HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, son 2 yılda yaşananları, HDP ile AKP arasında yaşanan siyasi anlaşmazlığın nedenlerini, PKK ile devletin Çözüm Süreci’nde yaptıkları yanlışları, HDP’nin 7 Haziran seçim mitinglerinde kullandığı ve büyük tartışmalara neden olan “Seni başkan yaptırmayacağız!” sloganını Bas Gazetesi’ne değerlendirdi.
Bu içinde yaşadığımız vahim çatışmalı süreç uzunca bir müddet sürdürülemez. Bu devlet açısından da böyle, PKK açısından da böyle. Ben ilk günden beri devlete, AKP’ye, hükümete şunu diyorum; ‘Türkiye’nin bir Kürd sorunu var Türkiye’nin bir de artık uluslararası bir mesele haline gelmiş Türkiye’nin dışındaki Kürdlerin sorunları var. Suriye Kürdleri var, Irak Kürdleri var, İran Kürdleri var. Türkiye devleti, 1924’ten sonra oluşturduğu ulus-devlet paradigmasını bu şekilde devam ettiremez. Bu cumhuriyetin ana diskine yeni bir format atması lazım. Yeni format ayrılma, bölünme çatışma da değil inkar, baskı ve asimilasyon da değil. Peki ne? Yeniden bir ortaklık, Kürdleri bir halk olarak, bir kavim olarak kabul eden, Türkiye’nin bütünlüğü içerisinde demokratik bütün haklarını anadil eğitimden tutun bölgesel yönetimlere kadar, tanıyan bir yeni format. Türkiye dışındaki Kürdleri de bir halk olarak kabul etme, bir kavim olarak kabul etme. Irak’ta da, Suriye’de de onların meşru demokratik haklarını dost ve kardeş olarak tanımak. Düşman olarak değil.’ Devlete bunu söylüyoruz. AKP hükümeti bunu yapabiliyor mu? Yapmaya niyetleniyor mu? Bazı adımlar atıyor ama bu 1924’ten sonraki ulus-devlet formatını yeniden değiştirecek cumhuriyete yeni bir demokratik cumhuriyet formatı atmakta zorlanıyor, atamıyor. Patinaj yapmış gibi geri adım atıyor. Buradan şiddeti, terörü gerekçe gösteriyor. Hâlbuki bana göre şiddetin ve terörün ötesinde esas ana nokta, henüz devletin ana beyni yani hard diski buna karar vermiş değil.
PKK’ye ne diyorsunuz?
Kürd siyasetine geliyoruz, PKK’ye de şunu söylüyoruz: “Bu güne kadar 30 yıllık bir sürede, 12 Eylülden sonra şiddet doğruydu, yanlıştı, olmalıydı, olmamalıydı, başka bir yol varmı ydı yok muydu? Bu tartışmaları geride bırakalım.’ Bu saatten sonra, Kürd siyasetinin, Türkiye’nin içinde silah kullanması şiddete başvurması, terör eylemlerine girmesi asla doğru değil. Bu asla doğru değil. Bir karar vermek lazım. Birincisi, Kürdler, Türkiye içinde mi kalacak yoksa ayrılıp ayrı bir ulus-devlet mi kuracaklar? Bunun için savaşması mı lazım. Savaşacak mı? Savaşabilecek mi? Bu savaşın maliyeti ne olacak, böyle bir karar doğru mu yanlış mı? İkincisi, eğer Türkiye’nin içinde Türkiye’deki halklarla birlikte yeni bir demokratik cumhuriyeti inşa edeceksek ki bizim savunduğumuz budur. Bunun birçok sebebi var siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel sebepleri var. Eğer Türkiye’nin içinde yeni bir demokratik cumhuriyet kurma mücadelesine girerek Kürd Meselesi’ni çözeceksek, bunu demokratik yollarla mı yapacağız? Yoksa yeniden şiddet ile mi yapacağız? Bana göre, şiddete gerek yok, bitti. Bunu 2013 Diyarbakır Newroz’unda Abdullah Öcalan ilan etti. Öcalan, ‘bu taktik bir karar değil stratejik bir karardır. Kürd siyasetinin Türkiye içinde haklarını savunmada silaha başvurma dönemi bitmiştir. Bundan sonra mücadele demokratik, fikri, siyasi olacaktır’ dedi.
