Omurgasız, megaloman, eleştiriye kapalı kişiliği, ortama göre değişen görüşleri ile kimse serok olamaz. Öcalan kendisine iradesini teslim eden müritlerinin serokudur.
12.Eylül sonrası bir nesli yok etmek için 5 nolu işkence hanede kimse Öcalan'a serok demedi ve Öcalan için direnmedi. Direnişlerin amacı tarihe not düşebilmek için mahkemelerde siyasi savunma hakkını kazanmak ve birlikte yapılan işkencelere karşı insanlık onurunu korumaktı.
Bekaa'da 5 noluda canlarını feda ederek yapılan direnişlerin "Bir kap" yemek için" yapıldığını söyleyerek aşağılayan Öcalan uçağa bildirildiğinden bu güne kadar torbasında ne varsa ortaya döktü. Şimdi kalkmış "Önderliğin direnişi Mazlum Doğan M. Hayri Durmuş, Kemal Pir ve diğer arkadaşların direnişi gibi olamaz" diyebiliyor. Yetmemiş olacak ki dört parçaya bölünmüş Kürdistan'da Kürd ulusal mücadelesine nasıl engel olunur diye İmralı'da bilir kişilik yapıyor.
Silahlı mücadele veren örgütlerde cezaevine düşen kişi liderde olsa örgütü ile olan siyasi ilişkileri tahliye olana kadar askıya alınır, dışarıdaki mücadeleyi yönlendiremez. Bu konuda Mandela’nın tavrı alınacak derslerle doludur.
Öcalan (yani İmralı) dünyada tek bir örneği olmadığı halde cezaevinden dışarıdaki silahlı mücadeleyi istendiğinde başlatıp istendiğinde durdurabiliyor.
Bu gün de silahlı mücadeleyi başlattığı için bin pişman olduğunu söylüyor.
Öcalan'ın her dediğine amin diyenlere sormak lazım; Silahların sustuğu bir dönemde İmralı'dan avukatlar aracılığı ile gelen talimat ile silahlı mücadelenin başlatılması karşı çıkan, bir zamanlar "yoldaş" dediğiniz Hikmet Fidan, Faysal Dunlayıcı neden ve nasıl öldürüldü? Hiç merak edip araştırdınız mı?
Öcalan 12.Kongre'ye de " Beni anlamadınız" diyerek herkesi azarlıyor… Haklı, Öcalan’ı anlamayanlar "At gözlüklerini çıkartıp aşağıda dediklerine bir daha baksınlar.
-"Büyük stratejik önem arzeden Kemalizm emperyalizm koşullarında, emperyalizme karşı halkların bağımsızlaşması, özgürleşmesi ve özerkleşmesi, Türk ve Kürt halkının birlikte emperyalizme karşı tavır koyma hareketi, Türk ve Kürt halkının emperyalizm koşullarında özgür birlikteliğidir." 24 Eylül 2003
-"Atatürk'ün olduğu yerdeyim, onun kıyamet kopardığı noktadayım."
-"Türkiye'nin bir Çıkmazı var. Kemalizm yeniden örgütlenmek zorunda. Devrimci Kemalistlerin örgütlenmesini olumlu buluyoruz."27.8.2003 avukat görüşmesi.
-Mezopotamya Ajansı'nın haberine göre İmralı Heyeti ile görüşen Öcalan, İran, Irak, Suriye, Türkiye’ye yönelik emperyalist emellere kapı kapatacak bir modelin inşası için çalışıyormuş. Öcalan'in yaptığı çalışma Kürdlerin Türkiye'de Türkleşmesi, İran'da Farslılaşması, Irak ve Suriye'de de Araplaşmasından başka bir şey değil. Bunun dışında ortada ürettiği bir çözüm olmadığı halde "Ya benim çözümüm ya ABD'nin çözümüm" diyebiliyor.
Kişisel varoluş gerekçesini "Sevr'den daha tehlikeli olabilecek Kürd oluşumunu engellemek olduğunu" söyleyen Öcalan İmralı'da şirin görünmek için bakın neler diyor.
-"Biz taşeronuz"
-"Devlet adına çalışmak istiyorum."
-"Hizmet karşılığında makam, rütbe istemeyeceğim."
-"'Kürt kimliğine gerek yok"
-"Türk'ten daha fazla Türk'üm"
Şimdi bu dedikleri "taktik mi" yoksa teslimiyet mi?
