Kürt aydınlardan Prof. Dr. Taner Akçam'ın 'suçlamalarına' yanıt!

Kürt aydınlar, yeni bir açıklama ile Prof. Dr. Taner Akçam’ın kendilerine yönelik “suçlamalarına” yanıt verdi. Yanıt metninde, Akçam’ın iddia ettiği gibi kendisine karşı bir “kampanya” başlatılmadığına vurgu yapılarak, “Akçam şahsında gelişen tartışmalardan bir kere daha anlaşılmıştır ki konu egemenlere, onların kurum ve aydınlarına bırakılamayacak kadar hassas ve önemlidir” ifadeleri kullanıldı.

20.05.2021, Per - 18:08

Kürt aydınlardan Prof. Dr. Taner Akçam'ın 'suçlamalarına' yanıt!
Haberi Paylaş

Geçtiğimiz ay aralarında İsmail Beşikci'nin de bulunduğu Kürt yazar ve araştırmacılar, “ilk gece hakkı” ile Kürt ve Ermenilerle ilgili sarfettiği sözlerden dolayı Prof. Taner Akçam’ı kınamış, ardından Akçam da açıklamaya imza atan aydınlar hakkında suçlayıcı ifadeler kullanmıştı.

132 aydının imzası ile yayımlanan metni imzalayanlar adına yapılan açıklamada, Akşam’ın sözlerine yanıt verildi.

Prof. Taner Akçam’ın 20 Nisan 2021 tarihinde Gazete Duvar’a verdiği röportajda sarf ettiği “19. yüzyıl feodal toplumunda örneğin Kürd bölgelerinde Kürd ağaları, evlenen Ermenilerin ilk gece hakkına sahiplerdi’’ sözleri üzerine 132 aydın eleştiri ve tepkilerini dile getirdiği, bunun üzerine Taner Akçam bir dizi suçlama içeren açıklamalarda bulunduğuna dikkat çekilen açıklamada, Akçam’ın “suçlamalarına” birkaç başlıkla yanıt verildi.

“Ortada bir kampanya yoktur”

Kürt aydınların açıklamasının devamı şöyle:

“1. İddia edildiği gibi, ortada bir kampanya yoktur. Açıklama, Akçam’ın mesnetsiz iddiasının ardından, tartışmalar esnasında spontane gelişmiş bir eleştiri ve görüş beyanıdır. İddia edildiği gibi bir kampanya olması durumunda imzacı sayısının 132 ile sınırlı kalmayacağını belirtmeye gerek yok. “Kampanya’’ ifadesinin imza metni ve imzacılar hakkında yanlış bir algı oluşturmak amacıyla bilinçli olarak tercih edildiği anlaşılmaktadır.

2. Akçam’ın iddia ettiği gibi bir linç de söz konusu değildir. Bu iddia anti-demokratik bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Son derece spekülatif ve sansasyonel bir iddia karşısında bireysel ya da toplu olarak demokratik kanallar kullanılarak görüş belirtmenin, itiraz geliştirmenin, özür dilemeye davet etmenin linç olarak adlandırılması gerçeği çarpıtmaktır. Böyle bir yaklaşım anti-demokratik olduğu kadar, tartışma kültürü ve zeminin bilinçli olarak sabote edilmesi anlamına da gelmektedir. Herhangi bir hakaret içermeyen toplu bir görüş beyanının linç olarak yansıtılmaya çalışılması “ben ne dersem kabul edin, eleştirmeyin ve itiraz etmeyin’’ anlamına gelen otoriter bir bilinç ve arzu dünyasına işaret eder.

