Kadir Amaç:Kürdistan Siyasetinin, Siyaset Bilimiyle İlişkisi Nasıl Olmalı?

Bilimsel çalışmalar kesinlikle kişinin; politik ve duyusal reflekslerinden uzak durmasını şart koşar.

05.05.2014, Pts - 19:45

Kadir Amaç:Kürdistan Siyasetinin, Siyaset Bilimiyle İlişkisi Nasıl Olmalı?
Haberi Paylaş
Bilimsel çalışmalar kesinlikle kişinin; politik ve duyusal reflekslerinden uzak durmasını şart koşar. Bu anlamda Kürdistan davasının yüzde yüz bilimsel çalışmalara ihtiyacı vardır. Kürdistan davasının bilimsel çalışmaları güçlü muhakemelerle yapılmalıdır. Müsavi ve mutedil olmalı, kanıt ve verilerle desteklenmeli; birazda teorik olmalıdır. Kürdistan siyasetini ve sosyolojisini doğru ve muhkem kavramak istiyorsak, ona kızgınlık duymadan; bir bilim adamının tabiatı ya da bir biyoloğun bakterileri incelediği gibi Kürdistan’ın siyasetini ve sosyolojisini incelemeliyiz. “Siyaset Felsefesine Giriş” adlı eserin yazarı Christian Ruby”nin dediği gibi “felsefe, bulutları düşünmek değildir. Felsefe kimi zaman kaotik görünen siyaseti (siyaset bilimi aracılığıyla) anlaşılır kılmaktır.” (1)

Bu anlamda Immanuel Kant’ın; kavramsız ilkeler (precepts) boştur, ilkesiz kavramlar kördür düşüncesi, modern felsefenin ve modern sosyal bilimin doğmasına nasıl yardımcı olduysa; Kürdistan’ın siyaset ve sosyoloji bilimine katkı sunacağını da söylemek mümkündür.

Bu zaviyeden hareketle Kürdistan davasını siyaset bilimiyle buluşturmamız için, öncelikle milletler ailesinin siyaset bilimiyle münasebetini kronolojik okumalarla başlatmamız gerekecektir. Siyaset bilimciler siyasal egemenlik meselesinde, Platon’un “Devlet “ ve Aristoteles’in “Politika” eserlerini başyapıt olarak gösterirler. Bugünkü modern Asya kıtasında yaşayan milletlerin, milli egemenlik politikalarını belirleyen Konfüçyüs’ün devlet ve siyasal egemenlik öğretileridir. Hakeza Hindistan devlet ve siyaset geleneğinin beslendiği en önemli düşünürler Kautilya ve Mahatma Gandhi’dir. 14. yüzyılda Afrika ve Arap İslam dünyasının siyasal egemenlik meselesini anahatlarıyla belirleyen İbn-i Haldun ve Farabi olmuştur. Makyavelli Avrupanın ilk modern siyaset bilimcisidir. Niccola Makyavelli, dağınık duran İtalya halkının birlik ve beraberliğinin nasıl sağlanacağını ve yabancıların İtalyan topraklarındaki siyasal egemenliğine nasıl son verileceğini “Hükümdar” adlı eserinde, İtalyan hükümdarına anlatmıştır.

17. ve 18. yüzyılda Makyavelli’nin takipçileri Hobbes, John Locke, Rousseau Avrupa ve ABD’nin siyaset biliminde kilometre taşı olmuşlardır. Amerikan devletinin kurucuları Amerikan bağımsızlık bildirgesini ve Amerikan siyasal egemenlik kanunlarını düzenlerken Hobbes, John Locke’u referans almışlardır. ABD’nin anayasasını ve bağımsızlık bildirgesini yazan hukukçuları o dönemin en güçlü rasyonel okumalarından etkilenmiş ve İngiltere’den neden ayrılmaları gerektiği konusunu detaylarına kadar anlatmışlardır. İsimlerini zikrettiğimiz bu siyaset bilimciler, her milletin kendi toprakları üzerinde ülkelerini ve halkını iç ve dış tehditlerden korumak ve milletlerine, mutlu ve özgür bir ülke armağan etmek için siyasal egemenliğin şart olduğuna işaret etmişlerdir. Bu anlamda siyaset bilimci Yale’li Dehli siyasal egemenlik konusunu “A’nın B’ye A’nın istediğini yaptırması “olarak tanımlarken, Kürt milleti için siyasal egemenlik meselesinin ne kadar önemli olduğunu bize hatırlatmış olacaktı. Siyaset bilimi ve siyaset felsefesinin tedrisatı rahlesinden geçmeyen bir milletin siyasetçileri kolay kolay öğüt dinlemezler. Kendilerini feodal ağaları gibi, tanrının yeryüzündeki temsilcisi gibi ya da monarşi kralları gibi gördükleri için, başlarından hiçbir zaman, cehalet ve musibet eksik olmaz. Siyaset bilimi ve siyaset felsefesinde kullanılan şu figürler Kürt siyaseti için örnektir: Yolcusu dolu olan bir gemiye istikamet tayin eden kaptandır, bir köyün hayvan sürüsünü otlatan ve onları tehlikelerden koruyan çobandır, hastalara şifa ve tavsiyelerde bulunan hekimdir, köleye yol gösteren efendidir.

