Başta Almanya, İngiltere, Fransa ve Danimarka olmak üzere bazı Batı ülkelerinin Suriye Demokratik Güçleri’nin (DSG) tutuklu bulundurduğu IŞİD örgütü mensubu vatandaşlarını teslim almayı reddetmelerinin ardından tartışmalar sürüyor. ABD ve Koalisyon ülkeleri, Rojava Özerk Yönetimi ile birlikte söz konusu savaşçılar için özel bir uluslararası mahkeme kurulması yönünde çalışıyor.
DSG Dış İlişkiler Sorumlusu Dr. Abdülkerim Ömer, yabancı tutukluların ve ailelerinin dosyalarının Kürt yönetimi üzerinde büyük bir yük oluşturduğunu söyledi. Kürt yönetiminin defalarca yabancı ülkelere vatandaşlarını almaları ve kendi topraklarında yargılamaları çağrısında bulunduğunu dile getiren Ömer, ABD’nin de tüm çağrılarına rağmen Avrupa ülkelerinin çoğunluğunun vatandaşlarını almakta tereddüt ettiğini belirtti. Bu durumun Suriye dosyasındaki üst düzey ABD'li yetkilileri özyönetim temsilcileriyle yoğun toplantılar ve görüşmeler düzenlemeye sevk ettiğini belirten Dr. Ömer, söz konusu görüşmeler sırasında uluslararası bir mahkeme kurma, cezaevleri ve gözaltı merkezleri kurulmasının da gündeme geldiğini kaydetti.
Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan Dr. Abdülkerim Ömer, tutuklu örgüt savaşçıları dosyasının özyönetimin karşı karşıya kaldığı en büyük zorluklardan biri olduğunu söyledi. Bölgede yaklaşık 50 Batı ülkesinden gelen ve aralarında bin kadar yabancı savaşçının bulunduğu 6 bin tutuklu olduğunu belirten Dr. Ömer şu ifadeleri kullandı:
“Bu ülkelerin hükümetleri cihatçı vatandaşlarının geri dönmelerini reddetti. Bu nedenle, burada özel bir uluslararası mahkemenin kurulmasını istiyoruz. Nitekim söz konusu kişileri mahkum etmeye yetecek birçok kanıt, belge ve tanık var. Bu kişiler, uluslararası yasalara ve standartlara uygun olarak yargılanacaklar.”
Uluslararası Koalisyon ülkelerinin ve ABD’nin söz konusu mahkemenin kurulmasıyla ilgili tutumuna değinen Dr. Ömer açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Uluslararası Koalisyon ülkelerinin siyasi danışmanları ve burada bizimle birlikte olan ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle yaptığımız düzenli toplantılarda, tutukluların dosyasını ve uluslararası bir mahkeme kurma imkanını konuştuk. Prensipte böyle bir mahkemenin kabulü yönünde bir eğilim var. ABD yetkililerinin tutumları, Başkan Donald Trump'ın şubat ayında tüm devletlerin vatandaşlarını geri almaları çağrısıyla aynı doğrultuda.”
Dr. Ömer, söz konusu mahkemenin yapısı hakkında net bir detay olmadığını belirtti. Fakat özyönetim yargı kurumlarının her ülkedeki terörle ilgili uluslararası yasaları ve standartları incelediğini ve savaş suçlularına ilişkin uluslararası mahkemelerin mevzuatını göz önünde bulundurduğunu söyledi. Meselenin biraz zaman alacağını düşündüğünü dile getiren Ömer şu ifadeleri kullandı:
“Bu mahkemenin kurulması için uluslararası toplumun özyönetim ile iş birliği ve koordinasyon içinde olmasını bekliyoruz. Özellikle cezaevlerinin ve gözaltı merkezlerinin inşa edilmesi, on binlerce esirin ve örgüt ailelerinin bulunduğu kamp altyapısının düzenlenmesi, söz konusu kişilerin tedavi edilmeleri ve normal hayata adapte olmalarını sağlamak için rehabilitasyon merkezlerinin ve hastanelerin açılması konusunda yasal ve lojistik destekte bulunacağız.”
