'' Öcalan, Kürt milletinin mücadelesini yok saymaya, tarihsel, kültürel, ulusal hafızasını, değerlerini, sıfırlamaya, köksüzleştirmeye ve yeni nesli geçmişinden koparmaya, hatta yalan yanlış bilgilerle, çarpıtmalarla, itibarsızlaştırmalarla, sadece utanılacak bir geçmişimizin olduğuna Kürtleri ikna etmeye, manipüle etmeye; boşaltılmış bir hafızaya, Kürt milli bilincinden uzak bir anlayışı empoze etmeye çalışıyor. ''
Abdullah Öcalan, PKK 12. Kongresi’ne “Perspektif” başlıklı bir metin gönderdi. Bu metin, Serxwebûn Gazetesi’nin Mayıs 2025 tarihli ve 521. sayılı sayısında Türkçe olarak yayınlandı.
Abdullah Öcalan bu metinde, Kürt ve Kürdistan meselesine, demokrasiye, mücadele biçimlerine, Kürdistan’ın diğer parçalarına, dinsel ve mezhepsel sorunlara, Kürt milli liderlerine, Kürt ulusal değerlerine, sosyalizme, milliyetçiliğe, emperyalizme ve daha başka birçok soruna ilişkin görüş ve tespitlerini dile getiriyor.
İçeriği tam olarak bilinmezse de, yeni bir sürecin gelişeceği iddia edilirken, Kürt milletinin en temel kolektif, demokratik hak ve özgürlüklerinin sağlanacağına, anayasal güvencelere kavuşturulacağına dair ne Türkiye Devleti yetkililerince, ne de Öcalan, PKK ve DEM Parti tarafından şu ana kadar hiç bir somut, olumlu açıklama yapılmamıştır. Ama, öncelikle, burada, PKK’nin 12. Kongresi’nde alınan silah bırakma kararını desteklediğimizi, bu kararın Kuzey, Güney, Rojava ve Doğu Kürdistanlı halkımızın da, Türkiye’de özgürlük, barış, adalet, eşitlik, insan hakları, demokrasiden yana herkesin de çıkarına olduğunu amasız, fakatsız bir şekilde dile getirmek istiyoruz.
”Perspektif” adlı metin çerçevesinde dile getirilen bu ve türevleri olan görüşlerin çoğu, aslında daha önceleri değişik dönem ve platformlarda dile getirilen görüş ve tespitlerdir. “Perspektif” başlıklı metinde dile getirilen düşünce ve tespitler başlıklar halinde ayrı ayrı değerlendirmelerle ele alınabilir. Ancak, yine de burada sadece bir kaç temel noktayı kısaca ele almak istiyoruz.
Öcalan’ın Kürt, Kürdistan sorununa dair dile getirdiği görüşler özünde Türk Devleti’nin 100 yıllık söyleminin günümüz koşullarına uyarlanmış bir tekrarıdır
Abdullah Öcalan’ın PKK 12. Kongresi’ne sunduğu Perspektif adlı belge ve bu çerçevede yayınlanan PKK 12. Kongre Sonuç Bildirisi esasen ve öz olarak, Kürtleri bir millet ve Kürdistanı bir ülke olarak görmeyen ve dolayısıyla ‘’ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist’’ çözümleri reddeden belgelerdir. Buna karşın Kürtleri herhangi bir ulusal özelliği olmayan, ’’kültür kalıntısı’’, ’’Çöplük toplumu, birmezarlık’’ olarak tanımlayan ve dolayısıyla tarihsel olarak uluslaşmayı başaramayan gelişmemiş, ama farklı silik kimliklerden meydana gelen uluslaşamamış otonom toplulukların oluşturduğu bir ‘’yerel konfederal komunal topluluk’’ olarak görüyor. Hal böyle olunca da, Öcalan’ın yapmış olduğu nitelendirmeye göre böylesi bir ‘’ilkel topluluk’’, kendi kaderini tayin etme hakkı, milli, demokratik, kolektif hak ve özgürlükleri başta olmak üzere, ne yerel düzeyde ve ne de uluslararası hukukta, herhangi bir statüye hak kazanamayan ve hatta buna layık olmayan ulus öncesi bir topluluktur. Böyle bir topluluğun ne tarihsel ve ne de verili güncel durumda herhangi bir statü talep etmesi gerekir. Bu tür otonom komünal topluluklar için tarihsel olarak olması gereken, Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği mektupta dile getirdiği biçimiyle, ‘’medeni ve gelişmiş egemen güce/güçlere’’ (Türkiye, İran, Irak ve Suriye devlet ve toplumlarına) tabi olmanız, entegre olmanız, kendi rızanızla bu gücün “devlet ve toplumuyla bütünleşme”nizdir. İşte işin özü budur. Bu, 20. yüzyılda zor ve şiddet temelinde Kürtlere dayatılan işgal, ilhak ve klasik sömürgeleştirme yerine; tüm ulusal özelliklerinden arındırılarak tüm kolektif milli hak ve özgürlükleri, kendilerini yönetme hakları yok sayılarak 21. yüzyılın başında Kürtleri rızaya dayalı Türk Devleti ve toplumuyla bütünleştirme projesidir.