Kerkük'ü Irak yönetimine satmak ile günah keçisi yapılan Bafel Talabani yaptığı basın açıklamasında "Herkes suçu bana atıyor Bu işi biz yalnız yapmadık. YNK- PKK- GORAN beraber karar verip imza attık. Irak ile yapılan anlaşmayı YNK 38 PKK den 8,Goran'dan 4 kişi imza attı. Alın size imzalar." diyerek imzalanan metni göstermişti. Buna rağmen müritler hala "Kerkük'ü Barzaniler sattı" diyebiliyor.
Başöğretmenleri Yalçın Küçük Öcalan'ı da kastederek "Benim yetiştirdiğim öğrencilerin elinde büyük bir medya gücü var. O güç onların elinde olduğu müddetçe Barzani Ağa olarak kalacak ve Kürd'ler Bağımsız devlet olmayı ilkel ve feodalizm diye istemeyecek" demişti. (Merak edenler yargılandığı mahkemenin tutanaklarına bakabilir.)Yalçın Küçük'ün emekleri boşa gitmedi. Öcalan'ın Kıbrıs Türk kesimi, Filistin hatta Afrika'da bir kabile için bağımsız devlet olmalarını ister. Birlikte yaşam mümkün olmadığı halde Kürdistan'ın hiç bir parçasında bırakın bağımsızlığı federasyon ve ulusal haklarla birlikte Özerklik bile istemez.
"Barzani'lerle bir itilafımız var. Uzun süreden beri Barzaniler tarafından geliştirilmek istenen zararlı politikaya karşı bir gelişme başlattık" (17.10.1995) diyor. Burada Öcalan'ın söylemeye dilinin varmadığı Barzani ailesinin Bağımsız Kürdistan için verdiği kararlı mücadele ve bu uğurda ödediği bedellerdir. Buna rağmen "Barzani'lerin nefes almasından bile rahatsız.
Güney Kürdistan'da Irak ile birlikte yaşamanın mümkün olmadığı için yapılan referandumda bağımsızlıktan yana alınan %92.3 evet oyuna rağmen Öcalan, KCK ve legal uzantıları karşı çıkmıştı. Avrupa'da sorumlululardan Zübeyir Aydar referandum sonrası "Barzani'nin ulus devlet ve Küçük Kürdistan çözümü Kürdlerin lehine değildir."
Cemil Bayık "Ulus devlete karşı olan Kürd'ler bölünmeden yana değil"
Karayılan "Bağımsız Kürd devletini desteklemeyeceğiz" demişlerdi. Bunları diyenler günümüzde Güney ile Rojava'nın birleşmesine karşı çıkıyorlar.
Öcalan Türkiye'de seçim ile kazanılan belediyelere atanan kayyumlara değinmeden "Barzani'ler Ankara'nın Hewlér'e atadığı kayyumdur" diyerek 150 yıldır bağımsızlık için bedeller ödeyerek mücadele eden bir aileyi hedefe koyuyor. Güney Kürdistan Federe Yönetimi'ni "çamur at izi kalır" mantığı ile karalıyor.
-"Türkiye, K.Irak ta İngiltere kadar hak sahibi değil midir? diye sorduğunda KCK, müritleri ve sivil uzantıları dahil kimse "O dediğin yer Güney Kurdistan'dır. Orada hak sahibi olan Kürdistan halkıdır" demiyor, diyemiyor.
Şeyh Said ve Seyid Rıza millet vekili olmak mı istediler?12.Kongre'de tarihe mal olmuş şahsiyetlerin çocuk ya da torunları milletvekili oldu diye Şeyh Said’i ve Seyid Rıza’ya kara çalmak doğrumu? Kendisinin de soyadından başka özelliği olmayan iki yeğeni de millet vekili oldu. Müritlerde yine tık yok.
Birde Öcalan'ın (İmralı'nın) dediklerini tekrar eden eski TKP"li Sarısözen, Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları ve "Türkiye için en büyük şans Abdullah Öcalan'ın İsrail karşıtı olmasıdır." diyen Cengiz Çandar gibi İmralı onaylı atanmışların Kürd halkı ile ilgili hadlerini aşan yorumlar yapmaları hiç çekilmiyor.
