Nurcan Aktay: Kürtler ve Türkler birbirinin nesi olurlar?

Bu duruma Kürtlerin cephesinden bakıldığında çok net olarak görünen, bunun “aile içi’’ bir kavga, Kürtlerin de bu kavganın dışında olduğudur.

09.06.2020, Sal - 10:44

Nurcan Aktay: Kürtler ve Türkler birbirinin nesi olurlar?
Haberi PaylaÅŸ

Sosyolog Mücahit Bilici’nin “Hamal Kürd” kavramsallaÅŸtırması (aynı adla kitabı yayınlanmıştı) ve  akademisyen Sharo Garip’in 2018 yılında Gazete Duvar’da yayınlanan “Kürt Siyasetinde Sol Kayyımlar” baÅŸlıklı yazısı ile HDP’nin “TürkiyelileÅŸme” konseptine dönük baÅŸlayan ve zaman zaman yeniden gündemleÅŸen tartışmalar, geçtiÄŸimiz günlerde Mücahit Bilici’nin bir yazısı üzerinden bu kez  seyri deÄŸiÅŸ(tiril)erek   “Kürt sağı”  tartışmalarına döndürüldü.

EleÅŸtiri sahiplerinin HDP’nin Kürt kimliÄŸini yeterince temsil etmediÄŸi vurgularına raÄŸmen, onları saÄŸ kimlikle tanımlamak ve bu tanımlama üzerinden saldırıya varan ithamlarda bulunmak, bu yaklaşımların niyeti hakkında kuÅŸkular yaratıyor. Nitekim Bilici, bu tanımlanmadan duyduÄŸu rahatsızlığını ifade ettiÄŸi son yazısında toplumun saÄŸ ve solun dar kalıplarına hapsedilerek kategorize edilemeyeceÄŸini ifade etti.

HDP’yi Kürt kimliÄŸinin temsiliyetinin yetersizliÄŸi üzerinden eleÅŸtirmek, kiÅŸiyi kendi kimliÄŸinden bağımsız olarak Kürt kimliÄŸinin tarafında konumlandırır. Dolayısıyla bunu yapanın saÄŸcı, solcu, demokrat ve hatta Türk olması neyi deÄŸiÅŸtirir?

Bu tartışmalara katılan HDP PM Üyesi Ender ÖndeÅŸ’in Mücahit Bilici’ye cevaben yazdığı, alaycı üstenci yazı “aslanı kediye boÄŸdurmak” olduÄŸu halde ÖndeÅŸ’in yazısına, partinin içerisinden hiçbir tepki gelmedi. Vaktiyle HDP’nin EÅŸ Genel BaÅŸkanlığını yapmış olan Sezai Temelli’nin Mesud Barzani için sarf ettiÄŸi “puÅŸt” ifadesine karşı da aynı tutum-suzluk sergilenmiÅŸti.

 ‘’SaÄŸ’’ kimlik üzerinden yürütülen ve adeta düÅŸmanlık içeren bu tavrın kaynağına deÄŸineceÄŸiz elbette. Ancak saÄŸ ya da baÅŸka bir kimlik olmasından ziyade, ÅŸunun ÅŸurasında birkaç yıldır Kürt meselesinde görünür olmaya baÅŸlayan kimliÄŸin/kimliklerin sol olmaması ve bu alanda bir tekelin kırılmasıdır asıl mesele. Aksi halde Kürtler de diÄŸer milletler gibi sol dışında çok farklı kimliklere sahiptir. Bu durumda solun dışında baÅŸkaca itirazların yükselmesi, bu itirazları haklı bir yerde konumlandırmaktadır. Bu itirazlar aynı zamanda bugüne kadar sol ideolojinin Kürtler üzerinden görünür kılınarak Kürt kimliÄŸinin bir ideoloji için araçsallaÅŸtırılmasına yöneliktir. Bu tartışmalarda bile Kürtleri “Kürt” kimliÄŸi dışında bir kimlikle tanımlama ısrarı, Kürt kimliÄŸini görünmez kılan bir nitelik (aslında amaç) taşıyor.

