Şeyh Hüsamettin Ali Bitlisi’nin, Kur’ân ayetlerinden çeşitli olaylara sayılar ile işaretler bulma çabası, her şeyin remiz ve semboller şeklinde Kur’ân’da yer aldığına olan inancı, dini himayesi altındaki Selahaddin’in halefi olan Kürd Prensliklerini derinden etkiliyordu. Bıraktığı Arapça ve Farsça eserler, tefsirinde yaptığı felsefî ve kelâmî izahlar ile matematik ve astronomi ile ilgili izahları, çok iyi bir eğitim aldığını ispatlıyordu. Kürd prensliklerinin tamamı Hurûfîliğin çok yaygın olduğu bir dönemde,Hüsâmeddîn’i Ali Bitlisi’nin bağlı olduğu Kübreviyye tarikatının Nûrbahşiyye kolundan etkilenmiştiler ve Şafii mezhebine bağlıydılar.
Selahattin’i Eyyübi sonrası Kürdistan Prenslerinin yaşadığı dönem İslâm dünyasının karışıklık içinde olduğu dönemdir. Müslüman ülkeleri birbiri ile mücadele ediyor, bu sebeple de sosyal ve kültürel trajediler bitmiyordu.
Kürt Prensliklerinin düşünce dünyasında mehdî inancının güçlü bir şekilde yer alması, zamanın imamına bağlı olmayı farz kılıyordu. Döneminin siyasi çalkantıları,
Nûrbahşiyye’nin dünya görüşü olarak dönemin siyasi aktörleri üzerindeki etkisini belirgin hale getiriyordu. Bu da Şeyh Hüsamettin Ali Bitlisinin Bürokratik ve diplomatik yönünün yanında, sufilik, âlimlik ve ediplik kimliğinide ortaya çıkarıyordu.
Kendisinden sonra oğlu Mevlana İdris-i Bitlisi’yi Müderris tayin eden Şeyh Hüsamettin Bitlisî’nin vefatına yakın Akkoyunlular, Safevî tarikatının eline geçmişti.
Kürdistan’nın 24 prensliğinin tamamının tabi olduğu Diyaeddin ailesine yücelik, iyilik, ikbal ve devlet dileyen seçkinlerin müderrisi Hüsâmeddîn Bitlisî Uzun Hasan’ın divân kâtipliğini de yapmıştır. Daha sonra Akkoyunlu sarayındaki görevini oğlu İdrîs-i Bitlîsi’ye devretmiştir. Şafii mezhebine bağlı baba Bitlisî’nin vefat tarihi miladi 1504 ‘dür.
O yıllarda Emir Şeref’in, babalarının ve atalarının mülkü olan Bitlis ülkesi, Safeviler tarafından gasp edilmiş geri almak ise artık imkansızlaşmıştı. Sultan Selim ‘in İran ülkesini istila etme hazırlığı son fırsattı. Bu şartlardan yararlanmak için araştırma alanının atlısı, başarı yolundaki kervanın reisi, temel kanunların ve detay kanunlarının mütehassısı, düşünülen ve işitilmiş olan defterlerin düzenleyicisi, kutsallık medresesinin müderrisi olarak tanınan, Bitlis bilgininin oğlu düşünür Mevlana Hüssamedini Ali Bidlisi’nin oğlu, Mevlana İdris-i Bidlisi, Diyaeddin ailesine sonsuz bağlı olan, yücelik, iyilik, ikbal ve devlet dileyen, 24 prensliğin en seçkin savaşçılarından oluşan Rojki ordularının komutanı Muhammed Ağa Kelhoki ile Osmanlı Sarayı’na gitme noktasında anlaştılar. Kürdistan beylerinden ve hükümdarlarından 24’ü ile 95 satırdan oluşan ahitname imzaladılar.
Bu Ahitname ile İstanbul’a hareket ettiler. Ve İttifak sağlanmıştı.
