Mesut Yeğen: Anlaşma birçok ülkenin uzlaşmasını yansıtıyor

Suriye’de yeni yönetim (HTŞ) ile DSG arasındaki anlaşmayı değerlendiren Mesut Yeğen anlaşmanın ABD, AB, Körfez, İsrail ve Türkiye gibi aktörler arası bir uzlaşmayı yansıttığına dikkat çekti.

15.03.2025, Cts - 15:34

Mesut Yeğen: Anlaşma birçok ülkenin uzlaşmasını yansıtıyor
Haberi Paylaş

Suriye’de Esad yönetiminin yıkılmasının ardından iktidara 3 ay önce ele gelen yeni yönetim geçtiğimiz günlerde DSG ile bir anlaşmaya imza attı. Suriye’nin kıyı şeridinde yaşanan katliamlara tepkilerin yükseldiği bir süreçte yapılan anlaşma, içeriği ve zamanlamasıyla tartışmaları da beraberinde getirdi. Tüm bunlar olurken yeni yönetim geçici bir anayasa da ilan etti. Tüm bu gelişmeler Türkiye’de 'yeni süreci' de etkilerken, Sosyolog Prof. Dr. Mesut Yeğen, gelişmelere dair Evrensel’den  Dilan Temiz’in sorularını yanıtladı. Sorular ve yanıtlar şöyle:

Suriye’de HTŞ ve SDG arasındaki anlaşma Alevi katliamları sürerken geldi, dolayısıyla bu mutabakata varılmasıyla ilgili katliamlar nerede duruyor? Anlaşma sonrası ne bekleniyor?

Esad yanlılarının güvenlik güçlerine saldırıları ve ardından Alevilerin katledilmeye başlaması Kürtlerle yeni rejim arasındaki anlaşmayı hızlandırmış görünüyor. İki taraf da elini çabuk tutmak istemiş olabilir. Yeni rejim Alevilere dönük katliamların rejimin dış dünya tarafından benimsenmesi eğilimini geri çevirebileceğini ve Kürtlerle Dürzilerin rejimle ortaklaşmalarını zorlaştıracağını öngörüp önce Kürtlerle ardından da Dürzilerle anlaşmanın kendisi açısından hayırlı olacağını düşünmüş olsa gerek. SDG de yeniden çatışmalı durumun galebe çalmasını istememiş olabilir. Ancak tarafların ne düşündüklerinden bağımsız olarak Suriye harici kuvvetlerin tarafları istikrar daha fazla bozulmadan bir an önce anlaşmaya teşvik etme ihtimalini daha yüksek görüyorum. Apar topar bir anlaşma olduysa büyük ihtimalle ‘dış güçler’ teşvik ettiği için olmuştur.

Ancak ABD’den memnuniyet açıklaması dışında herhangi bir açıklama yapılmadı. ABD, İngiltere, Fransa veya Almanya... Anlaşmanın bozulması halinde kim devreye girer?

Garantörlükle ilgili bir bilgi şu an mevcut değil. Ama mevcut durum, diğer ülkelerin, Suriye’nin akıbetinin şekillenmesinde daha uzun süre etkili olacağını gösteriyor. Suriye’nin bugünden yarına kendi başına, kendi dinamikleriyle, kendi belirlediği istikamette yol alması pek muhtemel görünmüyor. Ortada bilmediğimiz garantörlük anlaşmaları olabilir veya olmayabilir ama bunun bir önemi var mı emin değilim. Ortada bu türden bir garantörlük olsun olmasın Suriye’de, merkezinde HTŞ’nin olduğu türden bir rejimin egemen olması daha uzun süre mümkün değil. ABD, AB, Körfez, İsrail ve Türkiye, Suriye siyasetinde epey bir süre daha etkili olacağa benziyor. Bugünkü anlaşma tam da bu saydığım aktörler arası bir uzlaşmayı yansıtıyor kanımca. Bu aktörler Suriye’nin istikrarsızlığa düşme ihtimalinin yükseldiğini görünce iyi kötü bir anlaşmaya vardılar ve bunu Suriye’de destekledikleri aktörlere de benimsettiler diye düşünüyorum. Suriye’de bugün resmi, kağıt üzerinde bir garantörlük yok ama fiili bir garantörlük var. Çok sayıda aktörün uzlaşmasından oluşan bir garantörlük ya da bir tür çoklu manda hali.   

"IRAK KÜRTLERİNİN 1958-1970’TE ELDE ETTİKLERİNE BENZİYOR"

Mutabakatta yer alan 8 maddeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürtler ve Şam ilişkileri açısından baktığımızda, iki tarafın da taviz verdiğini söylemek mümkün. Ancak son birkaç haftanın dinamikleri açısından baktığımızda daha fazla geri çekilen Şam yönetimi olmuş görünüyor. Kürtlerin ve haklarının anayasal seviyede tanınacağının kabul edilmesi ve SDG’lilerin bireysel olarak Suriye güvenlik aparatının parçası olmasında ısrar edilmemesi, Şam rejiminin son haftalardaki uzlaşmaya uzak tutumundan geri çekildiğini gösteriyor. Kürtlerin Suriye’de, 1970’te Irak’taki Kürtlerin kazandıklarına benzer bir statü elde ettikleri tespitine pek katılmasam da illa Irak’la bir karşılaştırma yapmak gerekirse; Suriye Kürtleri Irak Kürtlerinin 1958’de ve 1970’te elde ettiklerinin bir tür kolajını elde etmiş görünüyorlar. Bu birkaç hafta önce daha uzak bir ihtimal gibi görünüyordu.

