İran, Kürtlerin denize çıkışını engelliyor!

Bölgeden gelen haberlere göre, İran Ordusu uzun bir aradan Kürdistan sınırlarına yığınak yapmakla meşgul durumda.

22.05.2014, Per - 06:43

İran, Kürtlerin denize çıkışını engelliyor!
Haberi Paylaş
Bölgeden gelen haberlere göre, İran Ordusu uzun bir aradan Kürdistan sınırlarına yığınak yapmakla meşgul durumda. Bu askeri hareketin öncesinde İran’ın Süleymaniye Konsolosluğu’nun resmi web sayfasında, Kürdistan Bölgesi’ni Irak’tan ayrılmaması için tehdit eden, Kürdlerin dillerini “Farsça’nın lehçesi” ve Qazî Muhamed gibi din adamı tarihi liderlerini “radikal komünist” gibi tanımlayan deli saçması bir “yazı” yayınlandı.

Tüm bu gelişmelerin sadece bir hafta önceki haberimizde de duyurduğumuz gibi İran, Kürdistan Bölgesi Hükümeti ile “petrole karşılık gaz takasını” öngören bir anlaşma imzalamış, karşılıklı ilişkilerin normalleşmeye başlayacağına dair bir zemin yaratılacağı umudu verilmişti.

Peki ne oldu da İran Ordusu harekete geçerek Kürdistan sınırına yığınak yapmaya başladı ve İran diplomatları Kürdlere karşı web savaşları başlattı?

İran’ın Kürdistan Bölgesi siyasetindeki öncelliği; Kürdistan’ı Şii Irak’ın sınırları dâhilinde tutmak, bu mümkün olamayacaksa da Erbil’de Tahran’ın eteğine yapışık bir rejim kurmak. Bunları sağlamak için de gerekirse askeri baskı yapmak ve iç istikrarsızlık yaratmak…

Elbette Tahran’ın amacı, uzun vadeli bu stratejik hedeflerine ulaşmak için Kürdistan Bölgesi’nin komşu ülkelerle, uluslararası siyaset merkezleri ile ve özellikle de Türkiye ile kalıcı ilişkiler kurmasını engellemek ve Erbil’i kendine mahkûm kılmaktır.

Tahran rejimi tüm bu girişimleri bir arada yürütüyor. Mollaların son bir haftada Erbil ile hem petrol anlaşması yapması, hem de Kürd Hükümeti’ne askeri ve diplomatik baskı yapması aslında birbiri ile çelişik görünse de aynı stratejinin zıt uçlarının birleştirildiği taktikler bütünü. Tahran bu planında sadece kendi öz gücünü kullanmıyor elbette. Bir yandan Maliki Hükümeti’nin tüm baskı unsurlarını harekete geçirirken bir yandan da IŞİD gibi radikalleri alttan altta destekleyerek Kürdlerin üzerine sürüyor. Aynı bağlamda Kuzey’de gelişen çözüm sürecini dezenfekte etmek için de girişimlerini de sürdürüyor. İçerde de Kürdlere yönelik tutuklamalar, dizi idamlar ve idam tehditleri ile sindirme siyaseti izliyor.

Aslında tüm bu girişimler, İran rejiminin en yumuşak karnının Kürdistan meselesi olduğunu bilmesinde düğümleniyor ki, Tahran, Doğu Kürdistan’daki fırtına öncesi sessizliği seziyor ve bunun önünü kesmeye çalışıyor. Kürdistan’ın diğer tüm parçalarında Kürdlere yönelik tarihi adaletsizliğin son kullanım tarihinin bittiğini ve sıranın mutlaka kendisine geleceğini biliyor. Bu nedenle de kendisine karşı birleşebilecek Kürd güçleri arasında istikrarsızlık yaratarak sonunu geciktirme telaşında.

Tahran şu sıra canhıraş bir şekilde, PKK ile Kürdistan Hükümetini karşı karşıya getirmek, Erbil Hükümeti koalisyon ortakları olan Goran Hareketi ile YNK’yi, PDK’ye karşı bir araya getirip, İslami partilerle ile PDK’ye alternatif bir hükümet oluşturmaya, böylece Kürdistan’ı fiilen bölerek Kürd siyaseti arasında yeni ve sonu belirsiz bir iç savaş başlatmak istiyor.

Bu siyasetin Kürd cephesine yansıyan izdüşümlerini de şöyle tanımlamak mümkün: Uzun zamandır beklenen Kürdistan Ulusal Kongresi’nin toplanamaması, seçimlerin üzerinden aylar geçmesine rağmen Erbil’de yeni hükümet kurulamaması, PKK ile PDK ilişkilerinin özellikle Rojava üzerinden sertleşmesi, Rojava’da Kürdlerin üzerine (Esad rejimi ve Hizbullah eliyle) IŞİD’in sürülmesi ve oradaki Kürd güçleri arasında bir türlü ittifak sağlanamaması…

Öte yandan aynı siyasetin Kürdlerin bölgesel ve uluslararası güçlerle ilişkilerini de hedeflediğini söylemek gerekiyor ki bunun en ciddi sonucu, Tahran’dan referanslı Maliki ve diğer Şii partilerin Kürdlere karşı olumsuz tutumu ve Kürdistan’ı bütçe üzerinden ve uluslararası ilişkilerde bloke etme şeklinde gelişiyor.

Kürdlerin, Tahran ve Bağdat’ın baskısından kurtulmak için geliştirdiği “denize çıkış” stratejisinde ise yine aynı taşlardan döşenmiş farklı engellerin olduğu görülüyor.

ABD, Irak işgali ile Bağdat’ı neredeyse altın tepsinde İran’a sundu. Aynı ABD’li stratejler şimdi Irak’ı tümüyle İran’a ilhak olmaktan kurtarmak için denge unsuru rolü biçtikleri Kürdlerin ayrılmasını engelliyor. Bunun için “denize çıkış” yönü olan Türkiye ile ilişkilerinin gelişmesinden rahatsızlıklarını ifade ediyor. Türk Başbakanı Erdoğan’ın Washington’un rızası hilafına girdiği bölgesel güç olma yolculuğundan kuşku duyan ABD’li stratejler Kürdistan petrolünün sağlayacağı büyük siyasi ve ekonomik olanaklar ile daha da başına buyruk davranabilecek Erdoğan’ın Barzani ile ilişkisini kesmeye çalışıyor.

Eş zamanlı olarak Kürd güçleri arasında yeni bir iç savaş sinyalinin yayılması, Kürdleri yeniden enerjilerini birbirilerine karşı tüketecekleri bir girdaba sürükleme tehlikesinin ortaya çıkışının da tesadüfi olmadığını hatırlamakta fayda var.

1975’de Kürdlerin Cezayir’de İran ve Irak arasında boğulmasını teşvik eden ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ne diyordu? “Kürdler kahraman bir halktır, ama beni anlamadılar!”

Naçizane, Kürd siyasetine bu sözleri hatırlatıyor, bir de bir İngiliz atasözünü anımsatmak istiyorum: Kendi senaryosu olmayanlar, başkasının senaryosunun figüranı olur!”

Kürd siyasetinin, Ortadoğu’da hep “Bay Şerefsizin” kazandığı oyunda bir kez daha saf dışı olmamak için tek seçeneği var: Koşulsuz birlik ve koşulsuz demokrasi!

Nerina Azad
Bu haber toplam: 33822 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:02:24:20
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x