ABD’de 5 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerinin sonuçları Washington ve Ankara arasında zaman zaman gergin seyreden ilişkilerin nasıl şekilleneceği açısından yakından izleniyor.
Demokrat Başkan Joe Biden döneminde Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilere, Rusya’nın Ukrayna işgalinin ardından NATO’ya üyelik başvurusunda bulunan Finlandiya ve İsveç’in süreci, Türkiye’nin de bu iki ülkeden terörle mücadelede daha fazla çaba beklentisi gerekçesiyle veto kartını kullanması damga vurmuştu.
Türkiye bir yandan iki yılı aşkın süredir Rusya işgali altındaki Ukrayna’ya insansız hava aracı desteği sağlarken, diğer yandan da Rusya ile denge politikası izledi.
Ankara’nın önce Finlandiya sonra da İsveç’in NATO’ya üyelik protokollerini onaylamasının ardından Washington’dan yeni F-16 savaş uçakları ve modernizasyon kiti alma talebi onaylanmıştı.
Eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde başkan yardımcısıyken 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra 24 Ağustos’ta Türkiye’yi ziyaret eden Joe Biden, Ocak 2021’de başkan olarak göreve gelmesinden bu yana Türkiye’yi hiç ziyaret etmedi.
Biden, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Beyaz Saray’da da ağırlamadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 9 Mayıs 2024 için planlanan Washington ziyareti de gerçekleşemedi. İki lider en son 1 Ağustos’ta telefonda görüştü.
“Temel sürtüşme İsrail konusunda olabilir”
Washington ve Ankara arasında Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinden Gazze’deki savaşa, İran ve onunla bağlantılı gruplardan, ABD’nin Suriye’de YPG güçlerine destek vermesine kadar birçok zor konu başlığı yer alıyor. Türkiye, YPG’yi, PKK’nin Suriye kolu olarak tanımlıyor. Hem Türkiye hem ABD, PKK’yi terör örgütü olarak görüyor.
Eski Başkan Barack Obama dönemi ABD Savunma Bakanlığı’nın Avrupa ve NATO Politikası’ndan sorumlu eski bakan yardımcısı Jim Townsend, Beyaz Saray’da Demokrat ya da Cumhuriyetçi bir başkanın olmasının dış politikada çok büyük farklar getirmeyeceği görüşünü dile getirse de, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eski Başkan Donald Trump’ın arasındaki iyi ilişkiyi hatırlatıyor.
Center for a New American Security adlı düşünce kuruluşu uzmanlarından Townsend, VOA Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, “Erdoğan ilişkilere, karşılıklı çıkarlara dayalı bakıyor. Donald Trump da. O nedenle bu bakımdan bir konuyu ele alırken anlaşmaya daha kolay varabilirler. Kamala Harris ile durum daha farklı olabilir, o kadar çıkarsal hareket etmiyor” diyor.
Harris de Trump da başkan seçilse Türkiye’ye yaklaşımın Amerika’nın ulusal güvenliğinin önemli bir parçası olacağını söyleyen ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey de iki lider arasında yaklaşım farklılıklarına dikkat çekti.
Washington’daki düşünce kuruluşu Wilson Center’ın Ortadoğu Programı Başkanı olan Emekli Büyükelçi Jeffrey, “Trump, İran’ın kontrol altına alınmasıyla çok ilgileniyor. Trump’ın Türkiye’nin de önemli olduğu Ukrayna konusundaki pozisyonu da evriliyor ama bu alanda işbirliği yapabileceklerini düşünüyorum. Temel sürtüşme alanı İsrail konusunda olacaktır” öngörüsünde bulundu.
“Olası Harris başkanlığında demokrasi eleştirisi artabilir”
Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in Demokrat Parti’nin ilerici kanadıyla yakın olduğunu ve bu kanadın demokrasi ve insan hakları konularını dış politikanın merkezine alma eğiliminde olduğunu belirten ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Jeffrey, olası bir Harris başkanlığı döneminde Türkiye’ye bu alanda daha fazla eleştirilerin gelebileceği görüşünde.
ABD’de başkan kim olursa olsun Türkiye ve ABD’nin karşı karşıya olduğu Avrasya’da istikrarsızlık tehdidi, NATO ve Ortadoğu’nun güvenliğine tehdit gibi konuların Türkiye ve ABD’nin işbirliğini gerektirdiğini belirten Emekli Büyükelçi Jeffrey, “Her iki olası başkanla da yüzeyde türbülansın olduğu konular olacaktır. Ancak altta iki ülke arasında şimdi gördüğümüz işbirliğinin devam edeceğine inanıyorum” dedi.
“Gazze’de ortak payda” öngörüsü
Eski Başkan Yardımcısı Kamala Harris, protestoların gölgesinde ABD Kongresi’ne hitap eden İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile geçen hafta yaptığı görüşmenin ardından Başkan Joe Biden’la arasına İsrail politikası konusunda söylem düzeyinde az da olsa farklılaşmıştı.
Kamala Harris İsrail’in savunmasına destek vermekle birlikte Gazze’de yaşananlar için “Bu trajedileri görmezden gelemeyiz. Yaşanan acılara karşı hissizleşmemize izin veremeyiz ve ben sessiz kalmayacağım” demişti.
