Ali Kemal Özcan: Öcalan’a yasal alan açılmalı, yoksa iş boğazlaşmaya kadar gider

Munzur Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim üyesi ve Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşmeyle gündeme gelen Prof. Dr. Ali Kemal Özcan, Öcalan'a sivil alan açılması gerektiğini belirtti. Özcan, "Öcalan'a o sayfayı okutan devlet aklı bu alanı açmak zorundadır. Yoksa iş iç savaşa boğazlaşmaya kadar gider" dedi.

01.03.2025, Cts - 17:16

Ali Kemal Özcan: Öcalan’a yasal alan açılmalı, yoksa iş boğazlaşmaya kadar gider
Haberi Paylaş

İmralı cezaevinde bulunan Abdullah Öcalan ile 2019’da görüşen Munzur Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Kemal Özcan, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına ilişkin Rûdaw ajansına değerlendirmede bulundu.

Prof. Özcan, Öcalan'ın mesajında yer almayan ve Milletvekili Sırrı Süreyya Önder tarafından ifade edilen "Bu perspektifi ortaya koyarken; şüphesiz pratikte silahların bırakılması, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir" ifadesinin süreci belirleyeceğini söyledi.

Sistemin inkâr politikasını sürdürmesi halinde ülkede bir iç savaşın çıkması ve bunun da bir Kürdistan devletleşmesi ile sonuçlanacağına dikkat çeken Özcan, devlet ve örgüt içindeki Öcalan-bağlıları bu tehlikeyi hızlı bir şekilde uzaklaştırması gerektiğini ifade etti.

Özcan, “Altını çizerek iddialı cümleler ediyorum, bu iddialı cümle önemli. Ben bilmediğim konuda iddialı cümle kullanmam. Yani onu fark edecek yaştayım. Mesleğim alanında da onun sonucunun ne olacağını bilecek yaştayım. Öyle söyleyeyim. Dedim ki ‘Öcalan silah bırakma çağrısı yapmaz’”  diyen Özcan, şöyle devam etti:

“Mesela kayıtta duruyor. Ama dedim örgütü fesheder. Çünkü örgütü zaten 23 yıl önce 2002'de feshetmiş. 2002'de feshettiği örgütü bir daha fesheder. Mesela o günün bir sayfasındaki PKK değerlendirmelerinin neredeyse cümleleri bile aşağı-yukarı 2002 ile aynı. aynı. 23 sene önce, 25 sene önce yaptığı değerlendirmeleri bugün yapıyor, yeni değil... Milletin ‘yeni’ haberi oluyor! Dolayısıyla örgütün fesi yani PKK'nin fesi yeni bir şey değil. 20-25 yıllık Öcalan'ın 1990 başlarından Sovyetlerin yıkılmasına kadar gider, Reel Sosyalizm değerlendirmeleri eşliğinde. Bunlar kapsamlı değerlendirmeler, ayrıca fiili olarak da 2002 yılında örgütünü feshetmişti.

Daha sonra baktılar, yuvarladılar falan. Silahlı gerilla örgütlenmesi olarak değil ama, “felsefi merkez” olarak bir PKK çekirdeği kalsın. Halbuki Öcalan, PKK ismini de yanlış buluyordu, “Partiya Karkerên Kürdistan” derken… ‘Biz işçi partisi değiliz’ dedi. İşçi partileri dünyanın her yerinde sonları fecaat olan elit partileri olmuşlardır. Yeni iktidar eliti partileri olmuşlardır.  Bunların geniş felsefi ve tarihi, sosyolojik analizlerini yapmış 25 yıl önce en az.  25 ve fazlası. Haa şimdi; silah bırakma çağrısını niye yapmaz? Dedim ki: ‘PKK'de silah yok. PYD de silah bırakmaz.’ İşte gördünüz.  Bir sayfalık metinde PYD'nin, P'sinin yarısının cümlesi var mı? Yok. Konu PYD dışıdır. Örgütün; kendini yenilemiş, ovaya taşımış hâlidir PYD. Türkiye'ye karşı da herhangi bir eylemi, çabası, teorisi bile yok. Bir cümlesi bile yok...”dedi.