Güçlü olmayan millletler bir yaprak gibi, güçlü olmayan devletler ise bir örümcek ağı gibi savrulmaya mahkumdurlar. Bu anlamda ”Siyaset Bilimi” adlı eserin yazarları güç ile zorun aynı şeyler olmadığını şu sözlerle ifade ederler: ”Güç askeri, siyasi ve psikolojik faktörleri kapsar. En iyi güç türü rasyonel iknadır. Gücün hesaplanması ustalık gerektirir. CIA’nın bütün departmanları ilgilendikleri ülkenin sahip olduğu gücü anlamaya (çözmeye) çalışmak için milyonlar harcar.”

Bu kulvarda, Kürdistan’ın teritoryal ve siyasal egemenlik mücadelesini veren tüm Kürdistani departmanlar; uluslararası ilişkiler koridorunu, Kürdistan’ın milli çıkarlarına ve menfaatlerine uygun politikalarla birleştirmelidirler.

Dünyaca ünlü siyaset bilimciler uluslararası ilişkilerde, milli çıkarların ve milli menfaatlerin

prototiplerini dört ana başlık altında toplar:

1. Hayati çıkara karşı ikincil çıkar. (Ukrayna ve Rusya sorununda ABD ve AB tavrı)

2. Geçici çıkara karşı daimi çıkar. (ABD’nin batı yarımküre içinde yer alan ülkelerle dostluğu)

3. Spesifik çıkara karşı genel çıkar. (Suriye meselesinde, ABD ve AB genel çıkar siyaseti izledi)

4. Birbirleriyle uyuşan çıkarlara karşı birbirleriyle çatışan çıkarlar. (Kerkük ve Musul’u kapsayan

bağımsız Kürdistani kurma hayatı bir çıkar ilişkisi, ABD ve Güney Kürdistan ilişkisi) (2)

Kürdistan siyaseti, milletler, devletler ve uluslararası kurumlar tarafından değer (meşrutiyet) görmek istiyorsa, yukarıdaki geçici ve daimi milli menfaatler stratejisini hayata geçirmelidir. Bu anlamda dünyanın en saygın, en güçlü modern ve demokratik ülkeleriyle, geçici ve daimi milli çıkarlar ekseninde, yoğun bir diplomasi ve enformasyon trafiğini başlatmalıdır. Bu anlamda İsrail devleti bahsettiğimiz siyaset felsefesini hayata geçirdiği için bugün Ortadoğunun en modern ve en demokratik yönetimine ve siyasal egemenliğine sahip tek ülkedir. Doğu blokğu ülkeleri arasında en güçlü devlet geleneğine ve egemenliğine sahip olan Rusya hiçbir zaman İsrail devleti kadar modern ve demokratik bir ülke olmadı; ancak çok güçlü liderler çıkarabildi. Bu anlamda kadirşinas halkımızın ne Hasan Sabbah gibi liderlere ne de bizim için tanrıdan randevu aldığını iddia eden tarikat şeyhlerine ihtiyacı vardır! Alicenap halkımızın büyük düşünürlere, büyük bilim adamlarına, yetenekli siyasetçilere, büyük sermaye sahiplerine ve büyük ahlak öğretmenlerine ihtiyacı vardır.

O halde elli milyon milletin ikbalini ve yazgısını belirleyen meselelerde; tek bir aklın, tek bir düşüncenin, tek bir inancın, tek bir kuruluşun ve tek bir siyasi mahfilin insiyatif alması; o milletin milli ve bilimsel hafızasına yapılmış suikastlerin en büyüğüdür! Bu anlamda Kürdistan davasının millileşme ve devletleşme temayüllerine grup, örgüt, parti, lider, psikolojik ve irrasyonel faktörlerin galebe çaldığını söylemek mümkündür. Eğer Kürdistan’ın biyolojik faktörleri, psikolojik faktörleri, kültürel ve milli faktörleri rasyonel faktörlerle birleşirse Kürdistan davasının maneviyat iklimini politik ve dini mistifikasyonlarla boğmaya çalışan ehveni şer unsurlarını etkisiz hale getirmeleri mümkündür. Mamafih, Kürdistan’ın biyolojik faktörleri psikolojik faktörlerle, psikolojik faktörleri kültürel faktörlerle, kültürel faktörleri milli faktörlerle birleşince kusursuz bir Kürdistan bağımsızlığını ve özgürlüğünü doğuracaktır. Örneğin ABD’nin anayasasını ve Bağımsızlık Bildirgesi’ni yazan hukukçuları o dönemin en güçlü rasyonel okumalarından etkilenmiş, İngiltere’den neden ayrılmaları gerektiği konusunu detaylarına kadar anlatmışlardır. Nasıl ki Bosnalılar Sırplar, Filistinliler İsrailliler, Bangladeşliler Pakistanlılar tarafından yönetilmeye asla razı değilseler, Kürt milleti ve Kürt siyaseti de asla Türk-Arap-Fars Milleti ve Türk-Arap-Fars Siyaseti tarafından yönetilmeye razı olmamalıdırlar!

