Barij Celalî: Olası İran-ABD Savaşı ve KCK ile YNK'ye Rağmen 3. Kürdistan

Kuzey Kurdler'nin kendilerini pek de ilgilendirmeyen bölgesel hatta yerel gündemlere yoğunlaştığı bir dönemde, küresel gündemin ıskalanması, Kurdlerin ulusal gelecekleri ve menfaatleri adına üzücü bir tablo.

01.06.2019, Cts - 09:41

Barij Celalî: Olası İran-ABD Savaşı ve KCK ile YNK'ye Rağmen 3. Kürdistan
Haberi Paylaş

Kuzey Kurdler'nin kendilerini pek de ilgilendirmeyen bölgesel hatta yerel gündemlere yoğunlaştığı bir dönemde, küresel gündemin ıskalanması, Kurdlerin ulusal gelecekleri ve menfaatleri adına üzücü bir tablo.

Kısır ve fakir bir sosyolojinin hüküm sürdüğü bir sistemin toplumu da şüphesiz ki zayıf bir belleğe, eksik bir perspektife sahip olur. Türkiye'nin ve Türk toplumunun, belki de kendi sistemlerinin bilinçli bir inşası olan dünyadan kopuk olma durumuna, onlarla kültürel etkileşim içinde olan Kurdler'in ezici çoğunluğu da maalesef dahil olmuş.

Belki sıranın kendilerine de geleceği korkusunun toplumda yayılmaması adına, Türk devlet aklı bilinçli olarak küresel ve bölgesel gündemleri perdeliyor olabilir. Ama Kurd parti, hareket, cemaat, hatta sivil kuruluşlarının küresel gündemi, özellikle de kaderlerini belirleyecek olan ABD ve İran çekişmesine bu kadar kayıtsız kalmaları, ilgilenmemeleri, takibe almamaları büyük bir eksikliktir ve oldukça büyük bir kayıp olacaktır.

1979 İran rejim değişikliği devriminden sonra bir türlü hizaya gelmeyen veya getirilemeyen İran, özellikle de Irak savaşından sonra büyük bir strateji değişikliğine gitti. Irak savaşında verdiği insan kaybından ve ekonomik çöküntüden büyük bir ders çıkararak, savaşı artık ülkesi dışına taşırma, tehditleri rakip gördüğü ülkelere kanalize ederek ayakta kalma stratejisi izledi. Oldukça da başarılı oldu. Bugün beka savaşını, Yemen, Suriye, Lübnan, Irak ve Kurdistan gibi ülkelerde yürüten İran, ekonomisini zorlasa da, ülkesinin çitlerinden tek bir çivi bile yere düşmüyor. Camına en ufak bir taş değmiyor. Kabul edelim ki bu büyük bir başarıdır.

Fakat bu durumu sürdürebilmek belli bir süreden sora çok zor olmaktadır. Gelişmekte olan bir ekonomi ve tüm milli sermayenin paramilter örgüt ve taşeronlara aktarıldığı bir anlayışla bu stratejiyi yıllar boyu sürdürmek elbette imkansızdır. Savaş ekonomisi denilen şey buna asla müsade etmez. Kaldı ki bu yayılmacı, politik ve askeri kurnazlığa dünyanın süper güçleri müsade de etmez. Nitekim öyle de oldu. Bu gün savaş çanları İran için çalmaya başladı.

Uzunca bir ambargo sürecinden sonra, 2015 yılanda Obama yönetimi ile İran arasında, BM'nin P5+1 ülkelerinin taraf ve garantör olduğu bir anlaşma imzalandı. Anlaşmanın amacı 10 yıl boyunca, İran'ı nükleer silah geliştirmeketen ve uranyum zenginleştirmekten uzak tutmaktı. Karşılığında da İran'a yıllardır uygulanan ambargolar kademeli olarak kaldırılacaktı. Lakin üzerinde durulması gereken önemli nokta şu; neden uzun süreli veya sürdürülebilir bir anlaşma değil de, 10 yıllık bir anlaşma. İşte üzerinde düşünmemiz gereken nokta tam da bu. Kanımca zaten planlanmış bir müdahale ajandasına işaret ediyor. Amaç, zaman kazanmaktı.