Nitekim ‘’TürkiyelileÅŸme’’ konseptine dönük itirazlar, HDP’li Kürtler ve Türkleri ayrıştırarak Kürtleri her türlü farklılığına raÄŸmen ortak bir zeminde buluÅŸtururken,  saÄŸ kimlik tartışmaları ise Kürtlerin farklılıklarını bir çatışma nedenine dönüÅŸtürerek, HDP’li Türk ve Kürtleri birleÅŸtiren bir nitelik taşıyor.

Hatta bu konunun kullanışlılığı fark edilmiÅŸ olunacak ki iÅŸ, açıklamalarından dolayı Osman Baydemir’i, hatta söz konusu yazıları yayınlayan Gazete Duvar’ı saÄŸa hizmet etme ithamına kadar vardırıldı.

Öte yandan açıklamasında HDP’yi hedef almaksızın eleÅŸtirilerini devletin temel niteliklerine yöneltmesine raÄŸmen, Baydemir’e saldırılması, saldıranların konumlandığı yeri netleÅŸtirdiÄŸi halde nasıl oluyor da HDP’li Kürtler hemencecik manipüle olabiliyorlar?

Bu sorunun cevabı; Kürtlerin Türk soluyla birlikte ortak bir zeminde (HDP) bulunurken egemen kimliÄŸin baskısına maruz kalmasından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Hatta bu temas Kürtleri solculaÅŸtırmanın ötesinde TürkleÅŸtirmiÅŸtir de. BahsettiÄŸimiz baskı taÅŸla, sopayla deÄŸildir elbette. Mesela bir görüÅŸ sahibinin serdettiÄŸi fikirleri görmezden gelerek ona kimlik atfeden üsttenci tavrın kaynağı ne olabilir? Türk soluyla birlikte hareket eden Kürtlerin de neredeyse her sakallıyı, namaz kılanı, baÅŸörtülüyü saÄŸda konumlandırma refleksinin nedeni ne olabilir?

Sanırım bu soruları yanıtlamak için kısa bir tarih okuması yapmak yeterli olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi, Kemalistler ve Osmanlıcı - muhafazakâr iki ana akım arasında yaÅŸanan iktidar mücadelesinin de tarihidir aynı zamanda. Cumhuriyetin kurulduÄŸu günden bu yana siyasal iktidar gerek seçimler, gerekse de darbeler yoluyla bu iki kesim arasında el deÄŸiÅŸtirip durmuÅŸtur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin eril yapısı, yukarıdan aÅŸağıya dizayn edilmiÅŸ bu toplumun reflekslerinde de belirleyici olmuÅŸtur. Otoriterlik, tekçilik, yayılmacılık, kendi dışındakileri hasım tanımlayarak kendini dayatma politikaları ve ona reva gördüÄŸü muamelede sınır tanımazlığın ulaÅŸtığı nokta, devlet-toplum ayırımından söz edebilmeyi dahi imkânsız hale getirmiÅŸtir. Öyle ki, aynı millet mensubiyeti dahi, bu toplumun farklı kesimlerinin birbirlerine akılla, vicdanla izah edilemeyecek her türlü kötülüÄŸü yapmasına engel olamamıştır. ‘’Tek millet” mensubiyeti/kardeÅŸliÄŸi “dışarı”dan bir düÅŸmanın varlığıyla açığa çıkarak varlığını sürdürebilmektedir.

Ä°ktidar sopası Kemalistlerin elinde muhafazakâr kesimin bütün hak ve özgürlüklerini gasp etmenin ve “Cumhuriyet deÄŸerlerine baÄŸlı Kemalist bir nesil yetiÅŸtirme” aracı olmuÅŸken, muhafazakârların iktidarında ise Kemalistlerin yaptığı zulümlere adeta rahmet okutarak, “dindar ve kindar bir nesil yetiÅŸtirme”nin aracı haline gelmiÅŸtir.

Bu süreçler doÄŸal olarak Kemalistleri Ä°slamofobik, Muhafazakârları da Kemalistfobik hale getirmiÅŸ ve bu amansız kavga günümüze kadar semboller üzerinden varlığını devam ettirmiÅŸtir.