Başkan Barack Obama döneminde 2009 ile 2013 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Avrupa ve Avrasya İşleri’nden sorumlu Bakan Yardımcısı olan Phil Gordon’ın 2022 yılı Mart ayından bu yana Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in baş dış politika ve ulusal güvenlik danışmanı olması da dikkat çekiyor.
Washington’daki düşünce kuruluşu Center for American Progress’ten dış politika ve ulusal güvenlik uzmanı Alan Makovsky, Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevlerinden dolayı Gordon’ın Türkiye ile ilgili konulara hakim olduğunu belirtti.
“Gordon, Clinton başkanlığının ikinci döneminde Türkiye ile ilgili konulara bakıyordu ve (Bill) Clinton’a 1999’daki Türkiye ziyaretinde eşlik etti” diyen Makovsky, Harris’in Türkiye ile ilgili konularda Gordon’ın uzmanlığından yararlanacağı görüşünde.
2008 yılında yayınlanan ve Türkçe’ye de çevrilen “Türkiye'yi Kazanmak, Türkiye Batı İçin Neden Vazgeçilmez” kitabının yazarlarından biri olan Gordon, 2009’da Dışişleri Bakan Yardımcılığı için onay sürecinde Senato Dış İlişkiler Komisyonu oturumunda, 1915 olaylarını "soykırım" olarak nitelendirmememiş ve "trajedi" terimini kullanmıştı.
Kamala Harris, 2019 yılında Ermeni soykırımının tanınmasına yönelik Senato kararının eş sponsoruydu.
Son olarak 24 Nisan 2023’te 1915 Ermeni olaylarının yıldönümünde sosyal medya platformu X’te, “Bugün, Ermeni soykırımı sırasında hayatını kaybeden 1,5 milyon kişiyi saygıyla anıyoruz” demişti.
Gordon, Başkan Yardımcısı Harris’in ulusal güvenlik danışmanı olarak Mart ayında Washington’daki Türkiye Büyükelçiliği’nde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Büyükelçi Sedat Önal ile görüşmüştü.
Görüşme sonrası X üzerinden yaptığı paylaşımda Gordon, “Hakan Fidan ile ABD-Türkiye ilişkileri, Ortadoğu, Ukrayna, NATO, terörle mücadele, ekonomik bağlar ve daha fazlası hakkında güzel bir görüşme. Türk ortaklarla her zaman konuşacak çok şey var” ifadesini kullanmıştı.
“En zor konu başlığı S-400 ve F-35 olacak”
Uzmanlara göre Kamala Harris ya da Donald Trump’ın olası başkanlığında Türkiye ve ABD arasında çözülmesi en zor konu başlığı yine S-400 olacak.
Türkiye üretici ortaklarından olduğu F-35 programından Rusya’dan satın aldığı S-400 füze savunma sisteminin yeni nesil savaş uçaklarına yönelik güvenlik riski oluşturduğu gerekçesiyle eski Başkan Trump döneminde çıkarılmıştı.
Türkiye ve ABD arasındaki ikili ilişkilerin en önemli bileşenlerinden birinin güvenlik olduğunu belirten Jim Townsend, başkan olması halinde ikili ilişkilere çıkarsal düzeyde bakan Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’la anlaşarak S-400’lerin kullanılmamak üzere kilitlenebileceği ya da ortadan kaldırılabileceği ve bunun karşılığında F-35 programına yeniden ortak olunmasının önünün açılabileceği bir formül bulunmasını umuyor.
Emekli Büyükelçi James Jeffrey ise F-35 konusunun çözümünde ABD Kongresi’nin kilit role sahip olduğunu hatırlatarak, “İlk önce sorunun kökeninde bulunan S-400 konusunda bir görüşme olmak zorunda. Ancak bu bana kalırsa Kongre’yi ilgilendiren bir mesele. İsrail konusunda söylem sebebiyle Kongre’deki kimsenin şu anda Türkiye için bir şey yapmasının olası olduğunu sanmıyorum. Dürüst olmak zorundayım” diyor.
ABD Kongresi’nin alt kanadı olan Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçiler; üst kanadı olan Senato’da ise Demokratlar çoğunlukta.
5 Kasım’da yapılacak seçimlerde 435 sandalyeli Temsilciler Meclisi’nin tamamı; Senato’da da 33 koltuğun yeni sahibi belirlenecek.
ABD siyasetinde denge-denetleme mekanizmasının önemli bir ayağını oluşturan Kongre dış politikada, savunma konularında önemli rol üstleniyor. Ülkelere silah satışı anlaşmalarında önce ilgili komisyonların sonra da Kongre’nin onayı gerekiyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyetçi Parti’nin 2024 başkan adayı eski Başkan Donald Trump’ı 13 Temmuz’da Pennsylvania’daki suikast girişiminin ardından telefonla aramıştı.
Olası bir Trump döneminde dış politika önceliklerini değerlendiren Jim Townsend, “Dikkatini dış politikaya ne kadar erken çevirebilir emin değilim. Seçildiğinde iç siyasetle ilgili yapmak isteyeceği pek çok şey var. Dış politikada önceliği Ukrayna, sonra Ortadoğu ve daha sonra Çin olacaktır” diyor.