Bunun arkasında durmak lazım. HDP de bunu savundu, 7 Haziran’da 6 milyon oy alarak ,1’e çıkan oy oranı ile bunu ortaya koydu. Bir karar vermek lazım, bana göre bu karar verildi. Ama bunu tekrar değiştirdim olmadı, gerekçe göstermek asla doğru değil ve ısrarla bugüne kadar her ortamda, devlete, AK Parti’ye şunu söylüyorum; ‘PKK dağdan inmese, silah bırakmasa bütün bu olaylar da devam etse, peki Kürdlerin demokratik, insani, İslami, vicdani haklarını tanımayacak mısınız? Benim köyümün adı değiştirilmiş, PKK dağdan inse de, inmese de bu köyümün eski adını iade etmek zorundasınız sen devlet olarak. Bunu PKK’ye ipotek edemezsin. Anadilde eğitim hakkım bunu ipotek edemezsin.’ Yani PKK dağdan inmese de veya inse başka bir örgüt de dağa çıksa, demokratik haklar şiddet, terör gerekçe gösterilerek askıya alınamaz, iptal edilemez, ipotek altına alınamaz. Dönüyoruz PKK’ye söylüyoruz, şunu söyledim ben devamlı, ’devlet hiçbir adım atmazsa, diyelim ki AK Parti iktidarları oyalıyor, kandırıyor, bekletiyor bir değişikliğe gitmiyor, bunun cevabı silah değil. Bu saatten sonra değil. Çözüm silah değil.’
Öcalan’ın 2013’teki mesajına PKK mi uymadı? Kim uymadı?
Devlet diyor ki; ‘PKK yaptığımız anlaşmaya uymadı.’ PKK de diyor ki; ‘devlet Dolmabahçe Mutabakatı’ndan sonra masayı devirdi ve sözünde durmadı.’ Bana göre ikisi de büyük hata işlemiştir. Devlet demokratikleşmeyi devam ettirmediği için, PKK de tekrar silaha başvurduğu için yanlış yapmıştır. Ben bunu söylüyorum. Bu kadar da açık ve net söylüyorum. Bundan sonra ne olacak? Bundan sonra Türkiye her şart altında demokratikleşmeye devam edecek. Kürdlerin bütün meşru haklarını tanıyacak. Kürd siyaseti de demokratik siyasete dönecek. Ve bu birbirinin şartı da değil yani devlet demokratikleşirse ben de silah bırakırım. Veya tersinden PKK silah bırakırsa ben de demokratikleşmeye devam ederim. Hiçbir şarta bağlı olmaksızın, taraflar bir yerden başlamalı, benim dediğim budur.
Başkanlık sistemi ve yeni Anayasa tartışmaları da devam ediyor. Başkanlık sistemini kapsayan tasarı Meclis’e geldi. HDP de tasarıya ilişkin tavrını açıkladı. Kürdlerin, HDP’nin Türkiye’nin rejim sistemi ile başkanlık sistemi ile bir sorunu var mı?
Benim şahıs olarak başkanlık sistemi ile de, parlamenter sistem ile de bir kavgam yok. Doğru düzgün bir başkanlık sistemi, doğru düzgün bir parlamenter sistem veya doğru düzgün bir yarı başkanlık sistemi bana göre 3’ü de olur. Şahsi fikrimi soracak olursanız, bana göre Türkiye şartlarına uygun olan yarı başkanlık sistemidir. Başkanlık sisteminde CHP, marjinal Türk solu ve Türkiye de Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında İslami bütün meselelerde muhalif olan bütün çevreler, buna Ergenekon artıkları ve Kemalistlerin de önemli bir kısmı dahil şunu söylediler: ‘Kürdler Tayyip Erdoğan ile başkanlık konusunda anlaştı, Kürdler kendi işlerini görecekler, haklarını alacaklar Türkiye demokrasisini satacaklar.’ Kürdleri Tayyip Erdoğan ve AK Parti ile kavgada bir koçbaşı gibi kullanmak istediler. Bizi öne koydular. Halbuki bizim esas meselemiz, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve bu çerçevenin içinde de Kürd sorununun çözülmesiydi.
Amerikan tipi bir başkanlık da olabilir. Bana göre Amerikan tipi başkanlıkta da bir mahsur yok, eğer anadilde eğitim gelecekse, valileri halk seçecekse, emniyet müdürlerini seçilmiş vali ve halk belirleyecekse, mahkemelerde jüri olacaksa, bana göre hiç mahsuru yok. ‘Kürdler bizi satacak’ diyenlerin bu gün itibarı ile en az 4’te 3’ü Kürdleri satarak şu an iktidarı destekliyor. Başta da CHP, Tayyip Bey ne kadar sıkıştıysa imdadına yetişti, buna dokunulmazlıklar da dahildir. MHP de ‘asla izin vermeyiz! Bunun önüne geçeriz!’ diyordu.
Yani şu meşhur ‘seni başkan yaptırmayacağız!’ sloganı doğru değil miydi?
Bana göre bunun doğrusu; ‘seni başkan yaptırmayacağız değil’, ‘seni sultan ve diktatör yaptırmayacağız!’ olmalıydı. Başkanlık olabilir, Amerikan başkanı da var. Ama şu an yapılmak istenen başkanlık değil, sultanlık ve diktatörlüktür. Biz halka bunu anlatmalıydık. Doğru düzgün bir başkanlık sistemi olur seçimlere gidilir. Tayyip Erdoğan mı başkan olur, başka biri mi başkan olur. Halk kime oy verirse o başkan olur, sistemi tartışmak lazım. Bana göre bizim doğru sloganımız ‘seni başkan yaptırmayacağız’ değil, ‘seni sultan ve diktatör yaptırmayacağız’ olmalıydı.