Abdullah Öcalan ve PKK’nin “Aşırı milliyetçi savruluşun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.”söylemi ve “demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, ortak vatan, eşit vatandaşlık” tanımlamaları, aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş paradigması olan“Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek dil”anlayışının başka bir şekilde dile getirilmesidir. Bu da Kürtlerin dil, kültür hakları ile kolektif hakları ve herhangi bir siyasi, milli, coğrafi statü ile kendisini yönetme haklarının açık bir şekilde reddi anlamına gelmektedir.
Öcalan’ın Kürtleri ’’kültür kalıntısı’’, ’’Çöplük toplumu, bir mezarlık’’ olarak nitelendirmesi, Kürt milletini ve haklarını yok sayan bir anlayışın dışa vurumudur, hakarettir, asla kabul edilemez
Öcalan, PKK 12. Kongresine sunduğu metinde şöyle diyor:
“Dersim’deki, Bingöl’deki, Zagros’taki bir kültür kalıntısıdır Kürtler. Çözülmüş kabileler, işlevsel olmayan bir dil, tarikat kırıntıları, aşiret aile kavgaları… Bunun halen ve PKK’nin varlığına rağmen istenilen düzeyde aşılamamış olmasının nedeni tarihsel toplumsal dağılmışlığın derinliğidir. Bir noktadan sonra buna sömürge demeyi de yeterli görmedim. Sömürge ötesi bir durumdur söz konusu olan. Bir tür çöplük. Çöplük toplumu, bir mezarlık.”
Kuşkusuz, Abdullah Öcalan’ın bu nitelendirmesi sosyolojik, tarihi, milli, siyasi birer gerçekliğin dile getirilmesi değildir. Aksine, yüz yıllardır sömürgeci boyunduruk altında uğradığı tüm katliam, insanlık dışı uygulamalar, imha, inkar ve asimilasyona rağmen tarihsel olarak istikrarlı bir topluluk şeklinde bugüne kadar milli varlığını koruyan, boyun eğmeyen, yüzbinlerce evladını özgürlük mücadelesinde yitiren Kürt milletine ’’kültür kalıntısı’’,‘’çöplük toplumu, bir mezarlık’’ demek; en hafif tabirle halkımızın varlığına, tarihi onurlu duruşuna, şehitlerimize, emek ve fedakarlıklarına saygısızlıktır, onurlu bir tarihi reddetmektir, siyasal körlük ve vicdansızlıktır.
Öcalan’ın Kürt dilini ’’işlevsel olmayan bir dil’’ olarak nitelendirmesi bir cehalet göstergesidir, asimilasyon siyasetine dolaylı bir destektir
Öcalan, Kürt dilini “işlevsel olmayan bir dil” olarak nitelendiriyor. Tarihsel kökleri, zengin klasik edebiyatı ve büyük edebi eserleri, kelime hazinesinin zenginliği itibarıyla bilimsel olarak dünyanın en zengin dilleri içinde kabul edilen, milyonlarca insanın konuştuğu, bugün Güney Kürdistan Federe Devleti’nde resmi dil ve temel eğitim dili olan, Rojava Kürdistanı’nda fiili resmi dil ve eğitim dili olan Kürtçeyi “işlevsel olmayan bir dil” olarak nitelendirmek, her şey bir yana, bir cehalet göstergesidir. Abdullah Öcalan’ın bu nitelendirmesi, aslında, sömürgeci devletlerin yüz yıldır Kürt dili ve kimliğine yönelik olarak uyguladıkları yok etme, asimilasyon, cezalandırma, işlevsizleştirme, itibarsızlaştırma siyaseti ve uygulamalarına bir referans ve dolaylı bir destektir.
