Nizamettin Elçi: Türk’ün Kürd’e Türklük Manevraları

Bir insanın veya bir milletin sevgi saygı ve aidiyet duygularının öncelikle kendisinden başlaması gerekir. Bunu yapmayıp buna başkasından başlamak aklın ve onurun kabul edebileceği bir iş değil.

09.12.2022, Cum - 07:42

Nizamettin Elçi: Türk’ün Kürd’e Türklük Manevraları
Haberi Paylaş

Dünya milletlerinin yaptığı paylaşım savaşları dönemlerinde tüm dünya milletleri kendisi için bir hak, statü ve gelecek hesabı ve çabası içinde bir mücadele verirken; dilini, ırkını, vatanını, bayrağını, tarihini ve kültürünü korumak ve yaşatmak konusunda gerekli her türlü mücadeleyi verirken Kürdler ise bu konulara ve değerlere yeteri kadar ilgi ve önem göstermedi maalesef.

Kürdler Hilafet, Ümmet birliği, din kardeşliği, tarihsel komşuluk hukuku v.s. duygu ve düşünceler içinde yeryüzündeki fiziki alemi bırakmış, metafizik yani fizik ötesi dünyalarda geziniyordu. Yanlış anlaşılmasın, bu duygu ve düşünceleri yermiyorum; bu duygu ve düşüncelerde olmayana gerektiği dilden karşılık verilmeliydi diyorum. Ve Kürdler dünya gerçekliğinden bu kadar kopuk olmamalıydı diyorum.

Bu arada iddialı bir şey de söylemek istiyorum. Hz.Peygamber bile Kürdler kadar fiziki alemden kopuk değildi. Hz.Peygamber hiçbir zaman maddi sebepleri ihmal etmedi. Bütün tedbir ve temkinlerden sonra ancak tevekküle yönelirdi. Ama ne hikmetse milyonlarca Kürd, milli kimlikleri yüzünden başlarına gelen yüzlerce musibetten sonra bile hala dünya gerçeklerinden uzaktalar. Hala tedbirsiz, hala akıl ve mantıktan yoksun bir tevekkül içindeler.

Tekrar konumuza dönersek...

Bu paylaşım savaşları zamanında Türk Kürd'e diyorduki, "Ülkemiz işgal altındadır. Hepimiz Müslümanız, hepimiz kardeşiz ve küffara karşı savaşmalıyız. Ya şehit olacağız ya gazi."

Tabi savaş bitince, Cumhuriyet kurulunca da Müslümanlığı ve kardeşliği dillendiren ağızlar ve simaların büyük çoğunluğu hep birden gerçek kimliklerine bürünüp Türkçülüğe dönüştü. Meğer daha ilk başta da hesap-kitap, plan-program da hep bu yöndeydi fakat Kürdler bunu hesap etmemişti. Kürdler bu dillendirilen birlik, beraberlik ve kardeşlik uğrunda çok canlar feda edip öldüler. Fakat sonuçta bu ihanet ile karşılaşınca da gerçekte şehit mi olmuş, gazi mi olmuş Allah bilir ama eli boş "niyazi" olduğu da maalesef ortadaydı. Ve bu da yaşanan ve denenmiş bir gerçek olarak tarihe kaydedildi.

Kürdler kandırılacağını akıl edememişti ilkin fakat daha sonraki seferlerde elbet akıl edecekti ve akıl etmeliydi. Çünkü "Bir yılan, bir mümini, aynı delikten iki defa ısırmaz" diyen bir Peygambere iman etmekteydi. İman etmiş biri Peygamberin kutlu sözlerine kulak vermeliydi. Ama nerdeee...

Neyse biz Türk'ün Kürd'ü Türkleştirme manevralarının sonraki safhalarına bir bakıp, devam edelim.

Türk bu sefer "Hepimiz Türk'üz" dedi. Kürd de "Hayır, biz Türk değil, Kürd'üz" dedi.

Türk bu sefer iyilikle, güzellikle Kürd'ü Türk olmaya ikna etmeye çalıştı ama Kürd yine Kürd'lüğünü tercih etti.

Daha sonra Türk, "Bak kardeşim, her ne kadar ben hepimiz Türk'üz diyorsam da aslında ben etnik bir kimliğe vurgu yapmıyorum, işte bu yüzden gelin hepimiz Türk olalım" dedi. Kürd yine Türk olmak istemedi. Çünkü birinin kendini asli unsuruna değilde başka bir unsura bağlaması kişi için büyük bir utanç olarak yeterdi.

Bir insanın veya bir milletin sevgi saygı ve aidiyet duygularının öncelikle kendisinden başlaması gerekir. Bunu yapmayıp buna başkasından başlamak aklın ve onurun kabul edebileceği bir iş değil.

Türk bu sefer "Ya, kardeşim, hepimiz Müslümanız. Ayrımız gayrımız yok. Aynı Allah'a, aynı Peygambere, aynı Kitaba inanıyor, aynı kıbleye yönelip, birlikte saf tutuyoruz. Gelin bu Kürd'lüğü terkedin" dedi. Fakat Kürd yine Kürd'lüğünü terk etmedi.

Türk bu sefer değişik korkutma ve zulüm yöntemleriyle Kürd'leri Kurdıstan'dan göçertti. Kürd oralarda da tekrar Kürdlüğünü terketmedi.