3. Akçam’ın metinde yer almayan, ima dahi edilmeyen şeyleri metne ve imzacılara mal ederek itibarsızlaştırmaya girişmesi her açıdan etik dışıdır. Taner Akçam ve kimi çevrelerin metnin ve imzacıların “atalarının işlediği suçları örtmeyi amaçladığını ve kadına yönelik cinsel suçları temize çekmeye çalıştığını’’ iddia etmesi gerçek dışıdır. Metnin ve imzacıların bu tür şeyleri ima dahi etmemesine karşın böylesi ağır hakaret ve yaftalamaların hedefi haline getirilmesi açık bir iftiradır. Diğer yandan bu dil, Akçam’ın kafasındaki Kürd ve “Kürd Aydını’’ kodlarına da işaret etmektedir. Metnin tartışma konusu yaptığı şey, Akçam’ın “ilk gece hakkı’’ iddiasını genelleyici bir dil kullanıp kurumsallaşmış bir hak olarak sunması ve bu iddiayı isyan-katliam gerekçesi olarak gösterip Kürdleri soykırım faili yapma argümanı olarak ortaya atmasıdır. Nitekim Akçam, imza metninin ve itirazların etkisiyle boyutlanan tartışmalar sonucunda, 12 Mayıs 2021 tarihinde Yesayan Salonu Youtube kanalında katıldığı söyleşide ağzındaki baklayı çıkartıp “Kürdler 1915-18 döneminin failleridirler’’ demiştir.

“Akçam bu genel doğruyu öne sürerek aslında kendi iddiasını çürütmektedir”

Cinsiyetler arasındaki iktidar ilişkilerinin ve ataerkinin olduğu her yerde yaşanan tecavüz, kadın kaçırma vb. suçların tarihin söz konusu döneminde ve söz konusu mekanlarda yaşanmadığını iddia etmek akıl dışıdır. Söz konusu metinden imzacıların inkarcı olduğu, işlenmiş cinsel suçları inkar ettiği; temize çektiğini iddia edebilmek için insanın akıl ve etik alanlarının dışına savrulmuş olması gerekir. Akçam’ın sansayonel biçimde ortaya attığı ve Ermenilere karşı uygulanan kurumsallaşmış bir hak olduğunu iddia ettiği ‘ilk gece hakkı’ rivayetini bilimsel metodoloji içinde doğrulayamadığı için, zaman ve mekan bağlamını da tamamen göz ardı ederek, feodal dönemin cinsiyet kalıplarını ve normlarını olduğu gibi günümüze kopyalaması ve konuyu bu biçimde ‘kadına karşı işlenen suçlar’ bağlamında sabitleyerek hatasını perdelemeye çalışması oldukça sorunlu bir tutumdur. Bu tür sansasyonel yaklaşımlar kadına karşı cinsel suçlar meselesinin tartışılmasına katkıda bulunmayacağı gibi konunun doğru biçimde tartışılmasının zeminini de sabote etmektedir. Yine Akçam imzacıların ve konu hakkında görüş belirten neredeyse tüm Kürdlerin “böyle bir uygulama kurumsal bir hak olarak var olmamıştır, bu iddia her iki milletin toplumsal yapıları ve gerçeklikleriyle örtüşmemektedir’’ iddiasına karşı; “Bu suçları işleyen dedeleriniz mi bunu size anlatacaktı, suçun mağduru olan kadınlar mı bunları anlatacaktı?’’ diyerek tecavüze maruz kalan kadınların bunu gizlediklerini, dile getirmelerinin kolay olmadığını, susmak zorunda kaldıklarını söylemektedir. Tecavüz gibi korkunç bir saldırıya maruz kalan kadınların, cinsiyetçi toplumların baskılarından ve yaşadıkları travmadan bunu dolayı gizledikleri, kolay kolay konuşamadıkları muhakkak. Ancak Akçam bu genel doğruyu öne sürerek aslında kendi iddiasını çürütmektedir. Çünkü Akçam ‘‘ilk gece hakkı’’ iddiasını kurumsallaşmış bir hak olarak ortaya atıyor; bu, gizlice gerçekleşen tecavüz suçlarının gizlenmesi/gizlenmek zorunda kalınması ile açıklanamaz. Zira “kurumsallaşmış bir uygulama ve hak’’ gizli olmaz. Akçam’ın hem suçların gizli olduğu için saklandığını söyleyip hem de ‘ilk gece’nin kurumsallaşmış bir hak olduğunu savunması ciddi bir manipülasyon ve çelişki barındırmaktadır. Bir bilim insanın neden böyle bir çarpıtmaya ihtiyaç duymuş olması düşündürücüdür.

Ayrıca belirtmek gerekir ki; herhangi bir negatif olguyu bir topluma odaklanarak tartışmak ve tarttıştırmak ırkçılıktır.