İstatistiklere göre Fırat’ın doğusundaki kamplarda yabancı ülkelerden gelen yaklaşık 12 bin kadın ve çocuğun bulunduğunu kaydeden Ömer, bunlardan 4 bininin kadın, geri kalan 8 binin de çocuk olduğunu söyledi. 10 yaşın üzerindeki çocuklara askeri ve ideolojik dersler verildiğini dile getiren Ömer, bu çocukların kendi ülkelerine iade edilmemeleri ve topluma katılmamaları durumunda gelecekteki terör projelerinde kullanılabilecekleri uyarısında bulundu. Ömer, bu durumun özyönetim için büyük bir yük olduğuna dikkat çekerek, tek başlarına bu işin üstesinden gelemeyeceklerini belirtti.
Ömer, özellikle Avrupalı ortaklarının bu sorumluluğu almaktan kaçınmalarından duyduğu üzüntüyü dile getirdi:
“IŞİD örgütü ile savaşmamış olsaydık çoğu Avrupa ülkesinde terör saldırıları gerçekleştirilebilirdi. Yıllardır örgüte karşı girişilen askeri operasyonlarda bir koordinasyon sağlandı. Ancak savaş bittikten sonra, söz konusu devletler tarafından bu savaşçılara ve ailelerine ilişkin –bazı insani durumlar dışında- herhangi bir adım atılmadı. Fransa Dışişleri Bakanlığı’ndan bir heyete 5 yetim Fransız çocuğu teslim ettik. Aynı şekilde Rusya Meclisi Duma’dan bir heyet de yetim kalan 3 çocuğu teslim aldı. Yakın zamanda çocukları ile birlikte Belçikalı bir kadını Belçika hükümetine teslim edeceğiz. Bundan önce Fas, Sudan ve Endonezya'dan gelen resmi heyetlere bazı kadınları ve çocukları teslim etmiştik.”
Kuzey ve Rojava Özerk Yönetimi’nde tutuklu bulunan Iraklı örgüt savaşçılarını ve ailelerini Irak hükümetine teslim etmek üzere bir anlaşma yaptığına dair söylentileri reddeden Dr. Ömer şunları söyledi:
“Bu ayın başında, Irak hükümeti ile Kamışlı’da resmi bir toplantı yaptık ve yıllardır özyönetim bölgelerinde bulunan Iraklı sivil mültecilerin durumunu tartıştık. Nitekim burada IŞİD örgütü ile ilgisi olmayan ve sayıları 30 bini geçen kalabalık bir mülteci grubu var. Ülkelerine geri dönmek isteyenler için kapıları açtık. Çoğunluğunu kadınların ve çocukların oluşturduğu 4 binden fazla Iraklıyı kaydettik. Listeleri Irak heyetine teslim ettik. Kayıt yaptırmayanlara geri dönmeleri için baskı yapmayacağız ve kendilerine uluslararası sözleşmeler uyarınca muamelede bulunacağız. Irak'tan gelen savaşçılar ve militanlar meselesine gelince; hiçbir savaşçıyı Irak tarafına teslim etmedik.”
Ömer, söz konusu tutukluların akıbetinin belirlenmesi hakkında Suriye hükümeti ile geçekleştirilmesi muhtemel görüşmelere ilişkin de şunları söyledi:
“Suriye hükümetiyle örgüt savaşçıları ve ailelerine ilişkin doğrudan ya da dolaylı olarak herhangi bir diyalog, koordinasyon veya tartışma olmadı. Ne Rusya ne de Suriye savaşında aktif olan diğer bölgesel ülkelerle bu konuyu görüşmedik. Ayrıca bu tutukluları, insan hakları ihlallerini işleyen ve mahkumlara işkence yapan bir devlete veya hükümete teslim etmeyeceğimizi belirtmek istiyorum.”
