Baran Tursun Vakfı’nın Diyarbakır’da Yürüttüğü Proje Üzerine

23.05.2025, Cum - 10:30

Baran Tursun Vakfı’nın Diyarbakır’da Yürüttüğü Proje Üzerine
Haberi Paylaş

Newroz’u bayram olarak kutlayanlar için Newroz kutlu olsun!  Newroz pîroz be!

Nobel ödüllü UNICEF, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu 11 Aralık 1946’da BM Rehabilitasyon İdaresi tarafından İkinci Dünya Savaşı’ndan etkilenen çocuklara, annelere acil yardım sağlamak için kuruldu. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme 193 ülkenin onayıyla 20 Kasım 1989 tarihinde BM tarafından kabul edildi.

İnsan hakları kavramının ilk belgesi sayılan 1215 tarihli Magna Carta, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve ardından 1789 Fransiz devriminden sonra yayımlanan İnsan Hakları Bildirisi nihayetinde 10 Aralık 1948’de imzalanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne dönüştü.

1924 tarihli Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi çocukların uluslararası alanda korunmasına yönelik yapılan ilk sözleşmedir. Türkiye’de UNICEF çocuklar için saha çalışmalarına 1951’de başlıyor ve 1956 yılından beri UNICEF Türkiye Milli Komitesi çalışmalarını halen sürdürüyor.

Çocuk ve insan haklarına dair sözleşmelerin her ikisi de ikinci dünya savaşı sonrasına ait yani 1946 ve 1948! Neden?

1990’da imzalanan Paris şartı’nda vurgulanan ‘Avrupa kendisini mazisinin kalıntılarından kurtarıyor.’ cümlesi basitçe şu demek: geçmişin mirasını reddediyoruz.. Hangi mirası? Irkçılık, seksisizm, gericilik, ayrımcılık, dışlayıcılık, ayrıcalıklılık, çocuk işçiliği, zorbalık, nefret söylemi ve suçu..

Bilimsel yöntemleri, yaşam hakkını, insan onurunu, başa gelen felaketlerin öğrettiklerini esas alan millet ve devletler yaşanan her bir üst oluştan, yıkımdan sonra ders çıkarıp önlem alıp, değişebilenlerdir. İkinci dünya savaşından sonra Berlin ikiye bölündü. Doğu Berlin’i Rusya, Batı Berlin’i ise Amerika, İngiltere ve Fransa işgal etti. Batı Berlin demokratik anayasayı uygulamaya koydu ve Almanya halen de katı anayasal bir devlettir. Batı Berlin bir şey daha yaptı, soykırıma uğrattığı milletlerden özür diledi. Oysa Rus kontrolüne geçen Doğu Berlin ya da doğu Almanya otoriterliğe gömüldü ve stasi’nin keyfi acımasızlığına maruz kaldı. Halbuki Batı Almanya güçlendi, refahı arttı ve dünyanın her yerinden göçmenin ilgisini çekmeye devam ediyor. Aynı soruyu Irak için sormama izin verin? Otoriter bir ülke Bağdat’ı işgal etseydi, federal sisteme geçilerek demokratik federal anayasa yapılabilir miydi? Kürdler ve diğer milletler koruma altına alınabilir miydi?

Soruyu günümüz Suriyesi için de sorabiliriz. 2024’te HTŞ’ye teslim edilen Şam, Batı Berlin ya da Hewler gibi bir yol mu izleyecek yoksa hayat daha mı kötüye gidecek! İkisinden birinin tercih Suriyelilere ait, izleyip göreceğiz.

İkinci dünya savaşı sonrası Almanya örneği ve Saddam sonrası Irak örneği bize şunu söylüyor.. İnsan ve çevre haklarının yazılı hale getirilmesi ve onurunun korunmasına dayalı demokratik, katılımcı, özgürlükçü, şiddet önermediği sürece ifade özgürlüğünü ve ifadeyi örgütleme hakkının yer aldığı anayasanın varlığı ve uygulanması sağlıklı birey ve sağlıklı toplum için esastır.

Günümüz demokratik anayasa ve yönetimlerin, her türlü sözleşme, bildirgeler, politika belgeleri her fırsatta itiraz eden, direnen insanların eseridir. Bu eseri anlamak, korumak, yaygınlaştırmak, güçlendirmek ve geliştirmek gerekir.

İnsanlığın İnsan Hakları, Çocuk hakları, Toplumsal cinsiyet eşitliği, Feminizm kazanımları görkemlidir.

Soruyu değiştirerek de olsa tekrarlamak istiyorum: Çocuk ve insan haklarına dair sözleşmelerin her ikisi de ikinci dünya savaşı sonrasına ait yani 1946 ve 1948! Hedeflenen ne?

Bizler bugün çocuklar ve gençler için buradayız. Çocuk ve çocukluk kavramlarının yetişkin insan tanımı içinde kaybolmaktan kurtarılmasının ve ülkeler tarafından bağlayıcı hale getirilmesinin fazla bir geçmişi yok yani ikinci dünya savaşı. Çocukları uluslararası alanda korumayı deneyen, korumak için çabalayan sözleşmelerin de fazla bir geçmişi yok. Önemli olan bu politika belgelerinin kıymetini anlayabilmek ve asla taviz vermemek, uygulanması için çabalamak. Bunun da en önemli tarafı çocukların ve gençlerin kendi haklarını bilmesini sağlamak gerekiyor. Çocukların yanlışlıkla ya da farklı faktörlerle risk altına girdiklerinde, travmatik dönemlerinde de hakları olduğunu bilmeleri, farkına varmaları, her koşulda bu haklarından yararlanmalarını sağlamak gerekiyor.

Hakların bir kâğıt üzerine yazılıp yapmakla yükümlü tarafların imzalanması ve yerine getirmediğinde ya da ihmali olduğunda bunun bir yaptırımı olacağını kabullenmesi iyi ve güvende hissettiriyor ancak uygulanması her birimizin sorumluluğunda..

Bölgemizde çocukların nitelikli eğitim, spor, sanat koşulları yeterli değildir. PISSA ve TIMMS sınavları ve diğer birçok sınav sonuçları bölgemizin Türkiye’nin en geri bölgesi olduğunu ortaya koyuyor. Önemli olan geride olmak değildir, bundan gocunulmaz; beni rahatsız eden bölgemizin  diğer bölgelerle arasında büyük fark olması ve bu farkın kapanmamasıdır!

Bu nedenle UNICEF ve Baran Tursun Vakfı’ndan bölgemizdeki çocuk, genç, kadın ve çevre çalışmalarının sayısını ve çeşidini artırmasını rica ediyorum.

UNİCEF’in bölgemizde çocuk ve ergenlere yönelik aile içi ve aile dışı şiddet ve ayırımcılığın farklı yönleri hakkında kanıt üretme, raporlama, kanıta dayalı savunuculuk ve farkındalık yaratma faaliyetleri çerçevesinde çocukların kötü muameleye, ayırımcılığa, işçiliğe ve okullar dahil kurumsal şiddete maruz kalıp kalmadığına daha fazla zaman ayırmalarını rica ediyorum. Kuzey Yıldızı Vakfı desteğe ve işbirliğine hazırdır.

UNICEF’e, Avrupa Birliği’ne, Baran Tursun Vakfı’na, projenin bu toplantısına katılan Diyarbakır’ın özverili bireylerine teşekkür ediyorum.

Aziz Yağan

(*)Bu konuşma 22 Mart 2025 Cumartesi, Baran Tursun Vakfı’nın Diyarbakır’daki toplantısında yapıldı.

Bu haber toplam: 2089 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:17:08:00
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x