4. Taner Akçam kaleme aldığımız metinde yer almayan ifadeleri varmış gibi göstermek suretiyle imzacıları tahrifatçılık ve yalancılıkla suçlayarak kamuoyunu yanıltmaya çalışmaktadır. Akçam 20 Nisan 2021 tarihinde kamuoyuna yaptığı açıklamada, “Kampanya sahiplerinin ve konu hakkında fikir beyan edenlerin en büyük iddiaları, Lazarev’in kitabında ‘ilk gece hakkı’na dair bir ifadenin olmadığıdır. Bu bilgi doğru değildir.’’ ifadelerini kullanmıştır.

Akçam’ın bu ifadeleri gerçeği yansıtmamaktadır. Birincisi, belirttiğimiz gibi ortada bir kampanya yoktur. İkincisi, metnimizde hiçbir biçimde “Lazarev’in kitabında ‘ilk gece hakkı’na dair bir ifadenin olmadığı’’ iddia edilmemektedir. Metnimizde yer alan ifade birebir şöyledir: “Lazarev’in çalışmalarını Kürdçe’ye çeviren Kürd yazar Têmûrê Xelîl, Akçam’ın iddiasının uydurma ve asılsız olduğunu, bilimsellikten uzak bir biçimde bilinçli olarak çarpıtıldığını ifade etmiştir.’’

“Bilimsellikten uzak, uydurma ve asılsızdır”

Görüldüğü üzere metin, dolayısıyla imzacılar Lazarev’in çalışmalarını Kürdçeye çeviren bir çevirmenin; yani Akçam’ın aksine Rusça bilen ve Lazarev’in çalışmaları hakkında bilgi sahibi olan birinin Akçam’ın iddiasının uydurma ve asılsız olduğunu ve bilimsellikten uzak bir biçimde bilinçli olarak çarpıtıldığını vurgulamıştır. Bu ifadeler doğrudur ve metnimizin temel görüşünü destekler niteliktedir. Zira Akçam Alexander Tumansky isimli Rus ordusunda tümgeneral, Doğu ve Kürdistan eğitim subayı olan, İran ve Osmanlı’da görev yapmış oryantalist bir askeri strateji uzmanına dayandırılan “Bir kısım beyler Ermeni köylerinde ‘ilk gece hakkı’ bile tesis etmişler” biçimindeki bir rivayete dayanarak “19. yüzyıl feodal toplumunda örneğin Kürd bölgelerinde Kürd ağaları, evlenen Ermenilerin ilk gece hakkına sahiplerdi.’’ iddiasını genelleyici bir dil kullanıp, kurumsallaşmış bir hak olarak ortaya atması elbette bilimsellikten uzak, uydurma ve asılsızdır. Ayrıca Akçam’ın bilimsel metodoloji içinde doğrulayamadığı bir rivayeti Ermeni isyanlarının ve bu isyanlara karşı “Kürdlerin Ermenileri katletmesinin’’ önemli nedenlerinden biri olarak göstermesi ve bu bağlam içerisinde kullanması; devamla bu katliamları soykırım sürecinin başlangıcı olarak tanımlayıp Kürdleri “soykırım faili’’ yapması elbette bilinçli bir çarpıtmadır. Akçam aynı açıklamasında Lazarev’in adı geçen kitabının çevirmeninin Têmûrê Xelîl olmadığını, metni hazırlayanların bunu bile araştırmadan böyle bir iddiada bulunduğunu söyleyip, tahrifatçılık ve art niyet isnadında bulunmaktadır. Oysa metnimizde böyle bir ifade de yoktur! Metnimizdeki ifade birebir şöyledir: “Lazarev’in çalışmalarını Kürdçe’ye çeviren Kürd yazar Têmûrê Xelîl…’’

Görüldüğü üzere metinde Akçam’ın çarpıtarak iddia ettiği gibi Têmûrê Xelîl’in “Kürdistan ve Kürd sorunu kitabının çevirmeni’’ olduğu söylenmiyor, Xelîl’in Lazarev’in çalışmalarını Kürdçeye çeviren biri olduğu ifade ediliyor. Bu, doğru bir bilgidir. Böylece Taner Akçam’ın metni ve imzacıları yalancılık, tahrifatçılık gibi ağır ithamlarla suçlamak için kullandığı en büyük iddiasınn gerçekleri yansıtmadığı görülmektedir.