Öcalan’ın Kürt dilini önemsiz, “işlevsiz kılma” anlayış ve uygulaması, bugüne kadar en başta kendisinin ve partisi PKK’nin yaşamında bizzat uygulanmış bir pratik ve bilinen bir gerçekliktir. PKK’nin parti içi eğitim ve yaşam dili esas olarak Türkçeydi ve bugün de büyük ölçüde hâlâ Türkçedir. Öyle ki Güney, Rojava ve Doğu Kürdistan’dan PKK saflarına katılan Kürtler bile PKK “sayesinde” Türkçe öğrenmek zorunda kaldılar. PKK’nin vesayeti ve yönlendirmesi altında legal siyaset ve sivil alanlarda faaliyet yürüten parti, dernek ve kuruluşlar da bugüne kadar Kürt diline gereken önemi vermediler. Buralarda bugün de egemen olan dil Türkçedir.
Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti 2012 yılında Avrupa Birliği üyeliği prosedürünün zorunlu bir sonucu olarak 5, 6, 7, 8. sınıflarda “Kürtçe seçmeli ders” uygulamasını başlattı. PKK, HDP ve onlara bağlı legal ve sivil alanlarda faaliyet yürüten dernek ve kurumlar şiddetle buna karşı çıktılar. Hep bir ağızdan “Bu uygulama, devletin bir oyunudur, bu uygulama ana dilde eğitimin önüne geçmek için uygulanan bir tuzaktır.” gibi “büyük” laflarla bu uygulamaya hemen karşı çıktılar ve Kürt ailelere “Çocuklarınızı bu oyuna alet etmeyin, Kürtçe seçmeli derse yazdırmayın.” dediler.
PKK, HDP’nin Kürtçe seçmeli derse uyguladıkları boykot, 2012’den 2025’e kadar en az 2 milyon Kürt çocuğunun Kürtçeyi öğrenmelerine, binlerce Kürt öğretmen ihtiyacının ve milyonlarca Kürt dili ile kitap ve yayın ihtiyacının doğmasına engel olmuştur.
Kuzey Kürdistan’da 100’ü aşkın belediyeyi elinde bulunduran HDP ve daha sonra 60’ı aşkın belediyeyi elinde bulunduran DEM Parti, halkımızın en büyük beklentisi olan Kürt dili ve kültürünün korunması ve geliştirilmesi yönünde ciddi bir varlık gösteremediler.
Öcalan’ın Kürt dilini ’’işlevsel olmayan bir dil’’ olarak nitelendirmesi, PKK’nin, HDP’nin Kürt dilini önemsizleştirme tutumları, Kürtçe seçmeli dersi boykot etmeleri, aslında, sömürgeci devletlerin yüz yıldır Kürtçeye yönelik olarak uyguladıkları, yok etme, asimilasyon, cezalandırma, işlevsizleştirme, itibarsızlaştırma siyasetine tutum, söylem ve pratikleriyle dolaylı bir şekilde destek olmaktır.
Öcalan’ın Kürt milli liderlerine yönelik hakaret, itibarsızlaştırma ve saldırıları kabul edilemez
Öcalan, ”Perspektif” başlıklı metinde, Barzaniler, Bedirhaniler, Şeyh Sait, Seyid Rıza, Kadı Muhammed ve 1946’da kurulan Kürdistan Cumhuriyeti yöneticileri başta olmak üzere, Kürt milli liderlerine, Kürdistan özgürlük mücadelesinin emektar, şehit ve değerlerine hakaret ediyor, saygısızlıkta bulunuyor, itibarsızlaştırmaya çalışıyor.
Öcalan, PKK 12. Kongresi’ne sunduğu ”Perspektif” başlıklı metinde,’’Yahudi soykırımında rol oynayan Yahudi Komitesi diye tanımlanan Judenrate (Judenrat)’lar var. Bunlar faşistlerle iş birliği yapan Yahudilerden oluşmuş grup veya ailelerdir. İşbirliği karşılığında kendilerinin veya ailelerinin ömrünü 24 saat uzatmak için Yahudileri gaz odalarına gönderiyorlar….. İşte en benim diyen aileler Barzaniler, Bedirxaniler, hatta Şeyh Sait’in geride kalan bazı torunları, Seyid Rıza’nın bazı torunları Judenratlaşmışlardır. Ailelerini kurtarmak için Kürtlüğü imhaya götürüyorlar….’’diyor.
Elbette ki Kürt milli liderlerine, her Kürt hareketine yapıcı, insani, dostane, milli eksende yapıcı eleştiriler, değerlendirmeler yapılabilir, yapılmalıdır da. Ama, Öcalan, burada Şeyh Sait, Seyid Rıza ve diğer Kürt milli liderlerine yalan yanlış ithamlarla saldırıyor, hakaret ediyor.