Sözgelimi Karl Marx’ın (genelde söylediÄŸi baÄŸlamından kopuk ele alınan) “din afyondur” tespiti doÄŸrultusunda Türk Solunun “Ä°slam” dışında herhangi bir dine dönük eleÅŸtirilerine tanık olduÄŸumu hatırlamıyorum. Onlarla karşılaÅŸmalarınızda ÅŸayet baÅŸörtülü iseniz, namaz kıldığınız biliniyorsa veya konuÅŸmalarınız Ä°slami bir jargon içeriyorsa, sakallıysanız, kendinizi onlara açıklamak, onlarla bir iÅŸ yapmak veya bir konu etrafında tartışabilmenin ilk koÅŸulu oluyor adeta.  Aynı ÅŸekilde Muhafazakar Ä°slamcılara emek, ekoloji gibi alanlardaki hak taleplerinden söz ettiÄŸinizde bu kez de dine karşı yaklaşımınızı açıklamak zorunda kalıyorsunuz. KuÅŸkusuz bu hastalıklı tutum kendi içlerinde sorgulanmalı, ancak konumuz bu deÄŸil. Konumuz dışarıdan iktidar-muhalefet gibi görünen bu iki kesimin mücadelesinde Kürtlerin konumudur.

Bu duruma Kürtlerin cephesinden bakıldığında çok net olarak görünen, bunun “aile içi’’ bir kavga,  Kürtlerin de bu kavganın dışında olduÄŸudur. Son tahlilde Türk kimliÄŸinin egemenlik sınırlarının tehdit edildiÄŸi meselelerde bu kesimlerin arasındaki iktidar-muhalefet ikilemi, yerini “tek millet”in iktidarına bırakır ve bu noktada saÄŸcı, solcu, Kemalist, Müslüman, liberal, feminist gibi kimlikler silikleÅŸir. Çünkü onlar, artık “aynı gemide’’dirler! Hatta sistemin niteliÄŸi, aynı gemide olmayı adeta zorunlu kılar.

Bütün farklı kimliklerin aynı potada eritilmesi ve egemenliÄŸin sınırları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendini tanımladığı kimlikler üzerindendir.

Devlet gerek anayasası, gerekse de uygulamalarıyla kendini tanımladığı Türk, erkek, Ä°slam, Sünni, Hanefi, beyaz, burjuva vb. kimlikler üzerinden bir hiyerarÅŸi kurar. Bu hiyerarÅŸide yer alan bütün kimlikler, hiyerarÅŸinin en tepesinde yer alan TürklüÄŸün dar çerçevesinden yorumlanır. Buna göre; Müslüman, önce Türk, sonra Müslüman’dır.  Solcu önce Türk sonra solcudur. Feminist önce Türk, sonra feministtir. Evrensel olan ne kadar deÄŸer varsa, TürkleÅŸtirilir.

Yukarıdan aÅŸağıya her bir kimlik, bir altındakini baskılar ve böylece “ideal vatandaÅŸ” tipolojisi oluÅŸturulur. Devletin bütün imkânları bunu oluÅŸturmak ve korumak için seferber edilir.

Bunun sonucu olarak da bir gayrimüslimin Müslüman olduÄŸu durumlara çok rastlarız ama aksi durum söz konusu olsa dahi görünür kılınmaz (GeçmiÅŸ yıllarda eÅŸiyle beraber Hıristiyan olma kararı alan biriyle tanışmıştım. Kendisinin ve eÅŸinin bütün akrabalarının kendilerini reddettiÄŸinden söz etmiÅŸti. Nedeni ise Bir Türk’ün nasıl olup da Hıristiyan olabileceÄŸi!).

Kimlikler arası bu denklemde salt deÄŸerler TürkleÅŸtirilmez. Kadınlar da erkekleÅŸir mesela. Kimlikler arasında kurulan bu egemenlik iliÅŸkisinde benzeÅŸmenin(yer yer aynılaÅŸmanın) egemen olanın lehine olması kaçınılmaz olur.

