Yaklaşık yüzyıl önce, Kürdistan coğrafyasını kendi aralarında paylaşarak işgal altında tutan ve bu zaman içerisinde bölgenin en kadim milletlerinden olan Kürd halkının varlığını inkar ederek süreç içerisinde bu halkı tarih sahnesinden silmek isteyen Acem, Arap ve Türklerin ırkçı, şoven zihniyetinde pek de bir şeylerin değişmediğini insanlık adına esefle müşahade etmekteyiz.
Oysa yüzyıl gibi uzun bir zaman süreci toplumların evrimleşmesinde, gerici ve ırkçı özelliklerinden arınmasında ve ayrıca gelişmiş demokratik toplumlara benzemesinde oldukça önemli bir zaman dilimidir. Belki de Kürd halkının en büyük talihsizliği kendilerine ait Kürdistan topraklarının ırkçı, şoven, gaddar ve aynı zamanda değişime ve dönüşüme kendilerini inatla kapalı tutan milletler tarafından işgal edilmiş olmasıdır.
Dönemin dünyaya hükmeden güçleri tarafından cetvelle çizilerek birer uydu devlet olarak egemenlik sahibi olanlar, aradan yüzyıl gibi uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen bu toprakların asıl sahibi olan Kürdlere uyguladıkları vahşet, katliam ve haksızlıklara rağmen hala ,Kürd halkının aralıksız özgürlük mücadelesine ve insanca yaşama isteğine ayrıca da ödemiş olduğu büyük bedellere karşılık, haklı ve meşru isteklerini görmezden gelmeleri hiçbir vicdan ve insanlık ölçüleriyle izah edilemez.
Bölge devletleri ve uygar dünya için büyük bir tehdit ve tehlike olarak bilinen IŞİD barbarlarına karşı kahraman Peşmergelerin büyük fedakarlıklar göstererek insanlık adına önemli bir savaşı zaferle sonuçlandırmış olmasına rağmen Kürdlerin kendi topraklarında kendi kaderlerini belirlemek üzere kararını aldıkları referandum ile ilgili başta bölge devletleri olmak üzere dünyaya hükmeden güçlerin bu meşru karara karşı çıkmaları ve bunun üzerinden Kürdleri tehdit etmeleri ne siyaset ahlakıyla ne de insanlık hukukuyla bağdaşır bir yanı yoktur.
Referandum tarihinin yaklaştığı bugünlerde, Kürdistanı işgal altında tutan başta İran, Türkiye, Irak ve Suriye devlet yöneticilerinin tehdit ve şantajlarının dozunu arttırarak Kürd halkının haklı mücadelesini baskı altına alması ayrıca küresel güçlerin kendi çıkarları uğruna Kürd halkına karşı ikircikli tutumları hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir durum değildir. Bütün bu baskı ve tehditlerin bir takım Kürd siyasi çevreleri tarafından henüz doğru anlaşılmamış olması ve yine aynı çevrelerin zaman zaman düşmanlarının ekmeğine yağ sürecek beyan ve tutumları ayrıca üzerinde fazlaca düşünülmesi gereken oldukça manidar bir konudur.
Geldiğimiz bu aşamada ve referanduma çeyrek kala, Kürd halkı adına siyaset yapan ve sahada bulunan güçlerin yaşanan bu gelişmelerin bütün ince detaylarına inerek Kürdlerin kendi aralarında ki birliklerinin ne anlama geleceğini ve sağlam bir irade ortay konulduğunda zafere giden yolun ne kadar da kısa olduğunu bilince çıkarmaları gerekmektedir.
İşgalci devletlerin bünyesinde siyaset yapan her renkten ve her anlayıştan çevrelerin Kürdlerin devletleşmesini ve özgürleşmesini engellemek üzere hep bir ağızdan hareket ettiği bu dönemde, halkların kardeşliği zırvasına kendisini inandırmış zavallı siyasetçilerin yaşanan olayları ve Kürd halkına yapılan bu insafsız saldırıları birkaç kez düşünmeleri gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz bu zaman süreci ya Kürdlerin özgürlüğe giden kapısını aralayacak veya Kürdler bir yüzyıl daha başkalarının boyunduruğu altında köle olarak yaşamlarına sebep olacaktır.
Hepimizin bildiği üzere Kürdler, yüzyıl öncede benzeri bir durumu yaşamışlar ve o dönemde kendi aralarında ki birlikteliği sağlayamadıkları için hem toprakları işgalcilerin postallarına güzergah olmuş hem de bu dönem içerisinde emsaline rastlanmamış zulüm ve katliamların muhatabı olmuşlardır. Geçmiş zaman diliminde Kürdlerin özgürleşmesine engel olan işbirlikçiler bugün nasıl anılıyorlarsa, unutulasın ki yarın yazılacak Kürdistan tarihinde bugün ikircikli davrananlar veya düşmanla farklı işbirliklerine girenlerde yine geçmiştekiler gibi lanetle ve büyük bir öfkeyle anılacaklardır.
Sonuç olarak, birbiriyle büyük çelişkilere sahip Kürdistan işgalcilerinin Kürd halkının bağımsızlık referandumunu engellemek için tüm çelişkilerini bir tarafa bırakarak Kürdlerin meşru ve haklı taleplerine nasılda birlikte karşı çıktıkları ibretle izlenmesi gereken bir durumdur. Farklı işgalci ırkların ve farklı projelere sahip devletlerin, Kürdlerin özgürlük taleplerini bastırmak üzere yekvücut hareket etmeleri dahi Kürdlerin kendi aralarında birlikte davranmaları için yeterli ve bir haklı sebeptir.
Ödenen bedeller ve verilen mücadele, Kürdler açısından özgürlüğün ve bağımsızlığın kapıda olduğunu göstermektedir. Özellikle Sayın Mesud Barzani’nin Kürdlerin iradesini doğru ve sarsılmaz bir biçimde temsil ettiği bugünlerde, tüm Kürdistani güçlere düşen görev, özgürlüğünü ve namusunu sahiplenmek olmalıdır. İnanıyoruz ki, Kek Mesud Barzani’nin göstermiş olduğu bu çelik irade diğer Kürd güçleri tarafından da yeteri kadar sahiplenilirse Kürdler 21.yüzyıla damgasını vuracak ve her birimizin alnını açık tutacak bir zaferi mutlaka ama mutlaka bizlere yaşatacaktır.
Başta siyasi çevrelerimiz olmak üzere her Kürd bireyi, bu onur kavgasında mutlaka yerini almalı ve Kürdistan işgalcisi barbar güçlere kendi topraklarını özgürleştirerek cevap vermelidir. İşte bundan dolayı diyoruz ki, geldiğimiz noktada tercihlerimizi ya özgürlükten ya da ebedi kölelikten yana koyma noktasındayız. Artık tercih siyasi partilerimize ve halkımıza kalmıştır. Yarın, çocuklarımıza ve torunlarımıza başı dik ve alnı açık bakmak istiyorsak tercihimiz mutlaka verilen bu tarihi kararın arkasında durmak olmalıdır.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
17.09.2017 / Diyarbekir
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.