Bu tarih takvim yapraklarında basit bir gün gibi durabilir. Ama biz Kürdler için o gün, bir dağın yarılmış kalbi gibidir.
Çünkü 1925 yılının bu gününde, Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda bir halkın önderi, bir milletin evladı, bir maneviyat sancağı Şeyh Said Efendi idam edildi.
Şeyh Said'in suçu neydi?
Kürd olması, dindar olması ve baş eğmemesiydi.
Bu üç vasıf, Ankara’nın inşa ettiği Cumhuriyet rejimi için yeterliydi.
Çünkü bu rejim, özgür birey değil; itaatkâr tebaa istiyordu.
Farklılığı değil, tekliği kutsuyordu.
Ve Şeyh Said bu tekliğe meydan okudu.
Bir Milleti Boğarak Cumhuriyet Kurmak
1919 yılında başlayan Milli Mücadele sürecinde Mustafa Kemal ve arkadaşları Kürd milletine nice vaatlerde bulundu.
Telgraflar çekildi, mektuplar yazıldı:
"Türk ve Kürd kardeştir."
"Birlikte halifeliği ve vatanı kurtaracağız."
Kürd milleti bu çağrıya icabet etti.
Dersim’den Botan’a kadar binlerce yiğit, cepheye koştu.
Ama savaş bittiğinde, o kardeşlik vaatleri birer birer buharlaştı.
Cumhuriyet kurulduğunda, Kürd adının haritadan ve tarihten silinmesi kararlaştırıldı.
Lozan’da Kürdlerden tek bir kelimeyle bile bahsedilmedi.
Yeni rejimin mantığı basitti:
"Ya Türkleşeceksin, ya yok olacaksın."
Osmanlı’nın ümmet siyaseti yerine gelen, Kemalistlerin ulus-devlet anlayışı, Kürd’ü yok sayma üzerine kuruldu.
Şeyh Said Kıyamı: Kimlik İçin Ayağa Kalkmak
Resmî ideoloji, Şeyh Said kıyamını “şeriatçı isyan” diye tanımlar.
Oysa o kıyam, hem dinî bir direniş hem de millî bir başkaldırıydı.
Kürdçe’nin yasaklanmasına karşıydı,
Kürd kimliğinin bastırılmasına karşıydı,
Zorla Türkleştirmeye ve Ankara merkezli tahakküme karşıydı.
British Foreign Office 1926 tarihli bir belgede şöyle yazar:
"Şeyh Said’in kıyamı, Kürdler arasında millî uyanışın ilk işaretiydi. Bastırıldığında, halk uzun bir sessizliğe gömüldü.
İşte o kıyam, bir milletin uyanışıdır.
Ve bu nedenle, Kemalistler için en büyük tehdit olmuştur.
Bastırmakla Bitmeyen Çığlık: Zîlan, Ağrı, Dersim…
Şeyh Said’in idamı, ne sondu ne de rejimi tatmin etti.
Asıl “tekçi” ideolojinin kana doyduğu yerler bundan sonrasıdır.
Zîlan’da, 15-47 bin arası Kürd sivil — bebek, kadın, yaşlı demeden — bir gecede katledildi.
Ağrı Dağı, onurla direnen bir milletin mezarına dönüştürüldü.
Dersim’de, uçaklardan atılan gazlarla insanlar diri diri boğularak yok edildi.
Fransız gazeteci Albert Londres, yaşananları şöyle anlatır:
"Türk ordusu, Kürd köylerini bombalarken düşmanla değil; haşerelerle savaşır gibi davranıyordu. Bu bir iç savaş değil; tek taraflı bir imha operasyonuydu."
Bu bir “isyan bastırma” değil, planlı ve sürekliliği olan bir soykırımdı.
Kürdçe’yi Yasaklayarak Ruhumuzu Ezmek
Bir milleti öldürmek için önce dilini öldürürsün.
Kemalist rejim bu gerçeği biliyordu.
Ve adım adım, planlı bir kültürel kıyım başlattı:
Kürdçe eğitim yasaklandı,
“Vatandaş Türkçe Konuş” afişleri her yere asıldı,
Kürdçe konuşan çocuklar cezalandırıldı,
Binlerce köyün ismi zorla değiştirildi.
Amerikalı akademisyen Martin van Bruinessen şöyle diyor:
"Türkiye Cumhuriyeti, Kürdleri tanımak yerine onları yok sayarak bir ulus inşa etmeye çalıştı. Bu bastırma, yalnızca politik değil; kültürel ve ruhsal bir imhadır."
İşte biz bu yok sayışa rağmen varız, buradayız.
Ve artık dilsiz değiliz.
Kemalist Rejim: İnkârın Kurumsallaşmış Hâli
Cumhuriyetin adı vardı ama çoğulculuğu yoktu.
“Egemenlik milletindir” dediler,
Ama “millet”ten sadece Türk’ü anladılar.
Kürdler “dağ Türkü” ilan edildi.
Alevîler sapkın ilan edildi.
Dindarlar gerici ilan edildi.
Ve bütün bu gruplara bir mesaj verildi:
Ya biat edeceksin ya yok olacaksın.
Cumhuriyet, milletin değil; bürokrasinin, askerin, ideologların cumhuriyetiydi.
Toplum mühendisliği ile “makbul vatandaş” yaratma derdindeydi.
Kürd, bu projeye sığmıyordu.
29 Haziran: Asılan Sadece Şeyh Said Değildi
Darağacına giden Şeyh Said, arkasında bir milletin düşlerini bıraktı.
Ama hayaller idam edilmez.
Çünkü direnişçiler ölse de direniş ruhu hep yaşar.
Bugün, aradan tam bir asır geçti.
Ama halen:
Kürdçe eğitim hakkımız yok.
Ana dilde savunma, anayasal güvenceye alınmamış.
Kürd kimliği hâlâ şüpheyle karşılanıyor.
Ve biliyoruz:
Rejimlerin adı değişse de zihniyeti değişmedi.
Zalim Rejimlerin Tek Korkusu: Kürdistan Gerçeğidir
Bütün bu yasaklar, inkârlar, zulümler boşuna mı sanılıyor?
Hayır.
Bu korku, Kürdistan’ın varlığından geliyor.
Zalim rejimler biliyor ki: Kürdistan var oldukça, kendileri rahat uyuyamayacak.
Çünkü bu toprakların her taşında, her dağında, her kemikte direnişin mayası var.
Ve o mayanın adı: Kürd ulusal kimliğidir.
Sonsöz: Unutmadık, Affetmedik, Vazgeçmedik
Bugün 2025.
Takvimler yüz yılı gösteriyor.
Ama Kürd milletinin öfkesinin, onurunun ve inancının sıcaklığı hâlâ diri.
Şeyh Said sadece bir isyanın değil, bir kimliğin sembolüdür.
Bugün de, yarın da, onun yürüdüğü yoldayız.
Zulüm bir rejimse, direniş bizim kimliğimizdir.
Ve biz, bu kimlikten gurur duyarız.
Hiçbir asimilasyon politikası, Şeyh Said’in mirasını silemez.
Hiçbir propaganda, Kürdistan gerçeğini örtemez.
Hiçbir baskı, bu milletin alnındaki yıldızları söndüremez.
Ve biz buradayız.
Unutmadık. Affetmedik. Vazgeçmedik.
Jorîn Avesta
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.