Altan Tan: ''Çözüm süreci bir yol ayrımında. Hangi yola gidileceğine Erdoğan karar verecek''

Kürt siyasetçi Altan Tan, “Çözüm Süreci bugün bir yol ayrımındadır: Çok iyi bir yöne de evrilebilir, geçici çözümlerle bugünü kurtaran ama sorunları yarına devreden bir çıkmaza da girebilir. Bugün hangi yola gidileceğine karar verecek olan Erdoğan ve Ak Parti’dir.” Değerlendirmesinde bulundu.

28.03.2025, Cum - 16:07

Altan Tan: ''Çözüm süreci bir yol ayrımında. Hangi yola gidileceğine Erdoğan karar verecek''
Haberi Paylaş

Kürt siyasetçi Altan Tan, Serbestiyet’in “Yoldaki İşaretler” programına konuştu. Altan Tan’ın son süreci değerlendirdiği röportajdan öne çıkanlar şöyle:  

‘’ Kürtler hem Müslüman olmaları hasebiyle hem de Kürt kimlikleri inkar edildiği için Cumhuriyetin yarattığı yeni paradigmaya karşı çıktılar.  

Başta dilleri yasaklandı; çok daha fazla bir yere gitmeye gerek yok. Bir adamın dilini keserseniz her şeyini kesmişsiniz demektir. İki türlü bir tepkileri oldu.

Bu tepkilerde çoğu zaman Türk İslami kesimler şöyle bir söylem geliştirdiler, ki bunun aynısını Sol Sosyalist Marksist örgütler de yaptı: “Siz Kürt kimliğinizi ayrı bir başlık altında dile getirmeyin. Buna gerek yok. Zaten İslam geldiği zaman İslam bütün sorunları çözdüğü gibi Kürtlerin sorunlarını da çözer. İşte İslam gelecek, vahşet bitecek.” Bu İhvan-i Müslimin’in, yani Müslüman Kardeşlerin sloganıydı. Bunu Necmeddin Erbakan “Refah gelecek, zulüm bitecek” şeklinde telaffuz etti.

Aynı şeyi Sol Marksist örgütler de söylediler. Dediler ki esas olan emek-sermaye çelişkisidir. Proleterlerin yani işçilerin, emekçilerin, kadınların sorunlarıdır. Dolayısıyla bir proletarya diktatörlüğü yani emekçilerin iktidarında, işçilerin iktidarında bu Kürt meselesi de çözülecektir. Aynı söylem, ama tam tersinde.

Ama ne yazık ki her iki kesim de Kürtlerin yıllarca bekledikleri basit, net bu haklarla ilgili somut bir şey söylemedi. Söyleyemedi. Oysa Kürtler iki hareketin de hamallığını yaptı, yükünü çekti. Hammaliye ücretini bile kazanamadı.

Türkiyeli İslamcıların Kürtlere Borcu

Bizim Türkiyeli İslamcıların Kürtlere söyleyeceği birkaç şey vardır:

Bir, kardeşim sizin diliniz yasaklandı, bu haramdır. İki, siz kendi ana dilinizle eğitim yapabilirsiniz. Eğitim dediğiniz vakit artık şarkı, türkü, gazete, televizyon bunlar hepsi o dil başlığının altındadır. Kendi köyü, kasaba, şehir isimlerinize kimse karışamaz. Ne isim koymuşsanız bunları kullanabilirsiniz.

Kendi bölgenizdeki yöneticileriniz, büyük oranda tabii ki sizden olacak. Yani Urfa’nın belediye başkanı Urfa’lı olacak, Çorum’un Çorum’lu olacak, Bosna’nın Bosnalı olacak.

Söyleyecekleri bunlardı. Bir de tab,i devletle alakalı bir şey var. Bu dilinizi resmi yerlerde de kullanabilirsiniz diyeceklerdi.

Şimdi resmi yerlerde kullanma ne demek? Resmi dilden kasıt, kamuda kullanılabilmesidir.

İslamcıların söyleyeceği buydu. Kardeşim senin dilin serbest. Dilini konuşmanda da serbest. Şarkı türküde de serbest. Okulda, mektepte, medresede de serbest. İstersen kendi dilinle de yazışma yapabilirsin. Resmi dil olarak da bu da serbest. Bu kadar.

Ancak bunu söylemediler. “Ama, fakat, lakinli” bol cümleler kurdular ve neticede Türkiye Milli Güvenlik Kurulu’nun gerisinde kaldılar.