Kürt meselesi söz konusu olduÄŸunda ise çok sık dile getirilen ve artık kliÅŸeleÅŸmiÅŸ bir argüman vardır; “efendim sadece Kürtler deÄŸil ki, hepimiz eziliyoruz.” Burada “hepimiz’’den kastedilen devletin kendini tanımladığı kimliklerin dışında kalan Türk,  Müslüman,  Sünni, Hanefi, Erkek ya da Burjuva vs. olmayan aidiyetlerdir kuÅŸkusuz. Bu aidiyetlerin dışından kalan ötekiler büyük kalabalığı oluÅŸturmalarına raÄŸmen, geride kalan bir avuç azınlığa asla güç yetiremeyeceklerdir. Zira bir birey birden fazla kimliÄŸe sahip olduÄŸundan, bir ve ya birkaç kimlikle ezilen olsa da, bir veya birkaç kimliÄŸiyle egemen konumunda olabilir. Ä°ÅŸte bu aÅŸamada egemen kimlikleri ve bu kimliklerle olan aidiyetleri onları manipüle eder ve bütün örgütlenme imkânını ve ihtimalini tamamen ortadan kaldıran bir niteliÄŸe bürünür.

Bu aÅŸamadan sonra bu ‘’ötekiler’’i bir araya getirebilecek yegâne ÅŸey ancak Türklük aidiyeti ve onun ‘’birlik beraberlik’’ argümanı olabilir. Kürt, Arap, Laz, Çerkes gibi Türk olmayan kimlikler içerisinde birçok tarihsel ve güncel nedenden dolayı Kürtler özel olarak ayrıştırılıp baÅŸat düÅŸman konumuna yerleÅŸtirilir. Dolayısıyla Türk kimliÄŸinin tahkimi ve bu kimlik etrafında örgütlülük saÄŸlanması ancak Kürt kimliÄŸi karşıtlığı üzerinden saÄŸlanabilir.

Kürt kimliÄŸi söz konusu olduÄŸunda, ortada ne solculuk, ne Müslümanlık, ne feministlik, ne özgürlükçü düÅŸünce, ne de adalet kalır. Bu yanıyla hakikati çırılçıplak ortaya çıkaran bir turnusol iÅŸlevi vardır KürtlüÄŸün. Kürtlük salt içerideki evrensel anlayış iddiasında olan kesimlerin tavrını belirlemekle kalmaz, Türk Devleti’nin uluslararası politikalarının da belirleyicisi olur.

 Bu durum, çoÄŸu zaman kendileri açısından da farkında olmadıkları (farkında olmamakla suçlanamayacakları) son derece dezavantajlı bir durumdur.  Barış Ünlü, ‘’Türklük SözleÅŸmesi’’ kitabında bu sözleÅŸmenin dışına çıkmanın zorluÄŸunu, tek istisnasının Sosyolog Dr. Ä°smail BeÅŸikçi olduÄŸu örneÄŸiyle ifade eder.

Åžüphesiz ki devlet, Türklük ve devletin ayrılmazlığının toplum tabanı tarafından içselleÅŸtirilmesi için bütün araçlarını kullanmıştır. Ancak bu ideolojinin topluma bu düzeyde nüfuzu, Cumhuriyet tarihiyle açıklanamayacak kadar uzak olduÄŸu fikrini verir. Nitekim yayılmacılık, kan, toprak ve iktidarla yoÄŸrulmuÅŸ kadim bir din geleneÄŸi de mevcuttur. Nitekim bundan hareketle Dr. Ali Åžeriati Türklerin Ä°slam’ı kabulüne dair “onlar Ä°slam’a teslim olmadılar, Ä°slam’ı teslim aldılar.” der.

Yukarıda sözünü ettiÄŸim bu tarihsel çekiÅŸmede Kürtler, Barış Ünlü’nün deyimiyle, hiçbir zaman bu “milli mutabakat”a dâhil olamadıkları gibi, bu kavgayı yürütenlerin kendilerine karşı tek blok olduÄŸunu görememelerinden dolayı da her biri bir tarafa konumlandı/rıldı. Böylece taraflarca araçsallaÅŸtırılarak gündemleri de “aile içi kavga’’da kimlerin iktidar, kimlerin muhalefet olduÄŸu biçimde ÅŸekillendirildi. Aynı zamanda tarafların vekili olarak da birbirlerinin karşısında konumlandırıldılar.