Niçin kolayca erişilebilecek bir imza metnine bakılmaz ya da bakıldığı halde neden açıkça tahrif edilir? Bu durum, kısa bir metin üzerinden bu kadar çarpıtma yapan, metinde olmayan şeyleri varmış gibi gösterip bunun üzerinden saldırıya geçen bir bilim insanın diğer çalışmalarını yürütme biçimi hakkında önemli bir fikir vermektedir.

“Akçam ‘Kürdler’ söz konusu olduğunda bu tür genellemelerden kaçınmamaktadır”

5. Taner Akçam, yaptığı hataları kabul edip, özür dilemek yerine sürekli çarpıtmalar ve manipülasyonlar yoluyla haklı çıkmaya çalışmaktadır. Örneğin, Akçam Gazete Duvar’a verdiği röportajda “19. yüzyıl feodal toplumunda örneğin Kürd bölgelerinde Kürd ağaları, evlenen Ermenilerin ilk gece hakkına sahiplerdi.’’ ifadesinden bir gün sonra kişisel Facebook hesabında yaptığı açıklamada “…(Kürd ağaların) bazı yörelerde, evlenen kızların ‘ilk gece hakkını’ kendilerine sakladıkları…’’ diyerek, röportajda kulandığı genelleyici ifadelerinin yerine “bazı’’ demiş, ancak bunun bir düzeltme olduğunu ifade edip özür dilemek yerine manipülasyona devam etmiştir. Nitekim 10 Mayıs tarihinde yaptığı açıklamada “Söyleşide elbette ‘bazı’ ifadesini kullanabilirdim. Ama hem ortadaki nefret ve saldırının nedeni bu değil, hem de söyleşinin bütünü okunduğunda yaptığımın ‘bu ülkede erkekler kadınları öldürüyor’ cümlesi türünden bir ‘zikr-i küll irade-i cüz (bütünü zikredip parçayı kastetmek)’ olduğu kolayca anlaşılır.’’ demiştir. Akçam’ın meseleye esastan etki eden genelleyici dil kullanma sorununu küçük bir detaymış gibi hafifletmeye çalışması bir bilim insanı açısından oldukça sorunlu bir tutumdur. Akçam bununla da yetinmeyip yaptığı vahim genelleştirmeyi “zikr-i küll irade-i cüz’’ belağat kaidesine sığınarak gizlemeye çalışmaktadır. Oysa ismi geçen kaide ‘hakikate’ değil, mecaze dair bir kavramdır. Akçam’ın dediği gibi ben “Kürd ağaları derken ‘bazı ağalar’ demiş olurum’’ ile ilgisi yoktur. Zikr-i küll irade-i cüz kaidesi için şöyle bir örnek verilebilir: Birisi “tırnağımı kestim’’ dediğinde onun tırnağının tümünü kökten kesmeyi değil, tırnaklarının uzayan uçlarını kesmeyi kastettiğini anlarız. Bu örnekte zikredilen tırnak (bütün); kastedilen ise tırnağın kesilen ucudur (parça). Eğer Akçam’ın haklı çıkmak, hatta kendini mağdurlaştırmak için anlamını çarpıtarak kullandığı bu mantığı doğru kabul edersek genelleme yoluyla yapılan tüm ırkçı, cinsiyetçi vb tanımlamaları meşrulaştırmak işten bile değildir. Nitekim, Akçam “Kürdler’’ söz konusu olduğunda bu tür genellemelerden kaçınmamaktadır. Akçam Kürdlere dair negatif genelleyici ve yığınlaştırıcı dil kullanmakta bilinçli olarak ısrar etmektedir. Örneğin, Akçam 13 Kasım 2006 tarihinde Birikim’de şöyle yazıyor: “Bu konuyla uğraşmaya başladığım andan bugüne kadar… ‘Türk’ ve ‘Ermeni’ kavramlarını kullanarak tarih yazmanın ne kadar tehlikeli olduğunun altını çizdim. Konu hakkında yazılan eserler içinde yazdıklarımın, tarafları kollektif kategoriler dışında, sosyal aktörler olarak (parti, sınıf, grup ne ise ona göre) tanımlamam çabası nedeniyle özel bir yere sahip olduğuna inanıyorum.’’ (Yazım yanlışları yazara aittir).

