Kürdistan Bölgesi’nin 25 Eylül bağımsızlık referandumundan sonra en sert tepki Türkiye’den gelirken koz olarak masaya petrol sürüldü. Ancak Kürt petrolü Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ulaşsa da tek alternatif Türkiye değil. Türkiye’nin “Vanayı kapatırız” açıklamalarının ardından Kürdistan Bölgesi Hükümeti, Suriye, Ürdün, İsrail üzerinden Akdeniz’e açılmanın alternatifini gündeme getirdi.
Basnews web sitesinde yer alan haberde, Kürdistan Bölgesi’nde 25 Eylül’de gerçekleşen tarihi bağımsızlık referandumunda yüzde 93 civarında ‘Bağımsızlığa evet’ çıktı. Bu sonuç Ortadoğu’da ve dünyada büyük bir yankı uyandırırken Bağdat’ın yanı sıra Ankara ve Tahran referanduma karşı çıkarak sert söylemlerde bulundu. Ankara ve Tahran referandumun iptal edilmemesi durumunda ekonomik yaptırım uygulayacaklarını dile getirirken Türkiye petrole yönelik tehditte bulunarak “Vanayı kapatırız” dedi.
İran ile Türkiye arasında yaşanan diplomasi trafiği Kürdistan Bölgesi’ne yönelik sınırları kapatma, ekonomik ambargo uygulama ve ‘Vanayı kapatma’ tehditleri “Kürdistan Bölgesi petrol ve doğalgaz satışı için yeni alternatifler arar mı?” sorularını gündeme getirdi. Türkiye ile İran’ın tepkilerinden sonra Rusya Enerji Bakanı Alexandr Novak, Gazprom, Rosneft ve diğer Rus şirketlerinin Kürdistan Bölgesi’ndeki faaliyetlerinin süreceğini belirtmişti. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’nin de bağımsızlık referandumu, Irak'ın iç meselesi olduğu, Kürdistan Bölgesi ile ekonomik ilişkileri kesmenin, hiç kimsenin çıkarına olmadığını, tarafların üzerinde uzlaşacağı bir çözümün bulunması gerektiğini söylemesi Kürdistan Bölgesi’nin tek alternatifinin Türkiye olmadığını gösterdi. Bu kez Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Bakalım petrolünü nereye akıtacak ya da satacak? Vana bizde. Vanayı kapattığımız anda o iş de bitti” dediği gibi Ceyhan’a akan petrolün vanasını kapatıp kapatmayacağı gündeme geldi. Ortadoğu uzmanları Rusya – Kürdistan Bölgesi yakınlaşmasından sonra Türkiye’nin de “Ortadoğu’ya açılan kapısı Kürdistan Bölgesi’ne sırtını uzun süreli dönmeyeceği” görüşünde.
Hayfa yeniden devreye giriyor
Öte yandan atıl durumda olan Kerkük – Hayfa petrol hattının da Rusya’nın öncülüğünde yeniden aktifleşmesi gündemde. 1934’te açılan Kerkük – Hayfa petrol hattı 1948’e aktif bir konumdaydı. Son dönemde İsrail ile Rusya arasında yaşanan yakınlaşma Rusya’nın Kürdistan Bölgesi’ndeki yatırım hareketliliği Kerkük – Hayfa enerji ve petrol hattının Kerkük – Ceyhan’a alternatif olabileceğini şeklinde belirtiliyor.
“ Rusya Kürdistan Bölgesi için zaman kolluyor”
İsrail’in Moshe Dayan Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Araştırma Görevlisi Ceng Sagnic, Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi’ne dair yaptığı açıklamalardan sonra Rusya’nın Kürdistan Bölgesi ile pratik adımlar atmak için zaman kolladığını söylüyor. Sagnic, “Türkiye'nin Kürdistan Bölgesi ile olan petrol sevkiyatı ilişkisini gözden geçirebileceği açıklamasından hemen sonra Rusya'nın çoğunluk hislerine sahip olduğu Rosneft Kürdistan Bölgesi’nde yapmayı planladığı yatırımları duyurdu. Bu aslında Rusya'nın Kürdistan Bölgesi ile olan ilişkilerinde pratik adımlar atmak için zaman kolladığına dair de bir işaret. Açıklamanın ABD-Kürdistan Bölgesi ve Türkiye-Kürdistan Bölgesi ilişkilerinin gerildiği bir döneme denk getirilmiş olması Moskova'nın bu ilişkilerdeki gerginliği pek umursamadan kendi nüfuz alanını genişletmeye devam edeceği olarak da okunabilir. Kürdistan Bölgesi için bu çekinilecek bir opsiyon değil. Zira Erbil'in değişmez stratejik müttefiki ABD'nin Rusya ile ilişkileri şu an gergin bir seyir izlemiyor. Rusya'nın ticareti menfaatlerini ABD ile birlikle Kürdistan Bölgesi’ne çekebilmek Türkiye, İran ve Irak üzerindeki uluslararası baskıyı Kürdistan Bölgesi lehine yükseltecek bir durum. Zaten Erbil Hükümetinin Rusya ile yeni ticari ve diplomatik ilişkiler geliştirmeye çalışması ve Rusya'nın bu sinyallere çekimser kalmaması böyle bir sürecin başladığını göstermekte” diyor.
Ürdün – İsrail-Akdeniz hattı Ceyhan’a alternatif olur mu?
