Türkiye ve Suriye'den ilişkileri normalleştirmeye yönelik mesajlar art arda gelirken iki ülkenin de önünde aşması gereken sorunlar var. İki ülkenin de kırmızı çizgilerini oluşturan bu sorunlar neler?
Suriye sorunu ile ilgili son haftalarda içinde başta Ankara ile Şam olmak üzere Moskova ile bölge ülkelerinin başkentlerinin de yer aldığı hareketlilik ve karşılıklı açıklamalar süreci devam ediyor.
Ancak Türkiye ile Suriye arasında son dönemde yeniden gündeme gelen "normalleşme" süreci 2011'den beri giderek kökleşen ve çetrefilleşen pek çok sorunun çözümlenmesini ve mayınlı alanların temizlenmesini gerektiriyor.
Moskova'nın devreye girmesiyle devam etmesi için beklenti oluşan, bazen "normalleşme" bazen de "ilişkilerin yeniden tesisi" olarak nitelendirilen süreçte Suriye ve Türkiye arasında çözüm bekleyen sorunları derledik.
TSK Suriye'den çekilecek mi?
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın daha önceki şartlarından birisi olarak öne sürdüğü en önemli husus Türkiye'nin Suriye topraklarından askerlerini çekmesi olmuştu.
Türkiye "Suriye'den gelen tehditleri önlemek" için Ağustos 2016'da Fırat Kalkanı Harekatı'nı başlatmış, ardından Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Barış Kalkanı operasyonlarını gerçekleştirmişti. TSK bu operasyonlarla İdlib, Cerablus, El Bab, Azez, Tel Abyad gibi kuzey Suriye kentlerinde asker bulunduruyor.
Ankara'da devlet yetkilileri bu şartın öne sürülmesinden sonra geçen bir iki yıl içinde ise Şam'ın artık bunu bir şart olarak değil, süreç sonunda olması gereken bir sonuç olarak gördüğünü belirterek bunu olumlu bir adım olarak yorumluyor.
Şam ise yapılan açıklamalara göre bu şartından vazgeçmiş gibi görünmese de Türkiye'nin yıllara yayılacak bir çekilme planı sunmasına da sıcak bakabileceği yönünde bir izlenim oluşturuyor. Ancak Suriye basınına göre Şam bunun için muhtemelen Moskova'dan ya da Suudi Arabistan gibi bazı bölge ülkelerinden garantör olmalarını istiyor.
Her ne kadar son dönemde Erdoğan, Esad'a yönelik eski açıklamalarının artık tam tersi sıcak ifadeler kullansa da iki lider arasında güven ortamının oluşması zor görülüyor. Esad'ın Rusya ya da Suudi Arabistan gibi ülkelerden bu nedenle de garanti istediği not düşülüyor.
Ankara da Rusya ve İran'ın süreçte rol oynamasına sıcak baktığını açıklamıştı.
Ankara TSK'nın Suriye'deki mevcudiyetini ağırlıklı olarak PKK'dan gelen tehdidi önlemek, PKK'nın Suriye kolu olarak nitelendirdiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) çatısı altındaki YPG- PYD'nin Kuzey Suriye'de oluşturduğu otonom bölgenin devletleşmesini engellemek ve mülteciler ile Suriye muhalefetinin yaşayacağı güvenli bölgelerin oluşturulması gibi ilkelere dayandırıyor.
Suriye muhalefetine verilen destek kesilecek mi?
Türkiye iç savaşın başlamasından bu yana Şam yönetiminin "terör grupları" olarak gördüğü Suriyeli muhaliflere ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olarak kurulan ama sonra Suriye Milli Ordusu adını alan askeri birimlere destek veriyor.
Şam yönetiminin şartlarından biri de Ankara'nın bu gruplara desteğini kesmesi.
Ancak Erdoğan-Esad yakınlaşması ile birlikte bu desteğin kesileceği ve kazanımlarını kaybederek Şam'ın insafına kalacağını düşünen muhalif gruplar endişesini saklamıyor. Ankara şu ana kadar Erdoğan'ın ifadeleriyle "dostlarını yarı yolda bırakmayacağını" söyleyerek bu gruplar üstündeki kontrolünü sürdürmeyi başarmış durumda.
Öte yandan ekonomik sıkıntılar yaşayan Türkiye'nin bu gruplara sağladığı maddi destek de muhalefet partileri tarafından sık sık eleştiriliyor.
Suriye kuzeyindeki Kürtler ile ilişkiler nasıl olacak?
Ankara-Şam olası normalleşmesinin bir diğer soru işareti ise iki başkentin de Kürtlerle nasıl bir ilişki kuracağı ile ilgili.
Bu noktada ABD'deki seçimlerden kimin galip çıkacağı da önem taşıyor. Cumhuriyetçi aday Donald Trump'ın yeniden başkan olması durumunda ABD'nin Suriye'den çekilmesi daha yüksek ihtimal olarak görülürken, bu durumda şu anda ABD koruması altındaki YPG’nin Moskova ve Şam ile yakınlaşabileceği, hatta bunun öncü çalışmalarını şimdiden yaptığı belirtiliyor.