Öcalan, daha da ileri giderek, yüz yılı aşkın bir süredir yaşamları boyunca rahat yüzü görmeyen, işkence, zindan, sürgün, yoksulluk, açlık, katliam, enfal, her türlü felaketi bizzat yaşayan, binlerce evladını bu uğurda yitiren ve bütün bunlara rağmen boyun eğmeyen, onlarca yıldır Kürdistan özgürlük mücadelesine öncülük eden, 1970 Otonomi Anlaşması’nın ve bugünkü Güney Kürdistan Federe Devleti’nin kuruluşunun öncü aktörlerinden olan, 1946’da Doğu Kürdistan’da 1500 Peşmerge gücüyle Kürdistan Devleti Cumhuriyeti’nin yanında duran Barzanileri, ’’İş birliği karşılığında kendilerinin veya ailelerinin ömrünü 24 saat uzatmak için... Ailelerini kurtarmak için Kürtlüğü imhaya götür’’mekle, Kürtlerin düşmanlarıyla işbirliği yapmakla, Judenrat’lıkla itham etmektedir.
Evet, Öcalan, sadece Barzanileri, Kürt milli liderlerini değil, aynı zamanda Osmanlı Devleti’ne karşı direnen Bedirhanileri ve onların Kürdistan özgürlük mücadelesine öncülük eden, Kürt dili, kültürü ve gazeteciliğinin geliştirilmesinde büyük emekleri olan Bedirhanilerin çocuklarını ve onlar gibi Kürt şahsiyetleri de bir bütün olarak işbirlikçi, Judenrat olarak nitelemektedir. Yine Öcalan Kürt milli liderleri Şeyh Sait ve Seyid Rıza’nın ailelerinden de kimilerini işbirlikçi, Judenrat olarak nitelemektedir.
Öcalan’ın Güney Kürdistan’daki Federe Devleti’ne yönelik yalan yanlış ithamları ve tutumu kabul edilemez
Öcalan, PKK 12. Kongresi’ne sunduğu yazıda, Güney Kürdistan’daki Federe Devlet kazanımına dair şöyle ediyor:
‘’…..bu son Kürt federe devlet olayı bize karşı çıkartıldı. Bizzat Türkiye Cumhuriyeti’nin olmazsa olmaz destekleri temelinde gelişti, aslında bir varyant oluşum. 92’den itibaren devrimci hareketi tasfiyenin bir aracı olarak öne sürüldü. Önce Federe Parlamento sonra diğer organlar. İşte silahlı kuvvetler teslim olmamız için o bildirileri bunların yardımıyla atıyorlar, çok çarpıcı bir gerçeklikti. Yani Kürt milliyetçiliği, Kürt sermayesi, biz ilkel komprador burjuvazi diyoruz, bazıları daha gelişmiş olabilirler, Diyarbakır merkezli, Erbil merkezli, Süleymaniye merkezli hatta Mahabat merkezli. Ama bana göre bunlar son derece geçici yapay karşı devrim öğeleri olarak, tasfiye aracı olarak dayatılan aygıtlar oluşumu. Hem ideolojik içeriği böyle hem pratikleşmesi böyle’’.
Öcalan, Irak Devleti ve tüm dünya devletlerinin resmi olarak tanıdıkları, Kürdistan halkının yüz yılı aşkın mücadelesinin, yüzbinlerce şehidin emeğinin ürünü olan Güney Kürdistan’daki Federe Devletin, ‘’PKK’nin tasfiyesi için’’, ‘’Bizzat Türkiye Cumhuriyeti’nin ...destekleriyle gelişti’’ğini iddia ediyor.
İmralı heyetini Sayın Başkan Mesud Barzani’ye, Kürdistan Bölge Başkanı Sayın Neçirvan Barzani’ye, Kürdistan Hükümeti Başbakanı Sayın Mesrur Barzani’ye, YNK Genel Başkanı Sayın Bafıl Talabani’ye gönderen, onların yeni süreçte aktif rol oynamalarını talep eden Öcalan, İmralı Heyeti’nin ayakkabılarındaki Güney Kürdistan toprağının tozu daha silinmemişken; Barzanilere, Talabanilere Judenrat diyor; Güney Kürdistan Federe Devleti’nin PKK’yi tasfiye etmek için kurulduğunu söylüyor.
