Yeni özgür politika yazarından çarpıcı bir makale: Yerdeki Kürt cesetler, Türk bayrağı ve Atatürk...

Kürtlerin ölüm tehditlerine rağmen oy verdikleri HDP, o sırada “kongrede eğlence” havalarındaydı. “Bayrağa tapınmada Kamer Genç yalnız değildir” denircesine, hiç bir yasal zorunluluk olmadığı halde, kongre salonunun orta duvarında Türk bayrağı asılıydı. Biraz ötede Atatürk posteri…

27.01.2016, Çar - 04:59

Yeni özgür politika yazarından çarpıcı bir makale: Yerdeki Kürt cesetler, Türk bayrağı ve Atatürk...
Haberi Paylaş

Koç imparatorluğunun kurucusu Vehbi Koç, Ankara’da TC’nin temel kazıkları çakılırken, küçük bir bakkal dükanını işletiyor, kendi anlatımıyla yazın sattığı peynirin kurtlarını ayıklamak için, zaman harcıyordu.

Koç bir süre sonra, kurtlu peynir satışından başını kaldırıp, inşa edilen parlamento binası için, gereken kiremitleri tedarik işine girecek, Rum ve Ermeni mahallesi Hacettepe’deki çatıları söküp satarak, ilk büyük kazancını elde edecek, imparatorluğunu kurma yoluna girecekti.

İmparatorluğun üçüncü kuşak Prensi Mustafa Koç, geçtiğimiz hafta öldü. Aile isteseydi, yalnız cenazesi değil, yer, gök Türk bayrağıyla donatılabilinirdi. Ama istemedi ve cenazesi Türk bayrağına sarılarak mezara götürülmedi.

Çünkü, aile ordunun tank ihtiyacını da karşılayacak kadar güvenilir ve devletle özdeşti. Dahası, “işi gereği” ta başından itibaren özdeş “Türk”, “asli unsur”du.

Bayrak, Atatürk, İstiklal marşı gibi unsurlar, yaranıp yamanmak isteyenlerin gösteri araçlarıydı. Asli unsurların buna ihtiyacı yoktu.

Mustafa Koç’un gömüldüğü anlarda, Tunceli eski Milletvekili Kamer Genç’in Türk bayrağına sarılı ölüsü de, meydanın ortasında gömülmeye hazır bekliyordu.

Kamer Genç, Dersim’li bir fukaranın oğluydu. Yüz yılların imbiğinden süzülerek oluşmuş “Dersim” ismi, Atatürk tarafından “banal”, yani yüksek Türk medeniyetiyle bağdaşık ve ona yaraşır bulmadığından Tunceli olarak değiştirmiş, sonra “medenileşme” adı altında vuruş emri verilmişti. 1937 yılı baharında, ateş yağdırılmaya başlayan vuruş, Türk bayraklarının gölgesinde yürümüş ve “Türk medeniyeti”nin orduları, 1938 yılı güzüne kadar devam etmiş ve iki savaş mevsiminde taş üstünde taş, beden üstünde baş bırakılmamacasına hayat biçilmiş, kesip yiyemedikleri hayvanların bile soyu kurutulmuştu.

Bu bir soykırımdı. Türkler, buna “medenileştırme” diyorlardı. Katiller, tecavüzcü ve talancılar, bayrağın gölgesinde Atatürk’ün adını haykırarak ölüm ateşleri yakıyorlardı.

Dünyada başka benzeri var mı, hatırlamıyorum ama, bildiğim kadarıyla Kamer Genç, ölünce soyunu kurutanın bayrağına sarılma isteğini vasiyet eden ilk dünyalıydı; ve o meydanda yatay dururken, Cizre’de, Silopi, Nusaybin ve Diyarbakır merkezinde yeni Dersimler tekrarlanıyordu.

Cizre, antenlerinde Türk bayrağı sallanan tanklar, toplarla takviyeli 100 bin kişilik orduyla kuşatılmıştı. Nusaybin, Silopi, Diyarbakır merkezi de öyle…

Nusaybin, Cizre ve Silopili kadınlar top atışlarına taş atarak cevap veriyor, “Kürdistan’dan def olun” diye bağırıyorlardı.

Milletvekili Faysal Sarıyıldız ve Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç Cizre’nin ayrı noktalardan dünyaya sesleniyor, “top atışlarıyla katliam yapılıyor, yardım edin” diye sesleniyorlardı.

Kürtlerin ölüm tehditlerine rağmen oy verdikleri HDP, o sırada “kongrede eğlence” havalarındaydı. “Bayrağa tapınmada Kamer Genç yalnız değildir” denircesine, hiç bir yasal zorunluluk olmadığı halde, kongre salonunun orta duvarında Türk bayrağı asılıydı. Biraz ötede Atatürk posteri…

Oysa can almak, yakıp, yıkmak için köy, kasaba ve şehir yollarına çıkan araçlar da bayraklıydı. Bayrak bir bez parçasıydı.

Ruhu, atağa geçen canı, tetik çeken eli, yok eden kolu yok, ama yine Kürtler için, korkunun kendisiydi. Katiller, onu havada sallayarak evlatları, sevdiklerini katle geliyorlardı.

1978’de Maraş’ta, Çorum ve Sivas Kürtlerinin kapısına bayraklanarak dayanmışlardı.

En son 6-7 Ekim 2014 ve 7-8 Eylül 2015 tarihlerinde, Türk şehir ve kasabalarında yaşayan Kürtlerin mahalleleri, evleri, cadde boylarındaki iş yerlerini bayraklarını dalgalandırarak saldırmış, cinayetler işlemiş, talandan sonra ortalığı ateşe vermişlerdi.

HDP, Kürtlere “buyur yüz sür ve bu bayrağı sev” gösterisi yaparken, Türk güçleri, Cizre’de, bayrak sallayıp sloganlar atarak, Arif Nihat Asyadan ırkçı şiirler söyleyerek zaferlerini kutluyorlardı.

Onların zaferi, karşı tarafın göz yaşıydı…

Kimse bize palavra satmaya kalkışmasın, tek tek ismi sayılacak kadar olan aydınlar hariç, Kürtler, HDP’nin tek oy kaynağıdır. Öyle palavra atıldığı gibi varoşlardan merkeze akan Kürt dostu oy yoktur. Anketler ortadır ki, o oylar AKP ve MHP’nin güç odağıdır.

Rejimin partileri ırkçı sloganlar, şoven unur, rumuz ve amblemlerle Kürtleri yeterince aşağılıyor, bayrağı zaten korku unusuru olarak kullanıyorlardı.

HDP’nin “Kürtleri Türk rejimine yama yapmaya” kalkışmasıyla mesele hal olmuyor. Çünkü, “tek” diyen karşı yamanın rengini bile istemiyor.

Kuyruğunda bayrak sallanan tankların ateşlediği toplarla Cizre, Diyarbakır içi sarsılıp, darbelenen apartmanlar, evler yere yığılır, havaya toz ve yangın dumanı hortumları yükselirken hangi Kürt, bayrağa tapınma ayinine katılabilir ki?...

Hangi kardeşlik, Kürdistan kimlik, kişlik ve onur savaşında kan, yangın içinde, her yer Kürt cesetleriyle, ama birileri de bayrağa tapınma davetiyesi çıkarıyor…

Bu komikliğe Doğu Perinçek solculuğu bile gülmez m?...

Ahmet Kahraman

Yeni Özgür Politika

Nerina Azad
Bu haber toplam: 28495 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:13:54:48
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x