Bu sefer Türk, Kürd'ün isyanını bahane edip tedip ve tenkil harekatlarıyla Koçgiri, Zilan, Dersim ve daha başka nice toplu katliamlar yaptı. Faili belli fakat "faili meçhul" olarak isimlendirdiği cinayetler işledi ama Kürd yine Kürd'lüğünü terk etmedi.

Bu sefer Türk "Ya, kardeşim, bu ne nankörlüktür. Bu devletin ekmeğini yiyiyor, suyunu içiyorsun. Bak, miletvekili, bakan, başbakan ve her şey olabiliyorsun. Ne gerek var bu Kürd'lüğe, haydin bırakın bu işleri." dedi. Fakat Kürd'ün derdi makam değil, Kürd kalmaktı. Ama Türk'ün hesabına gelmiyordu bu tercih. Ona göre herkes ve herşey Türk ve Türk'ün olmalıydı fakat Kürd, Kürd olarak kalmamalıydı. Kürd ve Kurdistan ya Türklük potasında erimeli ya da yok olmalıydı. Tabi tüm bu mezalimler istenilen sonucu vermiyordu.

Bu sefer Türk "Yahu tamam, Kürd'sen Kürd ol, ama silahla değil, gel siyaset ile hakkını ara. Kendine güveniyorsan çık seçim meydanlarına." dedi. Kürd bu sefer siyasete atıldı ama bu sefer de iradesinin önüne siyasi barajlar konuldu. Kürd bu barajları da aştı. Bu sefer de Kürd uyduruk delillerle hapse atıldı, her türlü sindirme yöntemlerine maruz kaldı. Fakat Kürd yine Kürd'lüğünü terk etmedi.

Türk olma teklifi kabul görmeyince; güzelikle yola getirme işe yaramayınca; Türk'ün ırka vurgu yapmadığı hilebazlığı tutmayınca; Müslüman kardeşliği yemi bayatlayınca; göçertme siyaseti ters tepince; toplu katliamlar teslimiyet getirmeyince; makam-mevki teklifleri fayda etmeyince ve siyasi barajlar da yıkılınca Türk'ün yapacağı manevralar günden güne azalıyordu.

Türk, dini duyguları kullandığı gibi bu sefer de solcu siyasi kesimlerin kullandığı "halkların kardeşliği" sloganları ile bu Kürdlük direncini kırmaya çalıştı ama bu da Kürdlerin milli duygularını terk etmesini sağlayamadı.

Baktılar ki Kürd artık siyaseten örgütlendi ve güçlendi. Parlamenter sistemde seçimler ile koalisyon ortağı olmaya başlayacak. Yönetime ortak olup, sisteme dahil olacak. Devletin kozmik odasındaki faşizmin kodlarına format çekecek. Bu sefer de Türk, küre-i arzın ne tarihi geçmişinde ne siyaset ve toplum yönetimi konularıyla ilgilenen bilim dallarında ne de bu dallarda ihtisas yapmış bilim adamlarının aklına, hayaline gelemeyecek bir yönetim sistemini icat ettiler. Bu yönetim sisteminin adı, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" veya "Türk Tipi Başkanlık Sistemi" idi.

Bu yönetim sistemi de ancak siyasal İslam kadrolarının ve Türkçü, Turancı, Pantürkist kadrolarının marifetiyle olabilecekti. Bu kadrolar, bu yeni sistemin kurumsallaşması için hertürlü Ali Cengiz oyunlarını sergilemekten de çekinmedi. Ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi uygulanmaya başlanmış oldu. Fakat hiç hesab edemedikleri bir sonuç ile karşı karşıya kaldılar. Baktılar ki bu Türk tipi Başkanlık sisteminde bile Kürdler yine belirleyici konumda. Kürdler hangi tarafa destek verse o taraf yönetimi ele alıyordu.

Tabi bu manevralar bitti mi? Bitmez. Çünkü Kürd'ün Kürd kalması ve Kürd siyasi iradesinin güçlenmesi demek, Türk'ün yok olması demekti bu kafatasçı zümreye göre. Onun için bu Siyasal İslamcı ve Turancı, Pantürkist taifede Ali Cengiz oyunları bitmez.

Hz.Peygamberin sözüne göre bir kıyaslama yapacak olursak, Kürdler bu yılan tarafından iki defa değil, onlarca defa sokulduktan sonra ancak birazcık akıllanabildi ve müminliğinin gereğini yapma yoluna girdi.

En sonunda da Türk'e şunu dedi "Bak, yeter artık. Sen dağdan gelmiş, bağdakini kovuyorsun. Sen Orta Asya bozkırlarından Kurdistan'a gelmiş bir göçebesin. Misafirsen misafirliğini bil. Kardeş isen kardeşliğin gereklerini yap. Müteffik isen bunu göster. Solcu isen gerçek solcu ol. Müslüman isen Kur'an-a uy. Yok eğer bu Türklük dayatmalarına devam edersen o zaman sen Müslüman değil, münafıksın. Ve bu topraklardan gidicisin. Her kemalin bir de zevali vardır, bunu da unutma Türk kardeşim" dedi.

Nizamettin Elçi

Nerina Azad
Bu haber toplam: 5002 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:07:27:46
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x