“Hukuki düzenleme olmazsa, muhtemelen kongre bile yapılmayabilir”

Özcan, sözlerine şöyle devam etti: “Şimdi dahası var, bu silah bırakma meselesinde. Cümle olarak metinde ‘silah bırakma’ var, doğru. Ama metnin okunması bittikten sonra Sırrı Süreyya'nın sözü alması var. Değil mi? Diyor ki, ‘Bu notu da kendisinden aktarmak durumundayım.’ Yani sözlü not güya, ama yine önündeki yazıdan okuyor. Öyle anlaşılıyor ki, Öcalan yazarak vermiş ona. Muhtemelen oradaki ekipten 2-3 kişiyi de şahit etmiştir. ‘Bunu açıklamanın sonunda söyleyeceksin.’ Söylediği cümle ne? Bir sayfalık okumadan (Kürtçe ve Türkçe), bütün sayfayı bir kenara bıraktı.

‘Bu değerlendirmelerim teori’ dedi. Ama ‘pratikte’ dedi. Sırrı Süreyya'nın okuduğu o not, el yazma notu. ‘Pratikte: Örgütün silah bırakması ve feshi yok’ diyor. Hukuki düzenlemeler ve demokratik siyasetin önü açılmadan yani... Bu, yolun açılmasını gerektirir. Yani lüzumlu/zaruri kılar eski Türkçesiyle. Bu ne demek? Yani demokratik siyasetin önü açılmazsa, hukuki düzenlemeler yapılmazsa silah bırakmaya geçemezsiniz. Örgütün fesine de geçemezsiniz! ‘Gerektirir.’ Ön şarttır bu.

Türkiye'deki bütün basın: sağ, sol, orta, yukarı, aşağı ne diyor? ‘Öcalan örgütüne silah bırakma çağrısı yaptı, feshetme çağrısı yaptı.’ Hayır! İkisini de yapmadı. Teorik olarak yaptı ama ‘pratik olarak diyor ki Sırrı Süreyya son-notunda (28 saniyelik not): ‘Pratik olarak, çağrımın pratikleşmesi yani, sivil siyaseti ve hukuki düzenlemeleri gerektirir. Bunlar olmazsa, bu benim teorinin pratiğe geçme şansı yok!’ Bu ne demek? Örgütüne de diyor ki yani: ‘Bakın kongreyi topluyorsunuz, toplayın doğru da, fakat eğer hukuki düzenleme gelmezse kongreyi bile yapmayabilirsiniz’ demek istiyor aslında. Örgüt bunu böyle anlayacak. Muhtemelen kongre bile yapılmayabilir. Yapılsa dahi yapılma ihtimali de var. Bu kararlar çıkacaklar. ‘Önderliğimizin son talimatı budur.  Biz bu manada Türk-Kürt ilişkilerinin yeniden düzenlemesi için devletten demokratik siyasetin yolunun açılmasını beklemekteyiz. Bu geldiğinde, biz feshimizi de ilan edeceğiz. Silahı da bırakacağız’ diyecekler.

Şimdi anladınız mı? Medyanın dört köşeden, sekiz köşeden “silah bırakma çağrısı yaptı” demesinin anlam yoksunluğunu anlatabildim mi? Kandil ne yapacak? Kandil ne yapacağını söylemiş. Öcalan da ne yapacağını söylemiş. Tabi ki onu esas alacaktır? Çünkü işin sonunda örgütü, ‘Önderlik’ dedikleri liderlerinin Sırrı ile Pilot Necati metodu ile çalıştığını bilmemesi mümkün değil. Şimdi Öcalan'ın çalışma tarzını bu meseleyi çalışanlar bilir tabii ki” diye konuştu.

“Öcalan, asıl cümleyi Sırrı Süreyya Önder üzerinden söyledi”

