Geçtiğimiz ay sonunda Rus Hava Kuvvetleri tarafından gerçekleştirildiği düşünülen hava saldırısında 34 askerin hayatını kaybetmesi ile Türkiye ve Rusya fiili bir savaşın eşiğine geldi. Fakat kompleks bir ilişki ağı geliştiren Rusya Lideri Vladimir Putin ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yarın gerçekleştirecekleri Moskova zirvesinde alacakları karar, barut fıçısına dönen İdlib’in geleceği hakkında belirleyici olacak.
Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü (ASPI) tarafından yayınlanan The Strategist adlı internet sitesinde yayınlanan makalede Erdoğan ve Putin’in ABD’nin küresel güç kaybının iki ülkeyi doğal müttefikler haline getirdiği öne sürülüyor.
Connor Dilleen tarafından kaleme alınan makalede, “Her iki lider de Washington’ın küresel güç ve otoritesinde yaşanan düşüşten yararlanarak küresel bir rol üstlenmeye çalışıyorlar. Her ikisi de politik yönelimlerinde otokratiktir ve siyasal kimlikleri etrafında güçlü kişiliklerini yansıtan dikkatli bir kült geliştirmişlerdir” deniyor.
Her iki liderin de Ortadoğu’da hedeflerinde ilerleyebilmek için fırsatları değerlendiren ve bilen pragmatist ve politik realistler olduğuna vurgu yapılan makalede, her ikisinin Batı’ya karşı antipatik oldukları da belirtiliyor.
İki lider arasındaki ilişkinin sembolik unsurunun, Ankara’nın NATO ve Washington ile ilişkilerini feda etmesine sebebiyet veren S-400 hava savunma sistemleri olduğuna da işaret edilen makalede Suriye’de yaşanan çatışmanın her iki ülke arasındaki işbirliğinin limitlerini ortaya koyduğu, çünkü her iki ülkenin jeopolitik taleplerinin birbiriyle örtüşmediğinin altı çiziliyor.
Ankara’nın hala Suriye Lideri Beşar Esad rejimini devirmek istediği, mültecileri durdurabilmek için İdlib’deki son muhalif kalesini desteklemeyi ve bölgedeki Kürt milis güçlerle savaşmayı, stratejisinin bir parçası olarak gördüğü belirtilen makalede Türkiye’nin bölgeye 15 bin asker gönderdiği ve maliyetin de her gün arttığı ifade ediliyor.
Buna karşın Moskova’nın Esad rejimini desteklemek için iç savaş boyunca Suriye’ye önemli askeri kaynaklar aktardığının altı çizilen makalede, 2015-2018 yılları arasında dönüşümlü olarak Suriye’de 63 bin Rus askerinin görev aldığı ve şu ana kadar 116 asker ve Wagner grubuna bağlı olarak çalışan en az 100 paralı askerin öldüğü belirtiliyor.
Problemin, her iki liderin Suriye’de birbirinin tam tersi sonuçlar elde etmek için çok büyük yatırımlar yapması olduğu vurgulanan makalede şunlar dile getiriliyor:
“Erdoğan, Ortadoğu’da etkili olabilmek için çok şey yaptı ve İdlib’de yaşanabilecek bir başarısızlık, yurtdışı ve yurtiçinde egosu ve kişisel prestijine büyük bir darbe olacaktır. Benzer şekilde Putin de Washington’ı gölgede bırakarak Moskova’yı Ortadoğu’daki anahtar bir arabulucu haline getirmek için Suriye’yi planının merkezi haline getirdi. Esad’ın İdlib’in kontrolünü elde etmekte başarısız olması Putin’in bölgedeki kredibilitesini ciddi bir şekilde zayıflatacaktır.
27 Şubat’tan önce İdlib’de tansiyonun azaltılması için Almanya ve Fransa’nın talebi olan Rusya ile 5 Mart’ta İstanbul’da dörtlü bir zirve yapılması önerisini kabul etmişti. Ancak geçen hafta yaşanan gelişmelerden sonra Erdoğan’ın tavrını sertleştirdiği görülüyor. Putin ile telefon görüşmesinde Suriye rejimi ile mücadelesinde Moskova’nın aradan çekilmesini istedi. Akabinde Bahar Kalkanı operasyonunu başlattı.”
Erdoğan’ın Rus hava üstünlüğüne karşı güçsüz olduğunu bildiği de vurgulanan makalede, Erdoğan’ın çaresizliğini Şubat başında ABD’den Patriot füze sistemlerini talep ederek gösterdiği vurgulanıyor.
“Erdoğan’ın Washington’dan talebi çok önemlidir, çünkü kişisel olarak böyle bir talepte bulunması onun için incitici olmuştu” denilen makalede bunun sebebinin de daha önce S-400’lerden dolayı Amerikan Patriotlarını reddetmesi olduğu ifade ediliyor.
Suriye ve Libya’daki askeri niyetlerinden dolayı Ankara’nın artan bir şekilde dostsuz kaldığını yavaş yavaş fark ettiği de aktarılan makalede, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır’ın Suriye’deki maceracı politikalarını, ülkenin egemenliğini ihlal ettiği gerekçesiyle kınadıkları ifade ediliyor.
Makalede, Avrupa kapılarını Suriyeli mültecilere açmasıyla Ankara’nın Avrupa’da çok az sempati çektiğini öğreneceği de aktarılıyor.
Ankara’nın Washington’dan taleplerinin öneminin Moskova’da kaybolmayacağı vurgulanan makalenin sonunda şu ifadeler kullanılıyor:
“Putin, Ankara ile ilişkilerindeki güç dengesini koruduğunun açıkça farkında. Suriye’de yol alınamaması durumunda başka pek çok koza sahip olduğunu da biliyor. Ayrıca Almanya ve Fransa’nın arabuluculuğuyla yapılması planlanan Dörtlü Zirve’nin yerini Moskova Zirvesi’nin aldığı görülüyor. Mevcut krizin anahtarı, çatışan stratejik öncelikleri konusunda uzlaşıp uzlaşamayacakları ve İdlib üzerinde ortak bir zeminde buluşup buluşamayacaklarıdır. Erdoğan için risk, Putin’in Erdoğan’ı Rusya’nın çıkarlarına olacak şekilde bir uzlaşmayı kabule zorlaması olacaktır. Ancak yaşanan son gelişmelere baktığımızda, İdlib üzerinde bir uzlaşmanın anlaşmazlıktan daha iyi olduğu şeklindedir. Bu şekilde her iki lider Suriye’deki hedeflerinin önemini tartma fırsatı yakalayacaklardır.”