İsrail amacı, birçok devletin tanıdığı ve hatta temsilcilik bulundurduğu Batı Kudüs ve Doğu Kudüs şeklindeki “Kudüs ortak Statüsü”nü bozmak hatta tümüyle ortadan kaldırmak. Çünkü dünden bugüne, İsrail ile Filistin arasında devam eden sorunların temelinde, Filistin'in Doğu Kudüs'ü gelecekteki bağımsız Filistin devletinin başkenti yapma kararı bulunur.
Birden fazla bölgesinde savaşın yaşandığı Ortadoğu’da, bir süredir yatay seyirde olan Filistin meselesi, Trump’ın malum kararıyla yeniden alevlendi. ABD başkanı Trump, iki gün önce “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma vakti gelmiştir. Tel Aviv’deki Büyükelçiliği Kudüs’e taşıma talimatı veriyorum. Zaten Parlamento orada, yüksek mahkeme orda, başbakanlık orada” dediği açıklamasıyla Ortadoğu, bu kez uzun süredir sessiz olan Filistin merkezli hareketlendi. Trump’ın bu kararıyla 20 yıldır Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninde süren savaşın ağırlık merkezi yine aynı üçgende ama bu kez Filistin’e kayacak gibi.
Peki ama mesele nedir, nelere yol açar?
I - ABD Kongresi,1995 yılında Kudüs’e özel çıkardığı yasayla Kudüs’ü “İsrail’in Başkenti olarak tanımasını ve ABD Büyükelçiliğinin de Kudüs’e taşınmasını tavsiye etmişti ama Trump başkan oluncaya dek yani geçen 22 yıldan beri bu tavsiye kararı uygulanmadı. Şimdiye kadar uygulanmayan tavsiye kararını Trump neden uyguladı?
Birincisi; Trump başkanlık yarışı sürecinde, “Kudüs’ü başkent olarak tanıyacağını” özellikle güçlü olan Yahudi lobisi başta olmak üzere seçmen kitlesine vaat etmişti. Trump, seçimi kazanmak için hile dahil her yolu mubah saymıştı.
İkincisi; Trump’ın, seçildiği günden beri kendisini ABD başkanlığına layık görmeyip aşağılayan ve başını entelektüel damarın çektiği kamuoyu basıncından Yahudi lobisinin de desteğiyle sıyrılma çabaları.
Üçüncüsü ve önemlisi; Trump’ın seçim kampanyası sırasında dış politika ekibi içerisindeki bazı unsurların, “Trump ile bazı üst düzey Rus yetkililer arasında görüşme ayarladıklarını” FBİ’ya itiraf etmelerinin yarattığı kuşatmayı hafifletme arayışı…
Dördüncüsü; Ee Trump cumhuriyetçi ve yolu faşizme açılan nasyonal ulusalcılardan farkı olmayan neocon ekibinden. Dün Bush Irak işgaline yönelirken nasıl atası Britanya dahil kimseyi dinlemediyse, hatta Buhs “ya bizimlesiniz ya karşımızda” diyerek herkesi karşısına aydıysa şimdi de Trump’da benzer tavrı Kudüs meselesinde alıyor fakat mesele İsrail/Musevilik olunca Batı’dan gelen, gelecek tepkilerin cılız olacağını biliyor!
Trump ve ekibinin bu kararla birden fazla hedefleri var. Hem kongre’nin tavsiye kararını yerine getirerek bu sıkışmışlık durumda Yahudi Lobisi’nin desteğini arkalayıp iç kamuoyu baskısını hafifletmek; hem iç kamuoyunun dikkatlerini dışarıdaki kimi “başarılarına” yöneltmek. Ayrıca Ortadoğu’da IŞİD sonrası varlık gerekçesi sorgulanmaya başlanan ABD’nin askeri varlığının zeminini diri tutmak gibi... birden fazla amacı taşıyor. Şunu da ekleyelim, Kudüs, Trump yönetimindeki ABD emperyalizminin zalimden yana tavır almasının ilk örneği değil daha kısa süre önce Kerkük’te benzer tutum alarak Kürdistan halkını değil işgalci Irak rejimini desteklemişti.
II - Trump bu karar ile Filistin-İsrail meselesinde yeniden savaş seçeneğini öne çıkararak İsrail’in elini güçlendiriyor çünkü savaş siyasetiyle, İsrail her defasında bir adım daha Filistinlilerin yaşam alanlarını daraltıyor. 1948’de İsrail bağımsızlığını ilan ettiğinde, Birleşmiş Milletler planında yüzde 55’i Yahudilere, yüzde 45’i ise Filistinlilere ayrılmıştı. Bağımsızlık ilanıyla başlayan İsrail-Arap savaşında, Filistinlilerin elinde %22 civarında toprak kaldı. Ayrıca 1967’deki “Altı Gün Savaşı”nda İsrail bu %22’lik kısmı da işgal etti. Doğu Kudüs o günden beri İsrail denetiminde. Filistin Ulusal Konseyi de bu işgale rağmen 1988’den beri “başkenti (Doğu) Kudüs olan Filistin Devleti’nin kuruluşunu ilan etti”. Ancak İsrail’in gizli ajandasında Filistin diye anılan şu anki çok sınırlı alanlarında süreçte ilhak ve işgali bulunmaktadır. Sadece İsrail değil başta Britanya ve ABD gizli ajandalarında Filistin yurdu olarak nüfusunun %70i Filistinli olan Ürdün toprakları görülüyor.