Özcan devamında, “Maalesef ‘tek çalışanım’ dediğim mesele de budur. Örgütün kurucu aşamasındaki anlatımı, böyle ben de şimşek gibi bir çağrışım yaptı. Pilot Necati'ye örnek verir. ‘Pilot Necati’ dediği devletin bir askeridir, pilottur. PKK'nin içine gönderdiği bir istihbarat elemanıdır. Biliyor. ‘Biliyordum’ diyor. Ama ‘Ben PKK'nin embriyo aşamasını onun sayesinde, onun sırtında kurtardım’ diyor. En önemli toplantılarımı onun evinde yapıyordum. Sobanın ağzını da açık bırakıyordum. Belgeleri-kâğıtları, herhangi bir baskın olduğunda sobaya atmak üzere. Mesela bazıları diyorlar ki ‘PKK'yi MİT kurdu.’ Öyle değil. Öcalan, bunun detaylarıyla açıklıyor. ‘Ben MİT'in bu şekildeki operasyonlarını çok iyi değerlendirerek örgütün erkenden boğulmasını engelledim ve örgütü kurmayı böyle başardım…’ diyor. Bunu böyle anlatıyor. O gün de anladım ki, Öcalan'ın aynı zindeliği, aynı örgüt liderliği devam ediyor. Asıl cümleyi Sırrı Süreyya üzerinden söyledi… Sırrı Süreyya’nın da devletle çalıştığını sanırım Allah da kul da biliyor” diye ekledi.

Özcan, “Aynen, o da tabi millete yeni geliyor. Yeni değil. Abdullah Öcalan, ta 90'larda “Hangi PKK” kitabında aynen bu konuşmaları olduğu gibi aktarmış Fikret Bila. Anlatıyor sorunu, “Kürt sorunu” dediğinin ne olduğunu anlatıyor. ‘Bu manada’ diyor Kürt sorunu siyasi bile değildir diyor. Aynen Öcalan'ın cümlesi. Demokratiktir diyor. Yani ‘Türkiye'nin demokratikleşmesi sorunudur.’ Çünkü biz ulus devlet peşinde değiliz. Devlet iktidarı peşinde değiliz. Devletçi değiliz. O bizim reel sosyalizm döneminde işte o son açıklamada altını çizdiği yanlışlarımızdır. Onları düzelttik 90'lardan sonra.  Sovyetlerin yıkılmasından sonra. Dahası mesela benim Öcalan'a Abdullah abi diye yazdığım bir mektup var. O Araf'taki çözüm süreci adlı kitabında yayınlanmış ve Öcalan'a gittiğimde eline önüne bıraktığım kitaplarından bir tanesi. Abdullah abi. Mustafa ve Abdullah ayrıca iki tane mektubum var. Özellikle Abdullah abi mektubunda Öcalan'a diyorum ki, Abdullah abi aynen böyle. Ya demokratik uygarlık, demokratik manifesto yok.  Demokratik uygarlık, dedim mi onu? Pardon. Demokratik toplum, demokratik cumhuriyet, demokratik özerklik, demokratik böyle saydım. 12 tane demokratik saydım. Demokratik ulus.  Dedim ki Abdullah abi ben bundan korkuyorum fazla demokratik. Aynen böyle korkuyorum. Siz Kürt milliyetçiliğine, ulus devletçiliğine bu arada açık veriyorsunuz. Bize bir tane demokratik eder. Demokratik toplum. Metnin başlığı ne? Demokratik toplum manifestosudur aslında. Öcalan bunları çok iyi okuyor. Ama bu yeni benim söylememle değişen bir Öcalan'dan bahsetmiyorum yanlış anlamayın. Öcalan bunları ben kendisini kaynak göstererek bunları söylemişim. Diyor ki biz Kürt meselesi siyasi bile değildir diyor. Bu manada demokratiktir. Bize bunu da yine 20 küsur yıl önce hatta 25 yıldan daha fazla önce demiş ki ne özellik ne de Federasyon bize uygun değil Türk Kürt ilişkilerinin demografisine ve kültürel sentezlenmesine uygun değildir diyor yani şimdi herkes diyor ki Türkiye'nin en büyük şehri İstanbul'dur ikincisi İzmir'dir üçüncüsü bilmem Ankara Adana,  Mersin'dir.  Böyle bir toplumda özerkliği ve federasyonu nasıl uygulayacaksın kardeşim? Bu mümkün değil. Yani ‘uygun değil’ diyor. Şimdi yine 25 yıl önceki söylediği düşünceyi bu sayfada tekrarladı. Başlığına da dediğim gibi o ısrarla, iğneli bir ifadeyle kendisine sunduğum mektupta dediğimi koydu. Bu çağrının başına koydu: Barış ve  Demokratik toplum çağrısı” diye, değil mi?" dedi.