İşler planlandığı gibi gitmedi. İran'a uygulanan ambargonun kalkması ve İran'ın kapitalist sermayeye açılan sahası, İran ekonomisinin kısa zamanda büyük bir sıçrama yapmasına sebep oldu. Özellikle de AB ülkelerinin dev otomotiv, teknoloji şirketlerinin İran'a çıkarma yapması, doğal gaz ve petrol ihracatı İran ekonomisine müthiş bir ivme kazandırdı. Bu durum İran'ın yukarıda değindiğim yayılmacı stratejisine müthiş bir katkı sundu. Ve İran 10 yıllık anlaşmaya güvenerek, hızlı bir şekilde uygulamaya geçti, hizmetindeki tüm terör örgütlerine mali ve askeri desteği zirveye çıkardı. ABD'nin zaman kazanma stratejisi aksine İran'a daha çok yardı.

Lakin bunu gören derin ABD aklı ve desteklediği Cumhuriyetçiler bu duruma dur demek için ülke içinde iyi bir propaganda kampanyası ile seçim alanlarına çıktı. Başkan adaylarından Donald Trump, seçim vaatlerinde en çok dillendirdiği "ABD'nin imzalanan, gelmiş geçmiş en kötü anlaşması" dediği bu anlaşmanın, acilen iptal edilmesini meydanlarda sürekli dillendirdi.

Keza öyle de oldu. Seçilir seçilmez 8 Mayıs 2018'de İran ile yapılan bu anlaşmayı tanımadığını ve masadan çekildiğini duyurdu. En büyük gerekçesi ise, İran'ın ABD'nin Ortadoğu'daki imajını ve hakimiyetini sarsması, kendisinin ve müttefiklerinin çıkarlarına saldırılarda bulunması.

Nihayetinde Cumhuriyetçiler ile hızlı bir şekilde Ortadoğu'ya yönelen ABD, demokratlar döneminden kalma Kuzey Kore gündemini ise askıya aldı. Çünkü durum gerçekten de ciddiydi. Kısa bir zaman diliminde, Yemen'nin yarısını alan ve ABD'nin en büyük Müslüman müttefiki olan Suudi Arabistan'ın başkentine onlarca füze düşüren bir sorun vardı. Suriye'de ABD'nin rolünü sıfıra indiren ve Rusya'ya büyük kazandıran bir el vardı. Esad'ı ayakta tutan, Körfez ülkelerine tehdit olan bir güç vardı. ABD'nin milyar dolarlar harcadığı Irak'ı, açıktan kendi imparatorluğununun bir eyaleti olarak adlandıran ve Irak hükümetini yanına çekmeyi başaran bir rejim vardı. Hizbullah, Heşdî Şabî sorunları vardı. Katar krizi vardı. Tüm bunların mimarı ve kazananı olan bir İran vardı karşılarında artık.

ABD için durum gerçekten çok ciddi, çünkü daha sayamadığım bir çok durum var ki, üstesinden gelemediği takdirde, ABD'nin Ortadoğu'da etkisinin sıfıra inmesi kaçınılmaz. Peki planlanan ne? ABD'nin İran'ı durdurma ve gelişmeleri kendi lehine çevirip, İran'ı başarısız kılma şansı ne kadar? ABD stratejisini ne üzerine kurgulamış, kimleri cephesine dahil etmiş? Rojhilat özelinde, Kurdler bu iki cephenin neresinde? Kurd parti ve hareketlerinin (PDK, YNK, PDK-Î, PKK/KCK vs) tavır ve tercihleri, Kurdistan'ın geleceği ve kazanımı ne olacak? Türkiye ve Rusya'nın tavrı nasıl olacak? Kısacası İran-ABD çekişmesi, bir savaşla sonuçlanacak mı, Kurdler nasıl hareket etmelidir? Uzun ve karmaşık olmasın diye yazının ikinci bölümünde bu konular üzerinde duracağız.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 20863 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:23:15:59
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x