Anlaşmada iki önemli mesele Kürtler'in özerklik ve entegrasyon meselesi nasıl olacak? 

Fiili mekanizmaları ne olacak, hukuken nasıl ayrıntılandırılacak bugünden bilmiyoruz. Kapalı kapılar ardında birtakım anlaşmalar yapılmış mıdır emin değilim ama gördüğüm her iki sürecin birlikte işleyip çalışmasına dönük bir mutabakatın olduğu. Hem bir tür özerklik hem de entegrasyon olacak. Kürtlerle Şam mutabakatının özerkliğe ve entegrasyona açılan iki kapısı var. Kürtlerin Suriye’nin asli bir halkı olarak kabul edilmesi ve anayasal haklarının kabul edilmesi özerkliğe açılan bir kapı olarak görülebilir. Kürtlerin sınırlarda, gümrüklerde, havaalanlarında ve enerji kaynakları üzerinde ve Şam’ın otoritesini tanıması da entegrasyona açılan kapı olarak anlaşılabilir.

HTŞ’nin(Suriye’deki yeni yönetim) ilan ettiği geçici anayasaya ne diyorsunuz?

İçeriğinden bağımsız olarak baktığımızda beyannamenin yayımlanması rejimle Kürtler ve Dürzilerin anlaşmasıyla aynı işleve sahip olmaya aday. Beyanname yeni rejimin kargaşaya sürüklenmesini engellemek işlevini görebilir. Beyannameye içerik itibarıyla ve bir bütün olarak baktığımızdaysa görünen şu: Geçiş dönemi beyannamesi aynı anda Suriye’nin geleneksel yapısını tanımak, HTŞ odaklı bir yeni rejim kurmak, kurulacak yeni rejimi izolasyondan kurtarabilmek, Suriye’nin geleceğinin şekillenmesinde etkili olan ülkelerin beklentilerini karşılamak gibi işlerin hepsini birden yapmaya çalışmış. Bu itibarla bir kolaj metin bu. Devlet başkanının Müslüman olmasının şart koşulması ve İslam fıkhının hukukun kaynağı olarak görülmesi Suriye’nin geleneksel yapısının tanındığını, Suriye’nin siyasi ve coğrafi birliğine yapılan vurgu rejimin ve Türkiye’nin beklentilerinin karşılandığını, çok partili bir sistemin ve bir tür vatandaşlık hukukunun benimsenmesi Suriye’nin bir tür bir demokrasi olma yoluna girebileceğini, kadınlar, inanç grupları, uluslararası sözleşmelerin bağlayıcılığı gibi konularda ortaya konulanlar ABD ve AB gibi aktörlerin beklentilerinin hesaba katıldığını gösteriyor. Devlet başkanına tanınan güç ve geçiş döneminin uzunluğu ise HTŞ’nin ipleri kolayca elinden bırakmaya hazır olmadığına işaret ediyor. Bu haliyle beyanname Suriye’nin bugünkü dinamiklerini bir yandan tanıyan bir yandan da HTŞ hegemonyasına sokmaya çalışan bir anlayışa sahip. Bu itibarla sürpriz bir tarafı yok. Ancak beyannameyi bir başlangıç olarak görmek gerekir. İş uygulamanın nasıl olacağında. HTŞ bu dinamikleri kendi hegemonyası altında zayıflatma eğilimine muhtemelen girecektir. Bu olduğunda Suriye’de istikrar devam eder mi etmez mi, HTŞ bunu yaptığında Suriye’ye nezaret edenler ne yapar, ne kadar HTŞ’yi mazur görürler, bunları bekleyip görmek gerekir.

SURİYE-TÜRKİYE: BİRİNDE ÇATIŞMA, DİĞERİNDE ÇÖZÜM OLAMAZDI

Tabi bir de süreç devam ediyor bir taraftan, Öcalan’ın çağrısının bir yansıması olarak değerlendiriliyor bu anlaşma. Ancak en başında silah bırakmanın Suriye’yi kapsamadığı söyleniyordu. Etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Etkisi olduğuna şüphe yok. Türkiye’de ve Suriye’de Kürt sorunu bir düzeyde ayrı dinamiklere sahip olmakla beraber merkezinde PKK’nin olmasından dolayı birlikte ele alınıyordu. Suriye’de çözüm -Türkiye’de çatışma ya da Suriye’de çatışma- Türkiye’de çözüm seçenekleri zaten masada değildi. Olacaksa çözüm iki tarafta birden olacaktı, nitekim de öyle oldu. Kürtlerle Şam anlaşmasaydı Türkiye’nin çözüm olarak kodladığı ve Öcalan’ın çağrısında olduğunu iddia ettiği PKK’yle birlikte SDG’nin tasfiyesi de muhtemelen gerçekleşmezdi. Şimdi ikisi birlikte gerçekleşebilecek çünkü Kürtlerle Şam arasında bir mutabakat oluştu.

 

 

Bu haber toplam: 4731 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:01:16:43
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x