“Öcalan’ın talepleri arasında ne demokratik ulus var, ne de demokratik özerklik var”

Özcan, “Dolayısıyla ‘demokratik özerklik’ mesela. O bir dönemde işte Kürt milliyetçiliği mi desem, Kürt milliyetçiliği de değil, milliyetçiliği burjuvazi yapar. Yani devletçiliği... Bunu nasıl söyleyeyim, belirli marjinal çevrelerden gelen, örgütün içine sızmış bazı unsurların çıkarttığı bir şeydi. Öcalan da herhalde bunları kaçırmamak için ‘demokratik özerklik,  demokratik ulus’ diye bir şey ortaya attı. Şimdi bunların hiçbirisi yok O sayfada. Ne demokratik ulus var, ne demokratik özerklik... Çünkü ulus demokratik demekle olmaz. Özerklik demokratik demekle olmaz. Öz-erk, öz iktidar demektir bir kere. Öz-yönetim demek istiyorsan zaten bu kendi kendine yönetimdir ve demokrasidir. Dolayısıyla öz yönetimi sen Türkçe'ye çevirirsen yani ‘Demokratik Demokrasi’ dersin, komik olur. Yani saçma olur, insana gülerler. Öz-yönetim, halkın kendi kendini yönetmesidir. Öz ‘kendi’ demek. Demokrasi de zaten budur. ‘Demokratik Demokrasi’ olmaz! Dolayısıyla bütün bunları Öcalan, 25 yıl sonra yeniden ayakları üzerine koyarak bir sayfalık metinle hem Türkiye'ye, hem Kürtlere, hem herkese, hem dünyaya da duyuruverdi. Ama ısrarla Sırrı ’ya bıraktığı, eline tutuşturduğu notla bunlar dedi: ‘Bu benim teorik perspektifimdir.’ Bunun pratikte gerçekleşmesinin yolu var. Nedir? Demokratik siyasetin önünü açmak, hukuki zemini hazırlamak. ‘Bu olmazsa ne fese geçilebilir ne de silah bırakmaya...’ Yani kongre toplanır ama bu konuda hiçbir karar almaz” ifadesini kullandı.

 "Öcalan'ın teorizasyonu ulus devlete karşı"

Özcan, “Kürt devletçiliğini, Kürt ulus devletçiliğini çok cılız bırakan bu hareketin kendisidir. Öcalan'ın ulus-devlet teorizasyonudur. Bunları çok kapsamlı bir şekilde topluma büyük oranda vermiştir Öcalan. Onun için bir türlü ‘Kürt milliyetçiliği’ adındaki Kürt devletçiliği bir türlü gelişemiyor. ‘Bizim toplum tarafından destek görmemizin altında devletin inkar politikası oldu.’ der Öcalan. Ve bu inkâr, tabiri caizse, ‘kök-hücre’siyle hâlâ devam ediyor. 66’ıncı madde ne diyor? Ben geçenlerde birçok ulusal kanalda söyledim. Dedim ki: ‘Suriye'den bile daha kötüyüz bu manada.’ Çünkü Suriye'de vatandaş olmuyorsun ama Kürt olarak kalıyorsun. Bizde vatandaş oluyorsun, fakat Kürtlükten çıkıyorsun! ‘Ya vatandaş olmayacaksın ya da Türk olacaksın!’ deniyor. Vatandaş olmazsan ancak Kürt kalabilirsin… Dedim ki Türkiye'de sorun bu. Sorunun kök-hücresi budur. Vatandaş olduktan sonra, işte son röportajım olan o (Yeniçağ gazetesi) gazetedeki arkadaşa söyledim. Türkiye'deki sorunun kök hücresi, vatandaş olduktan sonra da Kürt kalabilmektir... Sorun burada. Gerisi teferruat. Yabancı dilmiş, eğitimmiş, yok bilmem neymiş.

İşte onun için demokratik bir meseledir. Anayasada sen peşinen inkâr ediyorsan, ‘vatandaş olunca Türk olacaksın. Biz Türk derken de herkesi kastediyoruz dersen bütün dünya sana güler. Hiçbir halk aptal olmadığı gibi Kürtler de aptal değildir, bunu anlıyorlar. Yani domates derken biberi kastedemezsin! Biber derken salatalık demek istiyorum diyemezsin! Bu manada, Kürtlerin aklıyla da oynama devam ettiği için, sorun bir türlü çok iflah olmuyor” dedi.

