Irak, son birkaç haftadır hükümet ile İran bağlantılı silahlı gruplar arasında gizli bir uzlaşıya dayanarak temkinli bir güvenlik ve askeri sessizlik yaşıyor. Bu durum, Irak’ın İsrail ile İran veya bölgesel uzantıları arasındaki çatışmanın dışında kalmasını sağlama amacını taşıyor. Ancak Irak meselesini takip eden siyasi ve araştırma çevreleri, ülkedeki siyasi manzarada köklü değişiklikler bekliyor. Bu değişikliklerin özellikle üç ana siyasi/toplumsal grup — Şiiler, Sünniler ve Kürtler — arasındaki siyasi dengeyi kökten değiştireceği öngörülüyor. Kürtlerin durumu ise bölgesel ve uluslararası güç dengelerindeki gelişmelerden doğrudan etkileniyor. Çünkü farklı bölgesel aktörlerin Irak üzerinde etkisi bulunuyor ve bu aktörler Irak’taki siyasi gruplardan bir veya birkaçını etkiliyor.
Son haftalarda Irak içinde üç temel gösterge ortaya çıktı ve her biri İran’ın bölgesel rolündeki gerilemenin ve bunun Irak içindeki yansımalarının kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor. İran’a yakın Iraklı güçlerin ABD’nin Irak’taki askeri varlığına karşı tutumu tamamen değişirken, Kürdistan Bölgesi “İran’la müttefik merkezi güçlerin” çizgilerini aşmada daha cesur davranıyor ve İran’la daha dengeli bir uyum arayışında. Öte yandan Sünni güçler de artık daha önceki kadar temkinli olmayan ve yönetici otoritenin stratejik görüşüyle çelişen duruşlar sergiliyor.
ABD askeri varlığına yönelik tutum değişimleri
Son savaş öncesi aylarda Şii siyasi güçler, siyasi faaliyetlerini “ABD askerlerinin Irak’tan çıkarılması” talebi üzerine yoğunlaştırmış, bu konuyu Irak’ın “tek milli meselesi” gibi göstererek karşıt güçleri “ihanetle” suçlamıştı. Kürt siyasi partileri ise bu yaklaşımı açıkça reddetmiş ve Irak’ın çıkarlarına aykırı olduğunu savunmuştu, özellikle de Irak’ın hava savunma sisteminden yoksun olması göz önünde bulundurulduğunda. Sünni partiler ve liderler de benzer görüşteydi ancak bunu daha dolaylı ifade ediyorlardı; gerekçeleri ise “terörle mücadele” ve ABD askerlerinin bu alandaki rolüydü.
Ancak bu üç grup, ABD’nin Irak’taki gerçek rolü ve etkisi konusunda siyaset sahnesinde farklı söylemler kullandı. Şii güçler ABD varlığını, İran’ın açık desteğiyle Irak siyasi sahasında tam hakimiyetin son adımı olarak görüyordu. Kürtler ise ABD askerlerinin varlığını federasyonlarının garantisi olarak kabul ediyor, İran yanlısı güçlerin Kürt projesine aniden saldırı hazırlığında olduğunu düşünüyorlardı. Sünniler ise ABD varlığını, 2015’te Irak’taki Sünni bölgeleri radikal örgütlere tamamen açan ve “DAEŞ”in (IŞİD) bölgeyi işgal etmesine yol açan İran destekli politikaların yeniden tekrarlanmasını engelleyen tek koruma olarak görüyorlardı.
Ancak Suriye rejiminin düşüşünden sonra İran’ın etkisinin azalmasıyla birkaç ay içinde tüm bu ulusal tartışmalar azaldı hatta tersine döndü. Şii güçler ABD varlığını artık Irak’taki siyasi düzen için bir güvenlik unsuru olarak görüyor, Suriye kaynaklı güvenlik ve siyasi baskılara karşı bir kalkan olarak algılıyor. ABD’nin çekilmesi, daha radikal silahlı grupların Sünni bölgelerde “Halk Seferberlik Güçleri” etkisine meydan okuyabileceği endişesini artırıyor. Ayrıca Şii güçler, ABD ile gizli uzlaşı içinde, askeri varlığın beklenmedik İsrail saldırılarından silahlı grupları koruyabileceğine inanıyorlar. Öte yandan Sünniler ABD askerlerinin, Irak’taki siyasi sistemde köklü değişiklikler yapma çabalarının önündeki engel olduğunu düşünüyor.
