Eski Türkiye Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Cumhuriyet gazetesi için “Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
ABD-Türkiye ilişkilerinin üç ana başlık etrafında irdelendiği yazıda şu ifadeler yer alıyor:
“Öncelikle bazı noktaların iyi anlaşılması gerekir:
Birincisi, Türk-Amerikan ilişkilerinin geçmişine bakıldığında, Türkiye’nin ABD ile yaşadığı sorunların kaynağında, ABD başkanlarından ziyade ABD Kongresi’nin olduğu görülür.
ABD’nin ulusal çıkarları çerçevesinde hareket etmek zorunluluğunda olan başkanlar, mümkün olduğunca Türkiye’ye karşı tavır almaktan kaçınırlar. Çünkü Türkiye, bulunduğu coğrafya nedeni ile stratejik değere sahip bir ülkedir. Hiçbir başkan, Türkiye’yi kaybetmenin bedelini yüklenmeyi istemez. Bunun en canlı örneği Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra Türkiye’ye uygulanan silah ambargosu sürecinde görülebilir.
19 Eylül 1974’te ABD Senatosu’nda ve 24 Eylül’de de Temsilciler Meclisi’nde “Türkiye’ye Yapılan Silah Satışlarının ve Verilen Askeri Kredilerin Dondurulması” kararı alınmıştı. Başkan Ford, 15 Ekim’de Kongre’nin aldığı bu kararı veto etmişti.
16 Ekim’de Temsilciler Meclisi bu sefer silah ambargosu kararını kabul etti. Başkan Ford, bu kararı da veto etti. Ancak Kongre kararlıydı. Kongre, bu sefer başkanın 5 Şubat’a kadar silah ambargosunu başlatması kararını aldı. Kongre’ye direnemeyen Başkan Ford, 30 Aralık 1974’te bu kararları onaylayarak yasalaştırdı. Ve Türkiye’ye uygulanan silah ambargosu 26 Eylül 1978’e kadar yürürlükte kaldı.
İkinci nokta ise ABD Kongresi’ndeki Türkiye aleyhtarlığının neredeyse 1974’ten sonra en ciddi boyutlara gelmiş olmasıdır. Demokrat Partililerin Türkiye’ye daha mesafeli olduğu bir gerçektir. Senatör Biden’ın Türkiye aleyhine hazırlanan bazı kararlarda önemli rol oynadığı da bilinmektedir. Demokratlar, 222 temsilci ile Temsilciler Meclisi’nde sahip oldukları çoğunluğu korudu. Senato’da ise şu anda Demokratların 48 koltuğuna karşı, Cumhuriyetçilerin 50 koltuğa sahip olduğu görülmektedir. Ocak ayında Georgia eyaletinde iki koltuk için seçim yapılacak. Eğer Demokratlar bu iki koltuğu kazanırsa bu, Türkiye için pek de iyi bir haber olmaz. Çünkü Trump, Temsilciler Meclisi’nin Türkiye aleyhine aldığı kararları, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Senato’da durdurmuştu.
Önümüzdeki süreçte Türk-Amerikan ilişkilerinde sorunlar yaratabilecek öncelikli konuların başında, Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400’lerin aktive edilmesi, Suriye’de Fırat’ın doğusunda oluşan PKK bağlantılı YPG/PYD yapılanmasına ABD’nin verdiği maddi ve siyasal destek ile Halk Bankası’na ilişkin ABD mahkemesinde devam eden yargılamanın nasıl sonuçlanacağı gelmektedir.
ABD Kongresi, S-400 konusunda çok keskin bir çizgiye sahiptir. Trump, Türkiye’yi F-35 projesinden uzaklaştırarak Kongre’nin tepkisini azaltmaya ve kontrol etmeye çalışmıştır. ABD’nin özellikle Kongre’nin S-400 konusuna karşı çıkmasının iki nedeni bulunmaktadır:
Birinci neden, Rusya’nın özellikle Avrupa üzerindeki etkisinin kırılmasına yöneliktir. Rus firmaları kara listeye alınmıştır. Bu firmalardan alışveriş yapan ülkelere karşı CAATSA diye isimlendirilen yaptırımlar uygulanmaktadır. ABD Kongresi, Türkiye’ye karşı bazı yaptırımlar uygulanmasını Başkan Trump’tan istemiştir. Trump başkanlık yetkisinin kullanılarak yaptırımların uygulanmasını ileri bir tarihe bırakmıştır.