“İnkâr politikasının sürmesi, iç savaş dinamiklerinin kışkırtmasına neden oluyor”

Özcan, “İsmini vereceğim, bakın bence insanların dikkatini buraya çekmek gerekir. İflah olmaz bir Öcalan karşıtı Adem Karaçoban diye birisi gazetecilik adı altında bir şeyler yapıyor… 10-15 bin arasında oynayan (izlenme rakamları önemlidir sosyoloji  için) bu kişi: ‘Devlet Sayın Öcalan'ın dediğini yerine getirmezse, Türkiye iç savaşa gidecek, kan gövdeyi götürecek ve Bağımsız Kürdistan’ın  kurulması çalışmalarına geçilecektir” dedi. Ve şu anda yarım milyona yakın izlenmeye tırmanıyor!

Bir tıklanma var. Dolayısıyla devlet aklı eğer bu bahsettiğim kendi içindeki ‘kripto’ yapıya, örgüt aklı da kendi içindeki ‘kripto’ yapıya, ‘Yasal-Alan’ denen alanda ‘Örgüt’ olmuş kripto yapıya bir müdahale etmezse (tarih böyledir, kuantum fiziği bize bunu öğretiyor ihtimaller fiziğidir kuantum), bunu yapmazlarsa, gerçekten iç savaş kaçınılmaz olur. Buna ‘abartı’ diyecek olanlar, gaflet içinde uyandıklarında çok geç olmuş olacaktır.

Bunun dinamikleri ciddi bir şekilde şu anda birikiyor. Yani Kürt devletçiliği (şahsın açıklamasında da aynen şu var: ‘Çatışmaya gider ve bağımsız Kürdistan devletinin kurulmasının bütün hazırlıkları yapılacaktır’ diyor. Bunu A. Karacoban diyor. ‘Sayın Öcalan’ veya ‘Kürt halkı önderi’ diyen bu kişinin, iflah olmaz bir Öcalan karşıta olduğunu biliyorum. Çalıştığım alanım olduğu için... Bu kişi böyle bir tweet atıyor ve yarım milyona kadar ilgi alıyor. Demek ki toplum içerisinde devletin bu inkâr politikalarının hâlâ bir şekilde devam etmesi, bu dinamiği büyütmeye devam ediyor. Devletin içinde Erdoğan'ın altına kadar girebilmiş bir kripto yapının da, ‘iç Kürt sorunu çözülmüştür’ demesi karşılıklı birbirini destekliyor. Ve iç savaş dinamiklerini müthiş bir şekilde kabartıp kışkırtıyor!”

"Sırrı Süreyya'ın okuduğu mesaj, örgütün şiarı olacaktır"

Özcan, “Hemen söyleyeyim dedim ya. Şimdi örgüt, Sırrı Süreyya’nın kim olduğunu bilmiyor mu? Ben biliyorum da örgüt bilmiyor mu? Biliyor. Öcalan da biliyor. Öcalan böyle çalışır. Onun örgüt tarzı budur. Şimdi bir de yalnız değil ki. 6 kişi de onun dışında, 3 kişi de içeriden dokuz. 9 kişinin şahitliğinde muhtemelen bu notu Sırrı’nın eline vermiştir. ‘Bu benim teorik açıklamamdır. İşin pratiği budur.  Bunu okuyacaksın’ demiştir.

Bak size de söylüyorum. Eğer yanılırsam, bu konuda ne kadar mahcup olacağımı, hatta bir sosyoloji profesörü olarak ne kadar rezil olacağımı düşünemeyecek kadar mıyım ben?  Örgüt bunu kongrenin temel şiarı olarak alacaktır. Temel şiar olarak, temel perspektifin talimatı olarak algılayacaktır. Silah bırakma ve fes yapmaz. Belki feshi yapar, feshi daha önce yapılmış çünkü.  Silah bırakma konusuna bile giremez. Çünkü zaten Öcalan  ‘… gerektirir’ diyor. Bu ne demek? Yani bu Türkçe'yi herhalde sadece biz bilmiyoruz. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok. Devlet de bunu çok ciddi bir şekilde okumazsa. İşte bak, dediğim gibi 3-5 bin izlenen şimdi milyona yaklaşıyor... Ve bu ciddi bir dinamiktir. Buna biz sosyolojik dinamik diyoruz. Toplumları değiştiren sosyolojik dinamik dediğimiz, toplumsal değiştiren- dönüştüren birikimlerdir” şeklinde konuştu.