Kürtlerin daha cesur politikası
Aynı bağlamda, Kürt partilerinin tutumlarında dramatik değişiklikler yaşandı. Bölgedeki bölgesel siyasi güçlerin dengelerindeki değişimle iç siyasette kazanım elde etme umudu güçlendi. Siyaset araştırmacısı Aras Nejdat, “Federal hükümetle Kürdistan Bölgesi arasındaki mali ve teknik denetim ekipleri, bölgenin petrol ihracatını yeniden başlatmak için en son açıkları kapatmaya çalışırken, Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani, Amerikan iki büyük enerji şirketi (Onyx Group ve HKN) ile 110 milyar doları aşan petrol ve gaz sözleşmeleri imzaladı. Bu anlaşmalar, Kürdistan’ın bölgedeki enerji üreticileri arasındaki rolünü yeniden şekillendirecek. ABD yetkililerinden geniş destek gördü. Bu sözleşmeler, iki yıl önce Uluslararası Ticaret Odası’nın Kürdistan’ın petrolünü merkezi hükümet onayı olmadan ihraç etmesini ‘geçersiz’ sayan kararına rağmen hayata geçirildi.” dedi.
Nejdat devam ediyor: “Kürdistan hükümeti İsrail’in İran’a yönelik saldırısını açıkça kınadı; bu, İran tarafından takdirle karşılandı. Ancak bölge liderlerinin İran’a sık sık ziyaretleri, iki taraf arasındaki güç dengesinin değiştiğini ve bu değişimin Irak içine de yansıyacağını gösteriyor. Kürdistan yıllarca İran’dan siyasi ve güvenlik baskısı gördü; siyasi baskılar, sivil alanlara ve ekonomik aktörlere yönelik roket saldırıları, Bağdat merkezli İran yanlısı güçlerin askeri ve mali baskıları eşlik etti. Kürtler artık İran’ın eskisi kadar güçlü olmadığını düşünüyor ve kendilerini daha güvende hissediyorlar. Bölge liderlerinin İran ziyaretleri, daha dengeli ve adil bir ilişki kurma çabasının parçası.”
Sünni taleplerindeki değişim
Irak’taki Sünni siyasi figürler ve gruplar bölgedeki gelişmelerden memnuniyet duyuyor. Artık daha cesur biçimde siyasi ve toplumsal mağduriyetlerini dile getiriyor, özellikle İran yanlısı silahlı gruplara ve destekçilerine karşı. Sünni güçler, geçen yıl Suriye’de yaşanan köklü siyasi değişimi memnuniyetle karşıladı ve Irak’ın resmi ihtiyatlı tutumunun aksine İran bağlantılı siyasi güçlere karşı çıkıyor. Onlara göre yeni Suriye yönetimi Irak için stratejik bir güvenlik tehdidi oluşturuyor ancak Sünniler bu durumu, kendileri ile iktidardaki Şii güçler arasındaki dengelerin değiştiğinin bir işareti olarak görüyor.
Sünnilerin söylemindeki en önemli değişiklik ise, Irak’ın mevcut iç siyasi dengesinin yeniden düzenlenmesi gerektiği yönündeki ısrarlarında ortaya çıkıyor. Yıl sonuna kadar yapılması planlanan parlamento seçimleri öncesi Sünniler, sadece protokol pozisyonu olan “Parlamento Başkanlığı” ile yetinmeyeceklerini, stratejik bakanlıklar, güvenlik ve ekonomik karar mekanizmalarından tamamen dışlanmalarına son verilmesini istiyorlar. Bu talepler birkaç ay öncesine kadar duyulmazken, bölgesel gelişmelerle birlikte giderek daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.(Al Majalla)