine izin vermeyeceğiz. Halbuki, bölgenin nüfus yapısı, 1960’larda, 1970’lerde ve sonrasında Baas yönetimi tarafından, devlet terörü eşliğinde değiştirilmiştir. 1966-1970 arsında Cumhurbaşkanı Nurettin Atasi, Cizre Kobanê arsındaki Kürdleri, örneğin Girê Spî’de yaşayan Kürdleri Suriye’nin güneyine çöl bölgelerine sürgün etmiş, Arap aileleri, Kürdlerden boşalan alanlara yerleştirmiştir. Kobanê, Afrin arasındaki alanlarda örneğin Azez’de, Cerablus’da da aynı operasyonlar gerçekleştirilmiştir. 1970’den sonra, Hafız Esad ‘da bu süreci derinleştirerek, yaygınlaştırarak sürdürmüştür ve bölgeye Arap Kemeri demişlerdir. Hâlbuki bölge Kürd Kemeri’dir.

Bu süreci, Baas Partisi’nin, Irak’ta ve Suriye’de Kürdleri asimilie etme politikaları çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Sürgün edilen Kürdler kendi yurtlarına dönebilmelidir. Bölgenin Kürd Kemeri olduğu bilinmelidir. Bu şeridin diğer bir adı da Verimli Hilal’dir. Kobanê, Afrin arasındaki alanları da Kürd Kemeri’ne dâhil etmek için mücadele sürdürülmelidir. Kürdlerin sürgünü sürecinde bölgeye yerleştirilen Arapların da durumu bilmesinde yarar vardır. Kürdlerin bugüne kadar, Arap, Türkmen bölgelerini işgali hiç söz konusu olmadı. Kürdler, hep Kürdistan’dan koparılan alanları yeniden kazanmaya veya sürgün edildikleri kendi yurtlarına dönmeye çalışıyorlar.

Türkiye’de revaçta olan ve bir müdahale için kullanılan argümanlardan birisi de ‘Suriye’nin kuzeyinde Kürdistan petrolünü Akdeniz’e ulaştıracak bir koridorun oluşturulacağı’ tezine dayandırılmaktadır. Siz böyle bir koridorun oluşumuna hem siyasi hem de coğrafi açıdan ihtimal veriyor musunuz?

Kürdistan petrolü için en sağlıklı yol bugünkü yoldur. Bugünkü koşullarda Kürd Kemeri’nde istikrar yoktur. İstikrarlı bir yapı oluştuğu zaman, bugünkü yola, yani Kerkük-Yumurtalık boru hattına alternatif, boru hatlarını çoğaltan, çeşitlendiren bir yol da düşünülebilir.

Kürdistan Federe Bölgesi’nde askeri eğitim gören ENKS’ye bağlı Peşmerge güçlerinin Batı Kürdistan’a geçiş meselesi son günlerin diğer bir tartışma konusu. YPG, ‘iki başlılığa yol açar’ gerekçesiyle bu Peşmergelerin geçişine karşı çıkıyor. Oysa aynı YPG, Telabyad’ta olduğu gibi IŞİD’e karşı Furkan el Fırat benzeri muhalif güçlerle birlikte savaşabiliyor. Kobanê kuşatmasında Kürdistan’dan gönderilen Peşmergenin yardımına kucak açan YPG’nin Rojavalı Peşmergeye karşı bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

PYD’nin bu tutumu çok olumsuzdur. Artık Suriye diye bir devlet yoktur. Irak diye bir devlet de yoktur. PYD’nin bu devletlerle, Türkiye’yle, İran’la ilişki geliştirmesi sağlıklı değildir. PYD Kürdlerle ilişki geliştirmelidir. Çünkü bütün bu devletler, sonuçta, Kürde, Kürdistan’a karşı olan devletlerdir. Kürdlerin kazanımlarına her zaman karşı olacaklardır. Barışın, öncelikle Kürdler arasında gerçekleştirilmesi çok önemlidir.

Rojava’da şimdiye kadar ulusal kapsamlı birlik oluşturulamadı. 2012 yılında Hewler’de ve geçen yıl da Duhok’ta PYD ile ENKS arasında varılan mutabakatlardan hiç bir sonuç alınamadı. Siz bu sorunun Suriye Kürt hareketi bakımından yol açtığı sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?

PYD’nin, Suriye, İran, Irak yönetimlerine güvenmesi, Kürdlerle ilişkileri savsaklaması yanlıştır. Bu devletler her zaman Kürdlere karşı tutumlar geliştirebilirler. PYD’nin Örneğin Türkiye ile barış araması doğaldır. Ama, kendi içlerinde barışı kuramayan Kürdler, bu devletler için her zaman hedef olarak kalırlar. Öte yandan Kürdler arasında barışın kurulmasına kökleşmesine, yaygınlaşmasına engel olanlar da başta bu devletlerdir.

PYD tarafından Batı Kürdistan da uygulanan üç kantona dayalı (kantonal) bir model söz konusu. Oysa Kürtlerin Batı Kürdistan’ın bütününü temsil eden merkezi ve bütünlüklü bir sistem; özerk/federe bölge ya da parlamento ile ortaya çıkmaları gerek miyor mu? Bu konudaki değerlendirmenizi alabilir miyiz?

Kanımca, Kürd Kemeri’nin oluşturulması bir federasyonun kurulması gerekir. Kendi kendini yönetim ancak federasyonla olur. Kanton kendi kendini yönetim için kendi geleceğini belirlemek için uygun koşulları sağlamaz

Batı Kürdistan’ın özgürlüğüne kavuşması ve bir statüye kavuşması Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü nasıl etkiler? .

Batı Kürdistan’ın özgürlüğüne kavuşması, bir statüye kavuşması Türkiye’deki Kürd /Kürdistan sorununu da olumlu etkiler.

Son sorum biraz da dördüncü soruyla bağlantılı. Federe Kürdistan’ın Batı Kürdistan ile ilişkisi nasıl bir perspektife oturtulmalı. Güney ile Batı Kürdistan’ın birleştirilmesi bakımından durumu nasıl değerlendiriyorsunuz, gelecek için nasıl bir öngörüde bulunuyorsunuz? Bu konuda izlenmesi geren strateji ne olabilir?

Bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış Kürdistan’ı Kürdleri birleştirmeye çalışmak önemli olmalıdır. Kanımca, tarih Kürdler için yeniden yaşanacaktır. 1920’lerde kesintiye uğratılan tarih bu sefer Kürd hak ve özgürlükleri dikkate alınarak yeniden yaşanacaktır.

Bunu çok önemli bir koşulu kanımca şudur. 1920’lere ilişkin olarak güçlü tarih ve toplum bilinci geliştirmektir. Uluslararası anti-Kürd nizam hakkında ve yüksek Kürd bilinci geliştirmek önemlidir. Uluslararası anti-Kürd nizama, Milletler Cemiyeti’ne daha sonra da Birleşmiş Milletler’e yoğun eleştiriler getirmek önemli olmalıdır.

Düşüncedeki bu nitel değişiklik, bilinç bikrimi, zamanla Kürd halk yığınlarına da yansıyacaktır.

Tarihin, Irak’ta ve Suriye’de, Sünni Araplar için ve Şii Araplar için de yeniden yaşanacağı ileri sürülebilir.

Değerli görüşleriniz için teşekkür ederiz.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 3845 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:17:18:01
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x