 "KDP ve KYB, Öcalan üzerinden yapılacak bir çözüme kapıları sonuna kadar açıktır"

Özcan, “Barzani hep Öcalan'ın üzerindeki bir çözüme açık oldu.  2013-2015'te de Diyarbakır'a geldi, Şivan'ın yanına oturdu. ‘Megri-Megri’yi hep beraber söyleyerek ağladılar. Yani şimdi Barzani'nin o günden bugüne bu meselenin Öcalan üzerinden Türk-Kürt birliği çerçevesinde çözülmesinden yana olduğunu, sadece şahsıma ilgiyi üzerinden demiyorum. Bütün veriler, Barzani ve KDP'nin (dolayısıyla KYB de, aynı gelenekten geliyor.) Öcalan üzerindeki bir çözüme kapıları sonuna kadar açıktır. Çünkü onların da perspektifi, yani gelecek perspektifi Türklerle ilişkidedir” diye konuştu.

"Öcalan'ın paradigmasını aktaramayanların aradan çekilmesi gerekiyor"

Özcan, “Şimdi silahlı örgütlenme, isyan örgütlenmesine ihtiyaç kalmadı diyor Öcalan. Bir sivil, yasal örgütlenmeyi Öcalan'dan başka kuracak kimse yoktur. Ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum? Bu şans Öcalan'a verilmezse bu şey, demin adını verdiğim iflah olmaz, Öcalan'ın düşmanı, Avrupa'daki kendine gazeteci diyen şahısın temsil ettiği kesim sonuca ulaşır. Yani bölümle parçalanma ve boğazlaşmaya gider. Devlet ve örgütün asıl omurgası ya da tepesi bu ‘aradaki’ unsurları çıkarmazsa bir şekilde bunlar bulandırırlar. Yani bu fizikte de böyledir kardeşim. İletken önemlidir. Yani şimdi Öcalan'ın biraz bu Türk-Kürt ilişkilerini anlatmak için herkesin benim gibi doktora mı yapması gerekiyor?

‘Dünyanın gazetecisi’ olarak gezen insanlar var. İşte çok bilinen bir adam olduğu için ismini vereyim. Cengiz Çandar. Ahmet Türk 40 senedir bu hareketin içinde. 90'dan beri ne yapıyor? 30 sene bir tek cümleleri var mı bunların, Abdullah Öcalan'ın Türk-Kürt ilişkileriyle ilgili projesi/paradigması ile alakalı…  Niye anlatmıyorlar? Çünkü işlerine gelmiyor. Bunu anlamak o kadar zor değil. Benim okuyup anladığım şeyi Cengiz Çandar okuyup anlayamaz mı?  Cengiz Çandar bu kadar ‘dünya çapında’ gazeteci olarak biliniyor. Bu adamın, Öcalan'ın savunmalarını okuyup bu soruyu çıkaramayacak kadar Türkçesi zayıf mı? Niye anlatmıyor? Sadece bu ikisi en eski, en yaşlı örnekler olduğu için söylüyorum. Avukatları ne kadar anlatıyor? Hiçbir avukatı Abdullah Öcalan'ın demokratik cumhuriyet, Türk-Kürt ilişkilerinin birliği ve ittifak çerçevesindeki teorizasyonunu, ‘paradigma’ dedikleri bir-bütün projesini anlatan arka-arkaya (üç demiyorum) iki cümlesi yok. Buradan anlıyorum ki bunların aradan çekilmesi zaruriden de ötedir. Yoksa işi kötüye götürürler” dedi.

“Öcalan’a yasal alan açılmalı, yoksa iş boğazlaşmaya kadar gider”

Özcan, “Ben şimdi nereden bileyim devletin niyetinin iyi veya kötü olduğunu? İşte bu sonuçlardan anlıyorum. Mesela ben neden kripto yapı diyorum yasal ana örgütlenmesine? Adamların alnına bakıp niyetlerine mi göre söylüyorum? Hayır. Bakıyorum ki sabah akşam ‘Sayın Başkan, Önder Apo’ diyenler,  Öcalan’ın  bu projesiyle ilgili iki tane cümle arka arkaya kurmuyor. Ne demek istediğimi ifade edebildim mi? İlginçtir ya. Bunların çerisinde İletişim Fakültesi mezunu öz yiyen Ömer de var… Ne demek istediğimi anlatabildim mi?