İdris-i Bitlisi ve Muhammet Ağaye Kelhoki, Çapakçur Prensi Süphan Bey'in (İsfahan Bey’in) bir elçisini Bitlis’e, Hısn-ı Keyf, Hizan, Cizre, Soran, Hakkari ve Sason, Mukri, emirlerine göndererek Rojki Ordusunun dahil olduğu Kürdistan kuvvetlerine katılmalarını bildirdiler.
Hancuk (Çabakçur-Genç aynıdır) Beyi'nin Selahatin-i Eyyübi soyundan geldiğini ve diğer akrabalarına ulaşacağını bilen Şah İsmail bu hazırlığı fırsat bilerek Çapakçur kalesini işgal eder.
Mevlana İdris-i Bitlisi’nin Osmanlı Sarayı'na, yaşanan sürece dair mektubu şöyledir; ‘Kürdistan ümerâsına gelecek olursak; Âmid’ten Musul’a kadar olan bölgede yaşayan ve hazır vaziyette olan Ekrat topluluğu ile Azerbaycan ile Irak arasında yaşayan Ekrad topluluğu, bu hakir fakirin naçizane girişimleri sonucu Musul’dan
Loristan ve Kürdistan memleketlerine Şiraz yakınlarına kadar haber ve elçi göndermek suretiyle devlet düşmanlarından ayrılmıştır.
Düşman ordularının Azerbaycan ve Irak tarafından Diyarbekir ve Bağdad taraflarına geçmesi muhtemel olan bütün yollar, medhaller ve derbentleri bu topluluklar kapatmıştır.
Hüdâvendigârın muhlis kulu olan ve bu hakirin de oğlu mertebesinde olan İmadiye hâkimi Sultan Hüseyin Bey, ondan sonra Erbil’i bileğinin gücüyle Safevilerden alan birçok esir ve ganimet elde eden Soran hâkimi Emîr Seyyid, Tebriz’e iki menzil mesafede bulunan ve en büyükleri Gazi Kıran adıyla şöhret bulmuş olan Yusuf Bey, İskender gibi Bradost ümerâsı bu yıl içerisinde üç defa Safevi orduları ile mertçe savaşmışlardır. Bu üç savaştan birinde Şah İsmail bizzat ordusu ile gelmişti. Üç fersahlık bir mesafede yenilgiye uğradı ve geri döndü.’
1515’in Eylül ayında savaş hazırlıkları başlar.
Korunan Şehir Âmid-i Mahrûsa’nın fethi (maslahatı) için:
Eğil Prensi Kasım Bey
Palu Prensi Cemşid Bey
Diyarbekir Ümerasından Genç/ Hançuk hakimi Sultan Ahmed Bey ve diğer birçok Kürt ümerâsı Palu Serhadinde birleştiler.
Bütün Kürdistan ümerâsı ve aşiretleri büyük bir savaş için davet edildi.
Büyük ateşler yakıldı. Dört bir koldan on binlerce savaşçı toplandı.
Şaban ayının ortasında Paşa Beylerbeyi Bıyıklı Mehmet Paşa da ferman gereğince hazır bulundu. Maraş, Kayseri, Sivas ve diğer yakın bölgelerin ümerâ ve askerleri de Ergani ve Harpurt civarında Kürdistan Ordusu’na katılmıştılar.
Kısa bir sürede 100 binlerce askerden oluşan devasa bir ordu hazırlanmıştı.
Oluşan Toz bulutu yüzlerce Fersah uzaklıktan Gökyüzüne uzanan bir ejderha gibi görünüyordu.
Sol kanatta Kürdistan ümerâsı ve melikleri toplandı.
Bidlîs hâkimi Şeref Bey kükreyen beyaz heybetli atı ile en öndeydi.
Hizan Prensi Davud Bey
Cezire Prensi Bedreddin bey
İmadiye Prensi Sultan Hüseyin bey
Soran Prensi Seyyid Ahmet bey
Süleymaniye Prensi Şah Veled Bey
Atak (Lice) Prensi Ahmed bey
Genç Hançuk hakimi Sultan Ahmed bey ve kardeşi Çapakçur Prensi Isfahan (Süphan) Bey kendi süvari, piyade ve mülazımlarıyla hazır duruyorlardı.