İkinci neden ise S-400’lerin aktive edilerek kullanılması durumunda F-35 uçaklarının “görünmezlik” konusunun test edilebilme olasılığının olmasıdır. Zaten bu neden de Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarılmasının asıl nedeni olmuştur.
S-400 konusu, Biden’ın Türkiye ile ilgili karşı karşıya kalacağı öncelikli sorunlardan birisi olacaktır. Türkiye’ye S-400’ler nedeniyle yaptırımlar uygulanırsa benzer yaptırımların Rusya’dan gelişmiş silah sistemleri alan Hindistan, Mısır, Suriye, Suudi Arabistan ve Katar’a karşı da uygulanması gerekmektedir. Bu, Türkiye açısından bir avantajdır.
Halk Bankası’na ilişkin ABD yargısının ne karar vereceği bilinmemektedir. Mahkeme, ceza verilmesine karar verirse cezanın boyutu Hazine Bakanlığı tarafından tayin edilecektir. Her halükârda zaten kırılgan olan Türk ekonomisinin, bu şekilde oluşacak bir karardan ciddi şekilde etkileneceği bilinmelidir. Türk ekonomisinin bu yıl yüzde 3.9 küçüleceği de dikkate alınırsa sorunun ciddiyeti daha iyi anlaşılır.
Türk-Amerikan ilişkilerini sadece bugün değil, orta ve uzun vadede de etkileyecek konu, Suriye’nin kuzeyinde PKK bağlantılı YPG/PYD tarafından oluşturulan siyasi, idari ve güvenlik yapılanmasıdır. Bu oluşan durum Türkiye açısından bir “beka” sorunudur. Biden yönetiminin de Trump döneminde YPG/PYD konusunda uygulanan politikayı devam ettireceği değerlendirilmektedir. Bu durumda Türkiye, bu konunun neden bir “beka” sorunu olarak görüldüğünü ve Suriye’de bulunmasının nedeninin, Suriye’nin kuzeyinde oluşan YPG/PYD yapılanması ile ilgili olduğunu kararlılıkla net olarak ortaya koymalı ve anlatmalıdır.
Sonuç olarak yakın zamanda Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğini tayin edecek öncelikli konular, S-400 sorununa ilişkin gelişmeler ile Halk Bankası hakkında ABD mahkemesinin vereceği karar olacaktır.
Asıl sorun ise Suriye’de oluşan YPG/PYD yapılanmasıdır.
Biden’ın ve muhtemelen Dışişleri Bakanlığı’na getirilecek Antony Blinken’ın siyasi görüşleri ve dış politika uygulamalarına ilişkin değerlendirmeleri bilinmektedir. Türkiye ile farklı düşündükleri konular vardır. Ancak önemli olan nokta, Biden ve Blinken, Türkiye’yi iyi tanıyan ve Türkiye’nin öneminin farkında olan kişilerdir.
Bu nedenle Türkiye, öncelikle ABD Kongresi’nde oluşan Türkiye aleyhtarlığını azaltmak üzere Kongre üzerindeki faaliyetlerini etkinlikle artırmak zorundadır. Böylece Kongre’nin başkan üzerinde oluşturacağı baskı azaltılabilir. ABD Kongresi üyelerine Türkiye’nin görüşleri ve haklılığı açıklıkla anlatırken Türkiye aleyhine alınacak kararların Türkiye’yi zora sokabileceği, ancak Türkiye’nin bazı çıkış yollarını bulabileceği, fakat Türkiye’yi kaybeden ABD’nin karşı karşıya kalacağı sorunlar ve zararların çok daha fazla ve telafi edilemeyecek boyutlarda olduğu ortaya konulmalıdır.
Bu arada Türkiye’nin dostane ilişkilerde bulunduğu ülke sayısını artırması da elbette Türkiye’nin elini güçlendirir.”