Bu kadar tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız. Onun için devlet de, örgüt de bir an evvel bu ‘Yasal-Alan’ meselesini çözmek zorundadırlar. Onun için dedim: ‘Çok acil olarak fes olması gereken PKK değil, yasal alan örgütlenmesidir. Ama bir şartla. Öcalan'a da yeni bir sivil (üçüncü alan) örgütlenmesi yasal alanını açma zarurîdir.’ İfade edebiliyor muyum? Öcalan'a o sayfayı okutan devlet aklı, bu alanı açmak zorundadır. Yoksa iş iç savaşa boğazlaşmaya kadar gider. Bunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Sosyoloji profesörü olmaya da hiç gerek yok”ifadesine yer verdi.

"CHP'nin Türk-Kürt ilişkilerine dair bir cümlesi yok"

Özcan, “Yani Türkiye'de, içerisinde faşist tarafı en az olan ülkücü camiadır. Faşizmin en ağır, en yoğun, en vahşileşmiş kesimi CHP'de örgütlüdür. Şimdi görüyoruz televizyonlarda, muhalif televizyonlardaki saldırılarını…  Bu sürecin toslaması için ne kadar çalıştıklarını ne kadar karışıklık yarattıklarını hep birlikte izliyoruz.

Şimdi çok köpürtülen şey var. Ona daha çok İmam Ekremoğlu diyorum. Çünkü baş aşağı duran bir kişilik. Çok önemli. ‘İkinci Selahattin vakası’ dedim ben ona. Şimdi üniversite bitirdiği söyleniyor. Bitirse ne yazar? Washington ya da ne bileyim Harvard'dan mezun olsa ne yazar? Kaç senedir siyasettedir. ‘Kürt sorunu var’ diyormuş. MHP ‘yok’ diyor senden daha iyi. Hiç olmazsa sorunu çözmek için uğraşıyor. Senin çözümle ilgili bir tek cümlen var mı? Yani MHP, pratik alanda çözüme bütün vücuduyla atladı. Ama ‘Kürt sorunu yok’ diyor. Sen var diyorsun. Peki ‘Var’ olan şey nedir? Bir cümle var mı? Var olan şey nedir? Bir cümle var mı?

Ya CHP'de; İmam Ekremoğlu'na söylüyorum. Var mı bir cümlen? Onun yok. Başkasının da yok. CHP'den hiçbir unsurda, hiçbir yöneticide Kürt meselesinin, Türk-Kürt ilişkilerinin ne olduğunu, nerede tosladığını, nerede sekteye uğradığına dair bir cümleleri var mı?  Yoktur!

Şimdi en çok cilalanan Ekremoğlu olduğu için söylüyorum. Evet. Maalesef acı ve esefle, içim kan ağlayarak söylüyorum. Sırf onunla alay etmek için değil. Çünkü baş aşağıda, ters duruyor. Bu meselede ağzını açmadığı müddetçe ben ona İmam Ekremoğlu diyeceğim. Çünkü ayakları havada, başı aşağıda yürüyor. Bunu açıklamak için bu kavramı kullanıyorum onun için.

Sen Cumhurbaşkanı adayı oluyorsun tek aday olarak. Sen söyle! Sen alternatifsen kardeşim, bu iş buraya nasıl geldi? Senin çözümün ne? Arka arkaya üç beş tane cümle söyle. Yok ben ‘Bi xêr hatine’ dedim. Hoş geldiniz dedim Kürtçe. Ya bu Kürtlerle pis bir şekilde, çirkin bir şekilde alay etmektir. Kürtler de Türkler de bunun bedelini ödetirler. Öyle baş-aşağı yürüyeceksin. Hayatı ters götüreceksin, olmaz. Ne diyoruz?  ‘Hiçbir sahtelik kendisini sonuna kadar gizleyemez’ cümlesi mottomuz oldu adeta’" dedi.

 

Bu haber toplam: 5577 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:20:38:01
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x