Tarafları kolektif kategoriler dışında sosyal aktörler olarak tanımlama çabası sayesinde, çalışmalarının özel bir yere ait olduğunu iddia eden Akçam 24 Nisan 2021 tarihinde Yaseyan Salonu isimli Youtube kanalında Rober Koptaş’a verdiği söyleşide soykırım bağlamında “Kürdler’’ yerine “bazı istisnai aşiretler’’ demenin doğru olmadığını, çoğul ifadeyle “Kürdler’’ demenin doğru olduğunu ve Kürdlerin bu ifadeye alışması gerektiğini söylemektedir. Hatta Akçam 12 Mayıs 2021 tarihinde aynı kanalda “Kürdler 1915-18 döneminin failleridirler’’ dedikten sonra eğer “Kürdler 1915-18 döneminin failleri olmakta zorlanıyorlarsa bunu yavaş yavaş tartışmaya alışmak zorundadırlar’’ demektedir. Anlaşılan o ki söz konusu Kürdler olunca Akçam “çalışmalarını özel kılan çabasını’’ unutuveriyor.

“Akçam’ın bir algı oluşturulmaya çalışıldığı çok açık biçimde görülmektedir”

6. Spekülatif bir bilgiyi ortaya attıktan sonra kaynak arayışına giren Taner Akçam, adı geçen açıklamada iddiasını temellendirmek maksadıyla bir “malzemeler listesi’’ yayımladı. Söz konusu listeye baktığımızda Akçam’ın kaynaklarının çok önemli bir bölümünün Rus ordusunda tümgenerallik yapan oryantalist bir askeri strateji uzmanı olan Alexander Tumansky’nin rivayetini aktaran Lazerev’e dayandırdığı anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra, Akçam tarafından kaynak olarak gösterilen yazarın kendisinin dahi spesifik bir kaynak göstermediğine rastlamaktayız (örnek: Barsoumian). Ancak kaynaksız olanların içeriği ve kullanılan ibare de bizi Lazarev’in alıntı yaptığı Tumansky’nin ifadelerine götürmektedir. Keza Akçam’ın belirttiği kimi kaynakların kendileri de (örnek: Astourian, Issawi vs.) kaynak olarak Lazarev’i göstermektedir. Akçam, böylece tek bir kaynağı sanki birçok kaynak varmış gibi sunmaktadır. Akçam’ın “malzeme listesi’’ni kalabalık göstererek bir algı oluşturulmaya çalışıldığı çok açık biçimde görülmektedir.

Yine Akçam’ın zaman, mekan ve bağlam gözetmeksizin adeta içinde “ilk gece hakkı’’ ifadesi geçen tüm dökümanları kaynak olarak göstermek suretiyle kamuyounu yanıltmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Örneklendirmek gerekirse: Akçam, bir Ermeni köyü olan Ekrek’te 1950 yılında doğmuş olan Zakariya Mildanoğlu’nun Agos’a verdiği röportajda Kayseri’nin Ekrek köyünde yaşanan tanıklıklarını anlatırken sarfettiği, “Gelin Alaylarından kaçırılan gelin sayısı az değil. Hatta ilk gece hakkı diye bir şey var. Evleniyorsunuz, gerdek gecesine girmeden önce ilk geceyi başkasıyla geçiriyorsunuz, ondan sonra gerçek eşinize dönüyorsunuz.’’ sözlerini iddiasını desteklemek için kullanıyor. Yine, Yazar Ertuğrul Aladağ’ın Muğla Belediyesi’nin düzenlediği Sözlü Tarih Atölyesi’nde yaptığı “Toprak Damdan Konuta Evrilmek ve Cinsellik” başlıklı sunumda kullandığı “Köylü gelinlerin evlilikteki ilk gecesinde ağasıyla cinsel ilişki kurma zorunluluğu vardı. Bu geleneğe itiraz eden cesaretli delikanlı damatlar, ağalar tarafından sürülür veya öldürtülürdü. Ancak Datça’da yaşanmış olan bir ağalık hakkı olayı sırasında damat, ağayı öldürmüştü.’’ ifadeleri de kaynak olarak gösterilmiştir.