Kurumsal İslami Yapıların Sessizliği

Benim esas üzerinde durmak istediğim aydın ve entelektüeller değil, kitlesel anlamda toplumu manipüle eden İslami kurum ve kuruluşlardır.

Kimdir bunlar? Bir, tarikat ve cemaatlerdir. Hiçbir tarikat Kürt meselesini gündeme getirmemiş, tarikatlerden böyle bir şey yazılı olarak da, beyan olarak da duyulmamıştır.

Tarikatlar ve cemaatlerden sonra iki, siyasi partiler. Burada en önemli ana gövde Refah Partisi’dir.

Refah Partisi’nin de bu noktada, top çevirmenin ötesinde, diyebilmeliydi ki bir, ana dille eğitime, evet; iki, bölgesel yönetime yetkilere, evet; üç, Kürtçenin resmi dil olabilmesine, evet.

Güney Afrika’da 11 tane resmi dil olduğu söyleniyor. Hindistan’da 16 tane olduğu söyleniyor. İsviçre’de 4 tane var. Fas’ta Berberice ve bir de Arapça, Darice var. Yani dünyada çok değişik örnekleri var. Rusya’da 21 tane özel bölge var şu an.

Şimdi tabii siz Avrupa’dan örnek veriyorsunuz, “Onlar batılı” deniyor. Asya’dan örnek veriyorsunuz, “Onlar gerici”. Afrika’dan örnek veriyorsunuz, bir başka şey. Bu zat-ı muhteremlere örnek beğendiremiyoruz.

Türkiye’deki İslami Hareketin Anatomisi: Devletçilik ve Başbuğluk Felsefesi

Türkiye’deki İslami Hareketin, İslami damarın, yapısında bazı özellikler, bazı kurtlar var. Bunlardan birisi devletçiliktir. Bunda ehli sünnet ve cemaatin geleneksel yorumlarının da etkisi vardır.

Devlet, otorite, güvenlik birinci esastır. Bunu destekleyen çok sayıda fetva vardır İslam tarihinde. Emevilerden, Abbasilerden, Selçuklardan, Osmanlılardan, Eyyubilerden bugüne kadar.

Ama çok ilginç bir şey var. Bu fetvaları sözde dayandırdıkları dört mezhep imamının hayatı da bunun tam tersine olmuştur, devletleri karşılarına almışlardır. Türkiye’deki İslamcıların, Müslümanların içindeki birinci kurt devlet fetişizmidir.

İkinci kurt özellikle Türk kardeşlerimizle, Türkiye’li Müslümanlarla bir ağabeylik ve liderlik tavrı.

Toparlarsak, Türkiye’deki İslami harekette iki ana kurt vardır: devlet fetişizmi, güvenlik endişesi; başbuğluk felsefesi ve arkasında da liderlik, büyüklük kompleksi tıpkı Perslerde ve Araplarda olduğu gibi.

Bunu bir Boşnak Müslümanda göremezsiniz. Bir Çeçen’de göremezsiniz. Bu tip kompleksler, hastalıklar göremezsiniz. Bu kurtlar Türkiyeli Müslümanların da büyük oranda bu Kürt meselesinde sınıfta kalmalarına sebep oldu.

“Suriye Arap Cumhuriyeti”

Suriye’de bu devrimi yapanlar, şimdi bir devlet kuruyorlar. İlk dedikleri şey, devletin adı Suriye Arap Cumhuriyeti olacak. Müslümanlık’ta Arap Cumhuriyeti, Arap Devleti, Türk Devleti, Kürt Devleti diye bir şey var mı? Türkiye’deki hiçbir İslamcıdan ses çıkmadı.

Ben bir konuşma yaptım, yazı yazdım. Dedim ki hepsine sesleniyorum ve bir müddet sonra da tek tek çağrıda bulunacağım. Kime? Ahmet Ağırakça, sen buna ne diyorsun? Ali Bulaç, ne diyorsun? Ahmet Taşgetiren, ne diyorsun? Hayrettin Karaman, ne diyorsun? İsmet Özel, ki İsmet Özel artık bence İslamcı da değil, ne diyorsun? Atasoy Müftüoğlu, ne diyorsun? Hak Söz Grubu, topyekün bütün yazarlarıyla, ne diyorsun? Suriye Arap Cumhuriyeti ibaresi İslam’a göre doğru mu yanlış mı? Şunu diyebilirler: Bulgaristan var, Türkistan var, Azerbaycan var, bu niçin olmasın?

Bakın Azeri Cumhuriyeti değil, Türk Cumhuriyeti değil. Türkistan, Kürdistan, Afganistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Yunanistan birer coğrafi tanımlama. Yani Bulgarların, Yunanlıların, Türklerin, Afganlıların çoğunlukta oldukları coğrafya demektir.

