Heykeltraş Seywan Saeedian. Doğu Kürdistan’ın, tarihi Mahabad şehrinde doğan Saidyan, 15 yıldır doğduğu topraklardan uzakta yaşıyor.
\"Demir sert bir madde dendiğinde şaşırıyorum, hatta benim için çoğu zaman çamurdan bile daha yumuşak geliyor. Materyali, heykelin içindeki alfabe gibi görüyorum. Önemli olan işleyebilmek. Türk alfabesinde 29 harf var ama Yasar Kemal, Orhan Pamuk, Murathan Mungan gibi yazarlar, 29 harfi bir hazineye çevirebildiler, değil mi?\"
Bu sözler, Doğu Kürdistan’lı Heykeltraş Seywan Saeedian’a ait.
Diyarbakır Stadyumu altında bulunan, dışardan bakıldığında hurda dükkanı gibi görünen atölyesinde yaptığı heykellerdeki kıvrak estetiğe bakınca sanatçının demire \'sert madde\' denilmesinesine neden şaşırdığı anlaşılıyor.
Sanat olan ilgisi çocukluğundan itibaren gelişmiş. Ağabeyi resim ve hat sanatıyla uğraşınca o da hat kurslarına gitmeye başlamış.
11 kardeşli orta halli bir ailenin çocuğu olarak Mahabad\'da dünyaya geldiğinde, şah rejimin son dönemleri yaşanıyormuş.
Hattatlık kursuna gitmiş. Sonra bu sanatın İran ile sınırlı kalacağını düşünmüş. \"Oysa ben, sınırları olmayan bir şeyin arayışındaydım. Bu yüzden de resim kurslarına gittim\" diyor.
Bu atölyede motivasyon sorunu yaşadığını ve dört ayda sadece 10 heykel yapabildiğini anlattı. Kendisinin de Sur mağduru olduğunu söyleyen Saidyan, yasaktan önce eski bir Diyarbakır evini atölye olarak kullandığını anlatıyor:
\"Sülüklühan Kollektifinden arkadaşların eviydi. İki katlı, çok güzel bir yerdi. Her şeyden önce bir ruhu vardı. Yasakla birlikte birçok eşyam ve 30\'a yakın heykelim orada kaldı. Neden başladığını bilmediğim bu savaşta çok insan öldü. Altı aydır atölyeme gidemiyorum. Sur gerçekten de Diyarbakır\'ın kimliğiydi. Umarım eski günlerine geri döner.\"
\'Benim çocukluğum da savaşla geçti\'
Son yedi ayda bölgede yaşanan şiddete ve savaşa dikkat çekiyor ve çocukluğunun da İran-Irak savaşının yıkıcılığına denk geldiğini söylüyor:
\"O yıkıma şahit olduk. Daha önce birbirinden nefret etmeyen toplumların savaş yüzünden birbirinden nefret etmeye başladı. Çok ölüm gördüm. Oysa her iki ülkenin ordusunda hem Arap hem Fars, hem de Kürt vardı. Şimdi aynı durum Suriye\'de yaşanıyor, çocuklar ölüyor. Nefret artmış durumda ama bu hiçbir şeyi çözmez. Birbirimizi sevmek zorunda değiliz ama varlığımıza saygı duymak zorundayız. Benim çocukluğum da savaşla geçti, şimdi de oğlum savaşın içinde büyüyor.\"
1997 yılında Tahran\'da resim eğitimi aldığı yıllarda Xani Bala El Xas adlı Asuri sanatçı resimlerini görüp beğenince ona destek olmuş. Birçok ödülü olan sanatçı, 1994\'ten beri hayatını sanatına adadığını söylüyor.
2001\'de politik nedenlerden dolay İran\'dan çıkıp Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye şehrine gitmiş.
Orada üniversitede resim eğitimi almış. Hewler, Duhok, Süleymaniye\'de birçok heykel yapmış. Ama sanatçı o yıllarını \"sürgün\" olarak adlandırıyor.
Neden böyle adlandırdığı sorusuna şu cevabı veriyor: \"Orası da Kürdistan\'ın bir parçası ama nedense oraya ait hissetmedim. Bağımsız bir yapım var, bu yüzden de hiçbir partinin, siyasetin kontrolüne girmedim. İnsanlar da çok kucaklamadı aslında. Orada çok ürettim ama kendimi yaşatamadım.\"
Çok yönlü olan sanatçı, resim, heykel, fotoğraf, sinema, grafik, şiir gibi birçok alanda yüzlerce eser yapmış.
Sanatında ve eserlerinde hem kültürünün, hem tarihinin hem de yaşadıklarının etkisizinin çok fazla olduğunu söylüyor.
