Konumları itibariyle Irak ve Suriye devletlerini yöneten iktidarlar her zaman bölgede büyük çıkarları olan emperyalist güçlerin emrinde ve denetiminde oldukları için hiçbir zaman kendi ülkelerini gerçek anlamda yönetecek inisiyatife sahip olmamışlardır.
Bunun en somut örneklerini Irak ve Suriye’de iktidarlara yönelik sık sık yapılan darbelerde görmekteyiz. Emperyalist devletler tarafından haritaları masa başında çizilmiş olan bu iki devletin iktidarları birçok darbelere maruz kalarak el değiştirmiştir. Elbette ki bu iktidar değişimlerinde her zaman muhalefette olup da büyük hak gaspına uğramış Kürdlerin de rolü büyük olmuş ve küresel güçler tarafından önemli oranda kullanılmışlardır. Örneğin Irak diktatörü Saddam’ın devrilmesinde ve yine Kürd düşmanı katil Esad’ın kendi ülkesini yönetemez duruma gelmesinde Kürd muhalefetinin rolü oldukça büyüktür.
Ancak Orta Doğu’da statükonun değişmesinden ve Kürdlere yönelik olumlu gelişmelerden en fazla rahatsız ve tedirgin olanlar da elbette ki sömürgeci Türkiye ve İran devletleri olmaktadır. Kürdlerin hak mücadelesi sonucunda Irak ve Suriye’de taşların yerinden oynaması ve Kürdistani devrimin dalga dalga kendilerini etkileme korkusu da son derece önemlidir.
İşte bütün bunlardan dolayıdır ki Güney ve Güney Batı Kürdistan’daki gelişmeler Türkiye ve İran sömürgeci devletlerini fazlasıyla ilgilendirmekte ve kendi ülkelerindeki ekonomik ve sosyal çöküntülere rağmen tüm imkân ve kabiliyetlerini Kürdistani kazanımları engellemek üzere kullanmaktadırlar. Dikkat edilirse Türkiye ve İran halklarının büyük ekonomik zorluk ve yoksulluklarına rağmen bu iki devlet önemli oranda silah alımı gerçekleştirmekte ve aynı zamanda kendi savunma ve saldırı silah üretimine büyük harcamalar yapmaktadırlar.
Türkiye ve İran devletleri bunlarla da yetinmeyip kendilerinin milyonluk ordularının dışında Afganistan ve benzeri yoksul ülkelerden bir takım çete grupları vasıtasıyla milis güçler oluşturarak Kürdistani mücadeleyi engellemek istemekte ve bölgede kendi sınırları dışında etkinlik kurmak üzere en riskli cephelerde devşirdikleri katil sürüleri olan bu çeteleri kullanmaktadırlar. İran devleti Afganistan ve ona yakın coğrafyadan devşirdikleri Şia Mezhebine mensup Fatimiyum, Zeynebiyum, Hizbullah ve Haşti Şabi çeteleriyle bölgede etkinlik sağlamaya çalışırken Türkiye devleti ise Türki cumhuriyetlerden, Çin’den, Kafkas ve Balkanlar’dan devşirdiği Daiş, El Nusra ve Öso çeteleriyle hem Kürdistani mücadeleyi engellemek hem de bölgedeki etkinliğini arttırmak üzere muazzam bir para harcamakta ve bunlar vasıtasıyla birçok kirli operasyonlar yürütmektedir.
İran devletini yöneten Mollalar ucuz petrol karşılığında Çin ve Rusya’yla dostluğunu sürdürürken diğer taraftan Şeytane Bozorg (Büyük Şeytan) diye ilan ettiği ABD ile bir takım AB üyesi ülkeler kanalıyla alttan alta ilişkilerini sürdürmektedir. TC Devletine gelince o da 70 yıllık NATO üyeliğini sonuna kadar sinsice kullanırken diğer taraftan Kürdleri ortadan kaldırmak için Rusya’dan en gelişmiş silah alımını yapmakta, ayrıca Ümmetin Hamisi rolünü oynayarak bazı körfez ülkelerinden büyük maddi imkânlar sağlamaktadır. Bilinmelidir ki İran ve Türkiye devletlerinin Küresel güçlere yönelik sahte muhabbetlerinin altında yatan asıl gerçek Kürdistani mücadelenin önünü kesmek ve Kürdlerin bölgede herhangi bir statü sahibi olmasını engellemektir.
PEKİ, BÜTÜN BUNLAR OLURKEN KÜRD SİYASETİ NE YAPMAKTADIR?
Bir takım sorumlu ve vicdan sahibi siyasetçilerin dışında Kürdlerin ne yaptığını anlatacak olursak
PKK Güney Kürdistan’daki kazanımları ortadan kaldırmak üzere her gün yeni bir cephe açarak Peşmerge’ye saldırarak kanını akıtmakta. Şiddetin ve silahın mevcut konjonktürde Kürdlerin sorunlarını çözmeyeceği net ve açıkken PKK TC Devletini kışkırtarak ortaya koyduğu sekter tutumuyla Güney Kürdistan’ı savaş alanına çevirmekte HDP kurulduğu günden günümüze kadar ortaya koyduğu siyaset tarzıyla Türk solcu eskilerine alan açmakta ve Kemalizm’in Türkiye’de iktidar olabilmesi için canhıraş bir mücadele vermekte Kendilerine yurtsever muhalifler adını takmış çevreler ise aynı şeyleri düşünüp aynı görüşleri savundukları halde son derece bölük pörçük bir halde ve yıllardır bir arpa boyu yol alamamaktadırlar. En önemlisi parasızlıktan ve imkânsızlıktan yakınan Kürd siyasetçilerinin önemli bir kesimi Orta Doğu ve Kürdistan kan gölüne dönmüşken ve her gün masum birkaç Kürd sorgusuz katledilirken ne yazık ki bu zatların birçoğu tatil beldelerinde yorgunluk gidermekte ve muhtemelen sezon sonu yeni perspektifler geliştirmek üzere çabalamaktadırlar.
Sonuç olarak bütün varlığını ortaya koyan ve özgürleşmek için yanıp tutuşan Kürdler için bu beylere söyleyeceklerimiz biraz vicdan, biraz merhamet, biraz da bu mazlum Kürd halkına karşı ciddiyet ve sorumluk sahibi olmalarıdır.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
27.07.2021 İST
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.