Oysa yukarıdaki iki örnekte geçen Datça ve Ekrek’te “Kürd ağaları’’ yoktur. Akçam’ın “Varto Yöresi Zazaca Deyişler’’ başlığı altında sunduğu kaynak ise aynen şöyledir: “Varto üzerine doktora çalışması yapmış bir kişinin, alandan topladığı bilgiler: ‘waxte Hukmê ina bi, jü kı bızewıciyenı, gerekı ina en verniye veyve bıkerdene cenıkê.’ (Çevirisi: “Onların hüküm sürdüğü dönemdi, biri evlendiğinde ilk önce onlar gelini kadın yapıyorlardı.’) “Gerekı ina veyve qule kerdene’ (Çevirisi: İlk önce onlar gelini deliyorlardı)’’

Görüldüğü üzere kaynak “doktora çalışması yapmış bir kişi’’nin sözleridir. Kişinin kim olduğu belli olmadığı gibi, aktarımda bahsi geçen “hüküm sürenlerin’’ kimler olduğu da belirsizdir. Böyle bir bilginin kaynak olarak sunulması gerçekten hayret vericidir.

Akçam’ın kaynak olarak sunduğu başka bir belge ise Ziya Şakir’in 1936 tarihinde Tan Gazetesi’nde çıkan bir köşe yazısıdır. Şakir yazısında, Kürd ve Ermeni temcilcilerinin Kürdlerin ve Ermenilerin ayni Ari ırkından geldiklerini, ortak menfaatler üzerine bir araya gelerek azınlık haklarına saygılı birer müstakil devlet kurma amaçlarını yansıtan bir mektubu konu ediniyor. Bu yazıda, Ermeniler’in Kürdlerin avuç avuç kanını içtiğini, onların ırzını payimal ettiğini söyleyen Şakir, Kürdlerin de Ermenilere aynı zulümleri ettiğini söylerken, “Ve hatta evlenecek Ermeni kızlardan (ilk gece hakkı) diye vahşet ve nefretle telakki edilecek bir vergi aldıklarını iddia edenler de yine Ermenilerdi’’ ifadelerini kullanmaktadır. Bu nedenlerden dolayı Kürdlerin ve Ermenilerin bırakın kardeş, dost bile olamayacaklarını ve olmamaları gerektiğini söyleyerek; niyetini gizlemeden iki toplum arasında ‘nifak tohumları’ saçan bir kişinin yazısından “ilk gece hakkı vergisi’’ ifadesi geçen kısmın öne çıkarılıp kaynak olarak sunulmasında bir sakınca görülmemiştir. Görüldüğü üzere Akçam herhangi bir kontekst, güvenirlilik ve ilgi gözetmeksizin, içinde “ilk gece hakkı’’ geçen “malzemeleri’’ arka arkaya sıralayarak iddiasını desteklemeye çalışmaktadır. Akçam’ın bilimsel yöntem ve etiği hiçe sayarak algı yönetimi yapmaya çalıştığı açık olarak görülmektedir.

Son olarak belirtmekte yarar görüyoruz ki, amacımız asla kendi tarihimiz ile ilgili Akçam’la belge ve kaynak tartışması yürütmek ve bunu bir polemik konusu haline getirmek değildir. Bunu gerekli ve doğru bulmayız.

Amacımız tespit ettiğimiz çarpıtma ve yanlışlıkları objektif biçimde kamuoyunun bilgisine sunmaktır.

“Kürdlere gözdağı vermeyi ihmal etmiyor”