Öcalan tüm dünya Kürtlerinin kazanımı olan Güney Kürdistan’daki Federe Devlet kazanımına yönelik dile getirmiş olduğu söylem ve tutumlarıyla ve PDK, YNK’yi, dört parçadaki tüm milli, demokratik güçleri ‘’geçici yapay karşı devrim öğeleri olarak, tasfiye aracı olarak dayatılan aygıtlar oluşumu’’ olarak nitelendirmesiyle, tüm Kürt milli partilerine hakaret ediyor, Kürtlerin iç barışını sabote eden bir zemin yaratıyor.
Kürt milletinin %93ünün evet dediği 25 Eylül 2017 tarihli Bağımsızlık Referandumunu gerçekleştirmiş, tüm dünya Kürtlerinin ortak mevziisi olan Güney Kürdistan Federe Devletini Judenrat olarak tanımlamak tüm Kürt milletine yapılmış büyük bir hakarettir.
Sonuç olarak,
Öcalan, Kürt milletinin mücadelesini yok saymaya, tarihsel, kültürel, ulusal hafızasını, değerlerini, sıfırlamaya, köksüzleştirmeye ve yeni nesli geçmişinden koparmaya, hatta yalan yanlış bilgilerle, çarpıtmalarla, itibarsızlaştırmalarla, sadece utanılacak bir geçmişimizin olduğuna Kürtleri ikna etmeye, manipüle etmeye; boşaltılmış bir hafızaya, Kürt milli bilincinden uzak bir anlayışı empoze etmeye çalışıyor.
Biz, PKK, DEM Parti’yi destekleyen, bu partilerin saflarında halkımızın özgürlüğü için yaşamını feda eden, bedel ödeyen yurtsever potansiyel dahil, Kürt, Kürdistan halkının büyük çoğunluğuyla Öcalan’ın Kürtleri ’’kültür kalıntısı’’, ‘’çöplük toplumu, bir mezarlık’’ olarak değerlendirmesini, Kürtlerin ulusal varlığını yok saymasını, dil, kültür başta olmak üzere, tüm kolektif milli, demokratik hak ve özgürlüklerinin ‘’tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamadığı’’ tespitini ve Kürt liderlerini itibarsızlaştırmaya çalışan söylemlerini benimsemediklerine inanıyoruz.
Öcalan’ın ’’kültür kalıntısı’’, ‘’çöplük toplumu, bir mezarlık’’ dediği Kürtler, büyük bedellerle, onurlu mücadeleleri ve değişen yeni konjonktürün ürünü olarak 1990’dan bu yana ABD ile Fransa’nın Kürtlere verdikleri çok boyutlu desteklerle, Lozan Anlaşmasına büyük bir derz vurmuş; bugün tüm dünya devletlerince resmi olarak tanınan Güney Kürdistan Federe Devleti’ni, Rojava Kürdistanı’nda fiili Özerk Yönetimi kurmuş bir milletidir.
Hangi misyon, düşünce ve histeriyle olursa olsun Kürt milletine’ ’kültür kalıntısı’’, “çöplük toplumu, bir mezarlık”, Kürtçeye “işlevsel olmayan bir dil” diyen; Kürt liderlerine, Kürt milletinin varlığına, diline, tarihine ve kimliğine, Kürt tarihinin milli kahramanlarına, şehitlerine, Güney Kürdistan Federe Devleti ve yöneticilerine yönelik hakaret içeren sözlerinden dolayı, Abdullah Öcalan’ı, Kürt milletinden, dünyadaki tüm Kürtlerden, ölen ve hala yaşayan kahraman Kürt milli liderlerinden özür dilemeye çağırıyoruz.
Burada PWK olarak, Kürdistan’ın her dört parçası ve diasporadaki tüm Kürt parti ve örgütlerine, Kürt aydın ve yazarlarına, akademisyenlerine, Kürt milletinin tüm bileşenlerine çağrıda bulunuyoruz:
Kürt milletini ’’kültür kalıntısı’’,“çöplük toplumu, bir mezarlık”, Kürt dilini “işlevsiz bir dil” olarak tanımlayan, Kürtlerin ulus olarak varlığını, değerlerini yok sayan ve bunları hor gören, itibarsızlaştırmaya çalışan; dünden bugüne Kürt milletinin milli kahramanlarına ve liderlerine hakarete varan sözler sarf eden ve Kürt milletinin millet olmaktan doğan kolektif haklarını reddeden Öcalan’ın bu tutumuna karşı sessiz kalmayalım, onurlu, insani, milli bir duruş gösterelim!
Kürdistan Yurtseverler Partisi (PWK) Basın Bürosu