İşte Fehim Taştekin’in “Bölgeye Bakış”ının özeti:
Suriye’de tampon bölge ile ilgili ABD’nin planının hazır olduğuna yönelik haberler çıksa da bu meselede herhangi bir ilerleme üçayaklı müzakerelere bağlı. Bir tarafta Rusya ve Türkiye arasında görüşmeler devam ediyor.
Ki Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Amerikan-Türk ortak stratejisinin önünü kesmek için Adana Mutabakatı’nın işletilmesi seçeneğini gündeme getirdi. Bu Ankara’nın Şam’la birlikte çalışmasını ve Suriye ordusunun sınırlara yerleşerek güvenliği sağlamasını gerektirir.
Tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan bu mutabakata farklı anlamlar yüklüyor. Fakat ABD, Türkiye’yi bir plana ikna etse bile sonuçta Rusya’nın yeşil ışığını almadan adım atmaları çok zor. Burada bir Amerikan-Rus müzakeresi devreye girmek durumunda.
Beri taraftan ABD’nin pişirdiği plan da Trump’ın Erdoğan’la üzerinde konuştuğu plandan giderek farklılaşıyor. Son sızan bilgiler, ABD’nin Fransa, İngiltere ve Avustralya’dan oluşacak bir gücün Amerikan askerlerinden boşalacak boşluğu doldurmasını öngörüyor.
Bu, Türkiye’nin istediklerine karşılık gelen seçenek değil. Çünkü Türkiye’nin Kürtlere karşı bir operasyon geliştirmesini önleme amacı da güdüyor. Bir de Roj Peşmergeleri ve Ahmet Cerba’nın oluşturduğu Arap aşiret gücünün YPG’nin yerini alması önerisi üzerinde duruluyor. Amerikan Kongresi’nde Kürtlerin korunması yönündeki baskı artıyor.
Senato’nun aldığı karar önemli. Oluşan hava Türkiye’nin kafasındaki planı hayata geçirmesini zorlaştıracak nitelikte. Türkiye’nin Kürtlere karşı operasyon yürütmesi ABD’de farklı tepkilere yol açabilir. Fırat’ın doğusunda, Afrin’dekinden farklı bir durum söz konusu.
Türkiye’nin sınır ötesi harekâtları ve üsleri sadece Kürdistan bölgesinde değil Irak merkezinde de bir hassasiyet oluşturdu. PKK’ye karşı Türkiye ile birlikte hareket eden, hatta Rojava’yı ablukaya alma konusunda Ankara’nın istediğini yapan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) içinde de bu operasyonlara karşı bir hassasiyet gelişti. Türkiye’de konuşulmayan şey hava saldırılarındaki sivil kayıplardır.
Bu. bölge insanının tepkisine yol açıyor. Burada yaşayan Kürt aşiretler KDP’den bağımsız bir geçmişe sahip. Yani Türkiye. KDP üzerinden buradaki Kürtleri dizginleyemez. Bu da üs baskını gibi olayların tekrarlanabileceği anlamına geliyor.
Beri tarafta IŞİD ile mücadelede elde edilen başarılarla Irak hükümeti ve siyaseti de kendini toparladıkça dış müdahaleler konusunda hassasiyet geliştiriyor. Bu hassasiyeti İran kışkırtması olarak okuma eğilimi var. Belki belli güçler İran etkisiyle hareket ediyor ama dış müdahaleye karşı gelişen hassasiyetin hedefi sadece Türkiye değil aynı zamanda ABD ve İran.
Başika üssünün boşaltılması talebi neredeyse bütün ikili görüşmelerde değişmeyen gündem. İleride bu yöndeki talep ve baskılar artacak. Türkiye Bağdat’la yeni başlangıç yapmak isterken birden bire bu sorun bir engel olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin Suriye’den sonra Irak’la da ilişkileri bozacak lüksü yok.
Irak’ta hükümet oluşurken ABD’nin İran’ı dışlama çabaları başarısız oldu. Sonuçta iki güç arasında bir denge gözeten hükümet kuruldu. Suriye’de de İran ve bağlantılı güçler Rusya ile müzakereler neticesinde Ürdün-İsrail sınırlarından uzaklaşsa da İran bağlantılı güçlerin operasyonel durumu devam ediyor. İran’ı bu şekilde geriletmek ya da kuşatmak kolay değil.
İran karşıtı cephe. meseleyi basitçe Şii Hilali diye çerçeveliyor. Ama bu basitçe Şii’nin Şii ile ittifakı değil. Özünde bu ittifakın temelinde Amerikan-İsrail karşıtlığı var. Irak ve Suriye’de İran nüfusunu kesme çabası başarılı olamadığı gibi en kritik ayaklardan biri olan Lübnan’da da olamadı. Lübnan’da Hizbullah’ı yeni kurulan hükümetten dışlamak için ABD ağırlığını koydu.
Trump Ekim’de yeni yaptırım yasası çıkarttı. Hazine Bakanı ve yardımcısı Beyrut’a gidip baskı kurdu. Ama sonuçta kurulan hükümette Hizbullah ve müttefikleri hükümetin kararlarını bloke edebilecek bir pozisyonu yakaladı.