Ercan İlgin: Öcalan'ın Perspektifi Üzerine - 2

09.06.2025, Pts - 11:29

Ercan İlgin: Öcalan'ın Perspektifi Üzerine - 2
Haberi Paylaş

Birinci bölümde, Öcalan’ın, pek çok konuda, daha önce savunduğu görüşlerini kolaylıkla değiştirdiğini, hatta tam zıddına dönüştüğünü, buna mukabil Kürt milliyetçiliğine karşı hasmane tutumunu ise hep sürdürdüğünü, onun Kürdistan tarihine yönelik kendi yazılarından yola çıkarak ortaya koymaya çalışmıştım.

Yine o, bir bütün olarak tüm Kürdistan tarihini çöplük olarak nitelendirir ve bununla da yetinmeyerek, Kürtleri “Dersim’deki, Bingöl’deki, Zagros’taki bir kültür kalıntısı” olarak tanımlar.

Fakat yine, tüm Kürt liderlerini kendi milletine ihanet eden kişilikler olarak tanımlayıp modern Kürt tarihini kendisinin ortaya çıkışıyla başlatırken, diğer yandan şaşılacak bir biçimde, Kürdistan’ın yakın tarihinde, kendisinden önce proto Apocu (Apo öncesi Apocu) şahsiyetler bulma çabasına girişir.

Bu noktada önce şunu vurgulayalım: Bilindiği gibi Öcalan, kendi kurduğu örgütün isminden ziyade daha çok yandaşlarını Apocu olarak tanımlamayı tercih etmektedir. Bu, onun kendisini, kurduğu örgütten daha üstün bir konumda konumlandırma tercihinin doğal tezahürüdür. Yani PKK’li olmak yerine Apocu olmak onun için daha evladır. Nitekim bu yazısında da bu tutumunu net bir biçimde sürdürür. Onun, bu proto Apocu kavramını tercih etmesinin esas nedeni ise şüphesiz, kendisini, kendi kurduğu örgütün bile üstünde müstesna tek lider, tek güç ve tek otorite olarak görmesidir.

Bunu vurguladıktan sonra, onun proto Apocu olarak tanımladığı şahsiyetlere bakalım:

Bunlar, siyasette ‘Sait Elçi, Sait Kırmızıtoprak, Süleyman Mouni ve Siraç -Siraç Bilgin kastediliyor-, edebiyatta Cigerxwin, müzikte de Aram Tigran’dır.

Bu noktada, edebiyatta ve müzikte proto-Apocu olarak tanımladığı Cigerxwin ve Aram Tigran’ı bir kenara bırakarak siyasetteki dört isme, onun sıralamasıyla bakalım ve bunlardan birincisiyle, yani Sait Elçi’yle başlayalım.

1925 yılında dünyaya gelen Sait Elçi, siyasete, 1954 yılında Demokrat Parti’de başlar. Aynı yıl bu partinin Bingöl İl Başkanı seçilir. Elçi’nin siyasete DP’de başlamış olması, onun siyasi geçmişi açısından son derece doğru bir referanstır tabii ki. Çünkü, 1923-1950 arası Kemalist tek parti dönemi, dünya ölçeğinde Nazizm, Bolşevizm ve Faşizmle birlikte dört büyük totaliter rejimden biridir.

Yine salt Elçi’nin değil, o dönemde Kemalist rejimin diktatörlüğünden kurtulmayı amaç edinen tüm Kürt şahsiyetlerinin, o dönemde bir Kürt oluşumunun henüz ortaya çıkmadığı gerçeğini göz önüne alacak olursak adresi doğal olarak DP olmuştur.

Öcalan’ın tezatı ise burada başlar. Çünkü, Elçi’nin bu ilk siyasi tercihi Öcalan’ın Atatürkçü-İnönücü çizgisine tamamen aykırıdır. Ayrıca, onun kendisini münhasıran kırk yıldır Mahirlerin bayrağını taşımakla övündüğü göz önüne alınırsa bu daha büyük bir tezata işaret eder. Çünkü onun, bağrından çıkmakla her zaman iftihar ettiği Mahir Çayan çizgisinin, 1950-1960 arasındaki DP iktidarını, Kemalizm’e karşı bir karşı-devrimci dönem olarak tanımladıkları ve yine bu döneme son veren Kemalist 1960 darbesini muazzam bir devrim olarak gördükleri hepimizin malumudur. 

Gelelim sonrasına: Sait Elçi, 1965 yılına gelindiğinde (Türkiye Kürdistan Demokrat Parti) KDP-T’yi kuran beş kişiden biri olarak karşımıza çıkar. Sonrasında ise bu partinin ilk lideri Faik Bucak’ın şüpheli ölümünü müteakip bu partinin lideri seçilir. Keza, Elçi’nin lideri olduğu KDP’ye karşı Öcalan’ın görüşleri de bilinir. O, her dönemde KDP çizgisini feodal, ilkel milliyetçi ve Türk devletinin güdümünde oluşan bir parti olarak tanımlamış ve kendisini her zaman bu partinin tam zıddında konumlandırmıştır. 

Sonrasında, yaklaşık altı yıl boyunca KDP-T’nin liderliğini yürüten Sait Elçi, 1971 yılında, Güney Kürdistan’da menfur bir suikast sonrası şehit olur.

Gelelim, Öcalan’ın siyasette proto Apocu olarak tanımladığı ikinci isme, Yani Sait Kırmızıtoprak’a veya bilinen ismiyle Dr. Şıvan’a.