KuÅŸkusuz Türk ve Kürt kimlikleri arasındaki bu egemenlik iliÅŸkisinin ortak zeminlerde Türk kimliÄŸinin lehine ÅŸekillenmesi alışıldık bir durum olup, HDP’ye has bir durum da deÄŸildir. Sıradan bir evlilikte dahi, süreç Türk olanın lehinde olacaktır. Hatta bu Türk olan taraf, egemen kimlikler hiyerarÅŸisinde kendine yer bulamamış kadın dahi olsa durum farklı olmayacaktır. Çünkü kadın, kadın olarak kendi toplumunda dezavantajlı konumda olsa da, bir Kürdün karşısında Türk kimliÄŸiyle egemen konumundadır. Bu tarz bir evlilikte çocukların Kürtçe konuÅŸma olasılığının ne olduÄŸunu tahmin etmek güç deÄŸildir. Dilerseniz çevrenize bir ÅŸöyle göz gezdirin, bırakın çocukları, Kürt olan tarafın dahi kendi kimliÄŸinden uzaklaÅŸtığını, en iyi ihtimalde dahi Kürtçeyi gündeminden çıkardığını görürsünüz.

Bu tür ortak zeminlerde benzeÅŸmenin, yer yer aynılaÅŸmanın egemen olanın lehine olduÄŸunu HDP üzerinden de görebiliriz. Çünkü konu buradan baÅŸladı. Ancak pek tabi ki bu durumun HDP’ye has olmayıp tüm evrensel önermeler için söz konusu olduÄŸunun, tekraren altını çizmek isterim. ÖrneÄŸin bu tarz zeminlere bir insan hakları alanında çalışan Mazlumder’de (takip edenlerin bildiÄŸi üzere) benzeÅŸme veya aynılaÅŸma saÄŸlanamayınca yargının atadığı kayyım eliyle orada bulunan Kürtler otuz yıl emek verdikleri yapıdan tasfiye edildiler. Ya aynılaşırsınız ya da sizi kusarlar; arası deresi yoktur bu iÅŸin.

Konunun en başına dönecek olursak; HDP’nin Kürtleri, TürkleÅŸmiÅŸ sol anlayışlarla ortaklaÅŸtırması onu süreç içerisinde sola deÄŸil, TürklüÄŸe hizmet eden bir konuma getirdiÄŸi gibi, Türk sağının da, dindar Kürtleri onun karşısında konumlandırarak istismar etmelerine imkân saÄŸlıyor. “Zerdüst’ün torunlarına karşı, Selahaddin’in torunları” sloganını hatırlayalım. Mele Mistefa Barzani’nin mücadele sürecinde Saddam da peÅŸmergelerin karşısına “Selahaddin’in Aslanları”nı çıkarıyordu mesela!

Kürdistan’da din olgusunun neye tekabül ettiÄŸini görmek için Türk muhafazakârlarının Kürdistan’da aldıkları desteÄŸe bakmak yeterlidir.

Peki HDP’nin bu istismarı boÅŸa çıkaran bir çalışması ya da argümanı var mı? Birkaç yıl önce kurulan Demokratik Ä°slam Kongresi’nin hangi koÅŸullarda nasıl kurulduÄŸu bir yana, bu oluÅŸum nasıl bir iÅŸlev taşıyor, hangi çalışmaları yürüttü?

HDP’nin milletvekilleri ve Parti üyeleri içerisinde baÅŸörtülü dindar Kürt kadınlarını kaç kiÅŸi temsil ediyor mesela?

HDP sürecine kadar Kürtleri dinleri ve milli kimlikleri arasında tercih yapmak zorunda bırakan bu siyasi gelenek,  HDP süreciyle beraber bırakın dindar kesimin temsiliyetini kaygı edinmeyi, Kürt kimliÄŸinin temsiliyetini dahi tartışılır duruma getirdi.

HDP’nin söylemleri, uygulamaları, temsiliyet oranları ve çalışma alanlarının yoÄŸunluklarının bize bu tartışmaların yerinde olup olmadığına dair yeterli veri sunacağı kanaatindeyim.

Sözgelimi, kurumsal çalışmalarda Kürtçe ve Türkçe’nin kullanılma oranları nedir?

BileÅŸenleri arasında kaç Kürt örgütü vardır?

Parlamenterleri ve PM yöneticileri arasında Kürtlerin oranı nedir?

Parlamenterleri ve PM üyeleri arasında bulunan Kürtlerin kaçı Kürtçe biliyor?

Kürt olan yöneticileri arasında Kürtlerin hangi farklı kesimleri, hangi oranda temsil ediliyor?

HDP programında Kürt ifadesi hangi baÄŸlamda ve kaç kez geçiyor?