ABD'nin çekilmesi durumunda bölgedeki Kürt unsurlarla nasıl ilişki kurulacağı, dengelerin nasıl şekilleneceği Türkiye için de önem taşıyor.
Ağırlığını YPG'nin oluşturduğu DSG, 11 Haziran'da yapmak istediği yerel seçimi baskılar üstüne 18 Ağustos'a ertelemişti.
İdlib meselesi nasıl çözülecek?
Suriye'nin kuzeybatısında, Hatay'ın tam karşısında yer alan ancak Türkiye'nin tam anlamda kontrol edemediği İdlib şu anda en zor ve riskli bölge olarak gösteriliyor.
Gelecek Partisi Genel Başkanı ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, en son T24'te Murat Sabuncu'ya verdiği demeçte Suriye ile anlaşıldığına dair bir mesaj geldiğinde Türkiye'yi bekleyen tehlikeye "Eğer genel bir çözüm bulunmazsa, 'Şam ile anlaşıldı' dendiği anda İdlib'ten yüzbinlerce insanın sınırın bu tarafına yürüyeceğini bilin” sözleriyle dikkat çekti.
Resmi rakamlara göre İdlib'de en az üçte biri Türkiye sınırlarındaki kamplarda yaşayan 4 milyondan fazla mülteci bulunuyor.
İdlib'de etkili silahlı İslamcı gruplardan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) Ankara-Şam yakınlaşmasından memnun olmadığını daha önceki açıklamalarında dile getirmişti. Geçmişte El Kaide'ye bağlı olan Nusra Cephesi militanlarının kurduğu HTŞ İdlib'deki en güçlü askeri grup olarak biliniyor.
Türkiye'deki mülteciler Suriye'ye dönecek mi?
Çözüm bekleyen bir diğer konu başlığı ise Türkiye'deki düzensiz Suriyeli göçmenler.
Kayseri'de yaşanan göçmen karşıtı saldırıların yanı sıra normalleşmeden rahatsız olan bazı Suriyeli grupların güvenli bölgedeki bazı şehirlerde çıkardığı olaylar Suriye sorununun iç güvenliği daha çok etkileyen bir unsur olarak belirdiğini ve iç siyasette de önemli bir etken olmaya evrildiğini gösteriyor.
Bu çerçevede iktidar dünyada en çok Suriyeli mülteciyi barındırmasına yol açan bir politika izlemesi nedeniyle muhalefetin baskısını eskisine göre üstünde daha çok hissediyor. Esad ile barışarak içerde "sorunu çözme yolunda olduğu” mesajını vermek isteyen iktidar sığınmacıların dönüşü için açıkladığı kapsamlı bir yol haritası henüz bulunmuyor.
Hükümete yakın Türk basınına yansıyan haberlere göre Şam ile müzakerelerde Ankara "güvenli dönüşün şartlarının sağlanması ve sığınmacıların can güvenliklerinin garanti edilmesi, Suriye'deki mülklerinin iadesi ve mülkiyet probleminin çözümü” hususlarının üstünde duruyor.
Bu arada Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da geçen hafta Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan ile düzenlediği ortak basın toplantısında “Gönüllü olmadığı sürece kimseyi gönderecek değiliz” ifadelerini kullanmıştı.
Bu arada Suriye rejiminin kapsamlı bir genel af ilan edip etmeyeceği, devlet otoritesini ve güvenli yaşam koşullarını oluşturup oluşturamayacağı ve Türkiye'de yaşayan Suriye vatandaşlarını şartsız kabul edip etmeyeceği de henüz bilinmeyenler arasında.
Erdoğan ve Esad ne mesajlar verdi?
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın normalleşme adımları atılabileceğine dair açıklamalarının ardından basına çok fazla konuşmamasıyla bilinen Esad da hafta sonu Türkiye ile ilişkilere dair soruları yanıtlayarak önemli mesajlar verdi. Erdoğan ile görüşebileceğini ancak bunun için "2011 öncesine dönülmesi gerektiğini" belirten Esad, Ankara'nın muhalif gruplara verdiği desteği çekmesinin ve TSK'nın Suriye'den çekilmesinin kendilerinin "şartları" değil "uluslararası hukukun gereği" olduğunu kaydetti.
Erdoğan ise son kabine toplantısının ardından Suriye'yi isim olarak anmadan şunları söyledi:
"Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Küresel gerilimlerin ürkütücü boyutlara ulaştığı, büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı, bölgemizin sürekli diken üstünde olduğu bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara sadece bizim değil, komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Bunun için sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğuna inanıyoruz. İhtilafların müzakere masasında ve karşılıklı diyalog yoluyla çözülmesini samimiyetle temenni ediyoruz."