AKP'de ki çatlaklar Kürdleri sevindirmesin

\"En kötü devlet devletsizlikten iyidir\" olgusuna, haklı argümanlarla itiraz edebilen olabilir mi acaba?

05.05.2016, Per - 09:36

AKP'de ki çatlaklar Kürdleri sevindirmesin
Haberi Paylaş

Türk devleti, insan hakları, basın özgürlüğü konularında dünyada 200 ülkeden yaklaşık orta sıralarda. Hiç bir uygarlık geliştiremediği halde Türklerin devleti olmasaydı Türklerin hali ne olurdu? Muhtemelen darmadağın olur ve zamanla da yok olmaktan kurtulamazlardı. Çünkü en kötü devlet bile anadilde eğitim sistemi ile ulusunun varlığını, sosyolojisini, foklorunu, antropolojisini, tarihsel değerlerini, topraksal bütünlüğünü koruyor ve ulusal pazarını geliştiriyor; ona ulusal ve uluslararası düzeyde ürününü özgürce pazarlama fırsatı ve ticaret hakkını sunarken dünyada kendi adına sanatını, sporunu kendi adıyla temsil etme, kendi kimliği ile diplomasi, kendi kimliği ile var olma ve kendi kimliği ile seyahat etme özgürlüğünü sunuyor.

Devlet olmanın avantajlarını saymak ile bitiremeyiz. Elbette devletin demokratik ve hukuk devleti olması onu ve temsil ettiği halkı dünyada çok daha itibar sahibi yapar. Gönül isterdi ki Türk devleti demokratik olsun ve Kürdler ile demokratik temelde kansız, savaşsız bir çözüm bulsun; demek ki buna kültürleri yetmiyor. Türk sistemin iktidarı sarsıntılar yaşayabilirr elbette ve yaşayacaktır da.

Selahattin Demirtaş: \"Davutoğlu Stajyer başbakan \'Destan yazdık\' diyor. Senin tezkereni yazmışlar gidiyorsun haberin yok.\" dedi. Selahattin, muhalif bir politikacı olarak güne ilişkin bu tür açıklamaları yerinde olsa da karşımızda sistemli, kurumsal, tecrübeli sömürgeci bir devlet var. Osmanlı\'yı da katarsak 700 yıllık bir devlet tecrübeden söz ediyoruz. Hiç bir demokratik değerler geleneği yaratamamış, hilekârlıklar üzerinden, asırlar boyu İslam\'ı kullanma yoluyla varlık göstermiş ve hâlâ bu yöntem ile varlık sürdüren bir devlet var karşımızda.

İslam\'ı kullanmaları dindar oluşlarından gelmiyor. Modern, hukuksal, bilimsel ve demokratik değerler yaratamadıklarındandır. Buna Türk-İslam sentezi diyebiliriz.

Bu sistem, birçok başbakan, politikacı ve hatta cumhurbaşkanı değiştirebilir, değiştiriyor da; bu durum Kürdleri umutlandırmamalı. Elbette Kürdistan\'daki savaş çatlaklar yaratabilir, sarsılmalar oluşturabilir, fakat son kırk yılda, bu sistem kaç başbakan, kaç cumhurbaşkanı, kaç politikacı değiştirdi? Kürdler aynı politikacılarla yola devam ediyorlarsa güçlü bir sistem kuramadıklarından olabilir mi acaba? Bu tartışmalı bir konu?

Kalıcı güç ve sistem olmak için asıl olan birey değil toplumun tüm katmanlarını içine alan kurulmuş ulusal bir sistem ile mümkündür; çünkü birey ölümlüdür, sisten ise kalıcıdır. Birey çok üstün tutulsa, hatta ilahileştirilse bile davadan üstün ve öncelikli tutulmamalı. Çünkü tarih bize ulusal kurtuluş hareketiysen ve mutlaka başarmak istiyorsan, durmadan dönen, çarkları olan sistemini kurma zorunluluğunu gösteriyor. Çünkü sistem bir çok kurumdan oluşan sinerjik bir bütündür, Erdoğan tek adam gibi görünse de aslında devletin tüm kurumları, ordu ve muhalefet dahil Erdoğan\'a Kürd davasını kan ile bastırma karşılığında tam destek verdi. Erdoğan başarmaz ise yerine başkasını getirmesini de bilirler. Erdoğan’ın bu misyonu hüsranla biteceğini bilmek için kâhin olmaya da gerek yok.

Hatta Türk sistemi Kürdleri günün birinde kaybetse bile varlığına devam edecek ve hatta çok daha demokratikleşip güçlenerek varlığına devam edecek. Türk ulusalcığılı bölünme fobisi ile Kürdler haklarına kavuşmasın diye aşırı tutuculaştı. Bu sisten başbakan ya da
cumhurbaşkanlarını devletlerine kurban da edebilirler ve nitekim Adnan Menderes ve Turgut Özal bunun bariz örnekleridirler. Bunun mutlaka iyi görülmesi, okunması gerek. Erdoğan diktatoryal gücünü aslında Kürd davasını ezmede iddialı olmasından aldığı açıktır. Diğer yandan son yıllarda ekonominin geçmiş yıllara göre daha iyi gitmesinden de destek görüyor. Dikkat edilirse Naziler\'de gücünü halktan ve Alman burjuvazisinden alıyordu ve ekonomi de iyi gidiyordu.

En son CHP\'nin dokunulmazlıklar konusundaki tavırı sanırım devletin tüm kurumlarıyla oluşturdukları ulusal mutabakatı yeterince açıklamaya yetiyor. Çünkü tüm kurumlarıyla ulusal hareket eden kolonyalist bir sistem var karşımızda. Şimdi asıl mesele, Kürdler kurtuluş için kendi sistemini kurabilecekler mi? Dava esasları üzerinden kurumsallaşabilecekler mi? Hatta uluslaşma süreçlerini tamamlayabilecekler mi?

Diğer yandan, asker ölümleri Kürdleri çok sevindirmemeli. Asker ölerek bitmez, hatta iktidar asker ölümlerini fevkalade istiyor. Asker ölüyor diye bu devlet ve ezici ağırlığını oluşturan milliyetçilerin teslim olmasını, pes etmesini beklenebilir mi? Asker ölüyor diye teslim olmaları bir yana çok daha savaş yeteneği ve azmini kazanıyorlar. Günde ortalama kaç kişi askere alınıyor? Muhtemelen binlerce. Peki günde kaç asker ölebilir, beş on, hadi elli.

Fakat davanın haklılığı ve ona uygun sağlam bir ulusal sistem kurarsan yenilemezsin. Diğer yandan savaşın tamamen Kürdistan\'da sürmesi ise Kürdlerin aleyhine işlediği gün gibi ortada. Savaş tamamen Kürdistan\'da sürdüğünden ötürü dış yatırımlar devam ediyor ve Türk lirası değerini koruyor. O halde bu nasıl bir savaş?

Elbette Kürdlerin direnmesi meşrudur ve muazzam bir direniş gösteriyorlar da fakat bu meşru direniş tekbaşına özgürleşmek için yeterli sayılabilir mi? Kürdler bu denli haklı ve mağdur olmalarına rağmen uluslararası ittifaklarını, amaçlarında ilkesel netliği, birliktenliklerini ve demokratik anlamda kurumsallaşmalarını geliştiremezlerse özgürleşmek ya da hedeflerine ulaşmaları mümkün olabilir mi?

Nerina Azad
Bu haber toplam: 15002 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:38:47
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x