Başkanlık sistemi meselesinde uzlaşma olamaz mıydı?
Tabi ki olabilirdi. Biz Kürdler olarak başkalarının kavgasının aleti durumuna düştük. Şimdi olaya bir HDP açısından, bir PKK, bir de Kürdler açısından bakalım. Meseleye üç ayrı noktadan bakalım veya üçünü birleştirelim bir yerden bakalım. Şimdi bir Kürd olarak baktığım zaman demokratik bir başkanlığa benim bir itirazım yok. PKK açısından bakalım, Abdullah Öcalan’ın İmralı Tutanakları’nda, ‘biz kesinlikle başkanlığa karşıyız başkanlığı tartışmayız’ yönünde bir tek cümle yok. Ben kendim de gittim İmralı’ya, ağzından da duydum. ‘Başkanlığı tartışabiliriz’ dedi. İkincisi, Murat Karayılan’ın bir açıklaması var, Karayılan, ‘Amerikan tipi bir başkanlık olabilir’ diyor. Üçüncüsü, HDP açısından bakalım, HDP’nin iki yıllık Anayasa Uzlaşma Komisyonu döneminde, ki ben o komisyonun üyesiydim, 2 yıl üyeliğini yaptım. Hem yazılı hem de sesli 11 bin sayfanın üzerinde zabıtlar var. Bizim, ‘biz başkanlığı kesinlikle tartışmayız’ diyen bir tek cümlemiz dahi yok. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda tartışamadık bile. Dediğim gibi başkanın yetkileri ne olacak, valileri halk mı seçecek, bölgesel yönetimler olacak mı? Yerel yönetimlerin şartları ne olacak? Başkanın yetkileri ne olacak? Mesela Amerika Başkanı bir büyükelçi atadığı vakit meclisten, kongreden geçmezse onaylanmazsa o büyükelçi göreve başlayamıyor. Kongre onay vermediği için Türkiye Büyükelçisi 1 yıl göreve başlayamadı. Bunların hepsinin bir onaydan geçmesi gerekir. Bütün bakanlar tek tek mecliste onaylanıyor. Hükümeti kuruyor, bakanı atıyor ama Kongre onay vermezse o bakan bakanlık yapamıyor. Şuanki sistem sultanlık, hatta sultan Vahdettin ve Mehmet Reşat’ın bu kadar yetkisi yoktu. Belki IV. Murat’ın veya Kanuni Sultan Süleyman’ın vardı. Onun için biz sistemi tartışamadık.
Benim soruma gelirsek…
Ben önce size tabloyu ortaya koyuyorum. Bazıları Tayyip Erdoğan ile kavgalarını Kürdler üzerinden yapmak istediler ve Kürdlere de şunu söylediler; ‘Tayyip Erdoğan gidecek. Asla onunla bir pazarlık yapmayın, asla onunla bir işbirliği içerisine girmeyin!’ Gitmedi ne oldu şimdi? Devlet şahıslarla kayım değil, kurumlarla konuşulur, sistem konuşulur. Tayyip Erdoğan da eğer o sistemi kabul ederse, onun ile konuşulur etmez ise masadan kalkılır.
Milletvekillileri, belediye başkanları, siyasetçiler tutuklanıyor sivil siyaset bitiyor mu?
Milletvekillerinin, belediye başkanlarının bu şekilde tutuklanması doğru makul değil, kabul edilemez. Yani dokunulmazlık keyfe göre kaldırılamaz. Dokunulmazlığın hangi hallerde kaldırılacağı ne olacağı bellidir. Siyasi görüşlerinden dolayı eğer fiili bir eyleme karışmamışsa, Cürmü meşhut olmamışsa, meşhut şudur; bir milletvekili, geçmişte oldu mesela; Meclis’te bir milletvekilini öldürdü, bütün milletin gözü önünde, bu hallerde bile dokunulmazlığın nasıl kalkacağı bellidir. Yani belli şartlara bağlanmıştır. Onun için bunlar sorunun çözümünü sağlayan uygulamalar değil. Yanlıştır, siz parlamenterleri hapse koydunuz. Belediye başkanlarını da aldınız. Peki tekrar bu siyaset nasıl normalleşecek? Dediğim gibi fiili tespitler varsa, biraz önce söylediğim örnekteki gibi bu ayrı bir şey, bir milletvekili bomba atmış mı? Bomba taşımış mı? Bir şey yapmış mı? Fikirlerinden, görüşlerinden, söylediklerinden dolayı rastgele dokunulmazlıları kaldırırsanız, kimse milletvekilliği yapamaz. Mesela bizim bir arkadaşımızla ilgili dediler ki arabasında silah taşımış. O soruşturmayı yapan savcı bile ‘yok böyle bir şey’ kararı verdi ama hala silah taşıdığını söylüyorlar.