Çalışma alanları arasında yoÄŸunluk oranı nedir?

Çalışma alanlarının oranına dair açıklayıcı bir örnek olarak; Sayın Ä°dris Baluken, 2017 yılının Åžubat ayında Cumhuriyet gazetesinin kendisiyle yaptığı bir röportajda muhabirin sorusu üzerine: ‘’.... çalışmalarımızın yüzde 30’u Kürt meselesi ile ilgili, yüzde 70’i Türkiye’nin temel meseleleri ile ilgilidir.” diyor.

Baluken’in bu örneÄŸi, Türkiye Partisi olduklarını delillendirmek amacıyla vermesi, “yüzdeotuz” un dahi niteliÄŸine dair kuÅŸkular oluÅŸturuyor.

Sırrı Süreyya Önder kuruluÅŸu sürecinde partinin amacını “Kürtleri, Kürt milliyetçiliÄŸinden arındırmak için HDP’yi kuruyoruz.” ÅŸeklinde ifade etmiÅŸti.  Peki, bu milliyetçilik kimlerin egemenlik sınırlarını tehdit ediyordu ve tehdit edecek düzeyde miydi sahiden? Hatta HDP EÅŸ Genel BaÅŸkanlarından Figen YüksekdaÄŸ’ın bir toplantıda kendilerine bazı öneriler sunan Mesud Barzani’ye “bu bizim iç meselemizdir” demesiyle çok açık bir biçimde Kürtlere (coÄŸrafi olarak da) bir sınır belirleniyordu.

Türk milliyetçiliÄŸinin hatta ırkçılığının sadece Kürtleri deÄŸil, Türk olmayan bütün milletleri tehdit ettiÄŸi bir sistemde, Kürtlerin milliyetçiliÄŸini kendine dert edinmiÅŸ bir partinin Kürt ve Türkler arasında çifte standartçı uygulamalarının olması da kaçınılmaz olacaktı.

Nitekim Hasip Kaplan’ın HDP kongresinde seçilecek olan eÅŸ baÅŸkanların kimliÄŸine dair söylemini ve dönemin HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in ona ve onun ÅŸahsında Kürt kimliÄŸi hassasiyeti taşıyan Kürtlere verdiÄŸi cevabı hatırlarsınız.

Mesela Ahmet Şık’ın kamuoyuna açık bir biçimde partinin iÅŸleyiÅŸinin demokratik olmadığı, bu nedenle istifa ettiÄŸi açıklaması, parti üst yönetimince “anlayışla” karşılanmıştı hani.

Mesela, Küba lideri Fidel Castro’nun ölümü sonrasında cenaze merasimine bizzat temsilci gönderen Hdp’nin Åžeyh Said’in son oÄŸlunun vefatına iliÅŸkin iki cümlelik taziye mesajı dahi yayınlanmaması dikkate deÄŸerdir. Fidel Castro’nun cenaze merasimine katılmak elbette olması gerekendir ama mesele haklılık haksızlık meselesi deÄŸil, sergilenen eÅŸitsiz tutumların örneklendirilmesidir.

Söz gelimi seçim sonralarında oy desteÄŸi yetersiz bulunan illerdeki Kürtlerin “tırşıkçı” olarak nitelenmesine karşın, “Türkiye partisi”nin yöneticileri Samsun’daki, Ordu’daki, Kayseri’deki oy oranları karşısında onlara bu tür sitemde bulunmadığı gibi, oralardan alınan oylara ayrıca bir önem atfetmeyi ihmal etmiyor: el sütünde tutulması gereken emanet oylar!

Egemenin, tahakkümü altındakileri kendisine benzeÅŸtirmesi bir süreçtir ve bu süreç, kendileÅŸtirene kadar devam eder. Nitekim HDP’ye baktığımızda sadece Türk usulü bir solculuÄŸu benimsediÄŸini görmüyoruz. Bunun yanında TürkleÅŸtiÄŸini ve hatta o jakoben, tek tipçi, eril refleksleriyle devletle benzeÅŸtiÄŸini de gözlemliyoruz.

