Türk Akademisinde Resmî İdeolojiye Karşı İki Ses; İsmail Beşikçi ve Barış Ünlü

Yaşadığımız toplumda, resmî ideoloji söyleminin dışına çıkarak, araştırma, analiz ve değerlendirme yapan akademisyen sayısı çok azdır. Genel olarak Türk akademi dünyasında, “Sözkonusu vatansa gerisi teferruattır” anlayışı egemendir. Akademik, bilimsel (!) çalışmalar bu anlayış doğrultusunda, resmî ideoloji sınırları içinde kalarak, hatta resmi siparişlerle yapılmaktadır. Bu tür çalışmalar ne derece akademik sayılabilir, ne oranda bilimsel, ne oranda objektiftir?..

16.10.2021, Cts - 07:38

Türk Akademisinde Resmî İdeolojiye Karşı İki Ses; İsmail Beşikçi ve Barış Ünlü
Haberi Paylaş

Buna karşın az da olsa Türk akademiyasında bazen farklı seslerin yükseldiğine de tanık olmaktayız. Dünden bu güne, resmî ideolojiyi değil, bilim yöntemini esas alan İsmail Beşikçi farklı bir ses oldu ve bedelini, uzun yıllar süren hapislik yaşamıyla ödedi. Zaman içinde, Beşikçi’nin duruşunu takdir edip kısmen destek verenler olsa da Türk üniversitelerinde resmî ideoloji ve resmi söylemden uzak kalabilen çok az akademisyen oldu. Son dönemlerde, Barış Ünlü, resmi söylemin dışındaki çalışmalarıyla dikkat çeken genç bir akademisyendir. Bir süre önce, resmî ideolojiye karşı küçük bir karşı çıkış gösteren, “Barış Akademisyenleri” adı verilen bir grup akademisyenin, soruşturmalara tabi tutulmaları, ihraç edilmeleri de dikkat çekicidir.


Bilindiği gibi birkaç ay önce İsmail Beşikçi’nin anılarını kapsayan bir kitabı yayımlandı. İsmail Beşikçi, kitabına“SÖZKONUSU VATANSA BİLİM TEFERRUATTIR” adını verdi. İsmail Hoca’nın verdiği bu adı yadırgayanlar oldu. İsmail Beşikçi bu adlandırmayla ilgili olarak, kitabın önsözünde şöyle diyor:

“Elli yılı aşkın sorgulamalarım sırasında, her zaman bilimin olgusal olduğunu ifade etmeye çalıştım. Sosyal bilimlerin de fen bilimlerinin de olgusal olduğunu dile getirdim. Bu çerçevede, Kürdler, Kürdçe gibi toplumsal kategorilerin de bilimin kavramlarıyla incelenebileceğini, incelenmesi gerektiğini vurguladım. Ama bu süreçte gerek beni ihbar edenler, gerek güvenlik güçleri, gerek savcılar, gerek Kürdlerden söz etmemden dolayı rahatsız olanalar, Kürdler konusuna duydukları tepkiden dolayı, ‘Sözkonusu Vatansa Bilim Teferruattır” şeklinde bilimi küçümseyici sözler ettiler… Bu anılar, resmî ideolojinin bu tutumunun eleştirisi ve bilimin savunulmasıdır.”


Türk üniversitelerinin, İsmail Beşikçi’nin dediği gibi bilimsel olgulara dayalı hareket etmemesi, bilimin değil, resmî ideolojinin ekseninde hareket etmesi, dünden bugüne, yaşadığımız toplumda büyük tahribatlar yarattı. Yanlışlar doğru gibi ezberletildi, doğrular göz ardı edildi. Yıllar önce, yetmişlerin Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cevat Geray, bir sohbetimizde, “Biz Türk akademisyenleri, aydınları, başından beri, büyük bir grup hâlinde, İsmail Beşikçi’nin ortaya koyduğu tavrı gösterebilseydik acaba bu günkü Türkiye nasıl olurdu?” diye bir itirafta bulunmuştu…

Osmanlıdan Günümüze, Çarpıcı Bir Akademik Analiz: “Türklük Sözleşmesi”


