1979 Yılında Uludere- Nerwê köyünde doğdu.
Ekrem Yoldaş hem savaşın çocuğu hem de savaş çocuğuydu. Henüz 10 yaşındayken savaşın acımasızlığını bütün yönleriyle tanıdı, yaşadı. Doğduğu topraklarda yüzleştiği düşman olgusu onu toprak, halk savunmasına ittiğinde henüz çok küçüktü. Savaşın içinde büyüdü ve komutan olarak şekillendi. Kürdistan yiğidiydi. Botan’ın Uludere yöresini bilen bilir. Ekrem de toprağı gibi cesur, atılgan, koparıcı ve merhametli bir komutandı.
IŞID’ın Musul’u, Kürdleri hedef alan planını devreye koymasıyla birlikte Ekrem Yoldaşımız hep çatışmalarda yer aldı. Musul’un alınmasından şehit düştüğü güne kadar aralıksız 4 ay boyunca savaştı. IŞID’ın ağır kayıplar verdiği Çiyayê Zerkê eyleminde komutada yer aldı. Tıpkı aslan gibi savaştı, eylemin başarısındaki rolü belirleyiciydi. Savaş taktikleri ve komutada dâhiydi. Onun gibi komutanların yetişmesi için ömür gerekir ki O, 35 yıllık bir ömrün 25 yılında savaşarak yetişmişti.
Bu dahi insanın şehadetine sebep olan merhamet duygusu insanlığı oldu. Zımmar Kasabasını ele geçirdiklerinde, arap bir kadın feryad ederek yardım istiyor; ‘IŞID lılar çocuklarımla beni esir aldı, kurtarın’ deyince, iki peşmergeyle birlikte yardıma koşuyorlar. Bahçede yere atılmış iki kalaşnikofu gördüklerinde kadın, ‘kaçtılar, çocuklarım içeride bağlı’ diyor. Çocukları kurtarmak için girdiklerinde üzerlerine ateş açılıyor ve iki peşmerge hemen şehit düşüyor. Ekrem ağır yaralanınca onu koltuğa bağlıyorlar. Uzun süre yaşadığını sanmıyorum. Çünkü boynundan giren mermi ciğerlerini parçalamıştı. Bu ölümü hak etmemişti diyorum ama ne çare…
Ekrem Yoldaş gibi binlerce yiğit vardır savaşla doğup büyüyen ve savaşta ölen. Tek bir hedef için: Kürdistan için… Çünkü çocukluğunu yaşayamamasının, gençliğin heyecanını yaşayamamasının ve çocuklarının da bunlardan mahrum olması ihtimalinin tek nedeni olan ülkesizlik gerçeğini ortadan kaldırmak için. Müthiş mücadele ruhu ve eşsiz cesaretinin tek kaynağı Kürd Devleti isteği ve inancıydı. Çektiği tüm acıların nedenini ortadan kaldırmanın, yaşadığı destansı hikayenin hakkını vermenin tek yolunun Kürdistan olduğunu bilmesiydi.
Arkada bıraktığı dört çocuğunun ve gencecik eşinin aynı acıları yaşamaması için var gücüyle savaştı. Düşmanın işgalci gerçeğiyle tanıştığında henüz çocuğu yaşındaydı. IŞID’la savaşırken bu işgalcileri Kürdistan’dan silmek, kendi çocuğu gibi diğer tüm Kürd çocuklarını onların lanetinden korumak için savaşıyordu. Feryad eden kadına koşarken de, kendi toprağındaki çocukları bu vahşetten korumak için koştuğunu biliyorum. Bu ruhla toprağına yığıldığını, gencecik ama dev bir çınar gibi kucaklaştığını biliyorum.
Peşmerge Ekrem’i anlatmakta yetersiz kalıyorum. O ancak Kürdistan Devleti kurulana kadar yazılacak destanla anlatılır ve o kavgada yaşanır. Çünkü O ulusal ruhun dalgalanan bayrağıdır. Cesaretin, yiğitliğin, fethetme ruhunun, fedakarlığın, moralin bayrağıdır.
Yaşadığımız her alanda ondan bir parçayı geleceğe taşımaksa boynumuzun borcudur. Ruhu şad olsun…
Celal Şırnak ( Süleyman Kaydı)