Hasan Doğan: Yoğunlaşılması Gereken Algılar mı, Olgular mı Olmalı ?

Kürdistan’ın kuzeyinde 12 Eylül 1980 askeri cuntası ile başlayan süreç Kürd hareketi üzerinde ciddi etkiler yarattı. Ama etki Türkiye muhalefeti gibi ağır bir yenilgiye dönüşmedi. Kuzey Kürd hareketinin yenilgisi daha çok kendi iç sorunlarını aşamaması üzerine kuruludur.

22.04.2016, Cum - 19:00

Hasan Doğan: Yoğunlaşılması Gereken Algılar mı, Olgular mı Olmalı ?
Haberi Paylaş

Hayatın her hangi bir alanında algılar ile olgular yer değiştirince işlerin içinden çıkmak pek kolay olmuyor. Bu anlamda Kürdistan’ın kuzeyinde ciddi olarak olgular algılar ile yer değiştirmiş bir durum arz ediyor.

Algılar ile olguların yer değiştirmiş olması içinden çıkılmaz bir hal alırken gelişim ve değişim gibi şeyler de doğal olarak algılar ekseninde dönüp dolaşıyor. Kürdistan’ın kuzeyinde 1980 sonrası yeniden dizayn edilen bir gerçeklik var. Bu gerçeklik algılar üzerinden yürüyen şeyin de adidir.
Son otuz yıllık durum göz önünde bulundurulursa ülkemizin kuzeyinde Kürd hareketlerinin bir arpa boyu ilerlemediği görülür. İlerlememekle beraber son otuz yıl içerisinde olgular üzerinden tartışmak veya sürece müdahil olmak yerine algılar üzerinden tartışıldığı ve yine algılar üzerinden ”müdahil” olunmaya çalışıldığı rahatlıkla görülebilir. Olgunun ne olduğu sorusuna verilecek cevap öznedir. Öznenin kendisi ise Kürdistan’dır. Dolayısıyla sadece yer değiştiren şey olgu değil, aynı zamanda “özne” de yer değiştirmiştir.

Kürdistan’ın kuzeyinde 12 Eylül 1980 askeri cuntası ile başlayan süreç Kürd hareketi üzerinde ciddi etkiler yarattı. Ama etki Türkiye muhalefeti gibi ağır bir yenilgiye dönüşmedi. Kuzey Kürd hareketinin yenilgisi daha çok kendi iç sorunlarını aşamaması üzerine kuruludur.

Yine söz konusu dönemde Kürd hareketlerinin ana gövdelerinin ezici çoğunluğu gerek Kürdistan’ın diğer parçalarına gerekse yurt dışına çıkmayı başardılar. Kuzey Kürd hareketinin tasfiyesi sanıldığı gibi 12 Eylül’ün bir başarısı falan değildir. Aksine Kürd hareketlerinin yetersizliği ve başarısızlığıdır. Söz konusu dönemde Kuzey Kürd hareketleri çok izafi sayılacak tartışımalar ile hızla erirken bir türlü asıl sorun olan bir reorganizasyon konusun da bir türlü adım atamadılar. Dün o izafi tartışmalar ile yol almayan Kürd hareketleri, aradan otuz yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen hala izafi şeyler tartışmaktan bir türlü müdahil bir yapılanma yaratamıyor.

Algıların olgu ve özne ile yer değiştirmesinin bir sonucu olan bugünkü durum ise hala başlı başına bir sorun olarak devam ediyor. 1984 15 Agustos’unda Kürd dünyasına ”nur” topu gibi savaş konsepti düştü. Bu konsept birçok yönüyle Kürdlerin duygularını okşarken, bir diğer yönden ise Kürdlerin binlerce güzide evladını karanlık eller operasyonlarıyla tasfiyesini sağlıyordu. Binlerce kadro her biri birbirinden ayrı sudan gerekçeler ile tasfiye edilip yok edildiler. Her yeni tasfiye ile beraber yeni algılar oluşturuldu. Bu algılar uzun bir dönem sorgulanamaz ayetler olarak addedilip algılar üzerinden tasfiyeler adeta bir katliama dönüştürüldü. Tabi bu arada surece üç dört yeni jenerasyon tarih bilincinden yoksun olarak monte oldular.
Yeni jenerasyonlar savaş konseptinin itaatkâr taşıyıcıları olmakla kalmayıp kör savunucularına dönüştüler. Öyle bir mekanizma oluşturuldu ki yukarda tek adam (peygamber), altında iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar bir ”Havariler” gurubu, en altta ise müritler topluluğu gibi bir mekanizma oluşturuldu. Tek adam bütün havarilerini önce kişiliksizleştirip aforoz ediyor sonra ise kendine bağlı kullar haline getiriyordu. Havariler ise aynı şeyi kendi altları için uygulamaktan imtina etmediler.