Saeedian, sanatçıların, materyali işlemeden önce iç dünyasını eğitmesi gerektiğini, yüreği güzel olmayanın, güzeli görmek istemeyen insanın, güzeli yaratamayacağını savunuyor:
\"Sanatçıların hepsi iyi insanlar mı, elbette değil ama içsel dünyamızla ve kavrama biçimimizle belli bir aşamaya gelmiş olmamız gerek.\"
\'İran sanata daha çok değer veriyor\'
Demircilere ve hurdacılara gidip parçaları tek tek seçtiğini ve o parçalardan ne yapacağına o anda karar verdiğini söylüyor.
\"Bazen saatlerce ne yapabilirim diye düşünüyorum. Örneğin bir demir parçası buruna mı benziyor, ona bir yüz ve de gövde lazım diyerek parçalarımı seçiyorum.\"
Hayatta her şeye sade baktığını söyleyen sanatçı \"En sade şeylerle sanat yapabilirisiniz. Atık malzeme kullanıyorum ama her şeyi değerlendiriyorum. Beni mutlu eden şey, herkesin heykellerimden bir anlam çıkarması. Sergilerimi gezenler, çalışmalarımı çok sevdiklerini ve kendilerinden çok şey gördüklerini söylüyorlar.
Sanat kadar önemli olan şeyin, sanatın kültürünü yaratmak olduğunu savunuyor. İran ve Türkiye örneklerini karşılaştırıyor.
\"İran\'da bir kültür zenginliği var en azından sanata ve sanatçıya değer veriliyor. Türkiye daha çok olanaklara sahip olmasına rağmen İran sanata daha çok değer veriyor.\"
Sanatçı Saeedian, İran\'da üretilen sanat eserlerinde tarihsel bir bağ olduğunu ama Türkiye\'de bu bağın zedelendiğini söylüyor.
Eşi de kendisi gibi sanatçı. Beş yaşında bir çocukları var. Resim ve grafik sanatçısı olan eşiyle 15 yıl önce Mahabad\'ta tanışmış. İran\'da grafik dizayn, Süleymaniye\'de seramik okuyan eşinin şu sıralar illüstrasyon yaptığını, çocuk kitaplarını dizayn ettiğini anlatıyor. Bir buçuk yıldır Diyarbakır\'da yaşıyorlar.
\'Sanat siyasetin yedeğine düşmüş\'
\"Burada insanlar çok iyi. Sanatçı kimliğimize saygı duyuluyor ama Diyarbakır\'da karşılaştığım en büyük sorun, halkın içinde sanat ve kültür, siyasetin çok gerisinde. Bir milyonu aşkın insan burada yaşıyor ama duvarlarda resim ya da sanat göremiyoruz\" eleştirisini yapıyor.
Bu durumu, şehrin sanat politikasının yönetenlerin sanatla ilgisinin olmamasına da bağlıyor.
\"Yöneticiler sanat eğitiminden gelmediği için sanatçıyı anlama birikiminden de uzak kalıyorlar. Sadece Diyarbakır değil, Türkiye\'de, Orta Doğu\'da durum bu. Sanat, siyasetin yedeğine düşmüş durumda. Siyasetçiler sanatın için karar veriyor. Sanatın ilerlemesi önündeki en büyük engel de bu.\"
\"Siyasetçi ülke idare ediyorlar ama bunun yanında ülkeyi çirkinleştiriyorlar. Yaşadığım üç ülkede de bunu gördüm. Siyasetin yedeğine düşmeyi kabul etmeyen bağımsız sanatçılar da yalnızlaştırılıp önlerine birçok engel çıkartılıyor.\"
Dünyaya Kürt olarak geldiğini söyleyen sanatçı \"Ama kimliğinden ne utanç duyarım ne de böbürlenirim. Çok eski bir halkız, zengin bir geçmişimiz var. Siyasetin yaratmış olduğu düşünce ile sanki Kürt Türk\'ten, Arap Fars\'tan nefret etmek zorundaymış gibi bir durum oluşmuş. Oysa bir halk, tümden düşman ya da kötü olamaz. Bu algıyı da siyasal iktidarlar yarattı\" diyor.
Sanatçıya göre hangi coğrafyada yaşadığının önemi yok:
\"Asıl önemli olan yaşadığım yeri ve oradaki insanları sevmem. Sadece Kürtler değil, herhangi bir yer herhangi bir halk. Afrika\'da olabilir. Gittiğin yerde o toplumdan biri olabilmelisin. Onlar da seni kendileri gibi görebilmeli. Diyarbakır\'da böyle hissediyorum. Ama hayatım boyunca çantam hep sırtımda olmuştur.\"