“Ceyhan boru hattına alternatif olarak Suriye üzerinden Ürdün - İsrail ve oradan da Akdeniz’e ulaşılması mümkün mü?” sorusuna ise Sagnic şöyle cevap veriyor: “Teorik olarak Suriye üzerinden Akdeniz'e ulaşacak bir petrol boru hattı en az Türkiye kadar avantajlı bir ticari yol. Kerkük-Hayfa petrol boru hattı gibi eski projelerin canlandırılması Ortadoğu'da her zaman konuşulan konular. Fakat Suriye'deki parçalı siyasi-askeri durum böylesi bir projenin kısa vadede ihtimaller dairesinde konuşulmasını engelliyor.”
“Savaşların nedeni enerji hatları”
Siyaset Bilimci Ersin Tek, Kürdistan Bölgesi ile Rojava üzerinden dünya piyasasına bir petrol akışının başlatılma alternatifinin başta Türkiye olmak üzere bölge devletlerini endişe ve paniğe sevk ettiğini söylüyor. Tek, “Mevcut durumda Kürt petrolü Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’yla Türkiye’nin Ceyhan limanına aktarılıyor, buradan dünya pazarlarına gönderiliyor. Ancak Suriye’de süren savaşla beraber değişen güç dengeleri, müttefiklik ilişkileri, IŞİD faktörü ve Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlık referandumu sonrası gelişen tepkiler/tehditler, başka alternatifleri de gündeme getirdi. Aslında bugün bölge devletlerince, bağımsızlık referandumuna yapılan itirazların ve Kürdistan Bölgesi’ne yönelik savaş tehditlerinin temelinde bu alternatiflerin varlığı yatmaktadır. Başta Türkiye olmak üzere bölge devletlerini endişe ve paniğe sevk eden alternatif, Kürdistan Bölgesi-Rojava üzerinden dünya piyasasına bir petrol akışının başlatılmasıdır. Böylesi bir alternatif hat, Kürdistan Bölgesi’nin geleceği ile Rojava’nın geleceğinin kesişmesi, iç içe geçmesi ve bölge devletlerinin tüm planlarının boşa düşürülmesi anlamına gelmektedir. Reel-politik ortamdan kendinizi soyutlamadan düşündüğünüz vakit, bu alternatifi doğru bir biçimde hayata geçirmek şu an için çok zor görünebilir ama imkânsız değildir. Çünkü Ortadoğu’da her olaydan sonra siyasi manzara değişiyor. İsrail, Kürt petrolünü çeşitli yollardan satın alıyor zaten. Daha birkaç yıl öncesine kadar basına yansıyan haberlere göre, Türk şirketleri aracılığıyla böyle bir satışın gerçekleştiğidir. İsrail’den çok Türkiye gibi bölge ülkelerinde bu alternatifler konuşuluyor” diyor.
“Rusya Kürdistan Bölgesi’nin yanında yer almalı”
Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığa yaklaştığı bu dönemde Rusya’nın da Kürtlerin yanında yer alması gerektiğini söyleyen Salahaddin Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rıdvan Badinî de şu değerlendirmede bulunuyor: “Rusya, referanduma yönelik tutumunu açık açık söyledi. Bu yaklaşımlar ne Kürtleri ne de Iraklıları küstürdü. Bir yandan ‘Kürtlerin devlet olmak istemesini anlıyoruz ve saygı duyuyoruz’ dediler, bir yandan da ‘Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız’ dediler. Ortada durdular. Rusya halkı ve aydınlar da Kürtlerin bağımsızlık referandumunu destekliyor. Ruslar 2013’te Kürdistan Bölgesi ile ilişkileri geliştirmeye başladılar, petrol şirketlerini açtılar. Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığı ya da Kürtler için yeni bir statü oluşursa herkes bundan faydalanabilir. ABD, IŞİD’le mücadelede Kürtleri yalnız bırakmadı. Kürtler kendi menfaati için herkesle ilişki kurmalı, ister Rusya olsun ister ABD olsun. Rusya 200 yıldır Kürtleri tanıyor. Kürtlerle ilişkiler geliştirmiş. Ama maalesef bu ilişkiler daha sonuçlanmamış. Ruslar bağımsızlık sürecinde Kürdistan Bölgesi’nin yanında yer almalılar.”
“Kürtler alternatifsiz değildir”
Ersin Tek: “ABD, Ortadoğu’nun yükselen gücü olan Kürtlerin çaresiz ve alternatifsiz olmadığını bilinmelidir. Fakat ABD’nin de Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkına karşı çıkması, tanımaması, IŞİD sonrası dönemde Irak ve Suriye’de Kürtlere yönelik niyetinin ne olduğu konusunda kafa karışıklığına yol açmaktadır. Dolayısıyla ABD, Ortadoğu’da Kürtlerin rolünün ne olacağını ve IŞİD’e karşı savaşta verdikleri bedelin bağımsız Kürdistan’a karşılık gelip gelmediği konusuna açıklık getirmelidir. Tabi bunu yapmadan önce, ABD ve uluslararası toplumun garantörlüğünde Bağdat’la anlaşmak istediğini defalarca dile getiren Sayın Barzani’ye kulak vermeli ve bölge devletlerinin Kürtlere karşı tehdit, zorbalık ve cezalandırma girişimlerine izin vermemelidir, engel olmalıdır. Bunu yapması hem kendi çıkarlarını koruması, hem de bölgesel istikrarı sağlaması açısından hayati bir önem taşımaktadır.”