7. Taner Akçam’ın tüm söyleşi ve açıklamalarında metni hazırlayan ve imzalayanlara karşı kullandığı dil, tipik sömürgeci dildir. İmzacılara karşı üstenci, kibirli, buyurgan ve suçlayıcı bir dil kullanan Akçam’ın bu yaklaşımı sadece imzacılarla sınırlı olmayıp Kürdlere yönelik sömürgeci bakışının tezahürüdür. Bunun anlaşılması için Akçam’ın 12-14 Mart 2012 tarihleri arasında Taraf Gazetesi’nden Neşe Düzel’e verdiği röportajı yeniden okumak yeterlidir. Akçam bu söyleşide, Kürdlerin kolektif haklar talep etmemesini, meselenin birey eksenli ve bireysel haklar temelinde çözülmesi gerektiğini savunuyor. Kendinde bu hakkı görmekle yetinmeyen Akçam, “özerklik, etnik temelde bir çözüm arayışıdır. Bu, ulus-devletin çekirdeğidir. Light ulus-devlettir bu. Böyle bir çözümle, bölgede kan gövdeyi götürür.” diyerek Kürdlere gözdağı vermeyi ihmal etmiyor. Akçam’ın Kürdlerin ulus olmaktan kaynaklı hakları söz konusu olduğunda Kürdleri bireyselliğin içine sıkıştırmak istemesi; ancak soykırım gibi büyük suçlar söz konusu olduğunda Kürdleri bir toplum olarak suçlaması ve failleştirmesi son derece manidardır. Bu ibret verici paradoks Akçam’ın, konu Kürdler olunca son derece ideolojik ve sömürgeci bir zihniyete sahip olduğunun açık bir göstergesidir. Akçam’ın Kürdlerin kolektif biçimde itiraz ve eleştiri geliştirme haklarını hazmedemeyip saldırması da bu zihniyetiyle ilgilidir. Nitekim Sosyolog Dr. İsmail Beşikci bu röportajdan sonra 21 Mart 2012 tarihinde kaleme aldığı bir yazıda “Prof. Dr. Taner Akçam Kürdler karşısında, Kürd/Kürdistan sorunları karşısında neden bu kadar fütursuzdur? Neden, Hrant Dink’in katledilmesinde, Hrant Dink Davası’nda, Ermeni, Ermenistan sorunlarında, Ergenekon eleştirilirken, Kürdler gündeme geldiği zaman, Ergenekon söylemi benimsenmekte, içselleştirilmektedir?” diye sormuştur. Bizce Sayın Beşikci’nin bu soruları güncelliğini korumaktadır.

Rus bir askeri stratejistten aktarılan son derece zayıf ve spekülatif bir iddiayı ortaya atan bir tarihçi, iddianın atfedildiği toplumun aydınlarının eleştiri ve itirazlarını, bir veri olarak not etmek yerine neden onları en ağır ifadelerle itham etmeyi, itibarsızlaştırmayı ve kriminalize etmeyi seçer? Bir bilim insanı eğer özel bir nefret ve düşmanlık taşımıyorsa kendisinin ortaya attığı son derece spekülatif bir iddiaya yönelik hiçbir hakaret içermeyen bir özür çağrısına karşı neden bu denli kişiselleştirerek adeta kan davası haline getirir? Akçam’ın başta metni hazırlayan ve imzalayanlar olmak üzere kendisine itiraz eden ve eleştiren yüzlerce Kürd aydınına ve sayısız Kürde hiçbir sorumluluk duygusu taşımadan, pervasızca saldırması; onları yalancılık, inkarcılık ve erdemsizlikle suçlaması, saldırgan bir dille aşağılamaya çalışması hatta bütün literatürü altüst ederek ezilen bir ulusun bireylerini ırkçılıkla suçlaması kuşkuya yer bırakmayacak biçimde sömürgeci aklın dışavurumudur. Akçam’ın kafasında kodladığı “sadece onaylayan, efendisinin ağzının içine bakan, itiraz etmeyen, tabi olan Kürd’’ imajına uygun davranmayanların karşısında kerameti kendinden menkul ezberleri sarsılınca; kendi tarihini yazma ve araştırma olanakları gasp edilmiş Kürdler karşısında akademik “apoletlerine’’ sarılması ve bunun üzerinden tahakkümcü bir dil geliştirmesi sömürgeci psikozunun ortaya saçılmasından başka bir şey değildir. Akçam’ın Kürd toplumunu tecavüz ve soykırım dahil bütün “kötülüklerin sembolü’’ olarak göstermek için bilimi araç olarak kullanması, hatta bilimsel yöntemlere sadık kalmaya bile tenezzül etmemesi açıkça Kürdlerin ve Kürd aydınlarının moral dünyasına saldırmayı amaçladığını göstermektedir. Önce iddiayı ortaya atıp sonra delil ve belge toplamaya koyulan Akçam’ın geçmişte yaşadığını iddia ettiği mağduriyetler üzerinden kamuoyunun duygularına hitap ederek haklılık inşasına girişmesi bir bilim insanın düştüğü durum açısından ibret vericidir. Bu durumda Akçam’ın imzacılar için “sözde aydınlar, tırnak içinde aydınlar’’ gibi ifadeler kullanması tam bir projeksiyon örneği olmaktadır. Akçam’ın sömürgeci alışkanlıkları bununla da bitmemektedir, imzacıları sırf kendisine itiraz ettikleri için işi ırkçılıkla suçlama noktasına vardırdıktan sonra kişisel facebook hesabında yaptığı açıklamada “Ve ama o kadar çok eminim ki bunlar hak ettikleri cevabı yine Kürdlerden alacaklardır’’ demektedir. Irkçılık gibi ağır bir sıfatla “şeytanlaştırdığı’’ bir kısım Kürdü yine Kürdlerin önüne atıyor Akçam. Ancak Akçam’ın unuttuğu bir şey var: Kürdler sömürgecilerin “böl, parçala, birbirine düşür, yönet’’ siyasetini ağır bedeller ödeyerek öğrendiler. Kürdlerin ve Kürd aydınlarının kolektif hafızaları ve politik deneyimlerinin bu tür sömürgeci taktiklere gelmeyecek kadar gelişkin olduğuna inanıyoruz.

