İsmail Beşikci vakfı, Kuzey Kürdistan illerinde alınan acele kamulaştırma kararının iptali için Başbakanlık ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine Danıştayda dava açtı.
Yazarımız, Sosyolog İsmail Beşikci adına açılan, İsmail Beşikci Vakfı, Bakanlar Kurulunun Diyarbekirin Sur ve Yenişehir ilçelerindeki acele kamulaştırma kararının iptali için Danıştayda Başbakanlık ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine Danıştayda dava açtı. Dava dilekçesinde yürütmenin de durdurulması istendi.
Acele kamulaştırma kararıyla İsmail Beşikci Vakfına ait Sur İlçesindeki bina da kamulaştırılmıştı.
Vakfın Başkan Yardımcısı ve Hukuk Danışmanı Av. Ruşen Arslan tarafından Danıştaya verilen dilekçede hukuki neden olarak aşağıdaki hususlara değinildi:
\"1- Anayasanın 13. ve 35. maddeleri, mülkiyet hakkının kamu yararı gözetilerek Anayasaya uygun olarak yasayla sınırlanabileceğini düzenlemiştir. Anayasanın 46. Maddesinde Devlet ve kamu tüzel kişileri, kamu yararının gerektirdiği hallerde özel mülkiyette bulunan malları yasada gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırmaya yetkili kılınmıştır. Bu itibarla bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile el değiştirmesi; kamu yararının karşılanması zorunluluğunun, özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır. Bakanlar Kurulunun Diyarbakır Sur ve Yenişehir ilçelerindeki acele kamulaştırma kararı, böyle bir özelliğe sahip değildir.
2- Bakanlar Kurulu, acele kamulaştırma yapılması için bir zorunluluk olmadığı halde, acele kamulaştırma kararı almıştır. Kararda \"...riskli alan sınırları içinde bulunan ekli listedeki ... taşınmazların\" acele kamulaştırıldığı belirtilmektedir.
Halbuki acele kamulaştırma kararına dayanak yapılan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi, hangi hallerde acele kamulaştırma yapılabileceğini tahdidi olarak saymıştır. Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu kararında, 27. maddede sayılan sebeplerin hiç birisi yoktur. Şöyle ki;
a) İdare taşınmazın bulunduğu Sur İlçesinde Devlet ile PKK arasında fiilen üç ay yaşanan bir iç savaş sonucunda bu kararı almıştır. Şayet Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulamasından doğan bir mecburiyet ise, devletin acele kamulaştırmayı, iç savaşı başlatmadan önce yapması gerekirdi. Şehir savaşından sonra acele kamulaştırma yapılması, acele kamulaştırmada SEBEP ilkesinin gerçekleşmediğini göstermektedir.
b) Koskoca bir ilçe riskli bölge ilan edilmiştir. Niye risklidir? Belli değil. İç savaş nedeniyle evlerin yıkılma tehlikesi içinde olması, acele kamulaştırma için neden olamaz. Bir ilçenin tümü değil, teker teker risk oluşturan evler, savaşın verdiği zarar nedeniyle yıkılır ve yerine tazminat olarak yeni ev yapılır. Bu konuda mülk sahipleriyle anlaşmaya varılarak, alacak verecek durumu tespit edilebilirdi.
Ortada bir sel, bir heyelan bölgesi yahut deprem fay hattı üzerinde kurulmuşluk olmadığına göre, riskten kastedilenin; acele kamulaştırma bölgesinde yaşayan halkın sosyal dokusudur. Bu dokuyu dağıtmak için acele kamulaştırma kararı alındığı anlaşılıyor. Bu, Şark Islahat Planından bu yana uygulana gelmekte olan post-modern bir iskan politikasıdır. 90lı yıllarda da Kürt halkının yaşadığı köylerde böyle bir politika uygulanmıştı.
Acele kamulaştırmada yerel halkın, mülk sahiplerinin, mahalli idarelerin, sivil toplum kuruluşlarının görüşü alınmadan, konu yeterince tartışılmadan aceleyle böyle karar alınması, iddiamızı doğrular niteliktedir.
c) Özel kanunlarda belirlenen olağanüstü durum da yoktur. Yukarıda da değindiğimiz gibi, iç savaş olağanüstü durum kabul ediliyorsa, o zaman savaş öncesi acele kamulaştırma yapılmalıydı.
3- Bakanlar Kurulunun dava konusu acele kamulaştırma kararını onaylayan Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanlığı Sarayında kaymakamlara hitaben yaptığı konuşmada, \"Mevzuatın esiri olmayın. Gerektiğinde mevzuatın dışına çıkın\"diye öğütte bulunmuştu. Sur İlçesindeki kamulaştırmada böyle bir uygulama yapıldığı, mevzuatın dışına çıkıldığı görülüyor.
4- Herhangi bir sebep belirtilmeksizin alınan kararın Anayasal düzen içerisinde kabul edilebilir makul bir sebebin varlığını da düşünmek mümkün değildir. Bir ilçede bulunan özel mülkiyete konu taşınmazların tamamının Devlet tarafından mülkiyetinin kendi yurttaşlarından arındırılmasının yasal bir gerekçesi olamaz. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınmış mülkiyet hakkının, Devlet eliyle bu denli kısıtlanması ve ihlalinin hukuken izahı mümkün değildir. Yüz binlerce insanın yaşadığı Sur İlçesinin tamamına yönelik alınan bu karar ile yurttaşların mülkiyet hakkı ihlal edilecek, semtin demografik yapısı değiştirecek; en önemlisi vatandaşların sosyal yaşam alanlarından Devlet eliyle koparılması gibi kabul ve telafi edilemez sonuçlar yaratacaktır. Kamuoyunda da acele kamulaştırmayı gerektiren sebeplerden değil; sosyal dokuyu değiştirmek için acele kamulaştırma yapıldığı inancı egemendir.
5- Özelikle de acele kamulaştırma kararı verilen ilçenin, kentin bütün tarihi dokusunu taşıyan ve yakın bir zamanda UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine alınarak korunması gereken bir alan olduğu da göz önünde tutulmalıydı. Sur İlçesinin Dünya Kültür Mirası Listesine alınması, yalnız binaların tarihi oluşuyla ilgili olmayıp, sosyal dokusuyla birlikte dünya kültür mirasını oluşturmasındandır.
6- Bakanlar Kurulu, Çevre Bakanlığının 16/3/2016 tarihli genel bir yazısı üzerine, teker teker taşınmazlar değerlendirilmeden, acele kamulaştırma kararı verilmiştir. Halbuki her taşınmaz için ayrı ayrı neden gösterilmeliydi. Nitekim Danıştay İdare Dava Daireler Kurulu 08/07/2008 tarihi ve 2008/69 Y.D. sayılı kararında, \"... genel bir yetki talep edildiği, hangi taşınmazların hangi nedenlerle acele kamulaştırılmasının istendiğinin açıklanmamış olması nedeniyle\" yürütmenin durdurulması isteğini kabul etmiştir. Danıştay dairelerinin de yerleşmiş içtihatları bu yöndedir.\"
Davaya delil olarak sivil toplum örgütlerinden bazıları ile Diyarbekir Mimarlar Odasının basında yer eden görüşleri delil olarak sunuldu. Ayrıca Diyarbekir Büyükşehir, Sur ve Yenişehir Belediyelerinin acele kamulaştırma ile ilgil görüşlerinin alınıp alınmadığının da sorulması istendi.