Artık söylenen her söz bir ayet hükmüne dönüşürken, sözü söyleyen de ilah durumuna dönüşmüş oldu. Oluşturulan mekanizma yeryüzünde her hangi bir milli kurtuluş hareketinin yapılanmaları ile benzerlikler taşımazken, bütün sömürgeci devletlerin oluşturduğu mekanizmalara benzerlik göstermesi ise bir turlu sorgulanamıyordu. Hala da sorgulanmış değil.

Söz konusu mekanizmanın bir tanesi zaten Kuzey’de devletin kendisiydi. Bu ikinci mekanizma ile Kürdler tam anlamıyla kontrol altına alınmakla kalınmayıp algıların da esiri haline getirilmiş olundu. Süreç çok acımasızca işletilip, iki mekanizmadan birinin yanında olmayı dayatır oldu. Tabi Kürdleri ”kurtarma\" iddiasında olan mekanizmanın sürecin başında oluşturduğu birtakım ideolojik politik söylemler vardı. Önce bu söylemleri geliştirenler ve savunanlar tek tek yok edildiler. Yok edilmeyenler de aforoz edilerek kişiliksizleştirildiler.

Eski ideolojik politik hattın sahipleri ve savunucuları yok edildikten sonra artık ”yeni” şeyler söyleme zamanıydı. Her bahar ile birlikte ”yeni\" bir söylem ”yeni\" bir hamle şaşmaz olarak kitlelerin önüne konarken, aslında yeni bir inkar süreci açık seçik inşa edildi.

Fiziki kıyımlardan sonra gelen ideolojik ve politik kıyımların ardından inkar sürecini inşa etmekte hiçbir sakınca görülmeden algı üzerine algılar oluşturularak Kürd milleti kör ve sağır durumuna dönüştürüldü. Bu yaşanılan insani, kültürel, coğrafi, ideolojik-politik kıyımlara ile basireti bağlanmış bir millete dönüştürüldük. Algılar olguların yerini almakla kalmadı, öznenin de katiline ramak kaldı.

Yukarda kısacada olsa son otuz yılın bir resmi var. Lakin resmin kendisini görülmesine rağmen sorunlar çözülebilmiş değil. Egemen mekanizmaların dışında kalan hatırı sayılır bir Kürd muhalif damarı var. Bu muhalif damar son otuz yılda yaşananları seyretmekten başka bir şey yapamadı.
Yine bu muhalif damar da oluşturulmuş olan algıların dışına bir turlu çıkamadı. Bütün aktiviteler egemen hale gelmiş algılar üzerinden yürürken adım atılamıyor olması da aslında pek şaşırtıcı gelmemelidir.

Kuzey Kürd hareketi yeniden fabrika ayarlarına dönmenin dışında fazla bir seçeneğe sahip değil. Yapılması ve üzerinde durulması gereken temel şey Kürdlerin tarihsel mücadele tezlerine dönülmesi olmakla beraber yine algılardan uzak sadece özneye yoğunlaşmak zorundadır. Bugün ihtiyaç duyulan şey milli bir örgütlenme ile milli kurtuluşu amaçlayan geleneksel Kürd mücadele tezlerine yeniden dönmektir. Algıların kontrol ettiği değil, aksine algıların kontrolü artık bir zorunluluk olarak her Kürdün önünde duran görevdir.

Son olarak;
Bugün ülkemizin kuzeyinde egemen olan gayri milli paradigma ve algılarına takılmadan, tamamen onların dışında yeni müdahil bir hat ve paradigma inşa edilmek zorundadır.

Algılar üzerinden yürüyen şey bir milli mücadele değildir. Aksine milli bir mücadeleyi kontrol etmek için oluşturulmuş artı bir mekanizmadır. Bu mekanizmanın ezici çoğunluğun desteğiyle Kürd ve Kürdlük üzerinden yürümesi bu mekanizmayı Kürd yapmazken, bu mekanizmanın yok sayılıp karsısında yeni toplumsal bir mutabakatın desteğinde yeniden yapılanma kaçınılmaz olandır. Bugün Kürdlük ve Kürdistan mücadelesi kendisine yabancılaşmış bir şekilde kendi inkârı üzerinden yürütülmek isteniyor.
Bu gidişe son vermek bugün için bir ivedi görevdir. Yarınlarda var olmak istiyorsak bu erken yarın geç olacaktır.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 4209 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:04:14:55
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x