“Gerçekleştirmeye çalıştığımız şey, entelektüel bir tavır ve tartışma arayışıdır”

Ayrıca metnimizin yayınlanması ile birlikte imzacı aydınlar başta olmak üzere, konuyu tartışan, eleştiri ve itiraz geliştiren ve özellikle Akçam’ın suçlamalarına ve saldırgan tutumuna karşı itiraz ve düşünsel tavır geliştiren kişilerin ve düşüncelerinin “hassas, agresif, incinmiş, lince meyilli’’ gibi yakıştırmalarla tanımlanması; (bilinçli ya da bilinçsiz olarak) tartışmanın psikolojikleştirilerek içeriksizleştirilmesi anlamına gelmektedir. Gerçekleştirmeye çalıştığımız şey, entelektüel bir tavır ve tartışma arayışıdır.

Taner Akçam’ın bilimsel tutum ve davranışlar yerine, sansasyonel ve ajitatif tutumda ısrar etmesinin toplumlar açısından provokatif bir işlev görüğünü önemle ve üzülerek belirtmek istiyoruz. Bu tür sabote edici tutumlara rağmen son dönemde yürütülen tartışmaların zor ve kapsamlı bir konunun sağlıklı bir tartışma zeminine kavuşmasıına katkıda bulunmasını diliyoruz. Eksiklerine rağmen imza metnimizin ve imzacıların yürüttüğü tartışmaların konuya katkı sağlamış olmasını olumlu buluyor, geliştirilen eleştiri ve önerileri dikkatle izlediğimizi ve önemsediğimizi belirtmek istiyoruz.

“Konu egemenlere bırakılamayacak kadar hassas ve önemlidir”

Sonuç olarak, İttihat ve Terakki’nin Türkleştirme projesinin ve bu yönlü yürütülen politikaların mağduru olan Ermeni, Rum, Laz, Süryani, Kürd ve diğer toplumların ortak zeminlerde buluşarak geçmişi ve bugünü tartışmalarının ve güçlü bir yüzleşme ile doğru bir gelecek inşa etmelerinin gerekliliğine ve önemine inandığımızı belirtmek istiyoruz. Konunun asıl öznelerinin ortak platformlarda yürütecekleri tartışmalardan sonra ortaya çıkacak her türlü sonucun gerçekçi ve önemli olacağı ve tekerrürden kurtulmuş bir tarih inşasına hizmet edeceği muhakkaktır. Taner Akçam şahsında gelişen tartışmalardan bir kere daha anlaşılmıştır ki konu egemenlere, onların kurum ve aydınlarına bırakılamayacak kadar hassas ve önemlidir.

Kamuoyuna saygılarımızla.

132 aydının imzasıyla yayımlanan metni hazırlayanlar adına:

Azad SAĞNIÇ

Baran ZEYDANLIOĞLU

Celal TEMEL

Fahriye ADSAY

Ferhat SAĞNIÇ

Haymatlos SUAD

İbrahim GÜRBÜZ

Köroğlu KARAASLAN

Kadir SATIK

Murat SATIK

Nimetullah ATAL

Şahin AYAZ

Yusuf Ziya DÖĞER

Rudaw
Bu haber toplam: 6195 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:14:04:39
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x