Dr. Ömer, IŞİD örgütünün gerçekten bütünüyle ortadan kaldırılıp kaldırılmadığına dair soruya şöyle cevap verdi:
“Coğrafi ve askeri olarak örgüte son verilmesi, örgütlenme döneminin sona erdiği ve terör tehdidinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Halen Rakka, Menbiç ve Tabka şehirlerinde dağılmış haldeki uyuyan hücreler var. Örgüt ideolojisi ve radikal fikirleri halen bölge sakinleri arasında dolanıyor. Çünkü bu bölgeler uzun yıllar boyunca örgütün boyunduruğu altında kaldı. Bu bölgelerin yeniden inşa edilmesine ve altyapılarının onarılmasına ihtiyaç var. Rakka şehri, büyük bir yıkıma maruz kaldı. Deyrizor’un kuzey kırsalında, sonuna kadar örgüt unsurları ile savaşıldı ve bölgedeki yıkımın hacmi oldukça geniş oldu. Koalisyon ülkeleri, aşırılık sayfasını kapatmak için bu bölgelerin sakinlerine yardımda bulunmalı. Uluslararası toplumun bölgede istikrarın sağlanması hususunda gevşek davranması durumunda bölgede farklı isimlerde fakat aynı ideolojiyi taşıyan terör örgütlerinin ortaya çıktığına tanık olacağız.”
IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin ortaya çıkışını ‘savaşa, istikrarın yokluğuna ve toplumlun dağılmasına yol açan mezhep bölünmelerine’ bağlayan Ömer şu değerlendirmelerde bulundu:
“Sekiz yıl kadar önce ülkemizde şiddetli çatışmalar baş gösterdi. Bu örgütler, tüm tarafları tatmin edecek kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşılmadığı sürece ortadan kaldırılamaz. Doğu Fırat bölgeleri ve Suriye'nin tamamı yeni bir anayasaya dayalı siyasi bir sürece ve demokratik yerinden yönetime dayalı politik bir sisteme ihtiyaç duyuyor. Ülke nüfusunun üçte birini oluşturan kuzeydoğu Suriye’nin bileşenlerinin ve temsilcilerinin siyasi müzakerelere ve anayasa komisyonuna katılmaları gerekiyor.”
Dr. Ömer, geçen yılın sonunda rejimle özyönetim arasında arabuluculuk yapması ve 2018'in ortasında durdurulan müzakerelere devam edilmesi amacıyla Rusya Dışişleri Bakanlığı'na bir yol haritasının teslim edilmesiyle ilgili de şunları söyledi:
“Sadece iktidar rejimi ile değil, tüm ulusal ve demokratik muhalefet çerçeveleriyle Suriye diyaloguna her zaman açığız. Başından bu yana dış müdahalelere bel bağlamadık. Suriyeliler arasındaki bir anlaşma ve uzlaşma kapsamında çözüme ulaşılacağından eminiz. Fakat rejim halen askeri bir çözümde ısrar ediyor ve 2011 öncesi zihniyetiyle hareket ediyor. Bu kabul edilemez. Rusya’ya gelince, bu büyük bir güç ve rejimin büyük bir müttefiki olmakla birlikte Suriye krizinin çözülmesiyle ilgileniyor. Bana göre, Rus rolünün etkin olmaması halinde siyasi bir çözüme ulaşılmayacak. Ancak Rusya, Rojava Özerk Yönetimi’yle müzakerelerde bulunması için iktidar rejimine baskı yapılması konusunda olumlu bir rol oynamadı. Türkiye ile aramızda olan anlaşmazlıktan ve zıtlıktan faydalanıyor. Bu nedenle, mevcut aşamada çıkarları Türkiye ile birleştiği sürece Rus pozisyonunda herhangi bir değişiklik olmayacak.”