Sağ Kanatta, Selahattin soyundan Hasankeyf Prensi Sultan Halil Eyyübi
Sason Prensi Muhammed bey
Bohti Prensi Bekir bey
Eğil Prensi Kasım bey
Zirki Prensi Muhammed bey
Merdisi Prensi Şah Ali
Hakkari miri zahit beye karşı birlikten yana oğlu Prens Seydi Muhammed Bey
Urmiye'nin güneyinden Mukri Prensi Emîr Sarımoğlu Kasım Bey
Süleymaniye Prensi Şah velet beyin kardeşi Nasır Bey kendi süvari, piyade ve mülazımlarıyla hazır duruyorlardı.
Daha sonraları Zaza aşiretleri olarak tarif edilen Urmiye’nin güneyinden gelen uzun sarı saçları, dilleri, kültürleri, Zerdüştilik ve Hurufilik inanışları ile cesaret timsali Altınbaşlı savaşçılar olarak bilinen Dunbuli Zerzai Aşiretlerinin Önderi, Bermekilerin dahil olduğu Mukri Prensi Emîr Sarımoğlu Kasım Bey büyük bir ordu ile, Kürdistan’nın şöhretli ailelerini ve Kürdistan Prensliklerini, dairenin merkezindeki çekim gücü yüksek bir nokta gibi bir araya getiren, Kutsallık Medresesi’nin Baş Müderrisi İdrisi Bitlisi’ye yoldaş olmuştu.
Safevi barbarlarının zulüm ve zorbalığı Kürdistan Prenslerinde kuvvet ve takat bırakmamış sol kanat zayıflamaya başlamıştı. Melkişilerin toprakları o kadar genişti ki Kürdistan adı Çemişgezek ile aynı anlama geliyordu, işte o Çemişgezek ülkesinin Hakimi Alevilerin Piri Hüseyin Bey o tarafın yardımına da yetişti. Urmiyeli Mukri Prensi Kasım Bey Sarımî ve Atâk Prensi Ahmet bey düşmanın mührünü ele geçirmiş zafer yaklaşmıştı.
Dulkadiroğulları, seçkin Rojki Savaşçılarından oluşan Kürdistan Ordusu'nun yardımsız kalmasına neden olmuş Kürtlerin birçoğu düşmanın hücumları sonucu şehid olmuştular. Bitlis hakimi Şeref Bey’in adamlarından birisi bedenine aldığı on sekiz darbeye rağmen halen savaşıyor ancak yardım alamadığından dolayı şehit oluyordu.
Rumî ümerâ gözleriyle tanıklık ettikleri Kürtlerin bu görkemli çabalarını görüp hayran kalmıştılar. Mevlana İdris-i Bitlisi savaşa hakim tepenin başında iki eli ile dualar ediyor, Mutlak gayb âlemi, Ruhlar âlemi, Misal âlemi, Cisimler âlemi, Mertebe-i câmi‘a ‘dan oluşan tüm alemleri, bu kahramanlığın tanıklığına çağırıyordu.
Bu arada Hasankeyf düşmüş 16 gün sonra Emîr Şeref bey, Emîr Davud bey, Sason hâkimi Emîr Muhammed bey ve Zirki Prensi Mîr Muhammed bey, Rojki seçkinlerinden oluşan Kürdistan askerleriyle Sultan Halil Eyyübî’ye yoldaş olup, devlet-i kâhirenin (Eyyübi Kürd Devleti’nin) uğuruyla Hasankeyf’in şehir surlarını tekrar geri aldılar. Hasankeyf Diyarbekir’in derbendiydi.
Sonrasında Kürdistan’nın Saltanat hilatı ve sancağı İdrisi Bitlisinin oğlu gibi olan Cizre, İmadiye Prensi Seyyid Ahmed’e verildi.