İsrail amacı, birçok devletin tanıdığı ve hatta temsilcilik bulundurduğu Batı Kudüs ve Doğu Kudüs şeklindeki “Kudüs ortak Statüsü”nü bozmak hatta tümüyle ortadan kaldırmak. Çünkü dünden bugüne, İsrail ile Filistin arasında devam eden sorunların temelinde, Filistin'in Doğu Kudüs'ü gelecekteki bağımsız Filistin devletinin başkenti yapma kararı bulunur.
III - Trump’ın Kudüs kararına tepkiler farklı dozlarda yükseliyor. Görünürde, İngiltere, Almanya, Fransa, Çin vb karara karşı çıkıyorlar ama en sert tepkiler Türkiye ve İran’dan. Türkiye dönem başkanlığını yaptığı İslam İşbirliği Teşkilatı’nı (İİT) Kudüs gündemiyle olağanüstü toplantıya çağırdı. Görünen şudur, İİT toplantısında en sert tutumu Türkiye ve İran alacak. Başta Arap ülkeleri olmak üzere diğer İslam ülkelerinin tepkilerinin yüzeysel kalacağı ilk verdikleri tepkiden ya da Türkiye’ye gelen Ürdün kralının tutumundan az-çok belli.
Peki AKP/Erdoğan, Kudüs meselesinde elde bayrak neden en önde koşuyor?
Trump'n aptalca Kudüs kararı üzerinden sokağın ruhunu kaşıyarak Zarrab-yolsuzluk-rüşvet-Man adalarına para kaçırma…gibi olayları kamuoyu gündeminden düşürmek; oy oranlarının düştüğü süreçte İslami duyarlılığı Filistin’i “sahiplenme” iklimiyle yeniden arkalamak; 28 .06. 2016’da İsrail ile Mavi Marmara olayı anlaşmasında atılan imzanın Kudüs’te imzalamış olmasıyla bir nevi İsrail başkenti olarak tanımış olmanın yani “Kudüs’ü Trump’tan önce AKP hükümeti tanımış” olmasının İslami duyarlılıkla olanlarda yarattığı kırılganlığı aşmak ve Kudüs’ü halen “Osmanlı vilayeti” görme olarak özetlenebilir! Yani Trump'ın Kudüs kararına, Erdoğan ve AKP’nin en sert tepkileri iç siyaset odaklı. ilginçtir Trump bu kararla, Erdoğan/AKP’nin İç siyasetteki kuşatmayı hafifletme de adeta imdadına yetişti!
IV - Batı Kudüs’ün İsrail, Doğu Kudüs’ün ise Filistin başkenti olduğu iki devletli çözümü savunan Putin Rusya’sı, Trump kararı karşısında halihazırda çok fazla renk vermiş değil. Fakat beklenmedik bir ziyaret olarak Putin Ankara’ya geliyor olması Kudüs’te de tıpkı Suriye gibi ortak politikalar arayışında olacağı görülüyor! Fırsatlar adamı Putin, Kudüs meselesi üzerinden Türkiye’nin, ABD/Batı ile ilişkilerini biraz daha geriletme de “iyi bir fırsat daha” diyerek Batıdan kopuşunu derinleştirme amacında olacağı açık. Erdoğanlı Türkiye’de buna hazır görünüyor.
V - Erdoğan Kudüs kararında Trump için “ben güçlüyüm öyleyse haklıyım diyorsa yanılıyor, güçlü olmak haklı olmak demek değildir, haklı olan güçlüdür. Burada biz haklıyız” diyor. Her güçlü olanın haklı olmadığı genel doğrudur, peki Erdoğan aynı şeyi haklı olan Efrin Kürtleri için de söyleyecek mi? Yoksa “TC güçlü ve haklı mı” demeye devam edecek? Tepeden tırnağa haksız, fitne-fesat ve fakat güçlü görünen İran (Irak) ırkçı rejimleri, haklı olan Kürtlerin kenti KERKÜK’Ü işgal ederken arkalarında saf tutan Erdoğan nasıl olur da Trump için ”Ben güçlüyüm öyleyse haklıyım diyorsa yanılıyor güçlü olmak haklı olmak demek değil, haklı olan güçlüdür” diyebiliyor? Erdoğan’ın bu söylemine rağmen Türkiye “ben güçlüyüm istediğimi yaparım” deyip Efrin’i işgale kalkarsa halklı olanın gücüyle yüzleşecektir.