Bu yönde uygulamalarına teker teker girmeyeceÄŸim. Mesela karar süreçlerine tabanını hangi yöntemlerle dâhil ediyor?  Kendisine dönük eleÅŸtirilere karşı tavrı ne? Ä°ÅŸte bu yazının yazılma nedeni de bu deÄŸil mi? Kimlikleri ortada olan, bilinen tanınan birkaç yazar ve akademisyenin kimi yazılarında kendilerini eleÅŸtirmeleri karşısında ortaya koydukları tavır ortada. GeçtiÄŸimiz günlerde Yeni Özgür Politika’da çıkan Ferda Çetin’in “Kim Bu Mezbele Takımı?” baÅŸlıklı yazısı, baÅŸlığından da anlaşılacağı üzere bu birkaç kiÅŸinin yazdıklarına cevaben hakaret, tehdit, itham, hedef göstermelerle dolu ibretlik bir örnek. Ferda Çetin sıradan konumda olan biri deÄŸil, halen söz konusu siyasete yakın yayınlarının başında olan ve bu siyasi gelenekten gelen biri. Türkiye’deki siyasal iktidarın mafya iliÅŸkisini eleÅŸtiren HDP, kendisine yöneltilen eleÅŸtirilere karşın bu ÅŸahsın mafyavari bir üslupla kendilerini savunmasından rahatsızlık duyduÄŸunu ortaya koymuÅŸ deÄŸil. Kaldı ki PM üyelerinin de daha naif bir üslupla da olsa benzer yazıları var.

Denilebilir ki, ÅŸu kadar yöneticisi içeride olan, milletvekilleri meclisten tasfiye edilen bir partiye yüklenmenin zamanı mıdır? Foucault’un deyimiyle “iktidar her yerdedir.!  Kendi iktidar alanınızda nasıl davrandığınız, egemenle yürüttüÄŸünüz mücadele kadar önemlidir. Kaldı ki, siyasi bir partinin temsilcisi olarak yazmıyorum. Kimseyle rekabet iliÅŸkisi içerisinde deÄŸilim.. Ancak bir Kürt olarak hangi alanda olursa olsun, benim adıma mücadele ettiÄŸini iddia eden bütün yapıları deÄŸerlendirme ve eleÅŸtiri hakkım olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Ve tekraren söylüyorum: Kürtlerin HDP üzerinden Türk soluyla birlikteliÄŸi noktasında sorun asla sol deÄŸil, solun iktidarcı ve Türkçü yorumu, bu ideolojiden fazlasıyla nasiplenmiÅŸ olması ve bunu her fırsatta yansıtmasıdır. HDP’nin Kürdistan’dan doÄŸru bakıldığında “Türkçü” Türkiye’den doÄŸru bakıldığında “Kürtçü” görünümü bunun en bariz kanıtıdır. HDP’nin  “Kürtçü” görünümden kurtulması için bu meseleyi tamamen gündeminden çıkarması gerekir. Aksi halde Kürtlerin karşısında muktedir konumunda olan bu kesim asla tatmin olmayacaktır.

Rusların çok bilindik bir sözü vardır; “ayıyı dansa kaldırırsan dans, sen vazgeçtiÄŸin vakit deÄŸil, ayı vazgeçtiÄŸinde sona erer.’’

Bu nedenle Kürtlerin bilmesi gerekir ki “…sadece bir direk bulup bayrak çekmeyi dert edinen..” söyleminin sahipleri, kendi bayraklarının direÄŸe çekilmiÅŸliÄŸini tartışma konusu dahi yapmazlar..

Unutulmamalı ki egemenlik iliÅŸkisi içiriÅŸinde olunan durumlarda süreç ezilenin aleyhine geliÅŸtiÄŸi gibi, egemenin sınırlarını belirleyen en önemli unsur da yine ezilenin tavrıdır. Egemenlik, deÄŸerler üzerinden ÅŸekillenmez, onu ÅŸekillendirecek yegâne unsur güçtür. 

Ez-cümle; Kürtler çok uÄŸraÅŸtı ama Türk dindarlarını, solcularını deÄŸiÅŸtiremedi. O halde geriye kalan tek bir seçeneÄŸi Kürtlerin bir sözüyle ifade edelim:

 “Ez bi te nikarim, ma ez bi xwe jî nikarim!”

 

NURCAN AKTAY/AKTÄ°VÄ°ST


 

Nerinaazad
Bu haber toplam: 7844 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:09:34:11
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x