Arabistan Cumhuriyeti başka bir şey, Arap Cumhuriyeti başka bir şey. Suriye Arap Cumhuriyeti ibaresi doğru mu? Bakın bu kadar radikal İslamcı denilen, Suriye Cumhurbaşkanı Müslüman olmalı, İslam hukuku uygulanmalı diyenler dakika bir gol bir ismini yanlış koyuyor. Ve buna bir tepki yok. Kimden yok? İşte bu Türkiye’li İslamcılardan yok.

Aynı Kadrolarla İkinci Çözüm Süreci

İlk Çözüm Süreci ile şimdiki Çözüm Süreci arasında çok fark var ama maalesef kadrolar aynı ve korkarım ki yine aynı yanlışlık nüksedebilir. Süreci şekli farklı ama kadrolar aynı. Eski hataları işleyen kadrolar yeni doğruların mimarı olabilirler mi? Bundan şüpheliyim. Her iki taraftan da kadroları kastediyorum. Kürtler adına süreci yönetenler de devlet adına yönetenler de aynı.

Türkiye’nin Havzası ve Dışarıda Yeni Paradigma İhtiyacı

Bizim içerisinde olduğumuz havza yeniden şekilleniyor. Bu havza merkezinde Türkiye’nin olduğu bir havza. Bir tarafında Balkanlar var, bir tarafında Kafkasya var. Bir de esas ana yüzümüzü veya sırtımızı döndüğümüz Orta Doğu var. En önde de Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin, Irak var. Şimdi Türkiye bu havza yeniden şekillenirken bir makro plan yapmak zorunda. Türkiye’nin yeni bir paradigma ortaya koyması lazım. İçeride yeni bir paradigma, dışarıda yeni bir paradigma artık zorunlu.

Kapıları kapatmanız artık mümkün değil. Bu 250 milyonluk havzada entegrasyonu kesmek cinayettir. Bu durumda Türkiye bir karar verecek, 1930’ların 40’ların mantığıyla, ulus devlet yapısıyla, Kemalizmle bu coğrafyada müspet bir şey yapamazsınız; Ermenistan’la sınırı açmazsanız, Arapları Arap, Dürzileri Dürzi olarak görmezseniz bunu başaramazsın.

Türkiye’nin İçinde Yeni Paradigma İhtiyacı: Demokratik Hukuk Devleti

Türkiye’nin içinde bir yeni bir paradigma ortaya koymanız lazım çünkü bütün bu farklı unsurların bir kısmı sizin içinizde. Şiisi de Alevisi de, Kürdü de Nusayrisi de burada. Adana ve Mersin belediye başkanları Nusayri Araptırlar. Millet bunları görmüyor. Sanki yokmuş gibi davranıyor.

Sadece Kürt meselesi değil, Türkiye’nin içinde de etnik, dini, mezhebi sorunlar var; laik ve dindar, modern ve muhafazakar hayat tarzları arasında bir çelişki var. Tüm bu çelişkileri bir arada yaşatacak yeni bir paradigma ortaya koymanız lazım. Bunun da yolu Türkiye’yi demokratik bir hukuk devleti haline getirmektir.

Eğer Çözüm Süreci buna hizmet ederse, 100 yıllık Ortadoğu paradigması ve 100 yıllık bir Türkiye’nin demokratikleşme paradigması oluşturmasına hizmet ederse Türkiye uçar. Çözüm Süreci; bütün kadroları, unsurları ve renkleriyle bir yeniden inşa sürecinin anahtarı olursa, ilk adımı olursa Türkiye çok ileriye gider.

Ama bazılarının yaptığı gibi “terörü sonlandırdık, Kürtleri esir aldık, bu konuları konuşmayın” söylemleriyle ilerlemek şansı yoktur. Tekrar eski reflekslere dönülmeye çalışılırsa buradan sadece felaket ve bölünme çıkar. Bİrleştirecek, anlaştıracak, uzlaştıracak bir paradigmaya ve kadrolara ihtiyaç vardır.

Çözüm Süreci bugün bir yol ayrımındadır: Çok iyi bir yöne de evrilebilir, geçici çözümlerle bugünü kurtaran ama sorunları yarına devreden bir çıkmaza da girebilir. Bugün hangi yola gidileceğine karar verecek olan Erdoğan ve Ak Parti’dir.’’

Röportajın video linki: https://www.youtube.com/watch?v=StdzinVfdCA

Bu haber toplam: 8757 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:11:49:36
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x