İsmail Beşikçi’nin Türk resmî ideolojisini nasıl mahkûm ettiğini bir çoğumuz biliyoruz. Fakat Türk akademisinde, yine Beşikçi gibi bir sosyolog olan Barış Ünlü’nün, resmî ideolojiyi ve saklı “Türklük Sözleşmesi”ni deşifre ettiğini bilenimiz çok az. Barış Ünlü, üniversiteden uzaklaştırılmadan önce Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde çalışıyordu; şimdi yurt dışında. Türkiye’de iken, “Türklüğün Kısa Tarihi”, “Türklük ve Beyazlık Krizleri”, “Türklük Sözleşmesi ve Türk Solu” gibi konuları analiz edip kavramlaştırdıktan sonra, bu çalışmalarını, “Türklük Sözleşmesi” adıyla kitaplaştırdı. (TÜRKLÜK SÖZLEŞMESİ, Oluşumu, İşleyişi ve Krizi, Dipnot Yayınları, 2018. Barış Ünlü, 1975 Konya doğumlu, Karamanlı bir Yörük aileden gelme. İki yıl önce kaybettiğimiz eski CHP’li spor bakanlarından Fikret Ünlü’nün oğlu.)
“Türklük Sözleşmesi” kitabında, Geç Osmanlı Dönemi’nden Cumhuriyet’e, İttihatçılardan Kemalistlere devredilen, Türk ulusal gerçekliğinin temelleri ve ırkçı özelliğinin analizi yapılıyor. Kitap, bir yönüyle, resmî ideoloji dışında, sosyal bir Türkiye tarihi gibi. Türklük tanımının ne zaman ve nasıl başladığı, diline, dinine bakılmadan herkesin nasıl Türk sayıldığının yanıltıcı iddiası ve hangi şartlarda, diğer Müslüman toplulukların veya Gayrimüslimlerin, Türklük Sözleşmesi içine alınabildiği, akıcı bir akademik dille anlatılıyor. Türk ulusçuluğunun, yazılı olmayan bir sözleşmeyle, Türk toplumunun bütün katmanları tarafından kabul edilip içselleştirilmesinin analizi yapılıyor. Kitabın tanıtım kısmında şöyle deniyor:


“Barış Ünlü, Türkiye’nin yazılı olmayan esas anayasasını, yani Türklük Sözleşmesi’ni, tarihsel çerçevesi, isleyiş biçimleri, yarattığı imtiyazlar, zorunlu kıldığı performanslar, doğurduğu sorunlar ve karşı karşıya kaldığı kriz bağlamında ortaya koyuyor. Beyazlık çalışmalarından duygular sosyolojisine kadar kapsamlı bir çerçevede, Türkiye’nin kanayan yarası Kürt Sorunu ve Ermeni Soykırımı’ndan Barış İçin Akademisyenlere kadar çeşitli meseleleri ele alan Ünlü, siyasal yelpazesinin çok farklı noktalarında duran kişilerin bile yeri gelince nasıl ayni paydada buluşabildiğini sarih bir şekilde gözler önüne seriyor.”


Barış Ünlü, Türklüğün negatif hâllerini irdelerken, görmeme, duymama, ilgilenmeme, duygulanmama ve bilmek istememe hâllerinin, egemen etnik grup için aslında bir imtiyaz yarattığını; “Ben bu sözleşmede yokum.” diyenlerin de bilerek veya bilmeyerek bu sözleşmenin içinde yer aldıklarını anlatıyor. Kitapta, iç içe geçmiş Türk milliyetçiliği ve Türk ırkçılığı deşifre edilirken kitabın, “Türklük Sözleşmesi’nin Krizi” bölümünde, Kürd mücadelesinin krizi derinleştirdiği, artık Türk ırkçılığı için “İyi Kürd” de kalmadığı, devlet aklı dışında, Kürdlerin, büyük oranda sözleşmenin dışına çıkarılacakları belirtiliyor. Bu yazılı olmayan sözleşmenin, dışarıda veya içeride, zamana ve şartlara göre, bazı değişikliklere uğratılabileceği de anlaşılıyor.


Kısacası, üzerine kitaplar yazılabilecek kadar, kapsamlı ve önemli olan bu akademik çalışmanın, bu kitabın, tüm Türkiye entelektüel ve aydınları tarafından okunup değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Özellikle, kendisini demokrat gören Türk aydınlarının, bu çalışmayı incelemesi gerekir. Kim bilir, belki, ben bunların dışındayım diyenler de kendilerini bu sözleşmenin içinde göreceklerdir…

Celâl Temel
Araştırmacı-Yazar
İsmail Beşikçi Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi

Nerina Azad
Bu haber toplam: 1732 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:04:16:24
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x