Kürt siyaseti artık şu gerçeği görmelidir: Kürt halkının büyük ekseriyeti kendi öz toprakları üzerinde siyasal bağımsızlığını ve siyasal egemenliğini ilan etmek istiyor. Kürt siyasetçileri artık işgalci devletin meclisinde, Türk devletinin bütçe görüşmeleriyle ilgilenmemelidir. Kürt siyaseti, Kürt halkının siyasal egemenlik meselesiyle ilgilenmelidir. O halde Kürt siyasetçilerin, Türk siyasetçilerine şu hakikati söylemeleri farz olmuştur: Eğer işgalci devletler, Kürt halkının teritoryal ve siyasal egemenlik hakkı yoktur; sadece kültürel hakları vardır diyorsa; bizde onları başka zihinlere, başka ruhlara ve başka gönüllere davet ederek şöyle demeliyiz: Dilerseniz Hz. Musa’nın şeriatına, dilerseniz Hz. İsa’nın şeriatına, dilerseniz Hz. Muhammed’in şeriatına, dilerseniz Marks’ın şeriatına, dilerseniz Lenin’in şeriatına, dilerseniz Roza Lüksenburg’un şeriatına gidelim! Yok eğer biz Yahudi, Hristiyan ve İslam dininin peygamber inancını, klasik ve reel sosyalizmin peygamber ideolojisini bilimsel bulmuyoruz diyorsanız; o vakit dünyanın en saygın bilim adamlarına gidelim, dünyanın en saygın devlet yöneticilerine gidelim, dünyanın en saygın uluslararası kurum ve kuruluşlarına gidelim, dünyanın en saygın adalet ve hukuk mahkemelerine gidelim, dünyanın en saygın sivil kuruluşlarına gidelim, dünyanın en saygın milletlerine gidelim ve onların verecekleri kararlar milletimizin kabulüdür.

Kürt siyaseti bu anlamda Siyasal İslam’ın Kürdistan’daki misyonerlerinede bir kaç çift sözü olmalıdır. Kürdistan davası, Siyasal İslam\'dan zarar ve ziyandan başka hiçbir hayır görmedi. Dindar halkımızda, müslüman toplumlardan ve devletlerden hiçbir hayır görmedi. Siyasal İslami hareketler ve bu hareketlerin liderleri; takipçilerini ve Müslüman toplumları ABD, Avrupa ve İsrail’in, tanrının ve İslam’ın düşmanları olduğuna inandırmış olmaları, Ortadoğu coğrafyasında farklı bir irrasyonel hakimiyetin doğmasına vesile olmuşlardır. Bu gayri insani ve gayri İslami anlayıştan dolayı Ortadoğuyu kan, vahşet, cehalet çöplüğüne çevirdiler. İrrasyonel hareketler ve hareketlerin liderleri kullandıkları bu irrasyonel argümanlara zamanla kendileri de inanarak , müslüman toplumları suhulet ortamından şekavet ortamına sürüklediklerine İran, Sudan, Pakistan, Afganistan, Suriye, Irak ve Kuzey Kürdistan örnekleri kanıttır. Kürdistan ülkesini ve dindar halkını bu maceraya sürükleyenlerin akıl ve vicdanlarına seslenilmelidir.

Sonuç olarak toparlarsak; Kürt siyaseti Kürt halkının tüm katmanlarına ve kompartmanlarına şunu diyerek Kürdistan davasını yüzde yüz başarıya taşıyabilir: Bizim bilimsel Kürdistani dünya görüşümüz; parti, örgüt, cemaat, ideoloji değildir. Bizim bilimsel Kürdistani dünya görüşümüz; Kürdistan’ın teritoryal milli egemenlik ilkesini savunan siyaset bilimi ve siyaset felsefesidir. Kürt siyaseti; Kürdistan ayetinin siyasal egemenliğini, siyaset biliminin ve siyaset felsefesinin yardımlarıyla talep ettiğinde ve bu Kürdistani prensibi hayata geçirdiğinde, halkımıza ve ülkemize, değerli ve hayırlı bir armağan vermiş olacaktır. Eğer Kürt siyaseti, Kürt halkının yazgısını ve ikbalini bilimsel, realist ve idealist enstrümanlarla belirleme yerine; ülkelerini işgal, ontolojik varlığını inkar ve cesetlerimizi çarmıha gerenlere ‘kardeşlerimiz’ demeye devam ederlerse; o vakit yapılacak hiçbir şey kalmamış demektir!

[email protected]

Kaynak:

1-Christian Ruby, Siyaset Felsefesine Giriş, İletişim Yayınları, Sayfa 16

2-Roskın/Cord/Medeıros/Jones, Siyaset Bilimi, Adres Yayınları, Sayfa 377

Nerina Azad
Bu haber toplam: 13849 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:05:03:48
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x