Sait Kırmızıtoprak da, 1969 yılında T’de KDP (Türkiye’de KDP) adıyla bir parti kurar. Bu parti, kendisini, 1965 yılında kurulan KDP-T’den ayırmak için bu ismi kullanır. Yine, Kırmızıtoprak’ın kurduğu bu parti gerek programı gerekse de tüzüğü bakımından 1960’ların sonunda Kürt milliyetçiliği bakımından bir ilktir. Çünkü, Kuzey Kürdistan’da ilk kez bir parti net bir biçimde, kendi çizgisini Kürt milliyetçisi olarak tanımlamıştır. 

Yine partinin program ve tüzüğüne baktığımız zaman da, onun Kuzey Kürdistan tarihini bu milliyetçi çizgi temelinde ele aldığını net bir biçimde görürüz. Öcalan’ın, coşkun bir Atatürk savunuculuğuyla temize çıkarmaya çalıştığının aksine bu parti, Kürdistan’ın, 1923’ten sonra Türk devleti tarafından sömürgeleştirildiğini, bunun da, kökeni İttihat ve Terakki’ye dayanan ırkçı-Turancı Kemalist bir devlet ideolojisiyle hayata geçirildiğini vurgular. Yine 1925-1938 arası dönemi, yani Öcalan’ın çöplük olarak tanımladığı dönemi, Kürt milli hareketleri, Kürtlerin silahlı direnme hareketleri olarak tanımlayarak, kendilerinin de içinde bulunduğu Kürt milliyetçiliğini bu silahlı direnme hareketlerinin bir devamı olarak görür.

http://www.drsivan.info/uploads/belgeler/max/t-kdp-program-ve-tuzuk.pdf

Sonrasında, Sait Kırmızıtoprak da, Kürdistan tarihine “Saitler Vakası” diye geçecek olan olaylar silsilesi içerisinde 1971 yılında menfur bir biçimde hayatını kaybeder.

Yine, Öcalan’ın sıralamasıyla gidelim ve onun proto Apocu olarak belirlediği üçüncü isme, Süleyman Mouni’ye gelelim.

Süleyman Mouni de, Doğu Kürdistan’da, Öcalan’ın her zaman hasmane bir tutum takındığı İ-KDP’nin bir peşmerge komutanıdır. Yine babası, Muhammed Emin Mouni, Öcalan’ın çöplük nitelendirmesine mazhar olan Qazi Muhammed’in liderliğinde kısa süren Kürdistan Cumhuriyeti’nin bir bakanıdır. Mouni, bir Kürt milliyetçisi olarak İran Şah rejimine karşı silahlı mücadelenin ön saflarında yer alır. Yani bu değerli Kürt şahsiyeti de, ölümüne değin Öcalan’ın, her zaman ilkel milliyetçi olarak tanımladığı grup içinde olagelmiştir. Elbette, onun bir biçimde, 1968 yılında, Güney Kürdistan’da, Barzani tarafından idam edilmiş olması ayrı bir trajediye işaret eder. Fakat yukarıda da vurguladığımız gibi o, ölümüne kadar, Doğu Kürdistan’da, Öcalan’ın münhasıran ilkel milliyetçi ve feodal olarak tanımladığı bir yapının içindedir.

Öcalan’ın, proto-Apocu olarak tanımladığı son isme, Siraç Bilgin’e gelecek olursak o da, 1990’lara kadar, Öcalan’ın, Türk devletinin güdümünde olarak suçladığı KDP-T’nin liderlerinden biridir. Salt bu kadar da değil. Bilgin, 1965’lerden 1990’lara kadar tüm siyasi mücadelesini Mela Mustafa Barzani’nin çizgisinde yürütmekle kalmamış, Kürdistan tarihinin en büyük lideri olarak tanımladığı Barzani’nin hayatı ve mücadelesi ile ilgili kitaplar da yazmıştır.  

Onun, 1990’lardan itibaren PKK çizgisini savunmaya başlaması, geçmişteki Barzanici çizgisini göz ardı etmemize neden olamaz. Hele ki, Öcalan’ın 1970’lerin ikinci yarısında, kendi deyimiyle Apocu hareketi kurduğu dönemde Siraç Bilgin, onun tam zıddında, KDP-Barzani çizgisinin ateşli bir savunucusudur. 

Sonuç olarak, Öcalan’ın, proto Apocu olarak tanımladığı dört Kürt şahsiyetin, Öcalan öncesindeki dönemlerine baktığımızda, tümünün, bırakın proto Apocu olmasını, tam tersine onun tam zıddında konumlandığı gerçeğini görürüz. 

Devam edecek… 

Sonuç olarak tüm Kürdistan tarihini kendisiyle başlatan ve kendisinden önceki tüm dönemi çöp olarak nitelendiren Öcalan, Kürdistan’da proto Apocu aramaktan vazgeçmeli ve tüm Kürdistan tarihini kendisiyle başlatma iddiasına dönmelidir.

Onun bu isimleri proto Apocu olarak tanımlaması şaşkınlık verici bir durumdur.

PKK’li siyasetçilerin utanç verici suskunluğu…

Bu yazı dizisini bitirirken sözü, Kürdistan mefkuresi için Apocu olan 1990’ların dürüst, namuslu ve milli gurur sahibi Kürtlere sözü bırakmak istiyorum. Yok mu…

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

Bu haber toplam: 2859 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:16:38:15
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x