‘Kürdistan Ümerası Selâtîn-i Selefden ellerinde olan ahidnâmeleri mucibince azil ve nasbı kabul etmezler. Sefer vâki oldukça tımarları ve beylerbeyleri ile her zaman sefere hazır olurlar’
Çapakçur beyi Süphan bey (İsfahan bey), Dunbuli Zerza Aşiretlerinin Önderi, Ber-mekilerin akrabası olan Mekri Prensi Sarımoğlu Kasım Bey’e, Çapakçur’da yurd edinmeleri için toprak verir, İsfahan beyin Küçük Kardeşi Mirza Davut ise 1554 senesinde Urfa Sancakbeyi olur. Zamanla Selahaddin Hanedan’ından gelen Sübhan Bey ile Osmanlı idaresi arasındaki bu ittifak uzun sürmez, Süphan bey yani bilinen adı ile İsfahan Bey siyasi ve idari bazı çekişmelerden dolayı gelen emirlere itaat etmez. Kardeşi Sultan Ahmet de onun aleyhine döner. Daha önce yörede sağlamış oldukları ittifak sayesinde büyük bir güce sahip olan bu hanedan giderek zayıflar. Bermekilerin akrabaları Pazukilerin de (Zikti) bu fitneye dahil olması ile aralarına sokulan nifak tohumları sonuç verir ve kardeşler arasında kavga başlar.
Devlet heme-zi ittifak hîzed
Bê-devleti êz-nifak hîzed
Bütün Devletler ittifaktan doğar
Devletsizlik ise ittifaksızlıktan doğar.
(Şerefnamede Şerefxan bey bu olayı bu dörtlükle özetler)
Kanuni Sultan Süleyman Divan-ı Hümayun’da, Çapakçur Emiri Süphan bey (İsfahan bey) aleyhine karar verir. Ve Subhan Beyin katline ferman yazılır.
Gunnar Ekelöf’ün Emgion Prensi için Divan Eseri'nde Bizans'ın Katlettiği (Müküs prensi) Habib bey gibi Şehid edilir Süphan Bey.
Ruha Prensi Mirza Davut bey kederli ağıdını yakar ardından,
Mi ro werişto ferman
Bê to nêmendo derman
Yara min yar esmere
Yara min a, a dilbere
Werda werda ez werda
Derd û kulan ez werda
Mal û milkî sekera
Ewro meşt ez mirena
Pazukiler ve akrabaları olan Bermekilerin çabası ile 16 yıl boyunca Timurtaş adında bir Rum beyi başa getirilir. Bitlis Emiri Şerefhan Bey ve Genç Hançuk Emiri Sultan Ahmet Bey'in müdahalesi ile bölgedeki İrani pazukiler, Hınıs ve Erzurum steplerine sürülür, bölge kısmen pazukilerden temizlenir. Kalanların başına aşiretin dışından Hançuk hakimlerinin akrabaları atanır.
Rojkili ve Bohtili (botyanlı) savaşçıların desteği ile Kürdistan Prenslerinden Süphan Bey'in oğlu hanedandan Maksüt bey başa getirilir. Çapakçur Prensliği yeniden Selahaddin'in Selefi olduğu Hanedanın eline geçer.
Eyüb Sultan semtinin zirve noktası olarak bilinen tepe günümüzde Pierre Loti Tepesi olarak bilinse de, esasen İdris Köşkü Tepesi’dir. İşte bu ismin konulmasının sebebide İdris-i Bitlisi Köşkü'nün orada bulunmasıdır.
Büyük Müderris İdrisi Bitlisi 15 Kasım 1520 senesinde İstanbul’da Vefat etmiştir. Mezarı Eyüp Sultan Kabristanı'ndadır.
Hacı İsmail Ağa, Amina Xanım, Hafız Hasan Efendi, Simsorlu Süleyman Bey, Garipli Paşa Bey, Valerli Sadık bey işte böyle bir Ecdadın Halefleridirler.
Kaynaklar: Şerefname, İdrisi Bitlisi mektupları, V. Minorsky Kürdler ve Kürdistan, Kumiko Saito, Japonya Osmanlı arşivi, Topkapı Sarayı Osmanlı Devlet Arşivleri.