VI – “Filistin meselesi çözülmeden Ortadoğu’ya barış gelmez” demek doğru ama eksik doğrudur çünkü bu söylem hem 30 yıl öncesinin söylemi olup günümüzü yansıtmadığı gibi hem de Yemen, Lübnan, Suriye, Irak ve de Kürdistan meseleleri var. Unutulmasın ki bölge barışı, Filistin’den çok daha geniş bir mesele olan Kürdistan meselesinin de çözümüne bağlıdır. Yani Türkiye sosyalist hareketini, bütünlüklü yaklaşmaya ve yıllardın sürdürdüğü Filistin’e destek, Kürdistan’a köstek tutumunu aşmaya çağırıyoruz.
Örneğin, ABD başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail başkenti olarak tanıması nedeniyle ABD ve İsrail’i protesto eden Türkiyeli sosyalist partiler; 16 Ekim’de İran’ın kurgulayıp Irak üzerinden uyguladığı ve Türkiye’nin aktif desteklediği, ABD’nin de yol verdiği Kerkük işgali nedeniyle neden İran-Türkiye ve ABD’yi protesto etmediler? Sizi Kemalistler!
Unutulmasın ki 20 yıldır belirttiğim üçgende süren savaşın merkezinde Kürdistan var ve bölgede hangi taşı kaldırırsanız kaldırın altında Kürt/Kürdistan meselesi çıkar. Hatta hangi siyasi-askeri denklem kurulursa kurulsun illaki Kürdü/Kürdistan’ı içermek zorundaysa, Kürdistan meselesi görmezlikten gelinerek bölge barışı sağlanamaz. Ve 16 Ekim sonrası gelişmeler, Kürdistan meselesini Hewler-Efrin hattında birliğe zorlayarak yeni bir evreye sıçramaya gebe!
Sonuç olarak; Kudüs, tarihte Musevi-Hıristiyan-Müslüman inançtan halkların yaşam merkezi olmuştur, bugünde öyle kalmalıdır. Kudüs, üç İbrahimi (Semavi) dinin ortak kenti ise, üç inançtan halkların yaşama hakkı vardır. Dolayısıyla Musevilerin olduğu kadar Hıristiyanların ve de Müslümanlarındır da.
Beş bin yıllık antik, klasik ve modern tarihi ve özelde de İbrahimi dinler boyunca Kudüs, önce Museviliğe, sonra Hıristiyanlığa ve Müslümanlara ev sahipliği yaptı. Bu uzun tarih boyunca Siyasal iktidarların inanç ve etnik kimliğine göre nüfus yapıları değişse de her zaman İsrailoğulları ile Araplar ortak yaşamışlardı.
Ve önemlisi İbraniler de, Araplar, Süryaniler, Akadlar gibi Sami etnik grup veya boy veya ırktan geliyorlarsa, yani etnik olarak aynı fakat inançta farklılaşıyorlarsa; yaşayan Sami dillerinin en önemlileri Arapça ve İbranice ise; Yine İsrailoğulları ile Araplar, Kenan denilen ve bugünkü İsrail, Filistin, Lübnan ile Mısır ve Suriye’nin kıyı şeritlerini kapsayan coğrafyada binlerce yıl birlikte yaşamışlarsa; yani Araplarla İsrailoğulları, etnik ve coğrafik kimliği olarak kardeş halklar ise Kudüs de onların ortak kentidir! Dolayısıyla Kudüs kimin başkenti olduğuna/olacağına ABD ya da İngiliz emperyalist hükümetleri ya da İran veya Türkiye sömürgeci rejimleri değil Filistin ve İsrail halkları karar vermelidir!
Çözüm, BM dahil genel kabul gören iki devletli çözüm olarak, Batı Kudüs’ün başkenti olduğu İsrail ve Doğu Kudüs’ün başkenti olduğu Filistin devletidir.
İsrail rejimi, Filistin halkının öfkesini ürünü olan barışçıl sivil tepkilerine karşı askeri güç kullanmaya son vermeli. Filistin Yönetimi ile BM gözetiminde iki devletli çözümü barışçıl zeminde sonuca ulaştırmaları, başta Filistin halkı olmak üzere herkesin yararınadır.
Kürdistan halkları ve siyaseti; bağımsız Filistin devletini desteklerken, “Kürdistan’ın kurulması vahim bir sonuçtur” diyen Mahmud Abbas’a; dün Filistin gerillalarını birkaç kuruş rüşvet kaşlığında Saddam’ın yanında Kürt halkına karşı savaşa gönderen Filistin yönetimine aldırmadan Filistin halkının davasıyla dayanışma içerisinde olma bilinciyle davranmalıdır.
09.12.2017