Yaşanan sürecin yaratacağı sorunları, bu sorunlara karşı ulusal ilkeler ile birlik olmanın hayatı öneme taşıdığının ben de farkındayım. Bunun farkında olunması Öcalan ve onun gibi düşünenleri eleştirmemek anlamına gelmiyor.
Daha önceki yazılarımda legal mücadelede yer alan yurtsever tabanın Öcalan, KCK ve legal uzantıları ile ilgili eleştirilerde ayrı tutulması gerektiğini, birlik için önemini belirtmeye çalıştım. Kitap okumayan, bildiği her şeyi Öcalan'dan öğrenen ve papağan gibi tekrar eden müritlerini eleştirilmeli. Ulusal mücadeleye verdikleri zararı, ulusal inkarı eleştirmeyelim mi? Öcalan'ın her dediğine bizde "taktik hewal" mi diyelim?
Kirli Hendek Savaşında yerle bir edilen ilçeleri, öldürülen çocuk yaştaki gençleri, en çok iki nesil sonra asimile olacaklarını bilinen iki milyon ailenin batıya göç ettirilmek istendiğini söylemeyelim mi?
İttihat ve Terakki Örgütü’nün düşün babası olan Ziya Gökalp ne yaptıysa bu gün aynı görevi Öcalan yapıyor.
Bahçeliye akıl veren Mümtaz'er Türköne "Öcalan'ın çağrısı vatana millete, Türklere Kürtlere hayırlı olsun. Çağrıda silah bırakmaktan daha önemli bir nokta var: Öcalan Ulus devlete kefil oluyor, federalizmi ve özerkliğin her türünü tartışma dışı bırakıyor. Öcalan, artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bekasının en sağlam teminatlarından biri. Herkes her şeyi yeniden düşünsün."
Yaptığı yanlışları başkalarının üstüne atmakta usta olan köylü kurnazı "Beni anlamadınız" diyerek 12.Kongre'ye katılanlara fırça atıyor. Müritleri aslında Öcalan anlıyor. Âmâ geldiği ihanet çizgisini tabana anlatmak, savunmak zor olduğu için anlamazdan geliyorlar.
Öcalan'ı deşifre edenler için kimse boşuna tehdit listeleri hazırlamasın. Kendisine yıllardır çocuk katili diyen Bahçeli ile "kanka" olabilir. Kral çıplak" demenin zamanı geldi ve geçiyor.
Öcalan'ın (İmralı'nın) dediklerini, amaçlananın ne olduğunu bizler çok iyi anladık ve yurtsever halkımıza anlatmaya devam edeceğiz.
BOP Projesine, emperyalizme karşı olunabilir. Ancak bu Öcalan ve müritleri gibi Kürdlerin ulusal haklarına karşı olmayı gerektirmiyor.
Kendi kaynakları elinden alınmış bir ulusun geleceği ile ilgili kararı ne bir örgüt ne de lider veremez. Sadece o ulusun kendisi karar verir. Bunun da yolu hiçbir ön koşula bağlı olmaksızın bağımsızlık, federasyon veya otonomi kurma hakkını özgürce kullanmasıdır. Bu hak ulusun tercihine ait bir haktır. Bu hak İmralı'da, kapalı kapılar ardında pazarlık konusu yapılamaz.
PKK içinde yer alan, ulusal mücadelenin bu gün getirilmek istenen yerden rahatsız olan arkadaşlara naçizane önerim yaşananlara müritlerin gözü ile değil başkalarının gözü ile de bakmaları. Kısaca empati yaparak "ötekileştirilenin" gözleri ile de bakmak gerekiyor Sadece kendi gözlemleri ya da Öcalan'ın söyledikleri ile yetinmek insanın ufkunu körleştirir, eksik kılar. “Yanlış trene bindiysen koridorda ters yöne koşmanın bir faydası yoktur" Yapılması gereken ilk istasyonda inmektir.
Skyes Picot Anlaşması ile emperyalistler Kürdistan yeniden üçe bölündü. Bölünen her parçada Kürdlerin ulusal hakları inkar edildi. Acımasızca asimilasyon politikası uygulandı. Bu gün emperyalist sistem kendi çizdiği yapay sınırları yeniden tartışılıyor. Tartışılan yapay sınırları koruma görevi ülkesi dörde bölünmüş, ulusal haklarından yoksun Kürdlere mi kaldı?
Adnan Güllüoğlu